www.forumyok.forumm.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 SEBE Suresi Meali

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

SEBE Suresi Meali Empty
MesajKonu: SEBE Suresi Meali   SEBE Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 8:14 pm

Bismillâhirrahmânirrahîm

34 / SEBE - 1El hamdu lillâhillezî lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve lehul hamdu fîl âhireh(âhireti), ve huvel hakîmul habîr(habîru).

Hamd, göklerde ve yerde olan varlıklar kendisine ait olan Allah'a
aittir. Ve hamd, ahirette de O'na aittir. Ve O, Hakîm'dir (hikmet ve
hüküm sahibi), Habîr'dir (herşeyden haberdar olan).

34 / SEBE - 2Ya’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ yarucu fîhâ, ve huver rahîmul gafûr(gafûru).
(O,
Allah) yere gireni ve ondan çıkanı, semadan ineni ve oraya yükseleni
bilir. Ve O; Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir), Gafûr'dur (mağfiret
eden, günahları sevaba çeviren).

34 / SEBE - 3Ve kâlellezîne keferû lâ
te’tînes sâah(sâatu), kul belâ ve rabbî le te’tiyennekum âlimil
gayb(gaybi), lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl
ardı ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbin
mubîn(mubînin).


Ve kâfirler: "O saat (kıyâmet) bize gelmeyecek." dediler. De ki:
"Hayır, gaybı bilen Rabbim, mutlaka onu size getirecektir. Göklerde ve
yerde zerre kadar (bir şey bile) O'ndan gizli kalamaz. Bundan daha
küçüğü ve daha büyüğü dahi hariç olmamak üzere Kitab-ı Mübın (Apaçık
Kitab)'ın içindedir."

34 / SEBE - 4Li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihât(sâlihâti), ulâike lehum magfiretun ve rızkun kerîm(kerîmun).

(Kıyâmetin kopması) âmenû
olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat
(nefs tezkiyesi) yapanları mükâfatlandırmak içindir. İşte onlar ki;
onlar için mağfiret ve kerim rızık vardır.

34 / SEBE - 5Vellezîne seav fî âyâtinâ muâcizîne ulâike lehum azâbun min riczin elîm(elîmun).

Ve âyetlerimizi aciz bırakmak konusunda çalışanlar, işte onlar ki; onlar için elîm azaptan iğrenç bir azap vardır.

34 / SEBE - 6Ve yerellezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi).
Ve
kendilerine ilim verilenler, sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu ve
onun Azîz (ve) Hamîd Olan'ın (Allah'ın) yoluna (Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e) hidayet ettiğini (ulaştırdığını) görüyorlar.

34 / SEBE - 7Ve kâlellezîne keferû hel nedullukum alâ raculin yunebbiukum izâ muzzıktum kulle mumezzekın innekum le fî halkın cedîd(cedîdin).

Ve kâfirler dediler ki: "Siz tamamen parça parça olduğunuz (öldükten
sonra vücudunuz çürüdüğü zaman) sizin mutlaka yeniden halkedileceğinizi
(yaratılacağınızı) haber veren bir adamı size gösterelim mi?"

34 / SEBE - 8Efterâ alâllahi keziben em bihî cinneh(cinnetun), belillezîne lâ yûminûne bil âhireti fîl azâbi ved dalâlil baîd(baîdi).

Allah'a yalanla iftira mı etti? Yoksa onda cinnet (delilik) mi var? Hayır, onlar, ahirete inanmayanlar, azapta ve uzak bir dalâlet içindedirler.

34 / SEBE - 9E fe lem yerev ilâ mâ beyne
eydîhim ve mâ halfehum mines semâi vel ard(ardı), in neşe’nahsif
bihimul arda ev nuskıt aleyhim kisefen mines semâ(semâi), inne fî
zâlike le âyeten li kulli abdin munîb(munîbin).


Yerin ve göklerin önlerinde ve arkalarında olan (kesimlerini) hâlâ
görmüyorlar mı? Eğer dilersek, onları yerin dibine geçiririz veya
gökten onların üzerine parçalar düşürürüz. Muhakkak ki bunda, münib
olan (Allah'a yönelen ve O'na ulaşmayı dileyerek böylece O'na) kul olan
herkes için ayet (ibret) vardır.

34 / SEBE - 10Ve lekad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ(fadlen), yâ cibâlu evvibî meahu vet tayr(tayre), ve elennâ lehul hadîd(hadîde).
Ve
andolsun ki Dâvud (a.s)'a, Bizden bir fazilet verdik (nefsini tasfiye
ettik). Ey dağlar, onunla beraber bana yönelin ve ey kuşlar (siz de)!
Ve Biz de ona demiri yumuşattık.

34 / SEBE - 11Enimel sâbigâtin ve kaddir fîs serdi va’melû sâlihâ(sâlihan), innî bimâ tamelûne basîr(basîrun).
(Bedeni
örten) uzun (geniş) zırhlar yap. Ve onu örgü (iç içe halkalar) şeklinde
dizayn et. Ve salih amel (zikirle nefs tezkiyesi) yapın! Muhakkak ki
Ben, yaptıklarınızı görenim.

34 / SEBE - 12Ve li suleymâner rîha
guduvvuhâ şehrun ve revâhuhâ şehr(şehrun), ve eselnâ lehu aynel
kıtr(kıtri), ve minel cinni men ya’melu beyne yedeyhi bi izni
rabbih(rabbihî), ve men yezıg minhum an emrinâ nuzıkhu min azâbis
saîr(saîri).


Ve sabah gidişi ile bir aylık, akşam gelişi ile bir aylık mesafeyi
kateden rüzgâr, Süleyman içindi (onun emrine vermiştik). Erimiş bakırı,
kaynağından onun için akıttık. Ve cinlerden, Rabbinin izniyle onun
elinin altında (emrinde) çalışanlar vardı. Onlardan kim emrimizden
çıkarsa, ona alevli ateşin azabını tattırırız (tattırdık).

34 / SEBE - 13Ya’melûne lehu mâ yeşâu min
mehârîbe ve temâsîle ve cifânin kel cevâbi ve kudûrin
râsiyât(râsiyâtin), i’melû âle dâvûde şukrâ(şukren), ve kalîlun min
ibâdiyeş şekûr(şekûru).


Ona dilediği şeyleri, mihraplar (mescidler, saraylar, yüksek binalar),
heykeller, havuz gibi büyük çanaklar, sabit kazanlar yapıyorlar(dı). Ey
Dâvud ailesi, şükrederek çalışın! Ve kullarımdan, çok şükredenler
azdır.

34 / SEBE - 14Fe lemmâ kadaynâ aleyhil
mevte mâ dellehum alâ mevtihî illâ dâbbetul ardı te’kulu
minseeteh(minseetehu), fe lemmâ harre tebeyyenetil cinnu en lev kânû
ya’lemûnel gaybe mâ lebisû fîl azâbil muhîn(muhîni).


Onun ölümüne hükmettiğimiz zaman ölümünün ortaya çıkmasına, sadece
bastonunu yiyen bir ağaç kurdu delil (sebep) oldu. Ancak yere kapandığı
zaman, (ölümü) cinlere belli oldu (cinler, onun öldüğünü o zaman
anladılar). Eğer gaybı bilmiş olsalardı, muhîn (alçaltıcı) azabın
içinde kalmazlardı.

34 / SEBE - 15Lekad kâne li sebein fî
meskenihim âyeh(âyetun), cennetâni an yemînin ve şimâl(şimâlin), kulû
min rızkı rabbikum veşkurû leh(lehu), beldetun tayyibetun ve rabbun
gafûr(gafûrun).


Andolsun ki Sebe (halkı) için meskûn oldukları yerlerde, sağda ve
soldaki iki bahçe âyettir (ibrettir). Rabbinizin rızkından yeyin ve
O'na şükredin! (O), güzel bir belde. Ve (Allah), mağfiret eden bir Rab.

34 / SEBE - 16Fe a’radû fe erselnâ aleyhim
seylel arimi ve beddelnâ-hum bi cenneteyhim cenneteyni zevâtey ukulin
hamtın ve eslin ve şeyin min sidrin kalîl(kalîlin).


Fakat onlar yüz çevirdiler. Bunun üzerine onlara "arim" selini
gönderdik. Ve onların iki bahçesini, acı meyveli ağaçlara, meyvesiz
ağaçlara ve az miktarda sidr ağacını havi olan iki bahçeye tebdil ettik
(dönüştürdük).

34 / SEBE - 17Zâlike cezeynâhum bimâ keferû, ve hel nucâzî illel kefûr(kefûra).

İşte böylece inkârlarından dolayı onları cezalandırdık. Biz, kâfirlerden başkasını cezalandırır mıyız?

34 / SEBE - 18Ve cealnâ beynehum ve beynel
kurelletî bâreknâ fîhâ kuren zâhireten ve kaddernâ fîhes seyr(seyre),
sîrû fîhâ leyâliye ve eyyâmen âminîn(âminîne).


Ve onlarla bereketli kıldığımız ülkeler arasında, arka arkaya
(birbirine yakın) beldeler kıldık. Ve orada seyir (yolculuk) yapılacak
yollar taktir ettik. Orada geceleri ve gündüzleri emin olarak dolaşın
(yolculuk yapın) (dedik).

34 / SEBE - 19Fe kâlû rabbenâ bâidbeyne
esfârinâ ve zalemû enfusehum fe cealnâhum ehâdîse ve mezzaknâhum kulle
mumezzak(mumezzakın), inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin
şekûr(şekûrin).


Fakat onlar: "Rabbimiz, seferlerimizin arasını uzak kıl." dediler. Ve
kendilerine zulmettiler. Böylece onları (nesilden nesile anlatılan)
"hadîs" kıldık Ve onları tamamen parça parça dağıttık. Muhakkak ki
bunda, çok sabredenlerin ve çok şükredenlerin hepsi için elbette
ayetler (ibretler) vardır.

34 / SEBE - 20Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve
andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi.
Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

34 / SEBE - 21Ve mâ kâne lehu aleyhim min
sultânin illâ li na’leme men yû’minu bil âhireti mimmen huve minhâ fî
şekk(şekkin), ve rabbuke alâ kulli şeyin hafîz(hafîzun).


Ve onun (iblisin) onlar üzerinde bir sultanlığı (nüfuzu, tesiri) yoktu.
Ahirete (hayatta iken ruhunu Allah'a ulaştırmaya) inanan kişi ile ondan
(Allah'a ulaşmaktan) şüphe içinde olanları bilmemiz için (iblisle
onları imtihan ettik). Ve senin Rabbin herşeyi hıfzedendir.

34 / SEBE - 22Kulid’ûllezîne zeamtum min
dûnillâh(dûnillâhi), lâ yemlikûne miskâle zerretin fîs semâvâti ve lâ
fîl ardı ve mâ lehum fîhimâ min şirkin ve mâ lehu minhum min
zahîr(zahîrin).


Allah'tan başka zeam ettiklerinizi (değer verdiklerinizi, ilâh
saydıklarınızı) çağırın! Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca bir şeye
(güce) malik değildirler. Onların, o ikisinde (göklerde ve yerde) bir ortaklığı yoktur. Ve O'nun (Allah'ın) onlardan bir yardımcısı yoktur.

34 / SEBE - 23Ve lâ tenfeuş şefâatu indehû
illâ li men ezine leh(lehu), hattâ izâ fuzzia an kulûbihim kâlû mâzâ
kâle rabbukum, kâlûl hakk(hakka), ve huvel aliyyul kebîr(kebîru).


Ve O'nun huzurunda, kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaati
bir fayda vermez. Onların kalplerinden korku giderilince: "Rabbiniz ne
buyurdu?" dediler. (Onlar da) "Hakkı buyurdu." dediler. Ve O; Âli'dir
(çok yüce), Kebir'dir (çok büyük).

34 / SEBE - 24Kul men yerzukukum mines semâvâti vel ard(ardı), kulillâhu ve innâ ev iyyâkum le alâ huden ev fî dalâlin mubîn(mubînin).

De ki: "Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kim?" "Allah" de. Ve muhakkak ki biz veya siz, mutlaka ya hidayet üzerindeyiz veya apaçık dalâlet üzerinde.

34 / SEBE - 25Kul lâ tus’elûne ammâ ecremnâ ve lâ nus’elu ammâ ta’melûn(ta’melûne).

De ki: "Bizim yaptığımız cürümlerden (suçlardan) siz sorgulanmazsınız. Ve biz (de) sizin yaptıklarınızdan sorgulanmayız."

34 / SEBE - 26Kul yecmeu beynenâ rabbunâ summe yeftehu beynenâ bil hakk(hakkı), ve huvel fettâhul alîm(alîmu).
De
ki: "Rabbimiz bizi birarada toplayacak. Sonra hak ile bizim aramızı
açacak (hüküm verecek)." Ve O; Fettah'tır (hak ile hükmeden) ve
Âlim'dir (en iyi bilen).

34 / SEBE - 27Kul erûniyellezîne elhaktum bihî şurekâe kellâ, bel huvallahul azîzul hakîm(hakîmu).
De
ki: "Ortaklığa ilhak (dahil) ettiğiniz ortakları (Allah'a şirk
koştuğunuz putları) bana gösterin. Olamaz, hayır (onlar Allah'a ortak
olamazlar). O Allah ki; Azîz'dir (üstün, yüce), Hakîm'dir (hüküm ve
hikmet sahibi).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

SEBE Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: SEBE Suresi Meali   SEBE Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 8:14 pm

34 / SEBE - 28Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve
Biz, seni (kâinattaki) insanların hepsi için müjdeleyici ve nezir
(uyarıcı) olmandan başka bir şey için göndermedik. Fakat insanların
çoğu bilmezler.

34 / SEBE - 29Ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdikîn(sâdikîne).

Ve: "Eğer sadıklar (doğru söyleyenler) iseniz bu vaad (kıyâmet) ne zaman?" derler.

34 / SEBE - 30Kul lekum mîâdu yevmin lâ teste’hirûne anhû sâaten ve lâ testakdimûn(testakdimûne).
De
ki: "Sizin için (belirlenen) günün zamanından, bir saat (dahi) tehir ve
takdim edemezsiniz (geciktiremezsiniz veya öne alamazsınız)."

34 / SEBE - 31Ve kâlellezîne keferû len
nû’mine bi hâzel kur’âni ve lâ billezî beyne yedeyh(yedeyhi), ve lev
terâ iziz zâlimûne mevkûfûne inde rabbihim, yerciu ba’duhum ilâ
ba’dınil kavl(kavle), yekûlullezînestud’ifû lillezînestekberû lev lâ
entum le kunnâ mûminîn(mûminîne).


Ve kâfirler: "Bu Kur'ân'a ve elleri arasındakine (İncil'e) asla
inanmayız." dediler. Rab'lerinin huzurunda zalimleri tevkif edildikleri
(tutuklandıkları) zaman görsen. Birbirlerine lâf atarlar. Zaafa
uğratılanlar (hakir görülenler), kibirlenenlere: "Eğer siz
olmasaydınız, biz muhakkak mü'minler olurduk." derler.

34 / SEBE - 32Kâlellezînestekberû lillezînestud’ifû e nahnu sadednâkum anil hudâ ba’de iz câekum bel kuntum mucrimîn(mucrimîne).

Kibirlenenler,
zaafa uğratılanlara: "Sizlere hidayet geldikten sonra, hidayetten
sizleri biz mi engelledik? Hayır, siz (kendiniz) mücrimlerdiniz
(suçlulardınız)." dedi(ler).

34 / SEBE - 33Ve kâlellezînestud’ifû
lillezînestekberû bel mekrul leyli ven nehâri iz te’murûnenâ en nekfure
billâhi ve nec’ale lehû endâdâ(endâden), ve eserrûn nedâmete lemmâ
raevûl azâb(azâbe), ve cealnel aglâle fî a’nâkıllezîne keferû, hel
yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).


Ve zaafa uğratılanlar (hakir görülenler), kibirlenenlere: "Hayır,
(işiniz) gece ve gündüz hile idi. Bize Allah'ı inkâr etmemizi ve O'na
putları eşler koşmamızı emrediyordunuz." dediler. Azabı gördükleri
zaman pişmanlıklarını saklarlar (için için pişman olurlar). İnkar
edenlerin boyunlarına halkalar (zincirler) geçirdik. Onlar
yaptıklarından başka bir şeyle mi cezalandırılırlar?

34 / SEBE - 34Ve mâ erselnâ fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrefûhâ innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn(kâfirûne).
Ve
Bizim nezir göndermediğimiz hiçbir yer yoktur. Her karyenin (ülkenin)
refah içinde olanları (ileri gelenleri): "Muhakkak ki biz, sizin
kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz." demekten başka bir
şey söylemediler.

34 / SEBE - 35Ve kâlû nahnu ekseru emvâlen ve evlâden ve mâ nahnu bi muazzebîn(muazzebîne).

Ve: "Biz, mal ve evlât olarak daha çoğuz. Ve biz, azap edilecek olanlar değiliz." dediler.

34 / SEBE - 36Kul inne rabbî yebsutur rızka limen yeşâu ve yakdiru ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
De
ki: "Muhakkak ki benim Rabbim, dilediği kimseye rızkı genişletir ve
taktir eder (daraltır). Ve lâkin insanların çoğu bilmezler."

34 / SEBE - 37Ve mâ emvâlukum ve lâ
evlâdukum billetî tukarribukum indenâ zulfâ illâ men âmene ve amile
sâlihan fe ulâike lehum cezâud dı’fi bimâ amilû ve hum fîl gurufâti
âminûn(âminûne).


Ve sizin mallarınız ve evlâtlarınız katımızda sizi, Bize yaklaştıracak
yüksek değere sahip değildir. Âmenû olan ve salih amel (nefs tezkiyesi)
yapanlar hariç. İşte onlar, onlar için amelleri sebebiyle kat kat
mükâfat vardır. Ve onlar, yüksek makamlarda emin (emniyette)
olanlardır.

34 / SEBE - 38Vellezîne yes’avne fî âyâtinâ muâcizîne ulâike fîl azâbi muhdarûn(muhdarûne).

Ve âyetlerimizi aciz (hükümsüz) bırakmak için çalışanlar, işte onlar azap içinde (azabın daha kötüsü için) hazır bulunanlardır.

34 / SEBE - 39Kul inne rabbî yebsutur
rızka li men yeşâu min ibâdihî ve yakdiru leh(lehu), ve mâ enfaktum min
şeyin fe huve yuhlifuh(yuhlifuhu), ve huve hayrur râzikîn(râzikîne).


De ki: "Muhakkak ki benim Rabbim, kullarından dilediği kimseye rızkı
genişletir ve taktir eder (daraltır). Ve bir şey infâk ettiğiniz
(verdiğiniz) zaman (o taktirde) O, onun karşılığını verir. Ve O, rızık
verenlerin en hayırlısıdır.

34 / SEBE - 40Ve yevme yahşuruhum cemîan summe yekûlu lil melâiketi e hâulâi iyyâkum kânû ya’budûn(ya’budûne).

Ve o gün onların hepsini haşredecek (birarada toplayacak). Sonra meleklerine şöyle buyuracak: "Size tapmış olanlar bunlar mı?"

34 / SEBE - 41Kâlû subhâneke ente veliyyunâ min dûnihim, bel kânû ya’budûnel cinn(cinne), ekseruhum bihim mû’minûn(mû’minûne).
(Melekler)
dediler ki: "Sen Sübhan'sın (herşeyden münezzeh, çok yüce). Bizim
velîmiz onlar değil, Sensin. Hayır, onlar cinlere tapıyorlardı. Onların
çoğu, onlara (cinlerin söylediklerine) inananlardır."

34 / SEBE - 42Fel yevme lâ yemliku
ba’dukum li ba’dın nef’an ve lâ darrâ(darren), ve nekûlu lillezîne
zalemû zûkû azâben nârilletî kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne).


Artık
o gün bir kısmınız diğerlerine fayda ve zarar vermeye malik olamaz
(gücü yetmez). Zulmedenlere: "Tekzip etmiş (yalanlamış) olduğunuz
ateşin azabını tadın." diyeceğiz.

34 / SEBE - 43Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ
beyyinâtin kâlû mâ hâzâ illâ raculun yurîdu en yasuddekum ammâ kâne
ya’budu âbâukum, ve kâlû mâ hâzâ illâ ifkun mufterâ(mufteran) ve
kâlellezîne keferû lil hakkı lemmâ câehum in hâzâ illâ sihrun
mubîn(mubînun).


Ve onlara âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman: "Bu ancak, babalarınızın
tapmış olduğu şeylerden sizi men etmek isteyen bir adamdan başkası
değildir." dediler. Ve dediler ki: "Bu, uydurulmuş bir iftiradan başka
bir şey değil." Ve kâfirler hak için, onlara (hak) geldiği zaman: "Bu,
ancak apaçık bir sihirdir." dediler.

34 / SEBE - 44Ve mâ âteynâhum min kutubin yedrusûnehâ ve mâ erselnâ ileyhim kableke min nezîr(nezîrin).
Ve
Biz, onlara tedris edecekleri (okuyup çalışacakları) kitaplardan
vermedik. Ve senden önce onlara bir nezir (de) (uyarıcı peygamber)
göndermedik.

34 / SEBE - 45Ve kezzebellezîne min kablihim ve mâ belegû mi’şâre mâ âteynâhum fe kezzebû rusulî, fe keyfe kâne nekîr(nekîri).
Ve
onlardan öncekiler (de) tekzip ettiler (yalanladılar). Ve onlara
verdiğimiz şeylerin onda birine (bile) erişmediler. Buna rağmen
resûllerimizi tekzip ettiler (yalanladılar). Bundan sonra inkârım
(cezam) nasıl oldu?

34 / SEBE - 46Kul innemâ eızukum bi
vâhideh(vâhidetin), en tekûmû lillâhi mesnâ ve furâdâ summe
tetefekkerû, mâ bi sâhıbikum min cinneh(cinnetin), in huve illâ nezîrun
lekum beyne yedey azâbin şedîd(şedîdin).


De ki: "Size sadece tek bir şey vaazediyorum. Allah için ikişer ikişer
ve teker teker kalkın. Sonra tefekkür edin." Sizin sahibinizde
(arkadaşınızda) cinnet (delilik) yoktur. O, ancak sizin için önünüzdeki
(gelecek olan) şiddetli azaba (karşı) bir nezirdir (uyarıcı).

34 / SEBE - 47Kul mâ seeltukum min ecrin fe huve lekum, in ecriye illâ alâllâh(alâllâhi), ve huve alâ kulli şeyin şehîd(şehîdun).
De
ki: "Ben sizden bir ecir (ücret) istemedim. Öyleyse o (ecriniz) sizin
olsun. Benim ecrim sadece Allah'a aittir. Ve O, herşeye şahittir."

34 / SEBE - 48Kul inne rabbî yakzifu bil hakk(hakkı), allâmul guyûb(guyûbi).

De ki: "Muhakkak ki benim Rabbim hakkı kazefe eder (tecelli ettirir). Bütün gaybleri (tamamiyle) bilendir."

34 / SEBE - 49Kul câel hakku ve mâ yubdiûl bâtılu ve mâ yuîd(yuîdu).

De ki: "Hak geldi, bâtıl (bir şey) zuhur ettiremez ve geri getiremez."

34 / SEBE - 50Kul in dalaltu fe innemâ edıllu alâ nefsî, ve in ihtedeytu fe bimâ yûhî ileyye rabbî, innehu semîun karîb(karîbun).

De
ki: "Eğer dalâlette olursam, o zaman sadece kendi nefsim üzerine
(sebebiyle) olurum. Eğer hidayete erersem, o taktirde bu Rabbimin bana
vahyi sebebiyledir. Muhakkak ki O; en iyi işiten ve en yakın olandır."

34 / SEBE - 51Ve lev terâ iz feziû fe lâ fevte ve uhızû min mekânin karîb(karîbin).

Ve onları dehşete kapıldıkları zaman görsen. Artık kaçış (kurtuluş) yoktur. Ve onlar, (cehenneme) yakın bir yerden yakalandılar.

34 / SEBE - 52Ve kâlû âmennâ bih(bihî), ve ennâ lehumut tenâvuşu min mekânin baîd(baîdin).

Ve "O'na îmân ettik." dediler. (Hidayete) uzak bir yerden (dalâletten) onlar (îmânı) nasıl elde ederler?

34 / SEBE - 53Ve kad keferû bihî min kabl(kablu), ve yakzifûne bil gaybi min mekânin baîd(baîdin).

Ve daha önce onu inkâr etmişlerdi ve uzak bir yerden (dalâletten) gayba (lâf) atıyorlardı.

34 / SEBE - 54Ve hîle beynehum ve beyne mâ yeştehûne kemâ fuile bi eşyâihim min kabl(kablu), innehum kânû fî şekkin murîb(murîbin).
Ve
onlarla, onların istedikleri şeylerin arası ayrıldı, daha önce de
(onlardan öncekilerin istedikleri) şeylere yapıldığı gibi. Muhakkak ki
onlar, endişe veren bir şüphe içindeydiler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
 
SEBE Suresi Meali
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» RUM Suresi Meali
» RAD Suresi Meali
» Sad Suresi Meali
» NUH Suresi Meali
» HUD Suresi Meali

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.forumyok.forumm.biz :: ForumYok Hayat :: İslam :: Ayetler ve Hadisler-
Buraya geçin: