www.forumyok.forumm.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 İSRA Suresi Meali

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

İSRA Suresi Meali Empty
MesajKonu: İSRA Suresi Meali   İSRA Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 9:07 pm

Bismillâhirrahmânirrahîm





17 / İSRA - 1Subhânellezî esrâ bi abdihî
leylen minel mescidil harâmi ilel mescidil aksallezî bâreknâ havlehu li
nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîr(basîru).


Âyetlerimizi göstermek için, kulunu geceleyin Mescid-i Haram'dan,
etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüten Allah, Sübhan'dır
(bütün noksanlıklardan münezzehtir). Muhakkak ki O, en iyi işiten, en
iyi görendir.

17 / İSRA - 2Ve âteynâ mûsel kitâbe ve cealnâhu huden li benî isrâîle ellâ tettehızû min dûnî vekîlâ(vekîlen).

Ve Musa (A.S)'a kitap verdik. Ve O'nu, “Benden (Allah'tan) başkasını vekil edinmeyin (tevekkül etmeyin).” diye İsrailoğullarına hidayetçi kıldık.

17 / İSRA - 3Zurriyyete men hamelnâ mea nûh(nûhin), innehu kâne abden şekûrâ(şekûren).
(Ey)
Nuh (A.S) ile beraber taşıdıklarımızın zürriyyeti (onların soyundan
olanlar)! Muhakkak ki O (Nuh A.S), çok şükreden bir kul idi.

17 / İSRA - 4Ve kadaynâ ilâ benî isrâîle fîl kitâbi le tufsidunne fîl ardı merreteyni ve le ta’lunne uluvven kebîrâ(kebîren).
İsrailoğullarına
kitapta (Tevrat'ta), “Yeryüzünde iki kere fesat çıkaracaksınız.” diye
bildirdik. Ve gerçekten, büyük bir üstünlükle gâlip geleceksiniz.

17 / İSRA - 5Fe izâ câe va’du ûlâhumâ
beasnâ aleykum ibâden lenâ ulîbe’sin şedîdin fe câsû hılâled
diyâr(diyâri), ve kâne va’den mef’ûlâ(mef’ûlen).


Artık ikisinden birincisinin vadesi (zamanı) geldiği zaman, (çok çetin)
kuvvet sahibi kullarımızı sizin üzerinize gönderdik. Böylece evlerin
aralarına girip (sizi) aradılar ve vaadedilen, yapılmış oldu.

17 / İSRA - 6Summe redednâ lekumul kerrete aleyhim ve emdednâkum bi emvâlin ve benîne ve cealnâkum eksere nefîrâ(nefîren).
Sonra
sizi, onlara karşı tekrar (yeniden zafere) döndürdük. Mallarla ve
oğullarla, size imdat (yardım) ettik. Ve sizi, nefer (cemaat) olarak
daha çok kıldık.

17 / İSRA - 7İn ahsentum ahsentum li
enfusikum ve in ese’tum fe lehâ, fe izâ câe va’dul âhıreti li yesûu
vucûhekum ve li yedhulûl mescide kemâ dehalûhu evvele merretin ve li
yutebbirû mâ alev tetbîrâ(tetbîren).


Eğer ahsen davranırsanız, kendi nefsiniz için en iyisi olur. Eğer kötü
davranırsanız, artık (o da) ona (nefsinize) aittir. Böylece sonrakinin
(ikinci fesadınızın) vadesi geldiği zaman yüzünüzü karartsınlar ve
mescide ilk defa girdikleri gibi girsinler. Ve üstünlük sağladığınız
şeyleri mahvedip, helâk etsinler (yok etsinler).

17 / İSRA - 8Asâ rabbukum en yerhamekum, ve in udtum udnâ, ve cealnâ cehenneme lil kâfirîne hasîrâ(hasîren).
Rabbinizin
size rahmet (merhamet) etmesi umulur. Ve şâyet siz (fesada) dönerseniz,
Biz de (cezalandırmaya) döneriz. Ve cehennemi, kâfirler için kuşatıcı
kıldık.

17 / İSRA - 9İnne hâzel kur’âne yehdî
lilletî hiye akvemu ve yubeşşirul mu’minînellezîne ya’melûnes sâlihâti
enne lehum ecren kebîrâ(kebîren).


Muhakkak ki Bu Kur'ân, en kuvvetli olanı hidayete
erdirir (Allah'a ulaştırır). Ve amilüssalihat (nefsi ıslâh edici
ameller) yapan mü'minlere, onlar için büyük ecir olduğunu müjdeler.

17 / İSRA - 10Ve ennellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti a’tednâ lehum azâben elîmâ(elîmen).
Ve
onlar, muhakkak ki ahirete (Allah'a mülâki olmaya ve kıyâmet gününe)
inanmayan (kalplerinde îmân yazmayan) kimselerdir. Onlar için elîm azap
hazırladık.

17 / İSRA - 11Ve yed’ul insânu biş şerri duâehu bil hayr(hayri), ve kânel insânu acûlâ(acûlen).

İnsan, (sanki) onun duası hayırmış (gibi) şerre dua eder. İnsan, çok aceleci olmuştur.

17 / İSRA - 12Ve cealnel leyle ven nehâre
âyeteyni fe mehavnâ âyetel leyli ve cealnâ âyeten nehâri mubsıraten li
tebtegû fadlen min rabbikum ve li ta’lemû adedes sinîne vel
hisâb(hisâbe), ve kulle şey’in fassalnâhu tafsîlâ(tafsîlen).


Senelerin adedini ve hesabını bilmeniz için geceyi ve gündüzü iki âyet
(vasıta, alâmet) kıldık. Gecenin âyetini (belirtisini) (gecenin
içindekileri) görünmez kıldık. Rabbinizden fazl istemeniz için gündüzün
âyetini (belirtisini) (gündüzün içindekileri) görünür kıldık. Ve
herşeyi detaylı olarak tafsil ettik (açıkladık).

17 / İSRA - 13Ve kulle insânin elzemnâhu tâirehu fî unukıh(unukıhî), ve nuhricu lehu yevmel kıyâmeti kitâben yelkâhu menşûrâ(menşûren).
Bütün
insanların kuşunu (kazandıkları ve kaybettikleri dereceleri) boynunda
bağladık (boynuna astık). Ve kıyâmet günü ona, neşredilmiş kitabı (üç
boyutlu olarak boşlukta oynayan hayat filmini) çıkarırız.

17 / İSRA - 14Ikra’ kitâbek(kitâbeke), kefâ bi nefsikel yevme aleyke hasîbâ(hasîben).
Kitabını
oku (hayat filmini izle)! Bugün hasib (hesap görücü) olarak (hayat
filmindeki) nefsin(in cennete veya cehenneme gideceğini gösteren
negatif ve pozitif derecelerinin neticeleri) sana kâfi oldu.

17 / İSRA - 15Menihtedâ fe innemâ yehtedî
li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru
vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase
resûlâ(resûlen).


Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette
kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü
(günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici
olmadık.

17 / İSRA - 16Ve izâ erednâ en nuhlike karyeten emernâ mutrafîhâ fe fesekû fîhâ fe hakka aleyhel kavlu fe demmernâhâ tedmîrâ(tedmîren).
Bir
ülkeyi helâk etmek istediğimiz zaman onun (o ülkenin) mutrafilerine
(refah içinde olan ileri gelenlerine, zenginlerine) emrettik. Buna
rağmen orada fesat çıkardılar. Böylece (Allah'ın) söz(ü) üzerlerine hak
oldu. Ve onu (o ülkeyi ve halkını) helâk ederek, yok ettik (dumura
uğrattık).

17 / İSRA - 17Ve kem ehleknâ minel kurûni min ba’di nûh(nûhin) ve kefâ bi rabbike bi zunûbi ıbâdihî habîren basîrâ(basîren).
Nuh
(A.S)'tan sonra asırlarca nice nesiller helâk ettik. Ve senin Rabbin,
kullarının günahlarını gören ve (onlardan) haberdar olarak kâfidir.

17 / İSRA - 18Men kâne yurîdul âcilete
accelnâ lehu fîhâ mâ neşâu li men nurîdu summe cealnâ lehu
cehennem(cehenneme), yaslâhâ mezmûmen medhûrâ(medhûren).


Kim acele (bu dünyada acil) olarak isterse, istediğimiz kimseye,
dilediğimiz şeyi ona orada acele verdik. Sonra onu cehennem ehli
kıldık. Zemmedilmiş (ayıplanmış) ve (rahmetten) kovulmuş olarak, ona
(cehenneme) atılır.

17 / İSRA - 19Ve men erâdel âhırete ve saâ lehâ sa’yehâ ve huve mu’minun fe ulâike kâne sa’yuhum meşkûrâ(meşkûren).
Kim
mü'min olarak ahireti istedi ise ve onun (ahiret) için, onun
gerektirdiği şekilde çalıştı ise işte onların çalışması, böylece meşkur
(şükrün, karşılığını hakeden) oldu.

17 / İSRA - 20Kullen numiddu hâulâi ve hâulâi min atâi rabbik(rabbike), ve mâ kâne atâu rabbike mahzûrâ(mahzûren).
Bunları
herkese (dünyayı isteyene de ahireti isteyene de) veririz. Ve bunlar,
Rabbinin atâ (ihsan)larındandır. Rabbinin atâları (ihsanları) mahzur
(sınırlı, kısıtlı, men edilmiş) değildir.

17 / İSRA - 21Unzur keyfe faddalnâ ba’dahum alâ ba’d(ba’dın), ve lel âhıretu ekberu derecâtin ve ekberu tafdîlâ(tafdîlen).
Bak,
nasıl onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Muhakkak ki ahiret,
dereceler bakımından daha büyüktür ve üstünlük bakımından da daha
büyüktür.

17 / İSRA - 22Lâ tec’al meallâhi ilâhen âhare fe tak’ude mezmûmen mahzûlâ(mahzûlen).

Allah ile beraber başka bir ilâh kılma! O zaman zemmedilmiş (kınanmış) ve hor görülmüş olarak kalırsın.

17 / İSRA - 23Ve kadâ rabbuke ellâ ta’budû
illâ iyyâhu ve bil vâlideyni ihsânâ(ihsânen), immâ yebluganne indekel
kibere ehaduhumâ ev kilâ humâ fe lâ tekul lehumâ uffin ve lâ tenher
humâ ve kul lehumâ kavlen kerîmâ(kerîmen).


Rabbin, ondan başkasına kul olmamanızı ve anne ve babaya ihsanla
davranmanızı kaza etti (taktir etti, hükmetti). Eğer ikisinden birisi
veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa onlara (ikisine) “öf” deme.
Ve onları (ikisini) azarlama ve onlara kerim (güzel, yumuşak) söz
söyle!

17 / İSRA - 24Vahfıd lehumâ cenâhaz zulli miner rahmeti ve kul rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâ(sagîren).
Ve
onlara (ikisine), merhamet ederek ve tevazu ile kanat ger! Ve “Rabbim,
onların beni yetiştirdiği gibi ikisine de merhamet et!” de.

17 / İSRA - 25Rabbukum a’lemu bi mâ fî nufûsikum, in tekûnû sâlihîne fe innehu kâne lil evvâbîne gafûrâ(gafûren).
Rabbiniz,
nefslerinizde olanı (niyetinizi) daha iyi bilir. Eğer salihler
olursanız, o taktirde muhakkak ki O, evvab olanlar (O'na yönelip, tövbe
ederek ulaşanlar) için mağfiret edici olur.

17 / İSRA - 26Ve âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîli ve lâ tubezzir tebzîrâ(tebzîren).

Akrabaya, miskinlere (çalışamayacak durumda olan ihtiyarlara) ve yolda olanlara hakkını ver! Ve savurarak, israf etme!

17 / İSRA - 27İnnel mubezzirîne kânû ihvâneş şeyâtîn(şeyâtîni), ve kâneş şeytânu li rabbihî kefûrâ(kefûren).
Muhakkak
ki israf edenler (gereksiz yere savuranlar, haksızlık ve fesat çıkarmak
için kullananlar), şeytanların kardeşleri oldular. Ve şeytan, Rabbine
(karşı) çok nankör oldu.

17 / İSRA - 28Ve immâ tu’ridanne anhumubtigâe rahmetin min rabbike tercûhâ fe kul lehum kavlen meysûrâ(meysûren).
Rabbinden
ümit ettiğin rahmeti isterken, onlardan (mecbur kalarak) yüz çevirirsen
(bir şey veremezsen), o zaman onlara yumuşak söz söyle!

17 / İSRA - 29Ve lâ tec’al yedeke maglûleten ilâ unukıke ve lâ tebsuthâ kullel bastı fe tak’ude melûmen mahsûrâ(mahsûren).
Ve
boynuna elini bağlama (cimrilik yapma) ve hepsini açıp saçma (israf
etme)! Aksi halde kınanmış ve malı tükenmiş olarak kalırsın.

17 / İSRA - 30İnne rabbeke yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir(yakdiru), innehu kâne bi ibâdihî habîran basîrâ(basîran).
Muhakkak
ki Rabbin, dilediğine rızkı genişletir ve (ölçüsünü) taktir eder
(daraltır). O, mutlaka kullarını gören ve (onlardan) haberdar olandır.

17 / İSRA - 31Ve lâ taktulû evlâdekum haşyete imlâk(imlâkın), nahnu nerzukuhum ve iyyâkum, inne katlehum kâne hıt’en kebîrâ(kebîren).
Yoksulluk
korkusu ile evlâtlarınızı öldürmeyin! Onları ve sizleri sadece Biz
rızıklandırırız. Muhakkak ki onların öldürülmesi, (kasıtla işlenen)
büyük suç oldu.

17 / İSRA - 32Ve lâ takrebûz zinâ innehu kâne fâhışeh(fâhışeten), ve sâe sebîlâ(sebîlen).

Ve zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, fuhuş (hayasızlık) ve kötü bir yoldur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

İSRA Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: İSRA Suresi Meali   İSRA Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 9:08 pm

17 / İSRA - 33Ve lâ taktulûn nefselletî
harremallâhu illâ bil hakk(hakkı), ve men kutile mazlûmen fe kad cealnâ
li veliyyihî sultânen fe lâ yusrif fîl katl(katli), innehu kâne
mensûrâ(mensûran).


Allah'ın haram kıldığı bir nefsi (kişiyi), haksız yere öldürmeyin! Kim
mazlum olarak (haksız yere) öldürülürse, o taktirde onun velîsini
sultan (hak sahibi) kıldık. Artık öldürmede haddi aşmasın. Çünkü o,
yardım görmüş olandır.

17 / İSRA - 34Ve lâ takrebû mâlel yetîmi
illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfû bil
ahd(ahdi), innel ahde kâne mes’ûlâ(mes’ûlen).


En kuvvetli çağına (bulûğa) erişinceye kadar, yetimin malına en güzel şekilde olmadıkça yaklaşmayın! Ve ahdi ifa ediniz (yerine getiriniz)! Muhakkak ki ahd, mes'ul (sorumlu) kılar.

17 / İSRA - 35Ve evfûl keyle izâ kiltum vezinû bil kıstâsil mustekîm(mustekîmi), zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen).

Ve ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam ifa edin (yerine getirin)! Doğru olarak
ve adaletle (doğru ölçü ile) tartın! İşte bu, daha hayırlı ve tevîl
(yorum) bakımından daha güzeldir.

17 / İSRA - 36Ve lâ takfu mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innes sem’a vel basara vel fuâde kullu ulâike kâne anhu mes’ûlâ(mes’ûlen).
Ve
(hakkında) ilmin olmayan bir şeyin ardına düşme (karışma) (açıklamaya
çalışma)! Muhakkak ki işitme, görme ve idrak, onların hepsi, ondan
(takfu'dan) mesul (sorumlu) oldu (mesuldürler).

17 / İSRA - 37Ve lâ temşi fîl ardı merehâ(merehan), inneke len tahrikal arda ve len teblugal cibâle tûlâ(tûlen).
Ve
yeryüzünde azametle (gururla) yürüme! Muhakkak ki sen, yeryüzünü asla
tahrik edemezsin (hareket ettiremezsin). Ve asla dağların boyuna
erişemezsin (dağ kadar yüksek olamazsın).

17 / İSRA - 38Kullu zâlike kâne seyyiuhu inde rabbike mekrûha(mekrûhen).

İşte bütün bu seyyiatler (derecat kaybettirici şeyler), Rabbinin indinde (katında) mekruh (kerih) oldu.

17 / İSRA - 39Zâlike mimmâ evhâ ileyke
rabbuke minel hikmeh(hikmeti), ve lâ tec’al meallâhi ilâhen âhare fe
tulkâ fî cehenneme melûmen medhûrâ(medhûren).


İşte bunlar, Rabbinin sana hikmetten vahyettiği şeylerdendir. Allah ile
beraber başka ilâh kılma (edinme)! Yoksa kınanmış ve kovulmuş olarak
cehenneme atılırsın.

17 / İSRA - 40E fe asfâkum rabbukum bil benîne vettehaze minel melâiketi inâsâ(inâsen), innekum le tekûlûne kavlen azîmâ(azîmen).

Rabbiniz, oğulları size mi seçti ve meleklerden kadınlar (kızlar) mı edindi? Muhakkak ki siz, gerçekten büyük söz söylüyorsunuz.

17 / İSRA - 41Ve lekad sarrafnâ fî hâzel kur’âni li yezzekkerû, ve mâ yezîduhum illâ nufûrâ(nufûren).
Ve
andolsun ki Biz, tezekkür (idrak) etsinler diye, bu Kur'ân'da tekrar
tekrar (hakikatleri) açıkladık. Oysa bu (açıklamalar), nefretlerinden
başka bir şeyi artırmadı.

17 / İSRA - 42Kul lev kâne meahû âlihetun kemâ yekûlûne izen lebtegav ilâ zîl arşı sebîlâ(sebîlen).
De
ki: “Eğer onların söyledikleri gibi onunla beraber (başka) ilâhlar
olsaydı, o zaman onlar da (başka ilâhlar da) mutlaka arşın sahibine
(ulaşmak için) bir yol ibtiga ederlerdi (ararlardı).”

17 / İSRA - 43Subhânehu ve teâlâ ammâ yekûlûne uluvven kebîrâ(kebîren).

O (Allah), onların söylediklerinden Sübhan'dır (münezzehtir) ve Üstün'dür, Yüce'dir, Büyük'tür.

17 / İSRA - 44Tusebbihu lehus semâvâtus
seb’u vel ardu ve men fîhinn(fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu
bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen
gafûrâ(gafûren).


7 kat gökler ve yeryüzü ve onlarda bulunanlar, O'nu (Allah'ı) tesbih
ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen bir şey yoktur. Ve fakat onların
tesbihlerini siz fıkıh edemezsiniz (anlayamazsınız, idrak edemezsiniz).
Muhakkak ki O; Hakîm'dir, Gafûr'dur (mağfiret edendir).

17 / İSRA - 45Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ(mestûren).
Sen
Kur'ân'ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden
evvel Allah'a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı
mesture kıldık (gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini
engelleyen bir perde koyduk).

17 / İSRA - 46Ve cealnâ alâ kulûbihim
ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte
rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).


O'nu (Kur'ân'ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler
diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme
engeli) kıldık. Ve sen, Kur'ân'da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman
nefretle arkalarına döndüler.

17 / İSRA - 47Nahnu a’lemu bimâ yestemiûne
bihî iz yestemiûne ileyke ve iz hum necvâ iz yekûluz zâlimûne in
tettebiûne illâ raculen meshûrâ(meshûran).


Onların dinledikleri şeyi ve seni dinliyorlarken, zalimlerin
“Büyülenmiş bir adama tâbî oluyorsunuz.” diyerek fısıldaştıklarını Biz
çok iyi biliyoruz.

17 / İSRA - 48Unzur keyfe darabû lekel emsâle fe dallû fe lâ yestetîûne sebîlâ(sebîlen).

Bak, senin için nasıl misaller getirdiler (sana büyülenmiş, mecnun, deli, şair dediler) ve böylece dalâlette kaldılar. Artık yola (Sıratı Mustakîm'e) ulaşmaya güçleri yetmez.

17 / İSRA - 49Ve kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâ(cedîden).
Ve
“Biz, kemik ve kırıntı (ufalanmış toprak) olduğumuz zaman mı? Gerçekten
biz, mutlaka yeni bir yaratılışla mı beas edileceğiz (diriltileceğiz)?”
dediler.

17 / İSRA - 50Kul kûnû hicâreten ev hadîdâ(hadîden).

De ki: “Taş veya demir olun (olsanız bile)!”

17 / İSRA - 51Ev halkan mimmâ yekburu fî
sudûrikum, fe se yekûlûne men yuîdun(yuîdunâ), kulillezî fetarakum
evvele merreh(merretin), fe se yungıdûne ileyke ruûsehum ve yekûlûne
metâ hûv(hûve), kul asâ en yekûne karîbâ(karîben).


“Veya gönlünüzde büyüyen (daha büyük ve çok kuvvetli, güçlü olarak
hayal ettiğiniz) başka bir yaratılış olsun. O zaman da bizi, kim
(hayata) geri çevirecek?” diyecekler. “Sizi ilk defa yaratan.” de!
Bunun üzerine sana başlarını (alaylı bir tarzda) sallayarak: “O, ne
zaman?” diyecekler. De ki: “(Onun) yakın olması muhtemeldir.”

17 / İSRA - 52Yevme yed’ûkum fe testecîbûne bi hamdihî ve tezunnûne in lebistum illâ kalîlâ(kalîlen).
(Allah'ın)
sizi çağıracağı gün, hemen O'nun hamdi ile (O'na hamd ile) icabet
edeceksiniz. Ve ancak (kabirde) pek az kaldığınızı zannedeceksiniz.

17 / İSRA - 53Ve kul li ibâdî yekûlûlletî
hiye ahsen(ahsenu), inneş şeytâne yenzegu beynehum, inneş şeytâne kâne
lil insâni aduvven mubînâ(mubînen).


Ve kullarıma de ki: “En güzeli (sözü) söylesinler!” Muhakkak ki şeytan,
onların aralarını bozar (fesat çıkarır). Muhakkak ki o, insana apaçık
düşmandır.

17 / İSRA - 54Rabbukum a’lemu bikum, in yeşa’ yerhamkum ev in yeşa’ yuazzibkum, ve mâ erselnâke aleyhim vekîlâ(vekîlen).
Rabbiniz,
sizi iyi bilir. Dilerse size rahmet eder (Rahîm esması ile tecelli
eder) veya dilerse size azap eder. Ve seni, onlara vekil olarak
göndermedik.

17 / İSRA - 55Ve rabbuke a’lemu bi men fîs
semâvâti vel ard(ardı), ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın
ve âteynâ dâvude zebûrâ(zebûren).


Ve Rabbin, semalarda (7 kat göklerde) ve yeryüzünde olan kimseleri iyi
bilir. Andolsun ki bir kısım nebîleri, diğerlerine üstün kıldık. Ve
Dâvud (a.s)'a Zebur'u verdik.

17 / İSRA - 56Kulid’ûllezîne zeamtum min dûnihî fe lâ yemlikûne keşfed durri ankum ve lâ tahvîlâ(tahvîlen).
(Onlara)
de ki: “O'ndan (Allah'tan) başka (ilâh edinerek) zanda bulunduklarınızı
çağırın.” Oysa onlar, sizden bir darlığı giderme ve onu değiştirme
gücüne malik (sahip) değillerdir.

17 / İSRA - 57Ulâikellezîne yed’ûne
yebtegûne ilâ rabbihimul vesîlete eyyuhum akrebu ve yercûne rahmetehu
ve yehâfûne azâbeh(azâbehu), inne azâbe rabbike kâne mahzûrâ(mahzûren).


İşte o çağırdıkları (da), kendi Rab'lerine “onların hangisi daha
yakındır” diye (O'na en yakın) vesileyi ararlar ve O'nun rahmetini ümit
ederler, O'nun azabından korkarlar. Muhakkak ki Rabbinin azabı, hazer
edilendir (korkulandır).

17 / İSRA - 58Ve in min karyetin illâ
nahnu muhlikûhâ kable yevmil kıyâmeti ev muazzibûhâ azâben
şedîdâ(şedîden), kâne zâlike fîl kitâbi mestûrâ(mestûran).


Eğer bir şehir (helâk olacaksa), kıyâmet gününden önce onun helâk
edicisi ancak Biziz. Veya onun (şehir halkının) şiddetli azap edicisi
Biziz. İşte bu, Kitap'ta yazılıdır.

17 / İSRA - 59Ve mâ meneanâ en nursile bil
âyâti illâ en kezzebe bihel evvelûn(evvelûne), ve âteynâ semûden nâkate
mubsıraten fe zalemû bihâ, ve mâ nursilu bil âyâti illâ
tahvîfâ(tahvîfen).


Bizim âyet (mucize) göndermemize mani olan şey, ancak evvelkilerin onu
(mucizeleri) yalanlamış olmalarıdır. Semud kavmine (gözle) görünen (bir
mucize olarak) dişi deve verdik. Sonra ona zulmettiler. Ve Biz,
âyetleri (mucizeleri), korkutmaktan başka bir şey için göndermeyiz.

17 / İSRA - 60Ve iz kulnâ leke inne
rabbeke ehâta bin nâs(nâsi), ve mâ cealner ru’yâlletî ereynâke illâ
fitneten lin nâsi veş şeceretel mel’ûnete fîl kur’ân(kur’âni), ve
nuhavvifuhum fe mâ yezîduhum illâ tugyânen kebîrâ(kebîren).


Rabbinin, insanları muhakkak (rahmeti ve ilmiyle) ihata ettiğini
(kapladığını) sana söylemiştik. Sana (kalp gözü ile) gösterdiğimiz o
rüyeti ve Kur'ân-ı Kerim'deki lânetlenmiş ağacı (zakkum ağacı),
insanlara sadece fitne (imtihan) kıldık. Ve Biz, onları korkutuyoruz.
Fakat (bu) onların büyük azgınlıklarından (büyük günahlarından) başka
bir şeyi arttırmıyor.

17 / İSRA - 61Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâle e escudu li men halakte tînâ(tînen).
Ve
meleklere: “Âdem (A.S)'a secde edin!” dediğimiz zaman iblis hariç hemen
secde ettiler. (İblis): “Ben, senin topraktan yarattığın kimseye mi
secde edeyim?” dedi.

17 / İSRA - 62Kâle e raeyteke hâzellezî
kerremte aley(aleyye), le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le
ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ(kalîlen).


(İblis) dedi ki: “Senin görüşüne göre, benim üzerime (benden daha)
mükerrem (ikram edilmiş, şerefli) kıldığın kimse bu mu? Eğer beni
kıyâmet gününe (kadar) tehir edersen (ertelersen), onun zürriyetinden
(neslinden) pek azı hariç, mutlaka bana (kendime) tâbî kılacağım.”

17 / İSRA - 63Kâlezheb fe men tebiake minhum fe inne cehenneme cezâukum cezâen mevfûrâ(mevfûren).
(Allahû
Tealâ şöyle buyurdu): “Git! Artık onlardan kim sana tâbî olursa, o
zaman muhakkak ki sizin cezanız, eksiksiz bir ceza olarak cehennemdir.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

İSRA Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: İSRA Suresi Meali   İSRA Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 9:09 pm

17 / İSRA - 64Vestefziz menisteta’te
minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve recilike ve şârikhum
fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ
gurûrâ(gurûren).


“Ve onlardan güç yetirdiklerini, sesinle aldat. Atlıların ve
yayalarınla onları bağırarak yönlendir (cehenneme sevket). Evlâtlarında
ve mallarında onlara ortak ol. Ve onlara (yalan şeyler) vaadet.”
Şeytanın vaadettikleri gurur (aldatma)dan başka bir şey değildir.

17 / İSRA - 65İnne ibâdî leyse leke aleyhim sultân(sultânûn), ve kefâ bi rabbike vekîlâ(vekîlen).
Muhakkak
ki Benim kullarımın üzerinde, senin bir sultanlığın (yaptırım gücün)
yoktur. Ve senin Rabbin, vekil olarak kâfidir (yeter).

17 / İSRA - 66Rabbukumullezî yuzcî lekumul fulke fîl bahri li tebtegû min fadlih(fadlihî), innehu kâne bi kum rahîmâ(rahîmen).
Sizin
Rabbiniz ki; O, onun fazlından (nasip) arayasınız diye denizde gemileri
sizin için sevkeder (yüzdürür). Çünkü O, size rahmet edicidir.

17 / İSRA - 67Ve izâ messekumud durru fîl
bahri dalle men ted’ûne illâ iyyâh(iyyâhu), fe lemmâ neccâkum ilel
berri a’radtum, ve kânel insânu kefûrâ(kefûren).


Ve size, denizde bir darlık (tehlike) dokunduğu zaman, sadece o hariç,
dua ettikleriniz sapıp gider. Fakat sizi, karaya çıkarınca (kurtarınca)
yüz çevirirsiniz. Ve insan çok nankördür.

17 / İSRA - 68E fe emintum en yahsife bikum cânibel berri ev yursile aleykum hâsiben summe lâ tecidû lekum vekîlâ(vekîlen).
Öyleyse
sizi, kara tarafında yere geçirmesinden (geçirmeyeceğinden) veya sizin
üzerinize, taş yağdıran bir fırtına göndermesinden (göndermeyeceğinden)
emin mi oldunuz? Sonra sizin için bir vekil (koruyucu) bulamazsınız.

17 / İSRA - 69Em emintum en yuîdekum fîhi
târeten uhrâ fe yursile aleykum kâsıfen miner rîhı fe yugrikakum bimâ
kefertum summe lâ tecidû lekum aleynâ bihî tebîâ(tebîan).


Başka bir sefer sizi oraya (geri) döndürmesinden böylece sizin
üzerinize kâsif (şiddetli, deviren) bir fırtına gönderip,
inkârlarınızdan dolayı sizi (denizde) boğmasından emin mi oldunuz?
Sonra Bize karşı (boğulmamanız) için (sizi koruyacak) bir yardımcı
bulamazsınız.

17 / İSRA - 70Ve lekad kerremnâ benî âdeme
ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve
faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ(tafdîlen).


Ve andolsun ki; Âdemoğlunu kerem sahibi (şerefli) kıldık. Onları karada
ve denizde taşıdık. Ve onları helâl şeylerden rızıklandırdık. Ve onları
yarattıklarımızın çoğundan fazilet (açısından) üstün kıldık.

17 / İSRA - 71Yevme ned’û kulle unâsin bi
imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne
kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen).


O gün bütün insanları, (Allah'ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız.
O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve
(onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).

17 / İSRA - 72Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fîl âhıreti a’mâ ve edallu sebîlâ(sebîlen).

Ve burada (bu dünyada), kim kör ise artık o ahirette de kördür. Ve yoldan daha çok sapmıştır.

17 / İSRA - 73Ve in kâdû le yeftinûneke anillezî evhaynâ ileyke li tefteriye aleynâ gayreh(gayrehu) ve izen lettehazûke halîlâ(halîlen).
Ve
neredeyse sana vahyettiğimiz şeyden başkası ile Bize iftira etmen için
gerçekten seni fitneye düşürüyorlardı. Ve o taktirde seni mutlaka dost
edinirlerdi.

17 / İSRA - 74Ve lev lâ en sebbetnâke lekad kidte terkenu ileyhim şey’en kalîlâ(kalîlen).

Ve seni sebat ettirmeseydik, andolsun ki sen, onlara biraz meylederdin.

17 / İSRA - 75İzen le ezaknâke di’fal hayâti ve di’fal memâti summe lâ tecidu leke aleynâ nasîrâ(nasîran).
O
taktirde, elbette hayatın ve ölümün di'fasını (sıkıntılarını,
üzüntülerini, acılarını) kat kat sana tattırırdık. Sonra senin için
Bize karşı bir yardımcı bulunmazdı.

17 / İSRA - 76Ve in kâdû le yestefizzûneke minel ardı li yuhricûke minhâ ve izen lâ yelbesûne hilâfeke illâ kalîlâ(kalîlen).
Neredeyse
gerçekten, seni dünyada bulunduğun yerden çıkarmak için tedirgin
ediyorlardı (edeceklerdi). Ve eğer öyle olsaydı, onlar da senden sonra
sadece az bir süre kalabilirlerdi.

17 / İSRA - 77Sunnete men kad erselnâ kableke min rusulinâ ve lâ tecidu li sunnetinâ tahvîlâ(tahvîlen).
Senden
önce de gönderdiğimiz resûllerimizin sünneti (sünnetullah: Allah'ın
kanunu) budur. Ve sünnetimizde (kanunumuzda) bir değişiklik bulamazsın.

17 / İSRA - 78Ekımis salâte li dulûkiş şemsi ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecr(fecri), inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ(meşhûden).
Güneşin
dönmesinden, gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecrin Kur'ân'ını
(fecr vakti okunan Kur'ân'ı) ikame et (yerine getir)! Çünkü fecrin
Kur'ân'ı şahitlidir.

17 / İSRA - 79Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden).
Gecenin
bir kısmında uyan ve sana özel nafile (ilâve) olarak O'nunla
(Kur'ân'la) teheccüd namazı kıl! Rabbinin seni Makam-ı Mahmut'a beas
etmesi (ulaştırması) yakındır.

17 / İSRA - 80Ve kul rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrece sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ(nasîren).
Ve
de ki: “Rabbim beni sıdk ile dahil et ve beni sıdk ile çıkar. Ve bana
senin katından (gizli ilminden) bir yardımcı sultan kıl.”

17 / İSRA - 81Ve kul câel hakku ve zehekal bâtıl(bâtılu), innel bâtıle kâne zehûkâ(zehûkan).

De ki: “Hak geldi, bâtıl zail oldu (yok oldu). Muhakkak ki bâtıl yok olacaktır (yok olmaya mahkûmdur).”

17 / İSRA - 82Ve nunezzilu minel kur’âni mâ huve şifâun ve rahmetun lil mu’minîne ve lâ yezîduz zâlimîne illâ hasârâ(hasâran).
Kur'ân'dan
indirdiğimiz şeyler, mü'minler için şifadır ve rahmettir. Ve zalimlerin
sadece hüsranını (kaybettiği dereceleri) arttırır.

17 / İSRA - 83Ve izâ en’amnâ alel insâni a’rada ve neâbi cânibih(cânibihî), ve izâ messehuş şerru kâne yeûsâ(yeûsen).

Ve insanı ni'metlendirdiğimiz zaman yüz çevirir ve yan çizerek uzaklaşır. Ve ona bir şerr dokunduğu zaman yeise düşer.

17 / İSRA - 84Kul kullun ya’melu alâ şâkiletih(şâkiletihî), fe rabbukum a’lemu bi men huve ehdâ sebîlâ(sebîlen).

De ki: “Herkes kendi şekline (hüviyetine, karakterine) göre amel eder.” Öyleyse kimin daha çok hidayet yolunda olduğunu en iyi Rabbiniz bilir.

17 / İSRA - 85Ve yes’elûneke anir rûh(rûhı), kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen).

Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Ve size, (ruha ait) ilimden sadece az bir şey verildi.

17 / İSRA - 86Ve lein şi’nâ le nezhebenne billezî evhaynâ ileyke summe lâ tecidu leke bihî aleynâ vekîlâ(vekîlen).
Ve
eğer Biz dileseydik, sana vahyettiklerimizi mutlaka giderirdik (silip
yok ederdik). Sonra onu (yok etmememiz için) Bize karşı sana (seni
müdafaa edecek) bir vekil bulamazsın.

17 / İSRA - 87İllâ rahmeten min rabbik(rabbike), inne fadlehu kâne aleyke kebîrâ(kebîren).

(Bu) sadece Rabbinden bir rahmettir. Muhakkak ki O'nun (Rabbinin), senin üzerindeki fazlı büyüktür.

17 / İSRA - 88Kul leinictemeâtil insu vel
cinnu alâ en ye’tû bi misli hâzel kur’âni lâ ye’tûne bi mislihî ve lev
kâne ba’duhum li ba’dın zahîrâ(zahîran).


De ki: “Eğer ins ve cin (insanlar ve cinler) bu Kur'ân'ın bir benzerini
getirmek için içtima etseler (biraraya gelseler); onların bir kısmı,
bir kısmına yardımcı olsa bile onun bir benzerini getiremezler.”

17 / İSRA - 89Ve lekad sarrafnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli meselin fe ebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ(kufûran).
Ve
andolsun ki Biz, bu Kur'ân'da bütün meselelerden (misallerden) açıklama
yaptık. Buna rağmen insanların çoğu sadece inkâr ederek direndi.

17 / İSRA - 90Ve kâlû len nu’mine leke hattâ tefcure lenâ minel ardı yenbûâ(yenbûan).

Ve dediler ki: “Sen, bize yerden bir memba (pınar) çıkarmadıkça (fışkırtmadıkça) sana asla inanmayız.”

17 / İSRA - 91Ev tekûne leke cennetun min nahîlin ve inebin fe tufeccirel enhâre hılâlehâ tefcîrâ(tefcîren).

Veya senin, hurma ve üzüm bağlarından bir bahçen olsun. Öyle ki onun aralarından, fışkırarak akan nehirler akıt (çıkar).

17 / İSRA - 92Ev tuskıtas semâe kemâ zeamte aleynâ kisefen ev te’tiye billâhi vel melâiketi kabîlâ(kabîlen).

Veya iddia ettiğin gibi semayı parça parça üzerimize düşürürsün. Veya Allah'ı ve melekleri açıkça (karşımıza) getirirsin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

İSRA Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: İSRA Suresi Meali   İSRA Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 9:09 pm

17 / İSRA - 93Ev yekûne leke beytun min
zuhrufin ev terkâ fîs semâ(semâi), ve len nu’mine li rukıyyike hattâ
tunezzile aleynâ kitâben nakreuh(nakreuhu), kul subhâne rabbî hel kuntu
illâ beşeren resûlâ(resûlen).


Veya senin altından bir evin olsun veya semaya yüksel. Bize
okuyacağımız bir kitap indirmedikçe senin yükselişine (miracına) asla
inanmayız. De ki: “Benim Rabbim, Sübhan'dır (O, noksan sıfatlardan
münezzehtir). Ben, insan resûlden başka bir şey miyim?”

17 / İSRA - 94Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câe humul hudâ illâ en kâlû e beasallâhu beşeren resûlâ(resûlen).

Onlara hidayet geldiği zaman insanların inanmalarına, “Allah, insan resûl mü gönderdi?” demelerinden başka bir şey mani olmadı.

17 / İSRA - 95Kul lev kâne fîl ardı melâiketun yemşûne mutmainnîne le nezzelnâ aleyhim mines semâi meleken resûlâ(resûlen).

De ki: “Eğer yeryüzünde mutmain olarak yürüyenler melekler olsaydı, elbette onlara semadan melek resûl indirirdik.”

17 / İSRA - 96Kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum, innehu kâne bi ıbâdihî habîren basîrâ(basîren).

De ki: “Benimle sizin aranızda, Allah şahit olarak yeter.” Muhakkak ki O, kullarından haberdar olandır, (onları) görendir.

17 / İSRA - 97Ve men yehdillâhu fe huvel
muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min
dûnih(dûnihî), ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve
bukmen ve summâ(summen), me’vâhum cehennem(cehennemu), kullemâ habet
zidnâhum saîrâ(saîren).


Ve Allah, kimi (Kendisine) ulaştırırsa, artık o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette
bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse), o taktirde onlar için
O'ndan (Allah'tan) başka dostlar bulamazsın. Ve kıyâmet günü onları
kör, dilsiz ve sağır olarak yüzüstü (sürünerek) haşrederiz (edeceğiz,
toplayacağız). Onların me'vası (kalacakları yer) cehennemdir. Ve Biz,
onlara (ateşin) her sönmeye yüz tutuşunda (alevli ateşi) arttırdık
(arttıracağız).

17 / İSRA - 98Zâlike cezâuhum bi ennehum keferû bi âyâtinâ ve kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîdâ(cedîden).
İşte
bu, onların âyetlerimizi inkâr etmelerinden ve “Biz kemik ve toz haline
gelmiş (toprak) olduğumuz zaman mı? Biz mi gerçekten yeni (bir)
yaratılışla mutlaka beas edileceğiz (diriltileceğiz)?” demeleri
sebebiyle onların cezasıdır.

17 / İSRA - 99E ve lem yerev
ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda kâdirun alâ en yahluka
mislehum ve ceale lehum ecelen lâ reybe fîh(fîhi), fe ebâz zalimûne
illâ kufûrâ(kufûren).


Ve onlar; Allah'ın, semaları ve yeryüzünü yarattığını ve onların bir
mislini daha yaratmaya kaadir (muktedir) olduğunu görmüyorlar mı? Onlar
için, onda (hakkında) şüphe olmayan bir ecel kıldı (belli bir süre
taktir etti). Buna rağmen zulmedenler, sadece inkâr ederek direndiler.

17 / İSRA - 100Kul lev entum temlikûne hazâine rahmeti rabbî izen le emsektum haşyetel infâk(infâkı), ve kânel insânu katûrâ(katûren).

De
ki: “Eğer siz, Rabbimin rahmet hazineleri(ne) malik (sahip) olsaydınız,
o zaman infâk (harcanıp tükenecek) korkusu ile (onu) mutlaka (elinizde)
tutardınız.” İnsan çok cimridir.

17 / İSRA - 101Ve lekad âteynâ musa tis’a
âyâtin beyyinâtin fes’el benî isrâîle iz câehum fe kâle lehu fir’avnu
innî le ezunnuke yâ musa meshûrâ(meshûren).


Andolsun Biz, Musa (A.S)'a apaçık 9 âyet (mucize) verdik. Bunları benî
İsraile (İsrailoğullarına) sor. Onlara (Musa A.S) gelmişti. O zaman
firavun şöyle demişti: “Ey Musa! Ben, sana mutlaka sihir yapıldığına
kesin şekilde inanıyorum.”

17 / İSRA - 102Kâle lekad alimte mâ enzele
hâulâi illâ rabbus semâvâti vel ardı basâir(basâire), ve innî le
ezunnuke yâ fir’avnu mesbûrâ(mesbûran).


““Andolsun bunları (9 mucizeyi), görünür bir şekilde, semaların ve
arzın Rabbinden başkasının indirmediğini sen biliyordun. Ve ey firavun!
Muhakkak ki ben, senin helâk olacağına kesin şekilde inanıyorum.” dedi.

17 / İSRA - 103Fe erâde en yestefizzehum minel ardı fe agraknâhu ve men meahu cemîâ(cemîan).

Bundan sonra onları arzdan (bulundukları yerden) çıkarmak istedi. Bunun üzerine Biz, onu ve beraberindekilerin hepsini boğduk.

17 / İSRA - 104Ve kulnâ min ba’dihî li benî isrâîleskunûl arda fe izâ câe va’dul âhıreti ci’nâ bikum lefîfâ(lefîfen).
Ondan
sonra benî İsraile, “Arzda (orada) iskân olun (yerleşin)!” dedik.
Ahiretin vadesi (vaadi) gelince sizi biraraya getireceğiz.

17 / İSRA - 105Ve bil hakkı enzelnâhu ve bil hakkı nezel(nezele), ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren).
Ve
Hakk'ı (Kur'ân'ı), O'nu, Biz indirdik. Ve Hakk ile indi. Seni,
müjdeleyici ve uyarıcı olmandan başka bir şey için göndermedik.

17 / İSRA - 106Ve kur’ânen faraknâhu li takreehu alen nâsi alâ muksin ve nezzelnâhu tenzîlâ(tenzîlen).
Ve
Kur'ân-ı Kerim; onu kısımlara (sure sure ve âyet âyet) ayırdık.
İnsanlara, onu muksin olarak (uzun sürede) okuman için tenzîlen
(kısımlara ayırıp, uzun sürede okunabilecek şekilde), bir indirişle
indirdik.

17 / İSRA - 107Kul âminû bihî ev lâ
tu’minû, innellezîne ûtul ilme min kablihî izâ yutlâ aleyhim yahırrûne
lil ezkâni succedâ(succeden). (SECDE ÂYETİ)


De ki: “O'na inanılsın veya inanılmasın, O'ndan önce kendilerine ilim
verilen kimseler, onlara (Kur'ân'ın secde âyetleri) okunduğu zaman,
secde ederek çeneleri (alınları) üstüne kapanırlar.”

17 / İSRA - 108Ve yekûlûne subhâne rabbinâ in kâne va’du rabbinâ le mef’ûlâ(mef’ûlen).

Ve derler ki: “Rabbimiz, Sübhan'dır (herşeyden münezzehtir). Eğer Rabbimiz vaadettiyse, (o) mutlaka ifa edilmiştir.”

17 / İSRA - 109Ve yahırrûne lil ezkâni yebkûne ve yezîduhum huşûâ(huşûan).

Ve çeneleri (alınları) üstüne kapanırlar. Ve huşûları artarak ağlarlar.

17 / İSRA - 110Kulid’ullâhe evid’ur
rahmân(rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehul esmâul husnâ, ve lâ techer bi
salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ(sebîlen).


De ki: “Allah diye çağırın veya Rahmân diye çağırın. Nasıl çağırırsanız
hepsi O'nun Esmaül Hüsnası'dır (Allah'ın en güzel isimleridir).”
Namazında (sesini) yükseltme ve onu (sesini) alçaltma. Bu ikisi
arasında bir yol tut.

17 / İSRA - 111Ve kulil hamdu lillâhillezî
lem yettehız veleden ve lem yekun lehu şerîkun fîl mulki ve lem yekun
lehu veliyyun minez zulli ve kebbirhu tekbîrâ(tekbîren).


Ve de ki: “Hamd, çocuk edinmeyen Allah'a mahsustur ve O'nun mülkte
ortağı olmamıştır (yoktur). Ve (O, zillete düşmez) O'nun, Kendisini
zilletten (kurtaracak) bir dosta (ihtiyacı) yoktur.” O'nu tekbir ile
(üstün kılarak) yücelt (büyüklüğünü ifade et).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
 
İSRA Suresi Meali
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» RUM Suresi Meali
» RAD Suresi Meali
» Sad Suresi Meali
» NUH Suresi Meali
» HUD Suresi Meali

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.forumyok.forumm.biz :: ForumYok Hayat :: İslam :: Ayetler ve Hadisler-
Buraya geçin: