www.forumyok.forumm.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Nisa Suresi Meali

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

Nisa Suresi Meali Empty
MesajKonu: Nisa Suresi Meali   Nisa Suresi Meali Icon_minitimeCuma Nis. 24, 2009 8:22 pm

Bismillâhirrahmânirrahîm

4 / NİSA - 1Yâ eyyuhen nâsuttekû
rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ
ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisâe(nisâen), vettekûllâhellezî
tesâelûne bihî, vel erhâm(erhâme) innellâhe kâne aleykum
rakîbâ(rakîben).


Ey insanlar, Rabbiniz'e karşı takva sahibi olun. O ki, sizi bir tek
nefsten (Âdem Aleyhis selâm'dan) yarattı. Ve ondan zevcesini yarattı ve
ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yaydı. Ve O'nunla (O'nun
adı ile) birbirinize dilekte bulunduğunuz Allah'a karşı takva sahibi
olun ve rahimlerden (akrabalık haklarından) sakının. Muhakkak ki Allah,
sizin üzerinizde murakıbtır (sizi kontrol edendir).

4 / NİSA - 2Ve âtûl yetâmâ emvâlehum ve
lâ tetebeddelûl habîse bit tayyîb(tayyîbi), ve lâ te’kulû emvâlehum ilâ
emvâlikum innehu kâne hûben kebîrâ(kebîran).


Ve yetimlere mallarını verin. Ve temizle (helal olan ile) habis olanı
(haram olanı) değiştirmeyin. Ve onların mallarını kendi mallarınıza
(katarak) yemeyin. Muhakkak ki o büyük bir günahtır.

4 / NİSA - 3Ve in hıftum ellâ tuksitû
fîl yetâmâ fenkihû mâ tâbe lekum minen nisâi mesnâ ve sulâse ve
rubâ’(rubâa), fe in hıftum ellâ ta’dilû fe vâhideten ev mâ meleket
eymânukum, zâlike ednâ ellâ teûlû.


Ve eğer yetimler konusunda adalete riayet edemeyeceğinizden
korkarsanız, o taktirde hoşunuza giden (size helal olan diğer)
kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Fakat, eğer (onlara da)
adaletle davranamayacağınızdan korkarsanız o zaman bir tane ile veya
elinizin altındaki sahip olduklarınızla (cariyelerinizle) yetinin. İşte
bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.

4 / NİSA - 4Ve âtûn nisâe sadukâtihinne nıhleh(nıhleten), fe in tıbne lekum an şey’in minhu nefsen fe kulûhu henîen merîâ(merîan).
Ve
kadınlara, mehirlerini seve seve verin. Fakat kendi istekleri ile ondan
(mehirden) bir kısmını size bağış olarak verirlerse o taktirde onu
afiyetle rahatça yiyin.

4 / NİSA - 5Ve lâ tu’tûs sufehâe emvâlekumulletî cealellâhu lekum kıyâmen verzukûhum fîhâ veksûhum ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).
Ve
Allah'ın, (kullanımı konusunda) sizi kaim kıldığı (vekil kıldığı)
mallarınızı sefihlere vermeyiniz ve onun içinden (o mallarla) onları
rızıklandırınız (besleyiniz) ve giydiriniz ve onlara güzel söz
söyleyiniz.

4 / NİSA - 6Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ
belegun nikâh(nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim
emvâlehum ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû ve men kâne
ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bil
ma’rûf(ma’rûfi), fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim,
ve kefâ billâhi hasîbâ(hasîben).


Ve yetimleri nikâh çağına gelinceye kadar deneyin. Bundan sonra eğer
kendilerinde bir rüşd (yeterlilik) hissederseniz, o taktirde mallarını
onlara teslim edin. Ve büyürler (geri alırlar) diye, onları (malları)
israf etmeyin ve acele ile yemeyin. Ve (vâsi) zengin bir kimse ise, o
taktirde iffetli olsun (yetimlerin mallarını yemekten kaçınsın). Ve
(vâsi) fakir bir kimse ise, o taktirde örfe uygun olarak yesin. Nihayet
onlara mallarını geri vereceğiniz zaman, onlara karşı şahit tutun.
Hesap görücü olarak Allah yeter.

4 / NİSA - 7Lir ricâli nasîbun mimmâ
terekel vâlidâni vel akrabûne, ve lin nisâi nasîbun mimmâ terekel
vâlidâni vel akrabûne mimmâ kalle minhu ev kesur(kesura), nasîben
mefrûdâ(mefrûdan).


Ana-baba ve yakın akrabaların geriye bıraktığından (mirasından)
erkekler için bir pay vardır. Ve kadınlar için de, ana-baba ve yakın
akrabaların geriye bıraktığından (mirasından) bir pay vardır. Ondan
(bırakılanlardan) az veya çok farz kılınmış bir paydır.

4 / NİSA - 8Ve izâ hadaral kısmete ulûl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkînu ferzukûhum minhu ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).
Ve
miras taksiminde, (miras düşmeyen uzak) akrabalar, yetimler ve
yoksullar orada hazır bulunursa, o taktirde onları, ondan (mirastan)
rızıklandırınız ve onlara güzel söz söyleyiniz.

4 / NİSA - 9Velyahşellezîne lev terekû min halfihim zurriyeten dıâfen hâfû aleyhim, felyettekûllâhe velyekûlû kavlen sedîdâ(sedîdan).
Ve
onlar sakınsınlar ki, eğer arkalarında güçsüz olmalarından korktukları
çocuklar bıraksalardı, onlar için (onlara haksızlık yapılmasından)
korkarlardı. Artık Allah'a karşı takva sahibi olsunlar. Ve adaletli
(dürüst) söz söylesinler.

4 / NİSA - 10İnnellezîne ye’kulûne emvâlel yetâmâ zulmen innemâ ye’kulûne fî butûnihim nârâ(nâran) ve seyaslevne seîrâ(seîran).
Muhakkak
ki yetimlerin mallarını zulümle (haksızlıkla) yiyenler, karınlarına
sadece ateş yerler. Ve onlar, yakında alevli ateşe atılacaklar.

4 / NİSA - 11Yûsîkumullâhu fî evlâdikum
liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni), fe in kunne nisâen
fevkasneteyni fe le hunne sulusâ mâ terek(tereke), ve in kânet
vâhideten fe lehan nısf(nısfu) ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min
humâs sudusu mimmâ tereke in kâne lehu veled(veledun), fe in lem yekun
lehu veledun ve verisehû ebevâhu fe li ummihis sulus(sulusu), fe in
kâne lehû ıhvetun fe li ummihis sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ
evdeyn(deynin), âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum
nef’â(nef’en), ferîdaten minallâh(minallâhi) innallâhe kâne alîmen
hakîmâ(hakîmen).


Allah size, çocuklarınızın (mirası) hakkında şöyle tavsiye ediyor.
Erkeğe, kadının payının iki katı, fakat, eğer kadınlar ikiden fazla
iseler, o zaman terekenin (mirasın) üçte ikisi onlarındır ve eğer o
(kadın) bir tek ise, o zaman yarısı onundur. Eğer ölenin çocuğu varsa,
onun anne ve babasının herbiri için, bıraktığı mirasın altıda biri pay
vardır. Fakat onun çocuğu yoksa ve yalnız ana-baba mirasçı oluyorsa, o
taktirde, üçte biri annesinindir (geriye kalan babanındır). Fakat eğer
ölenin kardeşi de varsa, o zaman , altıda biri annesinindir. Bunlar,
borcu ödenip ve de vasiyeti yerine getirildikten sonradır.
Babalarınızdan ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha
yakın olduğunu bilemezsiniz. (Belirlenen bu paylar) Allah'tan bir
farzdır. Muhakkak ki Allah, Alîm'dir, Hakîm'dir.

4 / NİSA - 12Ve lekum nısfu mâ tereke
ezvâcukum in lem yekun lehunne veled(veledun), fe in kâne lehunne
veledun fe lekumur rubuu mimmâ terekne min ba’di vasıyyetin yûsîne bihâ
ev deyn(deynin) ve le hunner rubuu mimmâ terektum in lem yekun lekum
veled(veledun) fe in kâne lekum veledun fe le hunnes sumunu mimmâ
terektum min ba’di vasıyyetin tûsûne bihâ ev deyn(deynin) ve in kâne
raculun yûresu kelâleten ev imraetun ve lehû ahun ev uhtun fe li kulli
vâhidin min humâs sudus(sudusu), fe in kânû eksere min zâlike fe hum
şurekâu fîs sulusi min ba’di vasiyyetin yûsâ bihâ ev deynin gayre
mudârr(mudârrin), vasıyyeten minallâh(minallâhi) vallâhu alîmun
halîm(halîmun).


Ve eğer eşlerinizin (kadınlarınızın) çocukları yoksa, onların
bıraktıklarının yarısı sizindir. Fakat eğer onların (kadınların)
çocukları varsa o zaman dörtte biri sizindir. (Bunlar) yapılan vasiyet
veya (üzerindeki) borç ödendikten sonradır. Ve eğer sizin çocuğunuz
yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (kadınlarındır), fakat
eğer çocuğunuz varsa o taktirde bıraktığınızın sekizde biri onlarındır
(kadınlarındır). Bu da yaptığınız vasiyet veya borç (ödendikten)
sonradır. Ve eğer miras bırakan erkek veya kadının evlâdı ve ana-babası
olmayıp, erkek veya kızkardeşi varsa, bu taktirde ikisinden herbiri
için altıda biridir. Fakat eğer bundan daha fazla iseler, o zaman onlar
üçte bire ortaktırlar. Bunlar (kimseyi ) darlığa düşürmeden yapılan
vasiyet ve de borç ödendikten sonradır. (İşte bunlar), (size) Allah
tarafından vasiyettir. Ve Allah Alîm'dir, Halîm'dir.

4 / NİSA - 13Tilke
hudûdullâh(hudûdullâhi) ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin
tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlikel fevzul azîm(azîmu).


İşte bunlar, Allah'ın hudutlarıdır ve kim Allah'a ve O'nun Resûl'üne
itaat ederse, (Allah) onu altından nehirler akan, içinde ebedî
kalacakları cennetlere koyar ve bu, “Fevzul Azim” dir (en büyük
kurtuluştur).

4 / NİSA - 14Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâren hâliden fîhâ ve lehu azâbun muhîn(muhînun).
Ve
kim Allah'a ve O'nun Resulune isyan eder ve O'nun sınırlarını aşarsa,
onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Ve onun için “alçaltıcı azap
“ vardır.

4 / NİSA - 15Vellâtî ye’tînel fâhişete
min nisâikum festeşhidû aleyhinne erbaaten minkum, fe in şehidû fe
emsikûhunne fîl buyûti hattâ yeteveffâhunnel mevtu ev yec’alallâhu
lehunne sebîlâ(sebîlen).


Ve kadınlarınızdan fuhuş yapmış olanlara ( onların aleyhine) sizden
dört şahit isteyin. Eğer şahitlik ederlerse o taktirde, artık onlara
ölüm gelinceye kadar veya onlar için, Allah bir yol gösterinceye kadar
evlerin içinde tutun.

4 / NİSA - 16Vellezâni ye’tiyânihâ minkum fe âzûhumâ, fe in tâbâ ve aslehâ fe a’rıdû anhumâ innallâhe kâne tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Ve
içinizden onu (fuhşu) yapanların ikisine de artık ezâ ediniz. Fakat,
eğer tövbe eder ve ıslâh olurlarsa, o zaman ikisinden de (eziyet
etmekten) vazgeçin. Muhakkak ki Allah tövbeleri kabul edendir,
Rahîm'dir.

4 / NİSA - 17İnnemet tevbetu alallâhi
lillezîne ya’melûnes sûe bi cehâletin summe yetûbûne min karîbin fe
ulâike yetûbullâhu aleyhim ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).


Fakat Allah'ın kabul edeceği tövbe, cahillik ile bir kötülük yapıp
sonra, hemen tövbe edenler içindir ki, işte onlar, Allah'ın,
tövbelerini kabul ettiği kimselerdir. Ve Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

4 / NİSA - 18Ve leysetit tevbetu
lillezîne ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), hattâ izâ hadara ehade humul
mevtu kâle innî tubtul’âne ve lellezîne yemûtûne ve hum
kuffâr(kuffârun), ulâike a’tednâ lehum azâben elîmâ(elîmen).


Ve onlardan birine (kendilerine) ölüm gelinceye kadar seyyiat
işleyenlerden (kötülük yapanlardan), “Gerçekten ben, şimdi tövbe
ettim." diyen birinin tövbesi, tövbe değildir. Ve kâfir olarak
ölenlerin tövbesi de (tövbe değildir). İşte onlar, onlar için “elim
azap” hazırladık.

4 / NİSA - 19Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ
yahıllu lekum en terisûn nisâe kerhâ(kerhen) ve lâ ta’dulûhunne li
tezhebû bi ba’dı mâ âteytumûhunne illâ en ye’tîne bi fâhışetin
mubeyyineh(mubeyyinetin), ve âşirûhunne bil ma’rûf(ma’rûfi), fe in
kerihtumûhunne fe asâ en tekrehû şey’en ve yec’alallâhu fîhi hayren
kesîrâ(kesîren).


Ey îmân edenler (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı dileyenler)! (Eşi vefat
eden ve yakınınız olan) kadınlara zorla (kerhen) varis olmanız size
helâl değildir. Ve onlara verdiklerinizin (mehrin) bir kısmını
(onlardan) almak için, onları sıkıştırmayın, açıkça fuhuş yapmaları
hariç. Ve onlarla iyi geçinin. Fakat eğer onlardan hoşlanmadınızsa, o
taktirde umulur ki, sizin hoşlanmadığınız bir şey hakkında Allah pek
çok hayır kılar.

4 / NİSA - 20Ve in eradtumustibdâle
zevcin mekâne zevcin, ve âteytum ihdâhunne kıntâren fe lâ te’huzû minhu
şey’â(şey’en), e te’huzûnehu buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).


Ve eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz ve onlardan
birine kantarlarca mal (mehir) vermiş olsanız dahi, artık ondan
(verdiğinizden) bir şeyi geri almayın. Onu (verdiğinizi), iftira ederek
ve apaçık günah işleyerek mi alacaksınız?

4 / NİSA - 21Ve keyfe te’huzûnehu ve kad efdâ ba’dukum ilâ ba’dın ve ehazne minkum mîsâkan galîzâ(galîzan).

Ve onu nasıl alırsınız ki, birbirinizle kaynaşmıştınız ve onlar sizden kesin bir misak almışlardı.

4 / NİSA - 22Ve lâ tenkihû mâ nekaha
âbâukum minen nisâi, illâ mâ kad selef(selefe), innehu kâne fâhışeten
ve maktâ(maktan) ve sâe sebîlâ(sebîlen).


Ve babalarınızın nikahladığı (evlendiği) kadınlarla nikâhlanmayın.
Geçmişte olanlar hariç. Muhakkak ki o, bir fuhuştur ve iğrenç bir
şeydir. Ve, kötü bir yoldur.

4 / NİSA - 23Hurrimet aleykum ummehâtukum
ve benâtukum ve ehavâtukum ve ammâtukum ve halâtukum ve benâtul ahi ve
benâtul uhti ve ummehâtukumullâtî erdâ’nekum ve ehavâtukum miner
radâati ve ummehâtu nisâikum ve rabâibukumullâtî fî hucûrikum min
nisâikumullâtî dehaltum bihinn(bihinne), fe in lem tekûnû dehaltum
bihinne fe lâ cunâha aleykum, ve halâilu ebnâikumullezîne min aslâbikum
ve en tecmeû beynel uhteyni illâ mâ kad selef(selefe), innallâhe kâne
gafûran rahîmâ(rahîmen).


Size (şunlarla evlenmeniz) haram kılındı. Analarınız, kızlarınız,
kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşin kızları,
kızkardeş kızları, sizi emzirmiş olan (süt) anneleriniz, süt anneden
kızkardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz
kadınlarınızdan olup, evlerinizde bulunan üvey kızlarınız. Fakat eğer
onlarla henüz birleşmemişseniz, o taktirde (onlarla evlenmenizde) sizin
üzerinize bir günah yoktur. Ve sizin sulbünüzden gelen oğullarınızın
eşleri (kadınları) ve iki kızkardeşi bir arada (nikâh altında)
toplamanız. Geçmişte olanlar hariç. Muhakkak ki, Allah Gafûr'dur,
Rahîm'dir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

Nisa Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: Nisa Suresi Meali   Nisa Suresi Meali Icon_minitimeCuma Nis. 24, 2009 8:24 pm

4 / NİSA - 24Vel muhsanâtu minen nisâi
illâ mâ meleket eymânukum, kitâbellâhi aleykum, ve uhille lekum mâ
verâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayre
musâfihîn(musâfihîne), fe mestemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne
ucûrehunne ferîdah(ferîdaten) ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî
min ba’dil ferîdah(ferîdati) innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).


Ve evli kadınlarla evlenmeniz (haram kılınmıştır), elinizin altında
bulunan (harp esirleri) cariyeler müstesna. (İşte bunlar) Allah'ın size
yazdıklarıdır (farz kıldığı hükümlerdir). Ve bunların dışında olanlar,
iffetli olmak ve zina yapmamak şartıyla mallarınızla istemeniz
(mehirlerini verip almanız) size helâl kılındı. Artık onlardan
faydalanmak isterseniz o taktirde farz olan mehirlerini onlara verin.
Ve bu farzdan sonra, razı olduğunuz konuda onunla anlaşmanızda sizin
üzerinize bir günah yoktur. Muhakkak ki Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

4 / NİSA - 25Ve men lem yestetı’ minkum
tavlen en yenkıhal muhsanâtil mu’minâti fe min mâ meleket eymânukum min
feteyâtikumul mu’minât(mu’minâti) vallâhu a’lemu bi îmânikum ba’dukum
min ba’d(ba’dın), fenkihûhunne bi izni ehlihinne ve âtûhunne ucûrehunne
bil ma’rûfi muhsanâtin gayre musâfihâtin ve lâ muttehızâti
ehdân(ehdânin), fe izâ uhsinne fe in eteyne bi fâhışetin fe aleyhinne
nısfu mâ alel muhsanâti minel azâb(azâbi), zâlike li men haşiyel anete
minkum ve en tasbirû hayrun lekum vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).


Ve içinizden kimin, mü'min ve hür kadınlarla nikah yapmaya (evlenmeye)
gücü yetmezse, o zaman ellerinizin altında bulunan genç mü'min
cariyelerinizden (alıp) evlensin. Allah sizin îmânınızı daha iyi bilir.
Siz birbirinizdensiniz (aynı soydan gelmesiniz). Öyle ise iffetli
yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları şartıyla
sahiplerinin izniyle mehirlerini marufla (örf ve adete uygun olarak)
vererek onları nikâhlayın. Fakat, evli olduğu halde fuhuş yaparlarsa o
taktirde hür kadınlara uygulanan azabın (cezanın) yarısı kendilerine
uygulanır. İşte bu (cariye ile nikâhlanma izni) içinizden (zina etme)
sıkıntısına düşmekten korkanlar içindir. Ve sabretmeniz sizin için daha
hayırlıdır. Ve Allah Gafur'dur, Rahîm'dir.

4 / NİSA - 26Yurîdullâhu li yubeyyine lekum ve yehdîyekum sunenellezîne min kablikum ve yetûbe aleykum vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).
Allah
size beyan etmek (açıklamak) ve sizi, sizden öncekilerin kanununa
ulaştırmak ve tövbelerinizi kabul etmek ister. Ve Allah Alîm'dir (en
iyi bilendir), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

4 / NİSA - 27Vallâhu yurîdu en yetûbe aleykum ve yurîdullezîne yettebiûneş şehevâti en temîlû meylen azîmâ(azîmen).

Ve Allah sizin tövbenizi kabul etmek ister, şehvetlerine uyanlar ise, sizin büyük bir meyille (şehvete) meyletmenizi isterler.

4 / NİSA - 28Yurîdullâhu en yuhaffife ankum, ve hulikal insânu daîfâ(daîfen).

Allah sizden (tövbelerinizi kabul ederek yükünüzü) hafifletmeyi diler. Ve insan zayıf yaratıldı.

4 / NİSA - 29Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ
te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı, illâ en tekûne ticâreten an
terâdın minkum, ve lâ taktulû enfusekum, innallâhe kâne bikum
rahîmâ(rahîmen).


Ey îmân edenler (âmenû olanlar)! Birbirinizin mallarını bâtılla
(haksızlıkla) yemeyin, ancak sizin rızanızla yaptığınız ticaret hariç.
Ve kendinizi (ve birbirinizi) öldürmeyin (intihar etmeyin). Muhakkak ki
Allah, size karşı Rahîm'dir.

4 / NİSA - 30Ve men yef’al zâlike udvânen ve zulmen fe sevfe nuslîhi nâra(nâren) ve kâne zâlike alallâhi yesîrâ(yesîran).

Ve kim bunu düşmanlık ve zulümle yaparsa, o taktirde biz onu yakında ateşe yaslayacağız. Ve işte bu, Allah için kolaydır.

4 / NİSA - 31İn tectenibû kebâira mâ tunhevne anhu nukeffir ankum seyyiâtikum ve nudhılkum mudhalen kerîmâ(kerîmen).
Eğer
yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin günahlarınızı
örteriz ve sizi (şerefli bir makama) ikram olunacağınız bir yere
koyarız.

4 / NİSA - 32Ve lâ tetemennev mâ
faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d(ba’dın), lir ricâli nasîbun
mimmektesebû ve lin nisâi nasîbun mimmektesebn(mimmektesebne),
ves’elûllâhe min fadlih(fadlihî) innallâhe kâne bi kulli şey’in
alîmâ(alîmen).


Ve Allah'ın bazınızı, bazınıza üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin
(istemeyin). Erkekler için, kazandıklarından bir nasip vardır ve
kadınlar için de, kazandıklarından bir nasip vardır. Ve Allah'tan,
O'nun fazlından isteyin. Muhakkak ki Allah, herşeyi en iyi bilendir.

4 / NİSA - 33Ve li kullin cealnâ mevâliye
mimmâ terekel vâlidâni vel akrabûn(akrabûne) vellezîne akadet eymânukum
fe âtûhum nasîbehum innallâhe kâne alâ kulli şey’in şehîdâ(şehîden).


Ve ana- babanın ve yakın akrabaların bıraktıklarından, herkesi mirascı kıldık. Ve artık, yeminlerinizin bağlandığı kimselere de paylarını verin. Muhakkak ki Allah herşeye şahittir.

4 / NİSA - 34Er ricâlu kavvâmûne alen
nisâi bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min
emvâlihim fes sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun lil gaybi bi mâ
hafizallâh(hafizallâhu) vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne
vehcurûhunn(vehcurûhunne) fîl medâcıı vadrıbûhunne fe in ata’nekum fe
lâ tebgû aleyhinne sebîlâ(sebîlen) innallâhe kâne aliyyen
kebîrâ(kebîren).


Erkekler, mallarından (kadınlar için mehir ve nafaka olarak)
harcamaları sebebiyle ve Allah'ın, onların bir kısmını, diğerlerine
üstün kılmasından dolayı, kadınların üzerinde daha çok kâimdirler
(koruyup gözetici, idare edicidirler). Bu bakımdan salih amel (nefs
tezkiyesi) yapan kadınlar itaatkârdırlar, Allah'ın (onların haklarını
ve iffetlerini) korumasıyla, onlar da gaybde (kocalarını yokluğunda hem
kendilerini, hem kocalarının mal ve şerefini) koruyucudurlar.
İtaatsizliklerinden (baş kaldırmalarından) korktuğunuz (kadınlara) ise
(önce) nasihat ediniz.Ve (sonra da) yataklarında yalnız bırakınız.Ve (
hâlâ itaat etmezlerse) onlara vurunuz. Bundan sonra eğer size itaat
ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Muhakkak ki
Allah Âli'dir (yücedir), Kebîr'dir (büyüktür).

4 / NİSA - 35Ve in hıftum şıkâka
beynihimâ feb’asû hakemen min ehlihî ve hakemen min ehlihâ, in yurîdâ
ıslâhan yuveffikıllâhu beynehumâ innallâhe kâne alîmen habîrâ(habîren).


Ve eğer ikisinin (karı-kocanın) arasının açılmasından korkarsanız, o
taktirde erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem
gönderin. İkisi de (karı-koca) arayı düzeltmeyi isterlerse, Allah
onların aralarının düzelmesinde onları başarılı kılar (muvaffak eder).
Muhakkak ki Allah Alîm'dir (en iyi bilendir), Habîr'dir (haberdar
olandır).

4 / NİSA - 36Va’budûllâhe ve lâ tuşrikû
bihî şeyen ve bil vâlideyni ihsânen ve bizil kurbâ vel yetâmâ vel
mesâkîni vel câri zil kurbâ vel câril cunubi ves sâhıbi bil cenbi
vebnis sebîli ve mâ meleket eymânukum, innallâhe lâ yuhıbbu men kâne
muhtâlen fehûrâ(fehûren).


Ve Allah'a kul olun. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ve ana-babaya,
akrabaya, yetimlere, miskinlere, yakın komşuya, uzak komşuya,
yanınızdaki arkadaşa (eşlere), yolda kalmışa ve elinizin altında sahip
olduklarınıza (köleye, cariyeye, işçilere) ihsanla davranın. Muhakkak
ki Allah, kibirli olan ve övünen kimseleri sevmez.

4 / NİSA - 37Ellezîne yebhalûne ve
ye’murûnen nâse bil buhli ve yektumûne mâ âtâhumullâhu min
fadlıh(fadlıhî) ve a’tednâ lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).


Onlar ki, cimrilik ederler ve insanlara cimriliği emrederler. Ve
Allah'ın kendilerine fazlından verdiği şeyi gizlerler. Ve kâfirler için
“alçaltıcı azap” hazırladık.

4 / NİSA - 38Vellezîne yunfıkûne
emvâlehum riâen nâsi ve lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil
âhir(âhiri) ve men yekuniş şeytânu lehu karînen fesâe karînâ(karînen).


Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş için infâk ederler, Allah'a ve
ahiret gününe (insan ruhunun hayatta iken Allah'a ulaştığı sonraki
güne) inanmazlar. Ve kim şeytanı kendisine yakın arkadaş edinirse, işte
bu kötü bir arkadaşlıktır.

4 / NİSA - 39Ve mâzâ aleyhim lev âmenû
billâhi vel yevmil âhıri ve enfekû mimmâ
razakahumullâh(razakahumullâhu) ve kânellâhu bihim alîmâ(alîmen).


Ve ne olurdu onlar, Allah'a ve ahiret gününe (ruhun ölümden evvel
Allah'a ulaşma gününe) îmân etselerdi ve Allah'ın kendilerine verdiği
rızıktan (Allah için) infak etselerdi (harcasalardı). Ve Allah onları
en iyi bilendir.

4 / NİSA - 40İnnellâhe lâ yazlimu miskâle zerreh(zerretin) ve in teku haseneten yudâıfhâ ve yu’ti min ledunhu ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak
ki Allah, zerre kadar zulmetmez. Ve eğer bir iyilik (hasene)
yaparsanız, onu kat kat arttırır. Ve kendi katından “büyük ecir “
(karşılık) verir.

4 / NİSA - 41Fe keyfe izâ ci’nâ min kulli ummetin bi şehîdin ve ci’nâ bike alâ hâulâi şehîdâ(şehîden).
Artık
her ümmetten bir şahit (resûl) getirdiğimiz zaman ve seni de onların
üzerine şahit olarak getirdiğimiz zaman (halleri) nasıl olacak?

4 / NİSA - 42Yevme izin yeveddullezîne keferû ve asavur resûle lev tusevvâ bihimul ard(ardu) ve lâ yektumûnallâhe hadîsâ(hadîsen).
Kâfîrler
ve resûle asi olanlar (karşı gelen kimseler), o izin günü (kıyâmet
günü) kendilerinin yerle bir olmalarını temenni ederler. Ve (inkâr
ettikleri hiçbir) sözü, Allah'tan gizleyemezler.

4 / NİSA - 43Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ
takrabûs salâte ve entum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben
illâ âbirî sebîlin hattâ tagtesilû ve in kuntum merdâ ev alâ seferin ev
câe ehadun minkum minel gâiti ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe
teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum innallâhe
kâne afuvven gafûrâ(gafûran).


Ey âmenû
olanlar! Sarhoş iken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp iken,
yolcu olmanız hariç, gusül abdesti alıncaya kadar, namaza yaklaşmayın!
Eğer hasta iseniz veya yolculukta iseniz veya sizden biriniz tuvaletten
gelmişse veya kadınlara dokunmuş fakat su bulamamışsanız, o taktirde
temiz toprağa teyemmüm edin, sonra onu yüzlerinize ve ellerinize mesh
edin (sürün). Muhakkak ki Allah, günahları affeden, mağfiret edendir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

Nisa Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: Nisa Suresi Meali   Nisa Suresi Meali Icon_minitimeCuma Nis. 24, 2009 8:25 pm

4 / NİSA - 44E lem tere ilellezîne ûtû nasîben minel kitâbi yeşterûned dalâlete ve yurîdûne en tedıllus sebîl(sebîle).
Kendilerine
Kitap'tan nasip verilenleri görmedin mi? Dalâleti satın alıyorlar ve
sizin de yoldan (Allah'ın yolundan) sapmanızı (dalâlete düşmenizi)
istiyorlar.

4 / NİSA - 45Vallâhu a’lemu bi a’dâikum ve kefâ billâhi veliyyen, ve kefâ billâhi nasîrâ(nasîran).

Ve sizin düşmanlarınızı en iyi Allah bilir. Ve dost olarak Allah kâfidir. Ve yardımcı olarak Allah kâfidir.

4 / NİSA - 46Minellezîne hâdû
yuharrifûnel kelime an mevâdııhî ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ vesme’
gayra musmeın ve râınâ leyyen bi elsinetihim ve ta’nan fîd dîn(dîni) ve
lev ennehum kâlû semi’nâ ve ata’nârnâ le kâne hayran lehum ve
akvem(kveme) ve lâkin leanehumullâhu bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ
kalîlâ(kalîlen).


Yahudilerden, (Tevrat'taki) kelimelerin konuldukları yerleri değiştirip
tahrif edenler (mânâlarını bozanlar) ve dillerini eğip bükerek ve dîni
yererek: “İşittik ve isyan ettik. İşit, işitmez olası ve “râinâ” (bize
bak: yahudi dilinde ahmak)” diyorlar. Ve eğer onlar, “İşittik ve itaat
ettik, işit ve bize bak.” deselerdi, elbette kendileri için daha
hayırlı ve daha sağlam (daha iyi) olurdu küfürleri sebebiyle onları
lânetledi. Artık onların pek azı hariç, îmân etmezler.

4 / NİSA - 47Yâ eyyuhellezîne ûtûl kitâbe
âminû bi mâ nezzelnâ musaddikan li mâ meakum min kabli en natmise
vucûhen fe neruddehâ alâ edbârihâ ev nel’anehum kemâ leannâ ashâbes
sebt(sebti) ve kâne emrullâhi mef’ûlâ(mef’ûlen).


Ey kendilerine kitap verilenler! Yanınızdakini (Tevrat'ı ve İncil'i)
tasdik edici olarak indirdiğimize, “yüzleri silmemizden, böylece onları
arkalarına çevirmemizden önce veya ashab-ı sebt'i (“cumartesi günü
yasağı”nı çiğneyenleri) lânetlediğimiz gibi onları da lânetlememizden
önce” îmân edin. Ve Allah'ın emri yapılmıştır (yerine gelmiştir).

4 / NİSA - 48İnnallâhe lâ yagfiru en
yuşreke bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu ve men yuşrik
billâhi fe kadifterâ ismen azîmâ(azîmen).


Muhakkak ki Allah, O'na şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki
şeyleri dilediği kimse için bağışlar. Ve kim Allah'a şirk koşarsa, o
taktirde büyük bir günah işleyerek iftira etmiştir.

4 / NİSA - 49E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen).
Kendi
nefslerini temize çıkaranları (tezkiye ettiklerini söyleyenleri)
görmedin mi? Hayır (öyle değil). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini
tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar (bile)
zulüm olunmazlar.

4 / NİSA - 50Unzur keyfe yefterûne alâllâhil kezib(kezibe) ve kefâ bihî ismen mubînâ(mubînen).

Bak, Allah'a nasıl yalanla iftira ediyorlar ve (bu) ona apaçık bir günah olarak kâfidir.

4 / NİSA - 51E lem tere ilellezîne ûtû
nasîben minel kitâbi yu’minûne bil cibti vet tâgûti ve yekûlûne
lillezîne keferû hâulâi ehdâ minellezîne âmenû sebîlâ(sebîlen).


Kitaptan kendilerine pay verilen kimseleri görmedin mi? Cibte
(kâhinlere, putlara) ve tâguta (insan ve cin şeytanlara) inanıyorlar ve
inkâr eden kimseler için de, "Bunlar îmân eden kimselerden daha doğru
bir yoldadır." diyorlar.

4 / NİSA - 52Ulâikellezîne leanehumullâh(leanehumullâhu) ve men yel’anillâhu fe len tecide lehu nasîrâ(nasîran).

İşte onlar, Allah'ın lânetledikleridir ve Allah kimi lânetlerse, artık onun için asla bir yardımcı bulamazsın.

4 / NİSA - 53Em lehum nasîbun minel mulki fe izen lâ yu’tûnen nâse nekîrâ(nekîren).

Yoksa onların, mülkden bir nasibi mi var? Öyle olsaydı insanlara bir çekirdek bile vermezlerdi.

4 / NİSA - 54Em yahsudûnen nâse alâ mâ
âtâhumullâhu min fadlıh(fadlıhî), fe kad âteynâ âle ibrâhîmel kitâbe
vel hikmete ve âteynâhum mulken azîmâ(azîmen).


Yoksa onlar, Allah'ın fazlından (ni'metinden) insanlara verdiği şeylere
haset mi ediyorlar (çekemiyorlar mı)? Oysa Biz, Hz.İbrâhîm ailesine
(soyuna) kitap ve hikmet vermiştik.Ve onlara “büyük mülk “verdik.

4 / NİSA - 55Fe minhum men âmene bihî ve minhum men sadde anh(anhu) ve kefâ bi cehenneme saîrâ(saîran).
Artık
onlardan kimi O'na îmân etti ve onlardan kimi de O'ndan yüz çevirdi ve
(îmân etmeyenlere) alevli ateş olarak cehennem kâfidir.

4 / NİSA - 56İnnellezîne keferû bi
âyâtinâ sevfe nuslîhim nâra(nâran), kullemâ nadicet culûduhum
beddelnâhum culûden gayrehâ li yezûkûl azâb(azâbe) innallâhe kâne
azîzen hakîmâ(hakîmen).


Muhakkak ki âyetlerimizi inkâr eden kimseleri yakında ateşe atacağız.
Onların derilerinin her yanışında, azabı tatmaları için
onları(derilerini) başka deriler ile değiştireceğiz. Muhakkak ki Allah
Azîz'dir, Hakîm'dir.

4 / NİSA - 57Vellezîne âmenû ve amilûs
sâlihâti senudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ
ebedâ(ebeden), lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve nudhıluhum zıllen
zalîlâ(zalîlen).


Ve âmenû
olan ve (nefslerini) ıslâh edici amel işleyenleri, altından nehirler
akan cennetlere koyacağız. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır.
Onlar için orada temiz eşler vardır. Ve onları güzel bir gölgeye
koyacağız.

4 / NİSA - 58İnnallâhe ye’murukum en
tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil
adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan
basîrâ(basîran).


Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar
arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder.
Muhakkak ki Allah, onunla size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki
Allah, iyi işiten ve en iyi görendir.

4 / NİSA - 59Yâ eyyuhellezîne âmenû
atîûllâhe ve atîûr resûle ve ulil emri minkum fe in tenâza’tum fî
şey’in fe ruddûhu ilallâhi ver resûli in kuntum tu’minûne billâhi vel
yevmil âhir(âhiri), zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen).


Ey âmenû
olanlar (îmân edenler)! Allah'a ve Resûl'e ve sizden olan idarecilere
(emir verme yetkisinin sahiplerine) itaat edin. Bundan sonra eğer bir
hususta ihtilâfa düşerseniz, o taktirde Allah'a ve ahiret gününe îmân
ediyorsanız, onu Allah'a ve Resûl'üne götürün. Bu daha hayırlıdır ve
tevîl (yorum) bakımından en güzelidir.

4 / NİSA - 60E lem tere ilellezîne
yez’umûne ennehum âmenû bimâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike
yurîdûne en yetehâkemû ilat tâgûti ve kad umirû en yekfurû bih(bihî) ve
yurîduş şeytânu en yudıllehum dalâlen baîdâ(baîden).


Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandığını zanneden
kimseleri görmedin mi? O'nu (şeytanı) inkâr etmekle emrolundukları
halde tagutun önünde muhakeme olunmayı istiyorlar. Ve şeytan, onları
uzak bir dalâletle saptırmak (dalâlete düşürmek) istiyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

Nisa Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: Nisa Suresi Meali   Nisa Suresi Meali Icon_minitimeCuma Nis. 24, 2009 8:26 pm

4 / NİSA - 61Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve iler resûli raeytel munâfıkîne yesuddûne anke sudûdâ(sudûden).

Ve onlara: "Allah'ın indirdiğine (Kur'ân'a) ve Resûl'e gelin."
denildiği zaman, münafıkların senden yüz çevirerek ayrıldıklarını
görürsün.

4 / NİSA - 62Ve keyfe izâ esâbethum
musîbetun bimâ kaddemet eydîhim summe câûke yahlıfûne billâhi in eradnâ
illâ ihsânen ve tevfîkâ(tevfîkan).


Bundan sonra onlara, elleriyle işlediklerinden dolayı bir musîbet
geldiği zaman halleri nasıl olur. Sonra sana gelince; "Biz sadece
iyilik etmek ve aralarını birleştirmek istedik." diye Allah'a yemin ederler.

4 / NİSA - 63Ulâikellezîne ya’lemullâhu mâ fî kulûbihim fe a’rıd anhum vaızhum ve kul lehum fî enfusihim kavlen belîgâ(belîgan).

İşte onlar, Allah'ın kalplerinde olanı bildiği kişilerdir. Artık
onlardan yüz çevir, onlara vaaz et (nasihat et) ve onlara kendileri
hakkında belagatli (güzel) söz söyle.

4 / NİSA - 64Ve mâ erselnâ min resûlin
illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi), ve lev ennehum iz zalemû
enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfere lehumur resûlu le
vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).


Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah'ın izniyle kendilerine itaat
edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine
zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah'tan mağfiret
dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah'ı,
(iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl'ün mağfiret
talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.

4 / NİSA - 65Fe lâ ve rabbike lâ
yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecere beynehum summe lâ yecidû fî
enfusihim harecen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ(teslîmen).


Artık hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şey hakkında,
seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı
“içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim
olmadıkça” îmân etmiş olmazlar.

4 / NİSA - 66Ve lev ennâ ketebnâ aleyhim
enıktulû enfusekum evihrucû min diyârikum mâ fealûhu illâ kalîlun
minhum ve lev ennehum fealû mâ yûazûne bihî le kâne hayran lehum ve
eşedde tesbîtâ(tesbîten).


Ve eğer onlara: “Nefslerinizi öldürün.” veya “Yurtlarınızdan çıkın.”
diye yazsaydık (farz kılsaydık) muhakkak ki, onlardan pek azı hariç,
bunu yapmazlardı. Ve eğer onlar, kendilerine öğütleneni yapsalardı
mutlaka bu kendileri için daha hayırlı ve sebatı bakımından (îmânları)
daha sağlam olurdu.

4 / NİSA - 67Ve izen le âteynâhum min ledunnâ ecren azîmâ(azîmen).

Ve o zaman Biz onlara, mutlaka katımızdan “büyük ecir” verirdik.

4 / NİSA - 68Ve le hedeynâhum sırâten mustekîmâ(mustekîmen).

Ve onları mutlaka Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) iletirdik.

4 / NİSA - 69Ve men yutiıllâhe ver resûle
fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne
veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike refîkâ(refîkan).


Ve kim, Allah'a ve Resûl'e itaat ederse, o taktirde işte onlar,
Allah'ın kendilerine ni'met verdiği nebîlerle (peygamberlerle) ve
sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne
güzel arkadaştır.

4 / NİSA - 70Zâlikel fadlu minallâh(minallâhi) ve kefâ billâhi alîmâ(alîmen).

İşte bu fazl (büyük ihsan) Allah'tandır. Ve Allah, “en iyi bilen olarak” kâfidir.

4 / NİSA - 71Yâ eyyuhellezîne âmenû huzû hızrakum fenfirû subâtin evinfirû cemîâ(cemîan).

Ey âmenû
olanlar (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenler)!
Silahlarınızı alın. Artık bölük bölük veya toplu olarak savaşa çıkın.

4 / NİSA - 72Ve inne minkum le men le
yubattienn(yubattienne), fe in esâbetkum musîbetun kâle kad en’amallâhu
aleyye iz lem ekun meahum şehîdâ(şehîden)..


Ve muhakkak ki sizden bazıları mutlaka yavaş davranır (savaşa çıkmakta
gecikir), sonra da eğer size bir musîbet isabet ederse: "Allah beni
ni'metlendirdi de, o zaman ben onlarla beraber şehit olmadım." derdi.

4 / NİSA - 73Ve lein esâbekum fadlun
minallâhi le yekûlenne ke en lem tekun beynekum ve beynehu meveddetun
yâ leytenî kuntu meahum fe efûze fevzen azîmâ(azîmen).


Ve eğer gerçekten Allah'tan size bir fazl (zafer) isabet ederse, sanki
sizinle onun arasında bir görüşme olmamış gibi mutlaka; “Keşke ben de
onlarla beraber olsaydım, böylece büyük bir fevz (ganimet)
kazansaydım." der.

4 / NİSA - 74Fel yukâtil fî
sebîlillâhillezîne yeşrûnel hayâted dunyâ bil âhireh(âhireti) ve men
yukâtil fî sebîlillâhi fe yuktel ev yaglib fe sevfe nu’tîhi ecren
azîmâ(azîmen).


Öyleyse dünya hayatını, ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah
yolunda savaşsınlar. Ve kim Allah yolunda savaşırken öldürülse veya
gâlip gelse, o taktirde Biz ona, “büyük ecir” vereceğiz.

4 / NİSA - 75Ve mâ lekum lâ tukâtilûne fî
sebîlillâhi vel mustad’afîne miner ricâli ven nisâi vel vildânillezîne
yekûlûne rabbenâ ahricnâ min hâzihil karyetiz zâlimi ehluhâ, vec’al
lenâ min ledunke veliyyâ(veliyyen), vec’al lenâ min ledunke
nasîrâ(nasîran).


Ve size ne oluyor ki Allah'ın yolunda ve "Ey Rabbimiz! Halkı zâlim olan
bu kasabadan bizi çıkar ve katından bir velî ve katından bize bir
yardımcı kıl (gönder)." diyen zayıf ve aciz erkekler, kadınlar ve
çocuklar için savaşmıyorsunuz?

4 / NİSA - 76Ellezîne âmenû yukâtilûne fî
sebîlillâh(sebîlillâhi) vellezîne keferû yukâtilûne fî sebîlit tâgûti
fe kâtilû evliyâeş şeytân(şeytâni), inne keydeş şeytâni kâne
daîfâ(daîfen).


Âmenû olanlar, Allah'ın yolunda savaşırlar ve kâfir olanlar ise tagutun
yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Muhakkak ki
şeytanın hilesi zayıftır.

4 / NİSA - 77E lem tere ilellezîne kîle
lehum kuffû eydiyekum, ve ekîmus salâte ve âtûz zekâh(zekâte), fe lemmâ
kutibe aleyhimul kıtâlu izâ ferîkun minhum yahşevnen nâse ke
haşyetillâhi ev eşedde haşyeh(haşyeten), ve kâlû rabbenâ lime ketebte
aleynel kıtâl(kıtâle), lev lâ ahhartenâ ilâ ecelin karîb(karîbin), kul
metâud dunyâ kalîl(kalîlun) vel âhıretu hayrun li menittekâ ve lâ
tuzlemûne fetîlâ(fetîlen).


Kendilerine: “Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kılın ve zekâtı
verin.” denilen kimseleri görmedin mi? Halbuki onların üzerine savaş
yazıldığı (farz kılındığı) zaman, onlardan bir kısmı, (düşmanları olan)
insanlardan, Allah'tan korkar gibi veya daha da çok korkarlar ve:
“Rabbimiz niçin üzerimize savaşı farz kıldın, bizi yakın bir zaman
kadar tehir etseydin (geciktirseydin) olmaz mıydı?” dediler. De ki:
“Dünya metaı (menfaati) azdır ve ahiret ise takva sahibi olan kimseler
için daha hayırlıdır. Ve siz, kıl kadar (hurma çekirdeğindeki lif kadar
bile) zulmedilmezsiniz.”

4 / NİSA - 78Eyne mâ tekûnû yudrikkumul
mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin), ve in tusıbhum
hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum
seyyietun yekûlû hâzihî min ındik(ındike), kul kullun min
ındillâh(ındillâhi), fe mâli hâulâil kavmi lâ yekâdûne yefkahûne
hadîsâ(hadîsen).


Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır. Hatta sağlam kalelerde olsanız
bile. Eğer onlara bir iyilik isabet ederse: “Bu Allah'tandır.” derler.
Ve eğer onlara bir kötülük isabet ederse: “Bu sendendir.” derler. De
ki: “Hepsi Allah'ın katındandır.” Artık bu topluluğa ne oluyor ki söz
anlamaya yanaşmıyorlar?

4 / NİSA - 79Mâ esâbeke min hasenetin fe
minallâh(minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min
nefsik(nefsike), ve erselnâke lin nâsi resûlâ(resûlen), ve kefâ billâhi
şehîdâ(şehîden).


Sana iyilikten (hasenatdan) ne isabet ederse, işte o Allah'tandır. Ve
sana kötülükten (seyyiattan) ne isabet ederse, o taktire o, kendi
nefsindendir (derecat kaybedecek bir şey yapmandan dolayıdır). Ve seni,
insanlara Resûl olarak gönderdik ve şahit olarak Allah yeter.

4 / NİSA - 80Men yutiır resûle fe kad atâallâh(atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzen).
Kim
Resûl'e itaat ederse, böylece andolsun ki Allah'a itaat etmiş olur. Ve
kim yüz çevirirse, o taktirde Biz seni, onların üzerine muhafız olarak
göndermedik.

4 / NİSA - 81Ve yekûlûne tâatun fe izâ
berezû min indike beyyete tâifetun minhum gayrellezî tekûl(tekûlu)
vallâhu yektubu mâ yubeyyitûn(yubeyyitûne), fe a’rıd anhum ve tevekkel
alâllâh(alallâhi) ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).


Ve "kabul (baş üstüne)" derler. Sonra senin yanından ayrıldıkları zaman
onlardan bir grup, senin söylediğinden başka birşeyi geceleyin gizlice
kurarlar ve Allah, onların gece neler kurduklarını yazıyor. Artık sen
onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et (güven) ve Allah, vekil
olarak kâfidir.

4 / NİSA - 82E fe lâ yetedebberûnel kur’ân(kur’âne) ve lev kâne min indi gayrillâhi le vecedû fîhihtilâfen kesîrâ(kesîran).
Onlar
hâlâ Kur'ân'ı tedebbür etmezler (düşünmezler) mi? Ve eğer Allah'tan
başkasının katından olsaydı, onun içinde mutlaka pekçok ihtilâf
bulurlardı.

4 / NİSA - 83Ve izâ câehum emrun minel
emni evil havfi ezâû bih(bihî) ve lev reddûhu iler resûli ve ilâ ulil
emri minhum le alimehullezîne yestenbitûnehu minhum ve lev lâ
fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu letteba’tumuş şeytâne illâ
kalîlâ(kalîlen).


Ve onlara emniyet veya korku haberi geldiği zaman onu açıklarlar
(yayarlar). Ve eğer, onu (o haberi) Resûl'e ve kendilerinden olan ulûl
emre iletselerdi (herkese açıklamasalardı), onlardan, onun (o haberin)
iç yüzünü araştıranlar mutlaka (gerçeği) bilirlerdi.Ve Allah'ın fazlı
ve rahmeti üzerinize olmasaydı, pek azınız hariç mutlaka şeytana
uyardınız.

4 / NİSA - 84Fe kâtil fî
sebîlillâh(sebîlillâhi), lâ tukellefu illâ nefseke ve harrıdıl
mu’minîn(mu’minîne), asallâhu en yekuffe be’sellezîne keferû valâhu
eşeddu be’sen ve eşeddu tenkîlâ(tenkîlen).


Öyleyse Allah'ın yolunda cihad et.Sen kendi nefsinden başkası ile
sorumlu tutulmazsın. Ve mü'minleri teşvik et. Umulur ki Allah, o
kâfirlerin kuvvet ve saldırısını (üzerinizden) çeker . Ve Allah, güç
olarak daha güçlü ve cezası daha şiddetlidir.

4 / NİSA - 85Men yeşfa’ şefâaten
haseneten yekun lehû nasîbun minhâ ve men yeşfa’ şefâaten seyyieten
yekun lehu kiflun minh(minhâ) ve kânallâhu alâ kulli şey’in
mukîtâ(mukîten).


Kim güzel bir şefaatle (iyilik yapılmasına) yardım ederse, ondan (o
iyilikten) onun bir nasibi olur. Ve kim kötü bir şefaatle (günah
işlenmesine) yardım ederse onun da ondan (o şerrden) bir payı olur. Ve
Allah, herşeye mukayyet olandır (gözetendir).

4 / NİSA - 86Ve izâ huyyîtum bi tehıyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ innallâhe kâne alâ kulli şey’in hasîbâ(hasîben).
Ve
bir selâmla selâmlandığınız zaman, o taktirde siz, ondan daha güzeli
ile selâm verin veya onu (aynen) iade edin. Muhakkak ki Allah, herşeyi
en iyi hesap edendir.

4 / NİSA - 87Allâhu lâ ilâhe illâ huve le yecmeannekum ilâ yevmil kıyâmeti lâ raybe fîh(fîhi) ve men asdeku minallâhi hadîsâ(hadîsen).
Allah
ki, O'ndan başka ilâh yoktur. Sizi, hakkında şüphe olmayan kıyâmet
gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Ve Allah'tan daha doğru sözlü
kim vardır?

4 / NİSA - 88Fe mâ lekum fil munâfikîne
fieteyni vallâhu erkesehum bi mâ kesebû e turîdûne en tehdû men
edallallâh(edallallâhu), ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu
sebîlâ(sebîlen).


Öyleyse size ne oluyor ki, münafıklar hakkında iki grup oldunuz. Ve
Allah, onları kazandıkları (negatif dereceler) sebebiyle tersine
çevirdi (küfre döndürdü). Allah'ın dalâlete düşürdüğü kimseyi hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? Ve Allah, kimi dalâlete düşürürse artık sen onun için asla bir yol bulamazsın.

4 / NİSA - 89Veddû lev tekfurûne kemâ
keferû fe tekûnûne sevâen fe lâ tettehızû minhum evliyâe hattâ yuhâcirû
fî sebîlillâh(sebîlillâhi), fe in tevellev fe huzûhum vaktulûhum haysu
vecedtumûhum, ve lâ tettehızû minhum veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).


Onlar, kendileri gibi inkâr etmenizi (kâfir olmanızı) ve böylece
onlarla bir (aynı seviyede) olmanızı istediler. Artık Allah'ın yolunda
hicret edinceye kadar onlardan dost edinmeyin. Bundan sonra eğer yüz
çevirirlerse o taktirde onları nerede bulursanız yakalayın ve onları
öldürün. Ve onlardan dost ve yardımcı edinmeyin.

4 / NİSA - 90İllellezîne yasılûne ilâ
kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun ev câûkum hasıret sudûruhum en
yukâtilûkum ev yukâtilû kavmehum ve lev şâellâhu le selletahum aleykum
fe le kâtelûkum, fe inı’tezelûkum fe lem yukâtilûkum ve elkav ileykumus
seleme, fe mâ cealallâhu lekum aleyhim sebîlâ(sebîlen).


Sizinle aralarında anlaşma bulunan bir kavme sığınanlar veya, sizinle
savaşmaktan veya kendi kavimleri ile savaşmaktan göğüsleri daralmış
olarak size gelenler hariç (onları öldürmeyin). Ve şâyet Allah
dileseydi, elbette onları sizin üzerinize musallat ederdi, o zaman
sizinle mutlaka savaşırlardı. O halde eğer sizden uzak durur (geri
çekilir), artık sizinle savaşmazlarsa ve size barış teklif ederlerse, o
taktirde Allah, onların üzerine (saldırmanız için) size bir yol
kılmadı.

4 / NİSA - 91Setecidûne âharîne yurîdûne
en ye’menûkum ve ye’menû kavmehum kullemâ ruddû ilel fitneti urkisû
fîhâ, fe in lem ya’tezilûkum ve yulkû ileykumus seleme ve yekuffû
eydiyehum fe huzûhum vaktulûhum haysu sekıftumûhum ve ulâikum cealnâ
lekum aleyhim sultânen mubînâ(mubînen).


Sizden ve kendi kavimlerinden emin olmak isteyen başkalarını da
bulacaksınız.( Fakat) fitneye her çağırılışlarında, ona geri döndüler.
Şâyet bundan sonra sizden uzak durmazlar, barış teklif etmezler,
ellerini sizden çekmezlerse, o taktirde onları nerede bulursanız
yakalayın ve öldürün. Ve işte size, onların üzerine (saldırmanız için)
apaçık yetki verdik.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

Nisa Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: Nisa Suresi Meali   Nisa Suresi Meali Icon_minitimeCuma Nis. 24, 2009 8:27 pm

4 / NİSA - 92Ve mâ kâne li mu’minin en
yaktule mu’minen illâ hataâ(hataen), ve men katele mu’minen hataen fe
tahrîru rakabetin mu’minetin ve diyetun musellemetun ilâ ehlihî illâ en
yessaddakû, fe in kâne min kavmin aduvvin lekum ve huve mu’minun fe
tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin), ve in kâne min kavmin beynekum
ve beynehum mîsâkun fe diyetun musellemetun ilâ ehlihî ve tahrîru
rakabetin mu’mineh(mu’minetin), fe men lem yecid fe sıyâmu şehreyni
mutetâbiayni tevbeten minallâh(minallâhi), ve kânallâhu alîmen
hakîmâ(hakîmen).


Ve bir mü'minin, bir mü'mini öldürmesi, “hata ile olması hariç” olamaz
(caiz değildir) ve kim bir mü'mini bir hata sonucu öldürürse, o zaman
bir mü'min köle azad etmesi ve ölenin ailesine bir diyet teslim edilmiş
olması gerekir, ancak onların, (o diyeti) sadaka olarak bağışlamaları
hariç. Fakat o (hata ile öldüren) eğer, size düşman bir kavimden olup
ve o mü'minse, o taktirde, bir mü'min köle azad etmesi gerekir. Ve eğer
sizinle arasında anlaşma bulunan bir kavimden ise o zaman ölenin
ailesine teslim edilmiş bir diyet ve bir mü'min köle azad etmesi
gerekir. Fakat (bunları) yapmaya imkân bulamayan kimse ise, o taktirde
tövbesinin Allah tarafından kabulu için, ardarda iki ay oruç tutsun .Ve
Allah, en iyi bilendir, en iyi hüküm verendir.

4 / NİSA - 93Ve men yaktul mu’minen
muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve
leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ(azîmen).


Ve kim, bir mü'mini taammüden (kastederek) öldürürse, o takdirde onun
cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve Allah ona gazab etmiş
ve ona lânet etmiştir. Ve (Allah), onun için “büyük azap”
hazırlamıştır.

4 / NİSA - 94Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ
darabtum fî sebîlillâhi fe tebeyyenû ve lâ tekûlû li men elkâ ileykumus
selâme leste mu’minâ(mu’minen) tebtegûne aradal hayâtid dunyâ fe
indallâhi megânimu kesîreh(kesîretun), kezâlike kuntum min kablu fe
mennellâhu aleykum fe tebeyyenû innallâhe kâne bimâ ta’melûne
habîrâ(habîran).


Ey âmenû
olanlar! Allah'ın yolunda (savaşmak üzere) sefere çıktığınız zaman
artık (mü'mini kâfirden ayırt etmek için) iyice araştırıp açığa
çıkarın. Ve size selâm verip (teslim olan) kimseye, dünya hayatının
geçici metaını (çıkarını) isteyerek: “Sen mü'min değilsin.” demeyin.
Oysa Allah'ın katında ganimet çoktur. Daha önce siz de öyle idiniz, o
zaman Allah (lütufta bulunup) sizin üzerinize ni'met verdi. O halde
iyice araştırıp açığa çıkarın. Muhakkak ki Allah, yaptığınız şeylerden
haberdardır.

4 / NİSA - 95Lâ yestevîl kâıdûne minel
mu’minîne gayru ulîd darari vel mucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlihim
ve enfusihim, faddalallâhul mucâhidîne bi emvâlihim ve enfusihim alel
kâidîne dereceh(dereceten) ve kullen vaadallâhul husnâ ve faddalallâhul
mucâhidîne alel kâıdîne ecren azîmâ(azîmen).


Özür sahibi olmayan mü'minlerden (savaşa gitmeyip) oturanlar ile
Allah'ın yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler bir (eşit)
değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri derece
bakımından, oturanların üstünde faziletli kıldı ve Allah hepsine
“Hüsna”yı vaadetti. Ve Allah mücahitleri, oturup kalanlar üzerine
“büyük ecir” ile üstün kıldı.

4 / NİSA - 96Derecâtin minhu ve mağfireten ve rahmeh(rahmeten) ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
(Mücahitler
için) O'ndan (Allah tarafından) dereceler, mağfiret ve rahmet vardır.
Ve Allah, Gafur'dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla
tecelli edendir).

4 / NİSA - 97İnnellezîne teveffâhumul
melâiketu zâlimî enfusihim kâlû fîme kuntum kâlû kunnâ mustad’afîne fîl
ard(ardı), kâlû e lem tekun ardullâhi vâsiaten fe tuhâcirû fîhâ fe
ulâike me’vâhum cehennem(cehennemu) ve sâet masîrâ(masîran).


Muhakkak ki melekler, kendi nesflerine zulmedenleri öldürürken : "Siz
nerede (ne işte) idiniz?" dediler. (Onlar da): "Biz yeryüzünde zayıf
(güçsüz) kimselerdik." dediler. (Melekler): "Allah'ın arzı (yeryüzü)
geniş değil miydi? Öyleyse orada hicret etseydiniz!" dediler. İşte
onlar, onların varacağı yer cehennemdir ve (o) kötü bir varış yeridir.

4 / NİSA - 98İllel mustad’afîne miner ricâli ven nisâi vel vildâni lâ yestatîûne hîleten ve lâ yehtedûne sebîlâ(sebîlen).
Ancak
erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan, hiçbir çareye gücü yetmeyen,
(hicret için) bir yola ulaşamayan, zayıf (güçsüz) olanlar hariç.

4 / NİSA - 99Fe ulâike asâllâhu en ya’fuve anhum ve kânallâhu afuvven gafûrâ(gafûren).

İşte onları, Allah'ın affetmesi umulur. Ve Allah affedendir, mağfiret edendir.

4 / NİSA - 100Ve men yuhâcir fî
sebîlillâhi yecid fîl ardı murâgamen kesîren veseah(veseaten), ve men
yahruc min beytihî muhâciren ilâllâhi ve resûlihî summe yudrikhul mevtu
fe kad vakaa ecruhu alâllâh(alâllâhi), ve kânallâhu gafûran
rahîmâ(rahîmen).


Ve kim, Allah yolunda hicret (göç) ederse, yeryüzünde göç edilecek
birçok geniş yer bulur. Ve kim, Allah ve O'nun elçisine hicret etmek
için evinden çıkar, sonra da kendisine ölüm yetişirse, artık onun ecri
(mükâfatı) Allah'a ait olmuştur. Ve Allah, Gafur'dur, Rahîm'dir.

4 / NİSA - 101Ve izâ darabtum fîl ardı fe
leyse aleykum cunâhun en taksurû mines salâti, in hıftum en
yeftinekumullezîne keferû, innel kâfirîne kânû lekum aduvven
mubînâ(mubînen).


Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin size kötülük
edeceklerinden korkarsanız, o taktirde namazdan kısaltmanızda, size bir
günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin için apaçık düşmandır.

4 / NİSA - 102Ve izâ kunte fîhim fe ekamte
lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum
fe izâ secedû fel yekûnû min verâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem
yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum
veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe
yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeh(vâhıdeten) ve lâ cunâha aleykum in
kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve
huzû hızrakum innallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).


Ve sen onların arasında olduğun zaman, onlara namazı ikame ettiğin
(kıldırdığın) taktirde, öyle ki onların bir kısmı seninle beraber
ayakta (namaza) dursun ve silâhlarını da alsınlar, böylece diğerleri
secde ettikleri zaman, sizin arkanızda olsunlar. Ve namaz kılmamış olan
grup da gelsin, bu şekilde seninle beraber namazlarını kılsınlar,
koruma tedbirlerini ve silâhlarını da alsınlar. Kâfirler
silâhlarınızdan ve mühimmatınızdan (savaş techizatınızdan) gaflette
olmanızı ve böylece sizin üzerinize “tek bir hamle ile baskın yapmayı ”
isterler. Ve yağmur sebebiyle size bir güçlük oldu ise veya hasta
olduysanız , silâhlarınızı çıkarmanızda size bir günah yoktur. Ve
korunma tedbirlerinizi de alın. Muhakkak ki Allah kâfirler için
“alçaltıcı azap” hazırlamıştır.

4 / NİSA - 103Fe izâ kadaytumus salâte
fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe
ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben
mevkûtâ(mevkûten).


Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan
üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe
kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz,
mü'minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur.

4 / NİSA - 104Ve lâ tehinû fîbtigâil
kavm(kavmi) in tekûnû te’lemûne fe innehum ye’lemûne kemâ
te’lemûn(te’lemûne) ve tercûne minallâhi mâ lâ yercûn(yercûne) ve
kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).


Ve (düşmanınız olan) kavmi aramakta gevşeklik göstermeyin. Ayrıca eğer
siz acı çekiyorsanız mutlaka onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı
çekiyorlar. Ve siz onların ümit etmedikleri şeyleri Allah'tan ümit
ediyorsunuz. Ve Allah, en iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

4 / NİSA - 105İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe
bil hakkı li tahkume beynen nâsi bimâ erâkallâh(erâkallâhu), ve lâ
tekun lil hâinîne hasîmâ(hasîmen).


Muhakkak ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde
hükmetmen için Biz, sana Kitab'ı hak olarak indirdik. Ve ihanet
edenlere taraftar olma.

4 / NİSA - 106Vestagfirillâh(vestagfirillâhe), innallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).

Ve Allah'tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah, Gafur'dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir (rahim esması ile tecelli edendir).

4 / NİSA - 107Ve lâ tucâdil anillezîne yahtânûne enfusehum innallâhe lâ yuhıbbu men kâne havvânen esîmâ(esîmen).

Ve kendilerine ihanet edenlerden yana mücadele etme. Muhakkak ki Allah, ihanette ısrar eden günahkârları sevmez.

4 / NİSA - 108Yestahfûne minen nâsi ve lâ
yestahfûne minallâhi ve huve meahum iz yubeyyitûne mâ lâ yerdâ minel
kavl(kavli) ve kânallâhu bi mâ ya’melûne muhîtâ(muhîtan).


Onlar insanlardan gizlerler ama Allah'tan gizleyemezler. Onlar,
Allah'ın razı olmayacağı sözlerle geceleyin gizlice düzen kurarlarken O
(Allah), onlarla beraberdir. Allah, onların yaptıkları şeyi
(amellerini) kuşatandır.

4 / NİSA - 109Hâ entum hâulâi câdeltum
anhum fîl hayâtid dunyâ fe men yucâdilullâhe anhum yevmel kıyâmeti em
men yekûnu aleyhim vekîlâ(vekîlen).


İşte siz böylesiniz. Dünya hayatında onlardan yana mücadele ettiniz.
Fakat, kıyâmet günü onlardan yana kim Allah ile mücadele edecek veya
kim onlara vekil olacak?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

Nisa Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: Nisa Suresi Meali   Nisa Suresi Meali Icon_minitimeCuma Nis. 24, 2009 8:28 pm

4 / NİSA - 110Ve men ya’mel sûen ev yazlim nefsehu summe yestagfirillâhe yecidillâhe gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ve
kim kötülük yapar veya nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan mağfiret
dilerse, Allah'ı mağfiret edici ve rahmet edici olarak bulur.

4 / NİSA - 111Ve men yeksib ismen fe innemâ yeksibuhu alâ nefsih(nefsihî) ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).
Ve
kim bir günah kazanırsa o taktirde onu, sadece kendi nefsine (negatif
derece olarak) kazanır. Ve Allah Alîm'dir (en iyi bilendir), Hakîm'dir
(hüküm ve hikmet sahibidir).

4 / NİSA - 112Ve men yeksib hatîeten ev ismen summe yermi bihî berîen fe kadihtemele buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).
Ve
kim hata yaparak veya bir suç işleyerek günah kazanır sonra onu bir
suçsuzun üzerine atarsa, o taktirde o, iftirayı ve apaçık bir günahı
yüklenmiş olur.

4 / NİSA - 113Ve lev lâ fadlullâhi aleyke
ve rahmetuhu le hemmet tâifetun minhum en yudıllûk(yudıllûke) ve mâ
yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yadurrûneke min şey’(şey’in) ve
enzelallâhu aleykel kitâbe vel hikmete ve allemeke mâ lem tekun
ta’lem(ta’lemu) ve kâne fadlullâhi aleyke azîmâ(azîmen).


Ve eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti senin üzerine olmasaydı, onlardan bir
grup mutlaka seni saptırmaya kastedecekti. Ve onlar kendilerinden
başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Ve
Allah, sana Kitab'ı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediğin şeyleri
öğretti. Ve Allah'ın senin üzerindeki fazlı çok büyüktür.

4 / NİSA - 114Lâ hayra fî kesîrin min
necvâhum illâ men emere bi sadakatin ev ma’rûfin ev ıslâhın beynen
nâs(nâsi) ve men yef’al zâlikebtigâe merdâtillâhi fe sevfe nu’tîhi
ecren azîmâ(azîmen).


Onların gizli konuşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak “sadaka
vermeyi veya iyilik yapmayı veya insanların arasını düzeltmeyi” emreden
kimsenin konuşması hariç. Ve kim Allah rızasını istemek için bunları
yaparsa, o taktirde ona “büyük mükâfat” vereceğiz.

4 / NİSA - 115Ve men yuşâkıkır resûle min
ba’di mâ tebeyyene lehul hudâ ve yettebi’ gayre sebîlil mu’minîne
nuvellıhî mâ tevellâ ve nuslihî cehennem(cehenneme) ve sâet
masîrâ(masîran).


Ve kim kendisine hidayet
beyan edildikten (açıkladıktan) sonra resûle muhalefet ederse ve
mü'minlerin yolunun dışında bir yola tâbî olursa, onu döndüğü yola
çeviririz ve onu cehenneme yaslarız. Ve o ne kötü varış yeri.

4 / NİSA - 116İnnallâhe lâ yagfiru en
yuşreke bihî ve yagfiru mâdûne zâlike li men yeşâu ve men yuşrik
billâhi fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîdan).


Muhakkak ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez. Bunun dışındaki
şeyleri ise, dilediği kimse için mağfiret eder. Ve kim Allah'a şirk
koşarsa, o taktirde o, uzak bir dalâletle sapmıştır.

4 / NİSA - 117İn yed’ûne min dûnihî illâ inâsâ(inâsen), ve in yed’ûne illâ şeytânen merîdâ(merîden).

Onlar, ancak O'ndan (Allah'tan) başka dişilere (dişi olarak
isimlendirdikleri putlara) taparlar. Ve ancak isyankâr şeytanı
çağırırlar.

4 / NİSA - 118Leanehullâh(leanehullâhu), ve kâle le ettehizenne min ibâdike nasîben mefrûdâ(mefrûdan).

Allah, ona (şeytana) lânet etti. Ve (şeytan) şöyle dedi: "Ben mutlaka, Senin kullarından belli bir nasip edineceğim."

4 / NİSA - 119Ve le udillennehum ve le
umenniyennehum ve le âmurennehum fe le yubettikunne âzânel en’âmi, ve
le âmurennehum fe le yugayyirunne halkallâh(halkallâhi), ve men
yettehıziş şeytâne veliyyen min dûnillâhi fe kad hasire husrânen
mubînâ(mubînen).


Ve onları mutlaka dalâlette
bırakacağım. Ve onları, mutlaka emaniyyeye (kuruntuya) düşüreceğim ve
mutlaka onlara emredeceğim. Böylece onlar, mutlaka davarların
kulaklarını kesecekler ve onlara emredeceğim, öyle ki mutlaka, Allah'ın
yarattığını değiştirecekler. Ve kim, Allah'tan başka, şeytanı dost
edinirse artık o, apaçık bir hüsranla hüsrana uğramıştır.

4 / NİSA - 120Yeıduhum, ve yumennîhim, ve mâ yeıduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûren).

(Şeytan) onlara vaad eder ve onları emaniyyeye (kuruntuya) düşürür. Ve şeytan, onlara aldatmaktan başka bir şey vaadetmez.

4 / NİSA - 121Ulâike me’vâhum cehennemu ve lâ yecidûne anhâ mahîsâ(mahîsan).

İşte onların barınacakları yer cehennemdir. Ve ondan kaçacak bir yer bulamazlar.

4 / NİSA - 122Vellezîne âmenû ve amilûs
sâlihâti se nudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ
ebedâ(ebeden), va’dallâhi hakkâ(hakkan), ve men asdaku minallâhi
kîlâ(kîlen).


Ve onlar ki, âmenû
olup, nefsi ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) salih amel işlediler,
işte onları, altlarından nehirler akan cennetlere koyacağız, orada
ebediyyen kalacak olanlardır. Allah'ın vaadi haktır (gerçektir). Ve
Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?

4 / NİSA - 123Leyse bi emâniyyikum ve lâ
emâniyyi ehlil kitâb(kitâbi), men ya’mel sûen yucze bihî, ve lâ yecid
lehu min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).


Sizin emaniyyenizle ve kitap ehlinin emaniyyesi ile değil, kim kötülük
yaparsa (sadece) onunla cezalandırılır. Ve kendisi için Allah'tan başka
bir velî ve bir yardımcı bulamaz.

4 / NİSA - 124Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren).
Ve
erkeklerden veya kadınlardan mü'min olarak, kim salih amel (nefs
tezkiyesi) yaparsa o taktirde, işte onlar, cennete girerler ve onlara
hurma çekirdeğinin lifi kadar (zerre kadar) bile zulmedilmez.

4 / NİSA - 125Ve men ahsenu dînen mimmen
esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme
hanîfâ(hanîfen), vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).


Ve hanif olarak Hz. İbrahim'in dînine tâbî olmuş ve vechini (fizik
vücudunu) Allah'a teslim ederek muhsin olan kimseden, dînen daha ahsen
kim vardır. Ve Allah, Hz. İbrâhîm'i dost edindi.

4 / NİSA - 126Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı) ve kânellâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan).

Ve, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Ve Allah, (ilmiyle ve rahmetiyle) herşeyi kuşatandır.

4 / NİSA - 127Ve yesteftûneke fîn nisâi
kulillâhu yuftîkum fîhinne, ve mâ yutlâ aleykum fîl kitâbi fî yetâmen
nisâillâtî lâ tu’tûnehunne mâ kutibe lehunne ve tergabûne en
tenkihûhunne vel mustad’afîne minel vildâni, ve en tekûmû lil yetâmâ
bil kıst(kıstı) ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe kâne bihî
alîmâ(alîmen).


Ve kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah, onlar için
yazılmış (farz kılınmış) olduğu halde, onlara vermediğiniz haklar ve
kendilerini nikâhlamak istediğiniz yetim kızlar ve çocuklardan aciz
olanlar hakkında ve yetimlere adaletle davranmanız konusunda Kitab'da
size tilavet edilmekte olanlarla (âyetlerle) size fetva veriyor. Ve
hayır olarak ne yaparsanız, o taktirde muhakkak ki Allah, onu en iyi
bilendir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

Nisa Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: Nisa Suresi Meali   Nisa Suresi Meali Icon_minitimeCuma Nis. 24, 2009 8:29 pm

4 / NİSA - 128Ve in imraetun hâfet min
ba’lihâ nuşûzen ev ı’râdan fe lâ cunâha aleyhimâ en yuslıhâ beynehumâ
sulhâ(sulhan), ves sulhu hayr(hayrun), ve uhdıratil enfusuş
şuhh(şuhha), ve in tuhsinû ve tettekû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne
habîrâ(habîran).


Ve şâyet bir kadın kocasının ilgisizliğinden veya ondan yüz
çevirmesinden korkarsa, artık ikisinin arasında sulh (anlaşma)
yapılarak ıslah edilmesinde (uzlaşmasında) onların ikisine de bir günah
yoktur ve sulh (anlaşma) daha hayırlıdır. Nefsler cimriliğe
(kıskançlığa ve hırsa) hazır kılınmıştır (meyilli yaratılmıştır). Ve
eğer ihsanla davranır ve takva sahibi olursanız, o taktirde, muhakkak
ki Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır.

4 / NİSA - 129Ve len testatîû en ta’dilû
beynen nisâi ve lev harastum fe lâ temîlû kullel meyli fe tezerûhâ kel
muallakah(muallakati) ve in tuslihû ve tettekû fe innallâhe kâne
gafûran rahîmâ(rahîmen).


Ve kadınlar arasında adaleti sağlamaya gayret etseniz bile asla güç
yetiremezsiniz o halde birine tamamen meyledip (ilgi gösterip), böylece
diğerini muallakta (boşta) gibi terketmeyin. Ve eğer arayı düzeltir ve
takva sahibi olursanız, o taktirde muhakkak ki Allah, Gafur'dur ve
Rahîm'dir.

4 / NİSA - 130Ve in yeteferrekâ yugnillâhu kullen min seatih(seatihî) ve kânallâhu vâsian hakîmâ(hakîmen).
Ve
eğer ayrılırlarsa, Allah kendi genişliğinden (bol nimetinden rızık ve
ihsanı ile) hepsini gani kılar (muhtaç etmez). Ve Allah, Vâsi'dir
(rahmeti keremi geniştir), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

4 / NİSA - 131Ve lillâhi mâ fîs semâvâti
ve mâ fîl ard(ardı) ve lekad vassaynellezîne ûtûl kitâbe min kablikum
ve iyyâkum enittekullâh(enittekullâhe) ve in tekfurû fe inne lillâhi mâ
fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı) ve kânallâhu ganiyyen hamîdâ(hamîden).


Ve göklerde ve yeryüzünde olanlar (herşey) Allah'ındır ve andolsun ki
Biz, sizden önce kitap verilenlere de, sizlere de “Allah'a karşı takva
sahibi olmalarını” vasiyet ettik (farz kıldık). Ve eğer siz inkâr
ederseniz bile, muhakkak ki göklerde ve yeryüzünde olanlar (herşey)
Allah'ındır. Ve Allah, Ganî'dir (hiçbir şeye ihtiyacı yoktur),
Hamîd'dir (övgü ve hamde lâyık olandır).

4 / NİSA - 132Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard(ardı) ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).

Ve göklerde ve yeryüzünde olanlar (herşey) Allah'ındır. Ve Allah, vekil olarak yeter.

4 / NİSA - 133İn yeşa’ yuzhibkum eyyuhen nâsu ve ye’ti bi âharîn(âharîne) ve kânallâhu alâ zâlike kadîrâ(kadîran).

Eğer O (Allah) dilerse ey insanlar, sizi giderir (helâk eder) ve başkalarını getirir! Ve Allah buna kaadir'dir.

4 / NİSA - 134Men kâne yurîdu sevâbed dunyâ fe indallâhi sevâbud dunyâ vel âhırah(âhırati) ve kânallâhu semîan basîrâ(basîran).
Kişi
(sadece) dünya sevabını istemiş olsa (dünya malını, ganimeti almak için
savaşsa) bile, dünya sevabı da, (eğer Allah'ın rızasını da dilerse)
ahiret sevabı da Allah'ın katındadır. Ve Allah, Semî'dir (en iyi
işitendir), Basîr'dir (en iyi görendir).

4 / NİSA - 135Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû
kavvamîne bil kıstı şuhedâe lillâhi ve lev alâ enfusıkum evil vâlideyni
vel akrabîn(akrabîne), in yekun ganiyyen ev fakîren fallâhu evlâ bihimâ
fe lâ tettebiûl hevâ en ta’dilû, ve in telvû ev tu’rıdû fe innallâhe
kâne bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran).


Ey âmenû
olanlar! Kendinize, anne ve babanıza ve yakınlarınıza bile olsa, zengin
veya fakir de olsalar, Allah için adaleti yerine getiren şahitler olun.
Çünkü Allah, ikisine de daha yakındır. Adaletli davranmak için, artık
hevânıza (nefsinize) uymayın. Ve eğer dilinizi eğip bükerseniz (sözü
değiştirirseniz) veya (haktan, adaletten) yüz çevirirseniz o taktirde
muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır.

4 / NİSA - 136Yâ eyyuhellezîne âmenû âminû
billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel
kitâbillezî enzele min kabl(kablu), ve men yekfur billâhi ve
melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle
dalâlen baîdâ(baîden).


Ey âmenû
olanlar! Allah'a ve O'nun Resûl'üne ve Resûl'üne indirdiği Kitab'a ve
daha önce indirdiği Kitab'a îmân edin. Ve kim, Allah'ı, meleklerini,
kitaplarını, resûllerini ve yevmil âhiri (sonraki ahir gününü) inkâr
ederse, o taktirde uzak bir dalaletle sapmış olur.

4 / NİSA - 137İnnellezîne âmenû, summe
keferû, summe âmenû, summe keferû, summezdâdû kufran lem yekunillâhu li
yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum sebîlâ(sebîlen).


Muhakkak ki onlar âmenû oldular, sonra inkâr ettiler. Sonra yine âmenû
oldular sonra inkâr ettiler. Daha sonra da küfürlerini artırdılar.
Allah, onları mağrifet edecek değildir ve onları yola (Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e) hidayet edecek değildir.

4 / NİSA - 138Beşşiril munâfikîne bi enne lehum azâben elîmâ(elîmen).

Münafıklara, onlar için” elîm azap” olduğunu müjdele.

4 / NİSA - 139Ellezîne yettehızûnel
kâfirîne evliyâe min dûnil mu’minîn(mu’minîne), e yebtegûne indehumul
izzete fe innel izzete lillâhi cemîâ(cemîan).


Onlar ki mü'minlerden başka kâfirleri dost edinirler. İzzeti onların
yanında mı arıyorlar? Oysa muhakkak ki izzet, tamamen Allah'a aittir.

4 / NİSA - 140Ve kad nezzele aleykum fîl
kitâbi en izâ semi’tum âyâtillâhi yukferu bihâ ve yustehzeu bihâ fe lâ
tak’udû meahum hattâ yehûdû fî hadîsin gayrih(gayrihî), innekum izen
misluhum, innallâhe câmiul munâfikîne vel kâfirîne fî cehenneme
cemîâ(cemîan).


Ve O (Allah), Kitab'da (Kur'an'da) size şöyle indirmişti: “Allah'ın
âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz
zaman artık, ondan başka bir söze dalıncaya kadar, onlarla beraber
oturmayın. Aksi taktirde (eğer onlarla beraber oturursanız) mutlaka siz
de onlar gibi olursunuz. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin
hepsini cehennemde toplayacak olandır.

4 / NİSA - 141Ellezîne yeterabbesûne
bikum, fe in kâne lekum fethun minallâhi kâlû e lem nekun meakum, ve in
kâne lil kâfirîne nasîbun kâlû, e lem nestahviz aleykum ve nemna’kum
minel mu’minîn(mu’minîne), fallâhu yahkumu beynekum yevmel
kıyâmeh(kıyâmeti) ve len yec’alallâhu lil kâfirîne alel mu’minîne
sebîlâ(sebîlen).


Onlar sizi gözlüyorlar öyle ki, size Allah'tan bir fetih
(zafer) olunca, "Biz sizinle beraber olmadık mı?" dediler. Ve şayet
kâfirlerin zaferden bir nasibi oldu ise (o zaman da) “Biz sizin
üzerinize siper olmadık mı? Ve size mü'minlerden (gelecek olana) mâni
olmadık mı?" dediler. Artık Allah, kıyâmet günü sizin aranızda
hükmedecektir. Ve Allah kâfirlere, mü'minlere karşı asla bir yol açacak
değildir.

4 / NİSA - 142İnnel munâfikîne
yuhâdiûnallahe ve huve hâdiuhum, ve izâ kâmû ilas salâti kâmû kusâlâ
yurâunen nâse ve lâ yezkurûnallâhe illâ kalîlâ(kalîlen).


Muhakkak ki münafıklar, Allah'a hile yaparlar. Oysa O (Allah), onlara
hile yapandır. Ve onlar, namaza kalktıkları zaman, üşenerek kalkarlar,
insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah'ı pek az zikrederler.

4 / NİSA - 143Muzebzebîne beyne zâlike lâ ilâ hâulâi ve lâ ilâ hâulâi, ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu sebîlâ(sebîlen).

Onlar, bunların (küfürle îmânın) arasında bocalayıp duranlardır. Ne bunlarla ve ne de onlarla olurlar. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa, artık sen onun için asla bir yol bulamazsın (onları asla Allah'a ulaştıracak olan Sıratı Mustakîm'e ulaştıramazsın).

4 / NİSA - 144Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ
tettehızûl kâfirîne evliyâe min dûnil mu’minîn(mu’minîne), e turîdûne
en tec’alû lillâhi aleykum sultânen mubînâ(mubînen).


Ey âmenû
olanlar (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenler)!
Mü'minlerden başkasını, kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinize
Allah'a apaçık bir delil kılmak mı istiyorsunuz?

4 / NİSA - 145İnnel munâfikîne fîd derkil esfeli minen nâr(nâri), ve len tecide lehum nasîrâ(nasîran).

Muhakkak ki münafıklar, ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Ve onlar için asla bir yardımcı bulamazsın.

4 / NİSA - 146İllellezîne tâbû ve aslehû
va’tesamû billâhi ve ahlesû dînehum lillâhi fe ulâike meal
mu’minîn(mu’minîne), ve sevfe yu’tillâhul mu’minîne ecren
azîmâ(azîmen).


Tövbe edenler ve nefsini ıslâh edenler (nefs tezkiyesi yapanlar),
Allah'a sarılanlar ve dînlerini Allah için halis kılanlar hariç. İşte
onlar, mü'minlerle beraberdirler. Ve Allah, yakında mü'minlere “büyük
ecir (mükâfat)” verecektir.

4 / NİSA - 147Mâ yef’alullâhu bi azâbikum in şekertum ve âmentum ve kânallâhu şâkiran alîmâ(alîmen).

Eğer siz şükrederseniz ve âmenû
olursanız (yaşarken Allah'a ulaşmayı dilerseniz ve mürşidinize ulaşıp
tâbî olursanız, böylece kalbinizin içine îmân yazılıp mü'min
olursanız), Allah size azap etmez. Ve Allah Şâkir'dir (şükrün
karşılığını verendir), Alîm'dir (en iyi bilendir).

4 / NİSA - 148Lâ yuhibbullâhul cehra bis sûi minel kavli illâ men zulim(zulime) ve kanallâhu semîan alîmâ(alîmen).
Allah
fena sözün açıkça söylenmesini sevmez, kendisine zulüm yapılan kişinin
(söylemesi) hariç. Ve Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

Nisa Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: Nisa Suresi Meali   Nisa Suresi Meali Icon_minitimeCuma Nis. 24, 2009 8:29 pm

4 / NİSA - 149İn tubdû hayran ev tuhfûhu ev ta’fû an sûin fe innallâhe kâne afuvven kadîrâ(kadîran).
Şayet
bir hayrı açıklarsanız ya da gizlerseniz veya bir kötülüğü
affederseniz, o zaman muhakkak ki Allah da affedicidir, (her şeye)
kaadirdir.

4 / NİSA - 150İnnellezîne yekfurûne
billâhi ve rusulihî ve yurîdûne en yuferrikû beynallâhi ve rusulihî ve
yekûlûne nu’minu bi ba’din ve nekfuru bi ba’dın ve yurîdûne en
yettehızû beyne zâlike sebîlâ(sebîlen).


Muhakkak ki onlar, Allah'ı ve onun resûllerini inkâr ederler ve Allah
ile O'nun resûlleri arasında ayırım yapmak isterler. Ve “Bir kısmına
inanırız, bir kısmını inkâr ederiz.” derler. Ve de, bunların (küfürle
îmânın) arasında bir yol ittihaz etmek isterler.

4 / NİSA - 151Ulâike humul kâfirûne hakkâ(hakkan), ve a’tednâ lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).

İşte onlar, onlar gerçek kâfirlerdir. Ve Biz, kâfirler için “alçaltıcı azap” hazırladık.

4 / NİSA - 152Vellezîne âmenû billâhi ve
rusulihî ve lem yuferrikû beyne ehadin minhum ulâike sevfe yu’tîhim
ucûrahum ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).


Ve onlar, Allah'a ve O'nun resûllerine îmân ettiler ve onların
arasından birini (diğerinden) ayırmazlar. İşte onlar ki, onlara
ecirleri yakında verilecektir. Ve Allah Gafur'dur (mağfiret edendir,
günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (Rahim esması ile tecelli
edendir,merhamet edendir).

4 / NİSA - 153Yes’eluke ehlul kitâbi en
tunezzile aleyhim kitâben mines semâi fe kad seelû mûsâ ekbere min
zâlike fe kâlû erinallâhe cehreten fe ehazethumus sâikatu bi zulmihim,
summettehazûl ıcle min ba’di mâ câethumul beyyinâtu fe afevnâ an
zâlik(zâlike), ve âteynâ mûsâ sultânen mubînâ(mubînen).


Kitap ehli senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar.
Oysa Hz. Musa'dan, bundan daha da büyüğünü istemişler, “O halde, bize
Allah'ı açıkça göster.” demişlerdi. Bunun üzerine, zulümlerinden dolayı
onları yıldırım yakaladı (helâk etti). Ardından kendilerine belgeler
(açık mucizeler) geldikten sonra da buzağıyı (ilâh) edindiler. Buna
rağmen, onları bundan (bu suçlarından dolayı) affettik ve Hz. Musa'ya
“apaçık sultan (güç ve delil)” verdik.

4 / NİSA - 154Ve refa’nâ fevkahumut tûra
bi mîsâkıhim ve kulnâ lehumudhulûl bâbe succeden ve kulnâ lehum lâ
ta’dû fîs sebti ve ehaznâ ve minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).


Ve onların misaklarından
dolayı Tur'u (Tur dağını) onların üstüne yükselttik (kaldırdık). Ve
onlara: "Bu kapıdan secde ederek girin." dedik. Ve onlara: "Cumartesi
gününde hudutları aşmayın." dedik ve, onlardan “çok kuvvetli misak (kesin söz)” aldık.

4 / NİSA - 155Fe bimâ nakdıhim mîsâkahum
ve kufrihim bi âyâtillâhi ve katlihimul enbiyâe bi gayrı hakkın ve
kavlihim kulûbunâ gulf(gulfun), bel tabaallâhu aleyhâ bi kufrihim fe lâ
yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen).


Bu, onların misaklarını
nakzetmeleri (bozmaları) ve Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri,
peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve onların “kalplerimiz örtülü”
sözleri sebebiyledir. Hayır (tam aksi), Allah, küfürlerinden dolayı
onların (kalplerinin) üzerini mühürledi, böylece onların pek azı hariç
îmân etmezler (edemezler).

4 / NİSA - 156Ve bi kufrihim ve kavlihim alâ meryeme buhtânen azîmâ(azîman).

Ve onların inkârları ve Hz. Meryem'e olan sözleri “çok büyük iftira”dır.

4 / NİSA - 157Ve kavlihim innâ katelnal
mesîha îsabne meryeme resûlallâh(resûlallâhi), ve mâ katelûhu ve mâ
salebûhu ve lâkin şubbihe lehum, ve innellezinahtelefû fîhi le fî
şekkin minh(minhu), mâ lehum bihî min ilmin illettibâaz zann(zanni), ve
mâ katelûhu yakînâ(yakînen).


Ve onların, “Muhakkak ki, Allah'ın resûlü Meryem'in oğlu İsa Mesih'i
biz öldürdük.” sözleri (çok büyük iftiradır). Ve onu öldürmediler ve
onu asmadılar. Fakat (öldürülen adam) onlara, (Meryem'in oğlu İsa
Mesih'e) benzer olarak gösterildi. Ve muhakkak ki onun hakkında
ihtilafa (anlaşmazlığa) düşenler, ondan (bu hususda) mutlaka şüphe
içindeler. Onların, onunla ilgili olarak, zanna tâbî olmaktan başka bir
ilimleri (bilgileri) yoktur. Ve onu kesinlikle öldürmediler
(öldüremediler).

4 / NİSA - 158Bel refeahullâhu ileyh(ileyhi). Ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen).

Hayır, Allah onu, kendisine yükseltti. Ve Allah Azîz'dir (üstündür, güçlüdür), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

4 / NİSA - 159Ve in min ehlil kitâbi illâ le yu’minenne bihî kable mevti(mevtihî), ve yevmel kıyâmeti yekûnu aleyhim şehîdâ(şehîden).
Ve
ancak, kitap ehlinden olanlar (onu tekzip eden Yahudiler ve “Allah'ın
oğlu” diyen Nasraniler), O'na ölümünden önce mutlaka îmân edecekler. Ve
o, kıyâmet günü onların üzerine şahit olacak.

4 / NİSA - 160Fe bi zulmin minellezîne hâdû harremnâ aleyhim tayyibâtin uhıllet lehum ve bi saddihim an sebîlillâhi kesîrâ(kesîran).
Artık
Yahudilerin yaptıkları zulümlerden ve birçok kişiyi Allah'ın yolundan
men etmeleri (alıkoymaları) sebebiyle, kendileri için helâl kılınmış
olan temiz ve güzel şeyleri onlara haram kıldık.

4 / NİSA - 161Ve ahzihimur ribâ ve kad
nuhû anhu ve eklihim emvâlen nâsi bil bâtıl(bâtılı) ve a’tednâ lil
kâfirîne minhum azâben elîmâ(elîmen).


Ve (bu) ondan (ribâdan) nehyedilmiş oldukları halde ribâ (faiz)
almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemeleri sebebiyledir. Ve
onlardan kâfir olanlar için “elîm azap” hazırladık.

4 / NİSA - 162Lâkinir râsihûne fîl ilmi
minhum vel mu’minûne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min
kablike vel mukîmînes salâte vel mu’tûnez zekâte vel mu’minûne billâhi
vel yevmil âhir(âhiri), ulâike senu’tîhim ecren azîmâ(azîmen).


Fakat, onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü'minler, sana
indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Ve namazı ikame
edenler, zekâtı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar; işte
onlara “büyük ecir” vereceğiz.

4 / NİSA - 163İnnâ evhaynâ ileyke kemâ
evhaynâ ilâ nûhin ven nebiyyîne min ba’dih(ba’dihî), ve evhaynâ ilâ
ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve
yûnuse ve hârûne ve suleymân(suleymâne), ve âteynâ dâvûde
zebûrâ(zebûran).


Muhakkak ki Biz, Hz. Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz
gibi sana da vahyettik. Ve Hz.İbrâhîm'e, Hz.İsmail'e, Hz.İshak'a,
Hz.Yâkub ve torunlarına, Hz.İsa'ya, Hz.Eyub'a, Hz.Yunus'a, Hz.Harun'a
ve Hz.Süleyman'a da vahyettik. Ve Hz.Davud'a Zebur'u verdik.

4 / NİSA - 164Ve rusulen kad kasasnâhum aleyke min kablu ve rusulen lem naksushum aleyk(aleyke), ve kellemallâhu mûsâ teklîmâ(teklîmen).
Ve
daha önce sana kıssa etmiş olduğumuz (bahsettiğimiz) resûllere ve sana
bahsetmediğimiz resûllere de (vahyettik). Ve Allah, Hz. Musa ile
kelimelerle (hitap ederek) konuştu.

4 / NİSA - 165Rusulen mubeşşirîne ve
munzirîne li ellâ yekûne lin nâsi alâllâhi huccetun ba’der
rusul(rusuli), ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen).


(Onlar) müjdeleyici ve uyarıcı resûllerdir ki, insanların, resûllerden
sonra Allah'a karşı (bizi uyaran ve müjdeleyen bir resûl gelmedi diye)
hüccetleri (delilleri) olmasın. Ve Allah, Azîz'dir, Hakîm'dir.

4 / NİSA - 166Lâkinillâhu yeşhedu bi mâ
enzele ileyke enzelehu bi ılmih(ılmihî), vel melâiketu
yeşhedûn(yeşhedûne) ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).


Öyle ki, Allah sana indirdiği şeyi (Kur'an'ı), kendi ilmi ile
indirdiğine şahitlik eder. Ve melekler de şahitlik ederler. Ve Allah
şahit olarak kâfidir.

4 / NİSA - 167İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).

Muhakkak
ki inkâr edenler ve Allah'ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar),
(mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.

4 / NİSA - 168İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).
Muhakkak
ki inkâr edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan
men edip saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah'a
ulaştıran Sıratı Mustakîm'e) hidayet edecek değildir.

4 / NİSA - 169İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîren).

Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.

4 / NİSA - 170Yâ eyyuhen nâsu kad câekumur
resûlu bil hakkı min rabbikum fe âminû hayran lekum ve in tekfurû fe
inne lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı) ve kânallâhu alîmen
hakîmâ(hakîmen).


Ey insanlar! Resûl size Rabbiniz'den hak ile gelmişti. Öyleyse âmenû
olun (ölmeden önce ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin), (bu) sizin
için hayırlıdır. Ve şayet inkâr etseniz bile yeryüzünde ve göklerde
olanlar (herşey) muhakkak ki Allah'ındır. Ve Allah Alîm'dir (en iyi
bilendir), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

4 / NİSA - 171Yâ ehlel kitâbi lâ taglû fî
dînikum ve lâ tekûlû alâllâhi illel hakk(hakka) innemel mesîhu îsebnu
meryeme resûlullâhi ve kelimetuh(kelimetuhu), elkâhâ ilâ meryeme ve
rûhun minh(minhu), fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve lâ tekûlû
selâseh(selâsetun) intehû hayran lekum innemâllâhu ilâhun
vâhid(vâhidun), subhânehû en yekûne lehu veled(veledun), lehu mâ fîs
semâvâti ve mâ fîl ard(ardı) ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).


Ey kitab ehli! Dîniniz hakkında haddi aşmayın! Allah'a karşı haktan
(doğrudan, gerçekten) başka bir şey söylemeyin. Mesih İsa, Meryem'in
oğludur ve sadece Allah'ın resûlü ve O'nun kelimesidir. (Ruh'ûl Kudüs)
Onu Meryem'e ilka etti ve o, kendisinden (Ruh'ûl Kudüs'den) bir ruhtur.
Öyleyse Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin! Ve "Üçtür." demeyin
(baba Allah, oğul Allah ve Ruh'ûl Kudüs diye üç Allah vardır demeyin),
vazgeçin, sizin için hayırlıdır. Allah sadece tek ilâhtır. O'nu, “çocuk
sahibi olmaktan” tenzih edin. Göklerde ve yeryüzünde olanlar (herşey)
O'nundur. Ve vekil olarak Allah yeter.

4 / NİSA - 172Len yestenkifel mesîhu en
yekûne abden lillâhi ve lel melâiketul mukarrebûn(mukarrebûne) ve men
yestenkif an ibâdetihî ve yestekbir fe se yahşuruhum ileyhi
cemîâ(cemîan).


Mesih, Allah'a kul olmaktan asla çekinmez ve mukarrebin (Allah'a yakın)
olan melekler de (Allah'a kul olmaktan çekinmezler). Ve kim , O'na kul
olmaktan çekinir ve kibirlenirse, elbette onların hepsini (Allah) kendi
huzurunda toplayacak.

4 / NİSA - 173Fe emmellezîne âmenû ve
amilûs sâlihâti fe yuveffîhim ucûrehum ve yezîduhum min
fadlih(fadlihî), ve emmellezînestenkefû vestekberû fe yuazzibuhum
azâben elîmen, ve lâ yecidûne lehum min dûnillâhi veliyyen ve lâ
nasîrâ(nasîran).


Fakat âmenû
olan (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyen) ve ıslâh edici
amel (nefs tezkiyesi) yapanlara ise, onların ecirleri (mükâfatları),
onlara ödenir ve (Allah), onlara kendi fazlından daha da artırır. Ve
(kulluk etmekten) çekinen ve kibirlenen kimselere ise, “elîm azap” ile
azap edilir. Ve onlar, kendileri için Allah'tan başka bir dost ve bir
yardımcı bulamazlar.

4 / NİSA - 174Yâ eyyuhen nâsû kad câekum burhânun min rabbikum ve enzelnâ ileykum nûren mubîn(mubînen).

Ey insanlar Rabbinizden size bir burhan (kesin delil) gelmiştir! Ve size, apaçık bir nur indirdik.

4 / NİSA - 175Fe emmellezîne âmenû billâhi
va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim
ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).


Böylece Allah'a âmenû
olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na
(Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın
içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).

4 / NİSA - 176Yesteftûnek(yesteftûneke),
kulillâhu yuftîkum fîl kelâleh(kelâleti) inimruun heleke leyse lehû
veled(veledun), ve lehû uhtun fe lehâ nısfu mâ terak(terake), ve huve
yerisuhâ in lem yekun lehâ veled(veledun), fe in kânetesneteyni fe le
humes sulusâni mimmâ terak(terake) ve in kânû ıhveten ricâlen ve nisâen
fe liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni), yubeyyinullâhu lekum en
tadıllû vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).


Senden fetva istiyorlar. De ki: Allah, kelâle (babası ve çocuğu olmayan
kişi) hakkında şöyle fetva veriyor. Eğer kişinin (erkeğin) ölümünde,
onun çocuğu yoksa ve kızkardeşi varsa, o taktirde bıraktığının yarısı
onundur. Ve eğer onun (ölen kızkardeşin) oğlu yoksa, o (erkek kardeş),
ona (kız kardeşe) varis olur. Fakat, eğer iki kızkardeşi varsa, o
taktirde bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Ve eğer kadın ve erkek
birçok kardeşlerse, o zaman “iki kızkardeş payı” kadarı erkeğindir.
Allah, şaşırırsınız diye size beyan ediyor (açıklıyor). Allah herşeyi
en iyi bilendir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
 
Nisa Suresi Meali
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» SAF Suresi Meali
» RUM Suresi Meali
» RAD Suresi Meali
» Sad Suresi Meali
» NUH Suresi Meali

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.forumyok.forumm.biz :: ForumYok Hayat :: İslam :: Ayetler ve Hadisler-
Buraya geçin: