www.forumyok.forumm.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 HUD Suresi Meali

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

HUD Suresi Meali Empty
MesajKonu: HUD Suresi Meali   HUD Suresi Meali Icon_minitimePaz Nis. 26, 2009 5:58 pm

Bismillâhirrahmânirrahîm





11 / HUD - 1Elif lâm râ kitâbun uhkimet âyâtuhu summe fussılet min ledun hakîmin habîr(habîrin).

Elif, lâm, râ. (Bu), âyetleri muhkem kılınmış (sağlamlaştırılmış),
sonra Hakîm (hüküm sahibi, hikmet sahibi) ve Habîr (herşeyden haberdar)
Olan'ın katından fasıl, fasıl açıklanmış bir Kitap'tır.

11 / HUD - 2Ellâ ta’budû illallâh(illallâhe), innenî lekum minhu nezîrun ve beşîr(beşîrun).
(Bu
kitap), Allah'tan başkasına kul olmamanız içindir. Muhakkak ki ben,
O'ndan (O'nun tarafından) sizin için bir uyarıcı ve müjdeciyim.

11 / HUD - 3Ve enistagfirû rabbekum
summe tûbû ileyhi yumetti’kum metâan hasenen ilâ ecelin musemmen ve
yu’ti kulle zî fadlin fadleh(fadlehu), ve in tevellev fe innî ehâfu
aleykum azâbe yevmin kebîr(kebîrin).


Ve Rabbinizden mağfiret istemeniz, sonra O'na tövbe etmeniz,
belirlenmiş bir zamana kadar sizi güzel bir meta ile metalandırması
(geçindirmesi) ve her fazl sahibine, fazlını vermesi içindir. Ve eğer
(geri) dönerseniz o zaman ben, büyük günün azabının sizin üzerinize
olmasından korkarım.

11 / HUD - 4İlâllâhi merciukum, ve huve alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun).

Sizin dönüşünüz Allah'adır ve O, herşeye kaadirdir.

11 / HUD - 5E lâ innehum yesnûne
sudûrehum li yestahfû minh(minhu), e lâ hîne yestagşûne siyâbehum
ya'lemu mâ yusirrûne ve mâ yu'linûn(yu'linûne), innehu alîmun bi zâtis
sudûr(sudûri).


Gerçekten onlar, O'ndan (Allah'tan) gizlenmek için, göğüslerini
bükmüyorlar mı? Böylece elbiselerini perde (örtü) yapmıyorlar mı?
(Allah, onların) gizledikleri şeyleri ve açıkladıkları şeyleri bilir.
Muhakkak ki O, sinelerde olanı bilendir.

11 / HUD - 6Ve mâ min dâbbetin fil ardı illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrehâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin mubîn(mubînin).
Ve
yeryüzünde yürüyen bir canlı yoktur ki; onun rızkı, Allah'ın üzerine
(Allah'a ait) olmasın. Ve onun karar kıldığı (kaldığı) yeri ve onun
emanet (geçici) durduğu yeri bilir. Hepsi Kitab-ı Mübîn'dedir.

11 / HUD - 7Ve huvellezî halakas
semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin ve kâne arşuhu alel mâi li
yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ(amelen), ve le in kulte innekum
meb’ûsûne min ba’dil mevti le yekûlennellezîne keferû in hâzâ illâ
sihrun mubîn(mubînun).


“Hanginiz en güzel ameli yapacak?” diye sizi imtihan etmek için 6 günde
(6 yevmde) semaları ve yeryüzünü yaratan O'dur. Ve O'nun arşı su
üzerinde idi. Eğer sen: “Muhakkak ki siz, ölümden sonra beas
edileceksiniz (diriltileceksiniz).” dersen, kâfir olan(inkâr eden,
örten) kimseler mutlaka (şöyle) derler: “Bu ancak apaçık bir sihirdir.”

11 / HUD - 8Ve le in ahharnâ anhumul
azâbe ilâ ummetin ma'dûdetin le yekûlunne mâ yahbisuh(yahbisuhu), e lâ
yevme ye'tîhim leyse masrûfen anhum ve hâka bi him mâ kânû bihî
yestehziûn(yestehziûne).


Ve eğer bir ümmete azabı, (onlardan) belli bir süre ertelesek (tehir
etsek), mutlaka: “Onu tutan (men eden) nedir?” derler. Onlara azap
geldiği gün, onlardan uzaklaştırılacak değil. (Öyle) değil mi? Onunla
alay etmiş oldukları şey, onları kuşattı (ihata etti).

11 / HUD - 9Ve le in ezaknal insâne minnâ rahmeten summe neza'nâhâ minh(minhu), innehu le yeûsun kefûr(kefûrun).
Ve
insana tarafımızdan bir rahmet tattırsak, sonra onu ondan çekip alsak,
muhakkak ki o, tamamen ümitsiz bir nankör (kâfir) olur.

11 / HUD - 10Ve le in ezaknâhu na'mâe ba'de darrâe messethu le yekûlenne zehebes seyyiâtu annî, innehu le ferihun fahûr(fahûrun).
Ve
eğer ona darlık isabet ettikten sonra, ona ni'met tattırırsak, mutlaka:
“Kötülükler benden gitti.” der. Muhakkak ki o, şımarık bir övünen
(böbürlenen)dir.

11 / HUD - 11İllellezîne saberû ve amilûs sâlihât(sâlihâti), ûlâike lehum magfiretun ve ecrun kebîr(kebîrun).
Sabredenler
ve salih amel (nefsi tezkiye edici amel) yapanlar hariç. İşte onlar
için mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi) ve büyük ecir (mükâfat,
bedel) vardır.

11 / HUD - 12Fe lealleke târikun ba'da mâ
yûhâ ileyke ve dâikun bihî sadruke en yekûlû lev lâ unzile aleyhi
kenzun ev câe meahu melek(melekun), innemâ ente nezîr(nezîrun), vallâhu
alâ kulli şey'in vekîl(vekîlun).


Artık belki de sen, sana vahyolunanın bir kısmını terkedeceksin,
onların: “Ona bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek
gelseydi olmaz mıydı?” demeleri (üzerine) ve senin göğsünün (onunla)
daralması sebebiyle. Sen ancak bir nezirsin (uyarıcısın) ve Allah,
herşeye vekildir.

11 / HUD - 13Em
yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul fe'tû bi aşri suverin mislihî
muftereyâtin ved'û menisteta'tum min dûnillâhi in kuntum
sâdikîn(sâdikîne).


Yoksa: “Onu uydurdu mu?” diyorlar. “Öyleyse onun gibi uydurulmuş olan
10 sure getirin. Ve eğer siz, doğru söyleyenlerseniz, Allah'tan başka
gücünüzün yettiği kişileri de çağırın!” de.

11 / HUD - 14Fe illem yestecîbû lekum fa'lemû ennemâ unzile bi ilmillâhi ve en lâ ilâhe illâ hû(huve), fe hel entum muslimûn(muslimûne).
O
zaman (eğer) size icabet edemezlerse o taktirde (O'nun) Allah'ın ilmi
ile indirilmiş olduğunu ve O'ndan başka ilâh olmadığını bilin! Artık
siz müslüman oldunuz mu (İslâm'a girdiniz mi)?

11 / HUD - 15Men kâne yurîdul hayâted dunyâ ve zînetehâ nuveffi ileyhim a'mâlehum fîhâ ve hum fîhâ lâ yubhasûn(yubhasûne).
Kim
dünya hayatını ve onun ziynetini (süsünü) isterse (istedi ise) onların
amellerini(n karşılığını) orada, onlara öderiz (veririz). Ve onlara,
orada (karşılıkları) eksiltilmez.

11 / HUD - 16Ulâikellezîne leyse lehum fil âhıreti illen nâr(nâru) ve habita mâ sanaû fîhâ ve bâtılun mâ kânû ya'melûn(ya'melûne).
İşte
onlar, onlar için ahirette ateşten başka bir şey yoktur. Ve orada
(dünyada) yaptıkları şeyler, heba oldu (boşa gitti). Ve yapmış
oldukları şeyler bâtıldır (geçersizdir).

11 / HUD - 17E fe men kâne alâ beyyinetin
min rabbihî ve yetlûhu şâhidun minhu ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen
ve rahmeh(rahmeten), ulâike yu'minûne bih(bihî), ve men yekfur bihî
minel ahzâbi fen nâru mev'ıduh(mev'ıduhu), fe lâ teku fî miryetin minhu
innehul hakku min rabbike ve lâkinne ekseren nâsi lâ
yu'minûn(yu'minûne).


Artık O'nun (Allah) tarafından bir şahitin, onu okuduğu kimse mi
Rabbinden kesin bir delil üzerinde oldu ki; ondan önce bir imam
(rehber) ve bir rahmet olarak Musa (A.S)'ın kitabı var(dır)? İşte
onlar, ona inanırlar. Ve bir topluluktan onu inkâr eden, böylece ona
vaadedilen yeri, ateş olan kimse mi (Rabbinden kesin bir delil üzerinde
oldu)? Bundan sonra ondan şüphe içinde olma. Çünkü o, senin Rabbinden
bir haktır. Lâkin insanların çoğu mü'min olmazlar (inanmazlar).

11 / HUD - 18Ve men ezlemu mimmenifterâ
alâllâhi kezibâ(keziben), ulâike yu'radûne alâ rabbihim ve yekûlul
eşhâdu hâulâillezîne kezebû alâ rabbihim, e lâ lâ'netullâhi alâz
zâlimîn(zâlimîne).


Ve kim, Allah'a yalanla iftira edenden, daha zalimdir? İşte onlar
Rab'lerine arz edilirler. Ve şahitler: “İşte bunlar Rab'lerine yalan
söyleyenler.” derler. Allah'ın lâneti zalimlerin üzerine değil mi?

11 / HUD - 19Ellezîne yasuddûne an sebîlillâhi ve yebgûnehâ ivecâ(ivecen), ve hum bil âhıreti hum kâfirûn(kâfirûne).

Onlar ki; Allah'ın yolundan (kişinin mürşidine ulaşmasına mani olarak ruhunun, vücudundan ayrılarak Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e
ulaşmasına engel oldukları için) saptırırlar. Ve onu (ruhun ölmeden
Allah'a ulaşmasını) eğmek ve bükmek isterler (gerçek kavramından
uzaklaştırmak isterler). Onlar, ahireti (ruhun ölmeden Allah'a
ulaşmasını) inkâr edenlerdir.

11 / HUD - 20Ulâike lem yekûnû mu'cizîne
fîl ardı ve mâ kâne lehum min dûnillâhi min evliyâ(evliyâe), yudâafu
lehumul azâb(azâbu), mâ kânû yestetîûnes sem’a ve mâ kânû
yubsirûn(yubsirûne).


İşte onlar, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değiller. Ve onların
Allah'tan başka dostları olmadı. Onlara azap kat kat arttırılır. Onlar
işitmeye güç yetiremediler (sem'î hassaları çalışmadı). Ve onlar
göremediler (basar hassaları çalışmadı).

11 / HUD - 21Ulâikellezîne hasirû enfusehum ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne).

İşte onlar nefslerini hüsrana düşüren kimselerdir. Ve uydurmuş oldukları şeyler onlardan uzaklaştı (gitti).

11 / HUD - 22Lâ cereme ennehum fil âhıreti humul ahserûn(ahserûne).

Kesinlikle ahirette en çok hüsrana uğrayacak olanlar muhakkak ki, onlardır.

11 / HUD - 23İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve ahbetû ilâ rabbihim ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Muhakkak ki; âmenû
olanlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenler), ıslâh edici amel
(nefs tezkiyesi) yapanlar ve Rab'lerine huşû duyanlar (kalplerine ihbat
konulanlar, razı ve itaatkâr olanlar), işte onlar, cennet ehlidir.
Onlar, orada ebedî kalanlardır.

11 / HUD - 24Meselul ferîkayni kel a’mâ
vel esammi vel basîri ves semî’(semîı) hel yesteviyâni meselâ(meselen)
e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).


İki toplumun durumu, âmâ ve sağır ile gören (basar hassası çalışan) ve
işitenin (sem'î hassası çalışan) durumu (örneği) gibidir. İkisinin hali
(seviyesi) eşit midir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?

11 / HUD - 25Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî innî lekum nezîrun mubîn(mubînun).

Ve andolsun ki; Nuh'u kendi kavmine gönderdik. Muhakkak ki ben, sizin için ifadesi açık ve kesin bir uyarıcıyım.

11 / HUD - 26En lâ ta’budû illallâh(illallâhe), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin elîm(elîmin).
Allah'tan
başkasına kul olmamanız için (açıkça uyaran bir uyarıcıyım.) Muhakkak
ki ben, elîm (acı) günün azabının sizin üzerinize olmasından
korkuyorum.

11 / HUD - 27Fe kâlel meleullezîne keferû
min kavmihî mâ nerâke illâ beşeren mislenâ ve mâ nerâkettebeake
illellezîne hum erâzilunâ bâdiyer re’y(re’yi), ve mâ nerâ lekum aleynâ
min fadlin bel nezunnukum kâzibîn(kâzibîne).


O zaman kavminden inkâr eden kimselerin ileri gelenleri (şöyle) dedi:
“Biz seni, bizim gibi beşerden başka (olarak) görmüyoruz. Ve bizden
aşağı (fakir, zayıf, aciz) olan basit görüş sahibi kimselerden
başkasının da sana tâbî olduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize bir
üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilâkis sizleri yalancı zannediyoruz.”

11 / HUD - 28Kâle yâ kavmi e reeytum in
kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve âtânî rahmeten min indihî fe ummiyet
aleykum, e nulzimukumûhâ ve entum lehâ kârihûn(kârihûne).


Dedi ki: “Ey kavmim! Sizin reyiniz (görüşünüz) bu mu? Eğer ben,
Rabbimden bir beyyine üzerinde isem ve bana Kendi katından bir rahmet
verdi ise ve artık o, size gizli tutulduysa ve siz onu kerih
görüyorken, sizi ona mecbur mu edelim (zorlayalım mı)?”

11 / HUD - 29Ve yâ kavmi lâ es’elukum
aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne
âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen
techelûn(techelûne).


Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak
(bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir.
Ve ben âmenû
olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak,
kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar
(ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak
görüyorum.

11 / HUD - 30Ve yâ kavmi men yansurunî minallâhi in taredtuhum, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Ve ey kavmim! Eğer ben onları uzaklaştırırsam, Allah'a karşı bana kim yardım eder? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?

11 / HUD - 31Ve lâ ekûlu lekum indî
hazâinullâhi ve lâ a’lemul gaybe ve lâ ekûlu innî melekun ve lâ ekûlu
lillezîne tezderî a’yunukum len yu’tiyehumullâhu hayrâ(hayren), allâhu
a’lemu bimâ fî enfusihim, innî izen le minez zâlimîn(zâlimîne).


Ve size: “Allah'ın hazineleri yanımdadır.” demiyorum. Ve gaybı
bilmiyorum ve: “Muhakkak ki; ben bir meleğim.” demiyorum. Ve
gözlerinizin hakir gördüğü kimselere (Allah'a ulaşmayı dileyenlere):
“Allah asla bir hayır vermeyecek.” demiyorum. Onların nefslerindekileri
Allah bilir. O taktirde (doğruyu söylemezsem) muhakkak ki; ben, elbette
zalimlerden olurum.

11 / HUD - 32Kâlû yâ nûhu kad câdeltenâ fe ekserte cidâlenâ fe’tinâ bi mâ teidunâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
“Ya
Nuh!” dediler. “Bizimle mücâdele etmiştin (çekişmiştin), hatta bizimle
mücâdelede çok ileri gittin. Eğer sen sadıklardansan, o taktirde bize
vaadettiğin şeyi getir.”

11 / HUD - 33Kâle innemâ ye’tîkum bihillâhu in şâe ve mâ entum bi mu’cizîn(mu’cizîne).

Şöyle dedi: “Onu size ancak eğer dilerse Allah getirir. Ve siz, (Allah'ı) aciz bırakacak değilsiniz.”

11 / HUD - 34Ve lâ yenfeukum nushî in eredtu en ensaha lekum in kânallâhu yurîdu en yugviyekum, huve rabbukum ve ileyhi turceûn(turceûne).
Ve
eğer size nasihat etmek istersem (istesem de), şâyet Allah sizi
azdırmak isterse, benim nasihatim size fayda vermez. O, sizin
Rabbinizdir ve O'na döndürüleceksiniz.

11 / HUD - 35Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul iniftereytuhu fe aleyye icrâmî ve ene berîun mimmâ tucrimûn(tucrimûne).
Yoksa
onu uydurdu mu diyorlar? De ki: “Eğer onu ben uydurduysam, o zaman
benim suçum bana ait. Ve ben, sizlerin işlediği suçlardan uzağım.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

HUD Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: HUD Suresi Meali   HUD Suresi Meali Icon_minitimePaz Nis. 26, 2009 6:00 pm

11 / HUD - 36Ve ûhiye ilâ nûhın ennehu len yu’mine min kavmike illâ men kad âmene fe lâ tebteis bi mâ kânû yef’alûn(yef’alûne).

Ve Nuh'a: “Senin kavminden âmenû
olmuş olanlar hariç, onlar asla mü'min olmayacak.” (diye) vahyedildi.
Artık onların yapmış olduğu şeylerden dolayı sen, yeise kapılma.

11 / HUD - 37Vasnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrekûn(mugrekûne).
Vahyimizle
ve Bizim gözetimimizde gemiyi inşa et (yap)! Zulmedenler hakkında Bana
hitap etme. Onlar, muhakkak ki; boğulacak olanlardır.

11 / HUD - 38Ve yasneul fulke ve kullemâ
merre aleyhi meleun min kavmihi sehırû minh(minhu), kâle in tesharû
minnâ fe innâ nesharu minkum kemâ tesharûn(tesharûne).


Ve o gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri ona her uğradıklarında
onunla alay ettiler. (Nuh (A.S) şöyle) dedi: “Eğer bizimle alay
ediyorsanız sonra da muhakkak ki; biz, sizin alay ettiğiniz gibi
sizinle alay edeceğiz.”

11 / HUD - 39Fe sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yehıllu aleyhi azâbun mukîm(mukîmun).

Kendisine alçaltacak bir azap gelecek kimseleri artık yakında bileceksiniz. Ve onun üzerine, kalıcı azap nüfuz edecek.

11 / HUD - 40Hattâ izâ câe emrunâ ve
fâret tennûru kulnâhmil fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ
men sebeka aleyhil kavlu ve men âmen(âmene), ve mâ âmene meahû illâ
kalîl(kalîlun).


Ve emrimiz gelince, tennur kaynadı. “O zaman herşeyden, iki unsurdan
oluşan (bir dişi ve bir erkek) bir çifti ve haklarında söz geçmiş
olanlar (boğulacakların sözü: âyet-37) hariç, aileni ve âmenû olanları onun içine yükle.” dedik. Az kişiden başkası, onunla beraber âmenû olmadı.

11 / HUD - 41Ve kâlerkebû fîhâ bismillâhi mecrâhâ ve mursâhâ, inne rabbî le gafûrun rahîm(rahîmun).

Ve ona binin. Onun yüzmesi ve demir atması (durması) Allah'ın
adıyladır. Muhakkak ki benim Rabbim mutlaka Gafûr'dur (mağfiret eden),
Rahîm'dir (rahmet nuru gönderen).

11 / HUD - 42Ve hiye tecrî bihim fî
mevcin kel cibâli ve nâdâ nûhunibnehu ve kâne fî ma'zilin yâ
buneyyerkeb meanâ ve lâ tekun meal kâfirîn(kâfirîne).


Ve o (gemi) onlarla, dağ gibi dalgalar içinde yüzüyordu. Ve Nuh, ayrı
bir yerde duran oğluna seslendi: “Ey oğulcuğum, bizimle beraber bin ve
kâfirlerle beraber olma!”

11 / HUD - 43Kâle seâvî ilâ cebelin
ya'sımunî minel mâ'(mâi) kâle lâ âsımel yevme min emrillâhi illâ men
rahim(rahime), ve hâle beynehumal mevcu fe kâne minel
mugrakîn(mugrakîne).


(Nuh (A.S)'ın oğlu şöyle) dedi: “Beni sudan koruyacak bir dağa
sığınacağım.” Nuh (A.S): “Bugün Allah'ın emrinden koruyan bir koruyucu
yoktur. (Allah'ın) rahmet ettiği kimseler hariç.” dedi. Ve ikisinin
arasına dalga(lar) girdi ve böylece boğulanlardan oldu.

11 / HUD - 44Ve kîle yâ ardubleî mâeki ve
yâ semâu akliî ve gîdal mâu ve kudıyel emru vestevet alal cûdiyyi ve
kîle bu'den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).


Ve: “Ey arz (yeryüzü), suyunu yut! Ey sema (suyunu) tut!” denildi. Ve
su çekildi ve emir yerine getirildi. Ve (gemi), Cudi (dağı)nın üzerine
yerleşti. Ve zalim kavme: “Uzak olsunlar.” denildi.

11 / HUD - 45Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne).
Ve
Nuh (A.S) Rabbine seslendi. “Sonra (şöyle)dedi: “Rabbim! Muhakkak ki
oğlum benim ailemdendir. Ve muhakkak ki Senin vaadin haktır ve Sen,
hüküm verenlerin en iyi hüküm verenisin.”

11 / HUD - 46Kâle yâ nûhu innehu leyse
min ehlik(ehlike), innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes'elni
mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel
câhilîn(câhilîne).


(Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Ey Nuh! Muhakkak ki o, senin ailenden
değildir. Muhakkak ki onun yaptığı salih olmayan bir ameldir. Öyleyse
senin hakkında bir ilmin (bilgin) olmayan şeyi, Benden isteme. Muhakkak
ki Ben, cahillerden olursun diye sana öğüt veriyorum.”

11 / HUD - 47Kâle rabbi innî eûzu bike en es'eleke mâ leyse lî bihî ilm(ilmun), ve illâ tagfirlî ve terhamnî ekun minel hâsirîn(hâsirîne).
(Nuh
A.S): “Rabbim, muhakkak ki ben, onun hakkında benim bir ilmim (bilgim)
olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve Senin, beni mağfiret
etmen ve Senin, bana rahmet etmen olmazsa ben, hüsrana uğrayanlardan
olurum.” dedi.

11 / HUD - 48Kîle yâ nûhuhbıt bi selâmin
minnâ ve berekâtin aleyke ve alâ umemin mimmen meâk(meâke), ve umemun
se numettiuhum summe yemessuhum minnâ azâbun elîm(elîmun).


(Şöyle) denildi: “Ey Nuh, sana ve seninle beraber olan ümmetlere
(toplumlara) Bizden bir selâmetle, bereketlerle in! Ve (bazı) ümmetler
(olacak ki), onları metalandıracağız (faydalandıracağız). Sonra onlara
Bizden elîm (acı) azap dokunacak.”

11 / HUD - 49Tilke min enbâil gaybi
nûhîhâ ileyk(ileyke), mâ kunte ta'lemuhâ ente ve lâ kavmuke min kabli
hâzâ, fasbır, innel âkıbete lil muttekîn(muttekîne).


İşte bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Sen ve
senin kavmin, bundan önce onu bilmiyordunuz. Artık sabret, muhakkak ki
(güzel) sonuç, takva sahiplerinindir.

11 / HUD - 50Ve ilâ âdin ehâhum hûdâ(hûden), kâle yâ kavmi'budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), in entum illâ mufterûn(mufterûne).
Ve
Ad kavmine, onların kardeşi Hud (A.S) (şöyle) dedi: “Ey kavmim, Allah'a
kul olun! Sizin, O'ndan (Allah'tan) başka İlâh'ınız yoktur. Siz ancak
iftira edenlersiniz (uyduranlarsınız).”

11 / HUD - 51Yâ kavmi lâ es'elukum aleyhi ecrâ(ecren), in ecriye illâ alellezî fetaranî, e fe lâ ta'kılûn(ta'kılûne).
Ey
kavmim, ona (onun karşılığında) sizden bir ecir (ücret) istemiyorum!
Eğer ücretim varsa, ancak beni Yaratan'a aittir. Hâlâ akıl etmez
misiniz?

11 / HUD - 52Ve yâ kavmistagfirû rabbekum
summe tûbû ileyhi yursilis semâe aleykum midrâran ve yezidkum kuvveten
ilâ kuvvetikum ve lâ tetevellev mucrimîn(mucrimîne).


Ya kavmim! Rabbinizin mağfiretini isteyin. Sonra O'na tövbe edin
(mürşidin önünde tövbe edip, zikre başlayın). Üzerinize sema(dan) bol
yağmur (bol rahmet) göndersin. Ve sizin kuvvetinizi, kuvvet ile
arttırsın. Ve mücrimler (suçlular) olarak yüz çevirmeyin.

11 / HUD - 53Kâlû yâ hûdu mâ ci'tenâ bibeyyinetin ve mâ nahnu bi târikî âlihetinâ an kavlike ve mâ nahnu leke bi muminîn(muminîne).
“Ya
Hud! Bize bir delil (mucize) getirmedin ve biz, senin sözünden dolayı
ilâhlarımızı terketmeyiz. Ve biz, sana inanmayız.” dediler.

11 / HUD - 54İn nekûlu illâ'terâke ba'du âlihetinâ bi sû'(sûin), kâle innî uşhidullâhe veşhedû ennî berîun mimmâ tuşrikûne(tuşrikûne).
Biz
ancak: “Bizim bazı ilâhlarımız, fena halde seni çarptı.” deriz. (Onlara
şöyle) dedi: “Ben Allah'ı şahit tutuyorum. Ve sizin şirk koştuğunuz
şeylerden benim muhakkak ki (kesinlikle), uzak (berî) olduğuma şahitlik
edin!”

11 / HUD - 55Min dûnihî fe kîdûnî cemîan summe lâ tunzırûn(tunzırûni).

O'ndan (Allah'tan) başka (putlarla), haydi hepiniz bana tuzak kurun. Sonra da bana mühlet vermeyin.

11 / HUD - 56İnnî tevekkeltu alâllâhi
rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne
rabbî alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).


Muhakkak ki ben, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim.
Yürüyen hiçbir canlı mahlûk (dabbe) yoktur ki; O (Allahû Tealâ), onun
perçeminden tutmuş (O'nun kontrolü altında) olmasın. Muhakkak ki benim
Rabbim, Sıratı Mustakîm üzeredir (Sıratı Mustakîm'in kontrolü Allah'tadır).

11 / HUD - 57Fe in tevellev fe kad
eblagtukum mâ ursiltu bihî ileykum, ve yestahlifu rabbî kavmen
gayrekum, ve lâ tedurrûnehu şey’â(şey’en), inne rabbî alâ kulli şey'in
hafîz(hafîzun).


Eğer hâlâ dönerseniz (yüz çevirirseniz) böylece ben, bana gönderileni
(vahyi, kitabı); onu size tebliğ etmiş oldum. Ve Rabbim, sizden başka
bir kavmi sizin yerinize getirir (halife kılar). Ve siz, ona (hiç) bir
şeyle zarar veremezsiniz. Muhakkak ki benim Rabbim, herşeyi muhafaza
edendir (en iyi koruyan).

11 / HUD - 58Ve lemmâ câe emrunâ necceynâ hûden vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ, ve necceynâhum min azâbin galîz(galîzin).

Ve emrimiz geldiği zaman, Bizden bir rahmet ile Hud (A.S)'ı ve âmenû olanları, onunla beraber kurtardık. Ve onları ağır (çok şiddetli) bir azaptan kurtardık.

11 / HUD - 59Ve tilke âdun cehadû bi âyâti rabbihim ve asav rusulehu vettebeû emre kulli cebbârin anîd(anîdin).
Ve
işte Ad kavmi, Rab'lerinin âyetlerini bilerek inkâr ettiler ve O'nun
resûllerine asi oldular (isyan ettiler). Ve azgın zorbaların hepsinin
emrine tâbî oldular.

11 / HUD - 60Ve utbiû fî hâzihid dunyâ
la’neten ve yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), e lâ inne âden keferû rabbehum, e
lâ bu'den li âdin kavmi hûd(hûdin).


Ve bu dünyada ve kıyâmet günü lânete tâbî tutuldular ve Ad kavmi
Rab'lerini inkâr etmediler mi? Hud (A.S)'ın kavmi Ad (kavmi) (Allahû
Tealâ'nın rahmetinden) uzak kaldı, öyle değil mi?

11 / HUD - 61Ve ilâ semûde ehâhum
sâlihâ(sâlihan), kâle yâ kavmi'budûllâhe mâ lekum min ilâhin
gayruh(gayruhu), huve enşeekum minel ardı vesta'merekum fîhâ
festâgfirûhu summe tûbû ileyh(ileyhi), inne rabbî karîbun
mucîb(mucîbun).


Ve Semud kavmine, onların kardeşi Salih (A.S) şöyle dedi: “Ey kavmim!
Allah'a kul olun. Sizin için O'ndan başka ilâh yoktur. Sizi arzdan
yaratan ve orada, size imar ettiren O'dur. Öyleyse O'ndan mağfiret
isteyin. Sonra O'na tövbe edin (Allah'a yönelin). Benim Rabbim muhakkak
ki yakındır, (dualara) icabet edendir.”

11 / HUD - 62Kâlû yâ sâlihu kad kunte
fînâ mercuvven kable hâzâ e tenhânâ en na'bude mâ ya'budu âbâunâ ve
innenâ le fî şekkin mimmâ ted'ûnâ ileyhi murîb(murîbin).


“Ya Salih, sen bundan önce aramızda, hakkında ümit beslenen bir kimse
olmuştun!” dediler. “Babalarımızın taptığı şeylere, bizim tapmamızı sen
bize nehy mi ediyorsun? Gerçekten, bizi O'na davet ettiğin şüphe verici
şeyden, biz kesinlikle tereddüt içindeyiz.” dediler.

11 / HUD - 63Kâle yâ kavmi e reeytum in
kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve âtânî minhu rahmeten fe men yansurunî
minallâhi in asaytuhu fe mâ tezîdûnenî gayre tahsîr(tahsîrin).


Salih (A.S) şöyle dedi: “Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden bir delil
üzerinde isem ve bana Kendinden bir rahmet vermiş ise de görüşünüz (bu)
mu? Şâyet ben, O'na asi olursam Allah'a karşı kim bana yardım eder? O
taktirde benim hayırdan uzaklaşmamı artırmanızdan başka bir şey olmaz.”

11 / HUD - 64Ve yâ kavmi hâzihî
nâkatullâhi lekum âyeten fe zerûhâ te'kul fî ardıllâhi ve lâ temessûhâ
bi sûin fe ye'huzekum azâbun karîb(karîbun).


Ve ey kavmim! Bu Allah'ın (dişi) devesi, sizin için bir âyettir
(mucize). Artık onu serbest bırakın. Allah'ın arzından yesin. Ve ona
kötülükle dokunmayın. Aksi halde sizi, yakın bir azap yakalar.

11 / HUD - 65Fe akarûhâ fe kâle temetteû fî dârikum selâsete eyyâm(eyyâmin), zâlike va'dun gayru mekzûb(mekzûbin).
Buna
rağmen onu kestiler. Bunun üzerine (Salih (A.S) şöyle) dedi:
“Yurdunuzda üç gün (daha) faydalanın. Bu yalanlanması (tekzip edilmesi)
olmayan bir vaaddir.”

11 / HUD - 66Fe lemmâ câe emrunâ necceynâ
sâlihan vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ ve min hizyi yevmi
iz(izin), inne rabbeke huvel kaviyyul azîz(azîzu).


Bundan sonra emrimiz geldiği zaman Salih (A.S)'ı ve onun yanındaki âmenû
olan kimseleri Bizden bir rahmetle kurtardık. Ve izin gününün
zilletinden (de) kurtardık. Muhakkak ki senin Rabbin, O; Kaviyy'dir
(güçlü), Azîz'dir (yüce).

11 / HUD - 67Ve ehazellezîne zalemûs sayhatu fe asbahû fî diyârihim câsimîn(câsimîne).

Ve zulmeden kimseleri bir sayha (çok kuvvetli korkunç ses) aldı (helâk etti). Böylece kendi yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.

11 / HUD - 68Ke en lem yagnev fîhâ, e lâ inne semûde keferû rabbehum, e lâ bu’den li semûd(semûde).
Sanki
orada hiç var olmamışlar (yaşamamışlar) gibi. Gerçekten Semud kavmi
Rab'lerini inkâr etmediler mi? Semud kavmi (Allah'tan) uzak kaldı. Öyle
değil mi?

11 / HUD - 69Ve lekad câet rusulunâ ibrâhîme bil buşrâ kâlû selâmâ(selâmen), kâle selâmun fe mâ lebise en câe bi iclin hanîz(hanîzin).
Ve
andolsun elçilerimiz İbrâhîm (A.S)'a müjde ile geldiler: “Selâm”
dediler. O (İbrâhîm A.S) da: “Selâm” dedi. Bunun üzerine, çok geçmeden
kızarmış bir buzağı getirdi. (Kızarmış bir buzağı getirmesi gecikmedi.)

11 / HUD - 70Fe lemmâ reâ eydiyehum lâ
tesilu ileyhi nekirehum ve evcese minhum hîfeh(hîfeten), kâlû lâ tehaf
innâ ursilnâ ilâ kavmi lût(lûtin).


Fakat onların ellerinin ona uzanmadığını görünce onları yadırgadı. Ve
onlardan (dolayı) bir korku hissetti. (Onlar): “Korkma, muhakkak ki
biz, Lut kavmine gönderildik.” dediler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

HUD Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: HUD Suresi Meali   HUD Suresi Meali Icon_minitimePaz Nis. 26, 2009 6:00 pm

11 / HUD - 71Vemreetuhu kâimetun fe dahıket fe beşşernâhâ bi ishâka ve min verâi ishâka ya'kûb(ya'kûbe).

Ve ayakta duran hanımı, bunun üzerine gülümsedi. O zaman onu, İshak ile ve İshak'ın arkasından Yâkub ile müjdeledik.

11 / HUD - 72Kâlet yâ veyletâ e elidu ve ene ecûzun ve hâzâ ba'lî şeyhâ(şeyhan), inne hâzâ le şey'un acîb(acîbun).

“Hayret, ben ihtiyar (aciz) iken mi doğuracağım? Ve (işte) bu eşim de
ihtiyar. Muhakkak ki bu, elbette şaşılacak bir şeydir.” dedi.

11 / HUD - 73Kâlû e ta’cebîne min emrillâhi rahmetullâhi ve berekâtuhu aleykum ehlel beyt(beyti), innehu hamîdun mecîd(mecîdun).
(Melekler)
dediler ki: “Allah'ın emrine mi şaşırıyorsun? Ey ev halkı, Allah'ın
rahmeti ve bereketi sizin üzerinize!” Muhakkak ki O, Hamîd (çok övülen,
çok hamdedilen)dir, Mecîd'dir (şanı, yüce olan).

11 / HUD - 74Fe lemmâ zehebe an ibrâhîmer rev’u ve câethul buşra yucâdilunâ fî kavmi lût(lûtın).

Artık İbrâhîm (A.S)'dan korku gidip, ona müjde geldiği zaman Lut kavmi hakkında Bizimle mücâdele ediyor(du).

11 / HUD - 75İnne ibrâhîme le halîmun evvâhun munîb(munîbun).

Muhakkak ki İbrâhîm (A.S), cidden çok halim (yumuşak huylu), çok acıyan (yalvaran)dır, Allah'a yönelmiş bir kimsedir.

11 / HUD - 76Yâ ibrâhîmu a’rid an hâzâ, innehu kad câe emru rabbik(rabbike), ve innehum âtîhim azâbun gayru merdûd(merdûdin).
Ey
İbrâhîm, bundan vazgeç! Çünkü senin Rabbinin emri gelmiştir. Ve
muhakkak ki onlara, geri çevrilemez bir azap gelecek (verilecek).

11 / HUD - 77Ve lemmâ câet resulunâ lûtan sîe bihim ve dâka bihim zer’an ve kâle hâzâ yevmun asîb(asîbun).
Ve
resûllerimiz Lut (A.S)'a geldiği zaman onlardan dolayı üzüldü ve içi
daralıp, telâşlandı. Ve: “Bu, çok kötü (zorlu) bir gün.” dedi.

11 / HUD - 78Ve câehu kavmuhu yuhreûne
ileyhi ve min kablu kânû ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), kâle yâ kavmi
hâulâi benâtî hunne etharu lekum, fettekullâhe ve lâ tuhzûni fî dayfî,
e leyse minkum raculun reşîd(reşîdun).


Ve onun kavmi, koşarak onun yanına (ona) geldi. Ve daha önceden seyyiat
(kötü şeyler) yapıyorlardı. “Ya kavmim, işte bunlar kızlarım! Onlar
sizin için daha temizdir. Artık (Allah'tan sakının), Allah'a karşı
takva sahibi olun ve misafirlerimin yanında beni rezil etmeyin. Sizin
aranızda irşad eden bir adam yok mu?” dedi.

11 / HUD - 79Kâlû lekad alimte mâ lenâ fî benâtike min hakk(hakkın), ve inneke le ta’lemu mâ nurîd(nurîdu).
“Andolsun
ki; senin de bildiğin (gibi), kızların konusunda bir hakkımız
(isteğimiz) yok. Ve muhakkak ki sen, bizim ne istediğimizi
(maksadımızı) elbette biliyorsun.” dediler.

11 / HUD - 80Kâle lev enne lî bikum kuvveten ev âvî ilâ ruknin şedîd(şedîdin).
(Lut
(A.S) şöyle) dedi: “Keşke size karşı benim bir kuvvetim olsaydı veya
ben, kuvvetli bir taraftara (muhkem bir yere) sığınsaydım.”

11 / HUD - 81Kâlû ya lûtu innâ rusulu
rabbike len yasilû ileyke fe esri bi ehlike bi kıt'ın minel leyli ve lâ
yeltefit minkum ehadun illemreetek(illemreeteke), innehu musîbuhâ mâ
esâbehum, inne mev’ıdehumus subh(subhu), e leyses subhu bi
karîb(karîbin).


(Resûller şöyle) dediler: “Ey Lut! Muhakkak ki biz, senin Rabbinin
resûlleriyiz (elçileriyiz). Onlar sana asla ulaşamazlar. Hemen gecenin
bir kısmında hanımın hariç, ailen ile gece çık, yürü. Sizin içinizden
biriniz (hiç kimse) geri dönmesin (dönüp bakmasın). Çünkü; onlara
isabet eden şey, ona da isabet edecek. Muhakkak ki onlara vaadedilen
vakit, sabah vaktidir. Sabah vakti yakın değil mi?”

11 / HUD - 82Fe lemmâ câe emrunâ cealnâ âliyehâ sâfilehâ ve emtarnâ aleyhâ hicâreten min siccîlin mendûd(mendûdin).
Artık
emrimiz geldiği zaman onu (o şehri) alt üst ettik (onu yükseltip
alçalttık). Onların üzerine, istif edilmiş (dizilip hazırlanmış)
siccilden (pişirilip sertleştirilmiş kerpiçten yapılmış) taşlar
yağdırdık.

11 / HUD - 83Musevvemeten inde rabbik(rabbike), ve mâ hiye minez zâlimîne bi baîd(baîdin).

Rabbinin katında damgalanmıştır (işaretlenmiştir). Ve o, zalimlerden uzak değildir.

11 / HUD - 84Ve ilâ medyene ehâhum
şuaybâ(şuayben), kâle yâ kavmi’budullâhe mâ lekum min ilâhin
gayruh(gayruhu), ve lâ tenkusûl mikyâle vel mîzâne innî erâkum bi
hayrin ve innî ehâfu aleykum azâbe yevmin muhît(muhîtin).


Ve Medyen kavmine, onların kardeşi Şuayb şöyle dedi: “Ey kavmim,
Allah'a kul olun! Sizin için ondan başka ilâh yoktur. Ölçeği ve tartıyı
eksiltmeyin. Gerçekten ben sizi hayırda (bollukta, refahta) görüyorum.
Ve muhakkak ki ben, ihata eden (kuşatan) günün azabının üzerinize
olmasından korkuyorum.”

11 / HUD - 85Ve yâ kavmi evfûl mikyâle vel mîzâne bil kıstı ve lâ tebhasûn nâse eşyâehum ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).
Ve
ey kavmim, ölçeği ve tartıyı adaletle ölçün (yerine getirin)!
İnsanların eşyalarını (haklarını) eksiltmeyin. Ve fesat çıkaranlar
(olarak) yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.

11 / HUD - 86Bakıyyetullâhi hayrun lekum in kuntum mu’minîn(mu’minîne), ve mâ ene aleykum bi hafîz(hafîzin).
Eğer
siz mü'minlerseniz Allah'ın bakiyesi (ticaretin bıraktığı kâr, helâl
kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben, sizin üzerinize muhafız
(gözleyici) değilim.

11 / HUD - 87Kâlû yâ şuaybu e salâtuke
te’muruke en netruke mâ ya’budu âbâunâ ev en nef’ale fî emvâlinâ mâ
neşâ’(neşâu), inneke le entel halîmur reşîd(reşîdu).


“Ya Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri ve de mallarımız
konusunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor?
Muhakkak ki sen, halimsin, reşidsin (rüşde erensin, irşad edensin).”
dediler.

11 / HUD - 88Kâle yâ kavmi e reeytum in
kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve rezekanî minhu rızkan
hasenâ(hasenen), ve mâ urîdu en uhâlifekum ilâ mâ enhâkum anh(anhu), in
urîdu illel ıslâha mesteta’tu, ve mâ tevfîkî illâ billâh(billâhi),
aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb(unîbu).


(Şuayb şöyle ) dedi: “Eğer ben, Rabbimden bir delil üzerinde isem ve
beni kendinden güzel bir rızıkla rızıklandırdı ise de görüşünüz (bu)
mu? Sizi ondan men ettiğim şeyde size muhalefet etmek istemiyorum.
Sadece gücümün yettiği kadar ıslâh etmek istiyorum. Benim başarım ancak
Allah iledir. Ben, O'na tevekkül ettim ve O'na yöneldim.”

11 / HUD - 89Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum
şikâkî en yusîbekum mislu mâ esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme
sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin minkum bi baîd(baîdin).


Ey kavmim, bana karşı gelmeniz, Nuh (A.S)'ın kavmine veya Hud (A.S)'ın
kavmine veya Salih (A.S)'ın kavmine isabet eden musîbetlerin bir
benzerini, sakın size de isabet ettirmesin! Ve Lut (A.S)'ın kavmi,
sizden uzak değildir.

11 / HUD - 90Vestagfirû rabbekum summe tûbû ileyh(ileyhi), inne rabbî rahîmun vedûd(vedûdun).
Ve
Rabbinizin mağfiretini isteyin (dileyin). Sonra O'na (Resûl veya mürşid
önünde) tövbe edin. Muhakkak ki benim Rabbim, rahmet eden (rahmet nuru
gönderen) dir, Vedûd'dur (seven).

11 / HUD - 91Kâlû yâ Şuaybu mâ nefkahu
kesîren mimmâ tekûlu ve innâ le nerâke fînâ daîfâ(daîfen), ve lev lâ
rehtuke le recemnâke ve mâ ente aleynâ bi azîz(azîzin).


Şöyle dediler: “Ya Şuayb, senin söylediklerinin çoğunu biz anlamadık!
Ve gerçekten biz, seni içimizde zayıf görüyoruz. Ve senin rahtın (sana
destek olan gurubun) olmasaydı mutlaka seni taşlardık. Ve sen, bize
karşı üstün değilsin.”

11 / HUD - 92Kâle yâ kavmi e rahtî eazzu
aleykum minallâh(minallâhi), vettehaztumûhu verâekum
zıhriyyâ(zıhriyyen), inne rabbî bi mâ ta’melûne muhît(muhîtun).


Ey kavmim! Benim rahtım (arkadaşlarım), sizin yanınızda Allah'tan daha
mı üstün? Ve O'nu (Allah'ı) unutarak arkanıza attınız (önem
vermediniz). Muhakkak ki benim Rabbim, yaptıklarınızı ihata eder (ilmi
ile kuşatır).

11 / HUD - 93Ve yâ kavmi’melû alâ
mekânetikum innî âmil(âmilun), sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun
yuhzîhi ve men huve kâzib(kâzibun), vertekibû innî meakum
rakîb(rakîbun).


Ey kavmim, yapacağınız (yapabileceğiniz) şeyi yapın! Muhakkak ki ben de
yapıyorum. Onu alçaltan azap kime gelir ve kim yalancıdır, yakında
bileceksiniz. Ve gözleyin (bekleyin). Muhakkak ki ben de sizinle
beraber bekliyorum.

11 / HUD - 94Ve lemmâ câe emrunâ necceynâ
?uayben vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ ve ehazetillezîne
zalemûssayhatu fe asbahû fî diyârihim câsimîn(câsimîne).


Ve emrimiz geldiği zaman Şuayb (A.S)'ı ve onunla beraber âmenû
olanları, Bizden bir rahmetle kurtardık. Zalim kimseleri bir sayha
(ses) aldı. Böylece kendi diyarlarında diz üstü çöküp kaldılar.

11 / HUD - 95Ke’en lem yagnev fîhâ, e lâ bu’den li medyene kemâ baıdet semûd(semûdu).
Orada
hiç yaşanmamış gibiydi. Medyen kavmi de, Semud kavminin (Allah'ın
rahmetinden) uzak olduğu gibi (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştırılmadı
mı?

11 / HUD - 96Ve le kad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin).

Ve andolsun ki; Musa (A.S)'ı âyetlerimizle ve apaçık bir sultanla gönderdik.

11 / HUD - 97İlâ fir’avne ve melâihî fettebeû emre fir’avn(fir’avne), ve mâ emru fir’avne bi reşîd(reşîdin).
Firavun
ve onun kavminin ileri gelenlerine (Musa (A.S)'ı gönderdik (âyet-96).
Fakat onlar, firavunun emrine tâbî oldular. Ve firavunun emri (ise)
irşad edici değildi.

11 / HUD - 98Yakdumu kavmehu yevmel kıyâmeti fe evredehumun nâr(nâre), ve bi’sel virdul mevrûd(mevrûdu).

(Firavun), kıyâmet günü kavminin önüne geçerek böylece onları ateşe götürecek. Ve girilen yer (ne) kötü bir yerdir.

11 / HUD - 99Ve utbiû fî hâzihî la’neten ve yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), bi’ser rifdul merfûd(merfûdu).

Ve burada, kıyâmet gününde lânete tâbî tutuldular. Verilen bahşiş (ne) kötü bir bağıştır.

11 / HUD - 100Zâlike min enbâil kurâ nekussuhu aleyke minhâ kâimun ve hasîd(hasîdun).
İşte
bu sana anlattığımız, beldelerin haberlerindendir. Onlardan ayakta
kalanlar (izleri hâlâ duranlar) ve hasat olanlar (izleri silinmiş
olanlar) vardır.

11 / HUD - 101Ve mâ zalemnâhum ve lâkin
zalemû enfusehum fe mâ agnet anhum âlihetuhumulletî yed’ûne min
dûnillâhi min şey’in lemmâ câe emru rabbik(rabbike), ve mâ zâdûhum
gayre tetbîb(tetbîbin).


Ve Biz, onlara zulmetmedik. Ve lâkin onlar, kendilerine zulmettiler.
Rabbinin emri geldiği zaman Allah'tan başka dua ettikleri ilâhlar,
onlara bir fayda sağlamadı (vermedi). Ve onların helâklarını
artırmaktan başka (bir şey) olmadı.

11 / HUD - 102Ve kezâlike ahzu rabbike izâ ehazel kurâ ve hiye zâlimeh(zâlimetun), inne ahzehû elîmun şedîd(şedîdun).
Halkı
zalim olan ülkeleri ahzettiği zaman senin Rabbinin yakalaması işte
böyledir. Onun ahzı (yakalaması), muhakkak ki çok şiddetlidir, çok
elîmdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

HUD Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: HUD Suresi Meali   HUD Suresi Meali Icon_minitimePaz Nis. 26, 2009 6:00 pm

11 / HUD - 103İnne fî zâlike le âyeten li men hâfe azâbel âhıreh(âhıreti), zâlike yevmun mecmûun lehun nâsu ve zâlike yevmun meşhûd(meşhûdun).

Muhakkak ki bunda, ahiret azabından korkan kimse için, elbette bir âyet
(delil) vardır. İşte bu, insanların toplanma günüdür. Ve işte bu,
şahadet günüdür.

11 / HUD - 104Ve mâ nuahhıruhû illâ li ecelin ma’dûd(ma’dûdin).

Ve Biz, onu (o günü), sayılı (belirli) bir vadeden(ecelden) başka ertelemeyiz.

11 / HUD - 105Yevme ye’ti lâ tekellemu nefsun illâ bi iznih(iznihî), fe minhum şakıyyun ve saîd(saîdun).

O gün gelince, O'nun izni olmaksızın kimse konuşamaz. O zaman onlardan bir kısmı şâkîdir (bedbaht), bir kısmı saiddir (mutlu).

11 / HUD - 106Fe emmellezîne şekû fe fîn nâri lehum fîhâ zefîrun ve şehîk(şehîkun).
Şâkî
olanlara gelince; artık onlar, ateştedir. Onlar, orada (yüksek sesle
inleyerek ve) çok zor bir şekilde soluk soluğa, nefes alıp verirler.

11 / HUD - 107Hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel'ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), inne rabbeke fe'âlun limâ yurîd(yurîdu).
Onlar,
semalar ve yeryüzü (cehennemin semaları ve arzı) durdukça orada ebedî
kalanlardır (kalacaklardır). Rabbinin dilediği şey (cehennemi yok
etmeyi dilemesi) hariç. Muhakkak ki senin Rabbin, dilediği şeyi
yapandır.

11 / HUD - 108Ve emmellezîne suidû fe fîl
cenneti hâlidîne fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel ardu illâ mâ şâe
rabbuk(rabbuke), atâen gayre meczûz(meczûzin).


Fakat mutlu olanlar, artık cennettedir. (Cennetlerin) semaları ve arzı
durdukça, Rabbinin dilediği şey (cenneti yok etmeyi dilemesi) hariç,
onlar orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır).

11 / HUD - 109Fe lâ teku fî miryetin mimmâ
ya’budu hâulâ’(hâulâi), mâ ya’budûne illâ kemâ ya’budu âbâuhum min
kabl(kablu), ve innâ le muveffûhum nasîbehum gayre menkûs(menkûsin).


Artık sen, onların taptığı şeylerden şüphe içinde olma. Onlar, ancak
babalarının önceden ibadet ettiği gibi ibadet ediyorlar (onların
taptığı şeylere tapıyorlar). Ve muhakkak ki Biz, onların nasiplerini
eksiltmeksizin öderiz (ödeyenleriz).

11 / HUD - 110Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe
fahtulife fîh(fîhi), ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike le kudiye
beynehum, ve innehum le fî şekkin minhu murîb(murîbun).


Ve andolsun Musa (A.S)'a kitap verdik. Onun hakkında ihtilâfa
(anlaşmazlığa) düştüler. Rabbinden bir söz (hesabın kıyâmet gününde
görüleceği) geçmemiş olsaydı onların aralarında mutlaka hüküm verilmiş
olurdu. Muhakkak ki onlar, mutlaka O'ndan (Kur'ân'dan) şüpheli bir
tereddüt içindedirler.

11 / HUD - 111Ve inne kullen lemmâ le yuveffiyennehum rabbuke a’mâlehum, innehu bimâ ya’melûne habîr(habîrun).
Ve
muhakkak ki Rabbin, onların hepsinin amellerinin karşılığını mutlaka
onlara öder. Muhakkak ki O, onların amellerinden (yaptığı şeylerden)
haberdar olandır.

11 / HUD - 112Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun).
Artık
sen, sana tövbe ederek, tâbî olanlarla birlikte emrolunduğun gibi
istikamet üzere ol. Ve azgınlık yapmayın (aşırı gitmeyin). Muhakkak ki
O, yaptıklarınızı görendir.

11 / HUD - 113Ve lâ terkenû ilellezîne zalemû fe temessekumun nâru ve mâ lekum min dûnillâhi min evliyâe summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve
zalim olan kimselere meyletmeyiniz. O taktirde size ateş dokunur. Sizin
Allah'tan başka dostunuz yoktur. Sonra yardım olunmazsınız.

11 / HUD - 114Ve ekımis salâte tarafeyin
nehâri ve zulefen minel leyl(leyli), innel hasenâti yuzhibnes
seyyiât(seyyiâti), zâlike zikrâ liz zâkirîn(zâkirîne).


Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın kısmında namazı ikame
et. Muhakkak ki haseneler (kazanılan dereceler), seyyiati (kaybedilen
dereceleri) giderir. İşte bu, zikredenler için bir öğüttür.

11 / HUD - 115Vasbir fe innallâhe lâ yudîu ecrel muhsinîn(muhsinîne).

Ve sabret, muhakkak ki Allah, muhsinlerin ecrini zayi etmez.

11 / HUD - 116Fe lev lâ kâne minel kurûni
min kablikum ûlû bakıyyetin yenhevne anil fesâdi fil ardı illâ kalîlen
mimmen enceynâ minhum, vettebeallezîne zalemû mâ utrifû fîhi ve kânû
mucrimîn(mucrimîne).


Bu durumda, sizden önceki nesillerden bakiye sahiplerinden (asırlarca
münkerden nehyedenler ve ma'rufla emredenler) onlardan
kurtardıklarımızdan pek azı dışındakilerden de bir kısmı, yeryüzünde
fesattan nehyetseler (men) olmaz mıydı? Zalim olanlar, onları şımartan
şeylere (mal, mülk) tâbî oldular. Ve mücrimler (suçlular) oldular.

11 / HUD - 117Ve mâ kâne rabbuke li yuhlikel kurâ bi zulmin ve ehluhâ muslihûn(muslihûne).

Ve senin Rabbin, halkı ıslâh edici olan beldeleri zulüm ile helâk edici olmadı.

11 / HUD - 118Ve lev şâe rabbuke le cealen nâse ummeten vâhideten ve lâ yezâlûne muhtelifîn(muhtelifîne).

Ve Rabbin, şâyet dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı. Oysa ihtilâflar devam edecek.

11 / HUD - 119İllâ men rahime
rabbuk(rabbuke), ve li zâlike halakahum, ve temmet kelimetu rabbike le
emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).


Rabbinin rahmet ettiği (Rahîm esmasıyla tecelli ederek rahmet nuru
gönderdiği) kimseler (ihtilâfa düşmeyip Allah'a ulaşmayı dileyenler)
hariç. Ve onları (insanları), bunun için (ihtilâfa düşenlerle
düşmeyenleri ayırmak için) yarattı. Rabbinin (ihtilâfa düşenler yani
Allah'a ulaşmayı dilemeyenler için) sözü tamamlandı: Cehennemi mutlaka
tamamen insanlar ve cinlerle dolduracağım.

11 / HUD - 120Ve kullen nakussu aleyke min
enbâir rusuli mâ nusebbitu bihî fuâdek(fuâdeke) ve câeke fî hâzihil
hakku ve mev’ızatun ve zikrâ lil muminîn(muminîne).


Ve sana anlattığımız şeylerin hepsi, resûllerin haberlerindendir.
Onlarla senin kalbindeki fuad hassasını (fiziğin ötesindeki idrak)
sağlamlaştırırız. Ve bunda (bu haberlerde) sana hak, mü'minlere öğüt ve
zikir geldi.

11 / HUD - 121Ve kul lillezîne lâ yu’minûna’melû alâ mekânetikum, innâ âmilûn(âmilûne).

Ve mü'min olmayanlara de ki: “Siz yapmakta olduğunuz şeyleri yapın (devam edin). Muhakkak ki biz (de) yapanlarız.”

11 / HUD - 122Ventazır(ventazırû), innâ muntazırûn(muntazırûne).

Ve bekleyin! Muhakkak ki biz de bekleyenleriz.

11 / HUD - 123Ve lillâhi gaybus semâvâti
vel ardı ve ileyhi yurceul emru kulluhu fa’budhu ve tevekkel
aleyh(aleyhi), ve mâ rabbuke bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).


Semaların (göklerin) ve arzın gaybı Allah'ındır. İşlerin hepsi O'na
döndürülür. Öyleyse O'na kul olun ve tevekkül edin. Senin Rabbin,
yaptığınız şeylerden gâfil (habersiz) değildir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
 
HUD Suresi Meali
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Nur Suresi Meali
» EN'AM Suresi Meali
» VEL ASR Suresi Meali
» TUR Suresi Meali
» KAF Suresi Meali

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.forumyok.forumm.biz :: ForumYok Hayat :: İslam :: Ayetler ve Hadisler-
Buraya geçin: