Melei A'lâ'ya kulak verip dinleyemezler ve her taraftan atılırlar (kovulurlar).
37 / SAFFAT - 9Duhûran ve lehum azâbun vâsib(vâsibun).
Kovulmuş olarak, onlar için kesilmeyen sürekli azap vardır.
37 / SAFFAT - 10İllâ men hatıfel hatfete fe etbeahu şihâbun sâkib(sâkibun).
Ancak kim bir söz kapıp kaçarsa, o taktirde kayıp giden yakıcı bir alev onu takip eder (ona ulaşır, yok eder).
37 / SAFFAT - 11Festeftihim e hum eşeddu halkan em men halaknâ, innâ halaknâhum min tînin lâzib(lâzibin).
Hayır, onlardan fetva iste (sor): "Onlar mı yaratılış bakımından daha kuvvetli, yoksa Bizim (diğer) yarattıklarımız mı?" Muhakkak ki Biz, onları yapışkan nemli topraktan yarattık.
37 / SAFFAT - 12Bel acibte ve yesharûn(yesharûne).
Evet, sen hayret ettin ve onlar (ise) alay ediyorlar.
Böylece onunla beraber çalışma çağına eriştiği zaman dedi ki: "Ey oğulcuğum! Gerçekten ben, uykuda seni boğazladığımı gördüm. Haydi bak (bir düşün). Bu konudaki görüşün nedir?" (İsmail A.S): "Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.
37 / SAFFAT - 103
Fe lemmâ eslemâ ve tellehu lil cebîn(cebîni).
Böylece ikisi de (Allah'a) teslim olunca, (İbrâhîm A.S) onu alnı üzerine yatırdı.
37 / SAFFAT - 104
Ve nâdeynâhu en yâ ibrâhîm(ibrâhîmu).
Ve ona "Ey İbrâhîm!" diye nida ettik (seslendik).
37 / SAFFAT - 105
Kad saddakter ru’yâ, innâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Sen rüyaya sadık kaldın (yerine getirdin). Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
37 / SAFFAT - 106
İnne hâzâ le huvel belâul mubîn(mubînu).
Muhakkak ki bu, kesin olarak apaçık bir imtihandır.
37 / SAFFAT - 107
Ve fedeynâhu bi zibhın azîm(azîmin).
Ve ona büyük bir kurbanı fidye (oğluna karşı bedel olarak) verdik.
37 / SAFFAT - 108
Ve tereknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).
Sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık.
37 / SAFFAT - 109
Selâmun alâ ibrâhîm(ibrâhîme).
İbrâhîm (A.S)'a selâm olsun.
37 / SAFFAT - 110
Kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
37 / SAFFAT - 111
İnnehu min ibâdinel mû’minîn(mû’minîne).
Muhakkak ki o, Bizim mü'min (Allah'a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan) kullarımızdandır.
37 / SAFFAT - 112
Ve beşşernâhu bi ishâka nebiyyen mines sâlihîn(sâlihîne).
Ve Biz, onu salihlerden bir Nebî (Peygamber) olan İshak ile müjdeledik.
37 / SAFFAT - 113
Ve bâreknâ aleyhi ve alâ ishâk(ishâka), ve min zurriyyetihimâ muhsinun ve zâlimun li nefsihi mubîn(mubînun).
Ve O'na (Hz. İbrâhîm'e) ve İshak'a bereket verdik (mübarek kıldık). Ve ikisinin zürriyetinden muhsin olan (da), nefsine apaçık zulmeden (de) var.
37 / SAFFAT - 114
Ve lekad menennâ alâ mûsâ ve hârûn(hârûne).
Ve andolsun ki Musa (A.S)'ı ve Harun (A.S)'ı ni'metlendirdik.
37 / SAFFAT - 115
Ve necceynâ humâ ve kavme humâ minel kerbil azîm(azîmi).
Ve ikisini ve onların kavimlerini kerbil azîmden (büyük üzüntüden) kurtardık.
37 / SAFFAT - 116
Ve nasarnâhum fe kânû humul gâlibîn(gâlibîne).
Ve onlara yardım ettik. Böylece gâlip gelenler onlar oldu.
37 / SAFFAT - 117
Ve âteynâ humel kitâbel mustebîn(mustebîne).
Ve ikisine (hakikati) açıklayan kitabı verdik.
37 / SAFFAT - 118
Ve hedeynâ humes sırâtal mustekîm(mustekîme).
Ve ikisini (de) Sıratı Mustakîm'e hidayet ettik (ulaştırdık).
37 / SAFFAT - 119
Ve tereknâ aleyhimâ fîl âhirîn(âhirîne).
Ve sonrakiler arasında ikisine (şerefli bir anı) bıraktık.
37 / SAFFAT - 120
Selâmun alâ mûsâ ve hârûn(hârûne).
Musa (A.S)'a ve Harun (A.S)'a selâm olsun.
37 / SAFFAT - 121
İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
37 / SAFFAT - 122
İnne humâ min ibâdinel mû’minîn(mû’minîne).
Muhakkak ki ikisi (de) Bizim mü'min (Allah'a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan) kullarımızdandır.
37 / SAFFAT - 123
Ve inne ilyâse le minel murselîn(murselîne).
Ve muhakkak ki İlyas (A.S), mutlaka gönderilen (resûl)lerdendir.
37 / SAFFAT - 124
İz kâle li kavmihî e lâ tettekûn(tettekûne).
(İlyas A.S) kavmine: "Siz takva sahibi olmayacak mısınız?" demişti.
37 / SAFFAT - 125
Eted’ûne ba’len ve tezerûne ahsenel hâlikîn(hâlikîne).
Siz (bir put olan) Ba'le mi tapıyorsunuz? Ve Yaratıcılar'ın En Güzeli'ni (Allah'ı) terk mi ediyorsunuz (vaz mı geçiyorsunuz)?
37 / SAFFAT - 126
Allâhe rabbekum ve rabbe âbâikumul evvelîn(evvelîne).
Allah, sizin ve evvelki babalarınızın (atalarınızın) Rabbidir.
37 / SAFFAT - 127
Fe kezzebûhu fe inne hum le muhdarûn(muhdarûne).
Fakat onu yalanladılar. Bu sebeple muhakkak ki onlar, gerçekten (cehennemde) hazır bulundurulacak olanlardır.
37 / SAFFAT - 128
İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).
Allah'ın muhlis kulları hariç.
37 / SAFFAT - 129
Ve tereknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).
Ve sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık.
37 / SAFFAT - 130
Selâmun alâ ilyâsîn(ilyâsîne).
İlyas (A.S)'a selâm olsun.
37 / SAFFAT - 131
İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
37 / SAFFAT - 132
İnnehu min ibâdinel mû’minîn(mû’minîne).
Muhakkak ki o, Bizim mü'min (Allah'a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan) kullarımızdandır.
37 / SAFFAT - 133
Ve inne lûtan le minel murselîn(murselîne).
Ve muhakkak ki Lut (A.S), gerçekten gönderilmiş olan resûllerdendir.
37 / SAFFAT - 134
İz necceynâhu ve ehlehû ecmaîn(ecmaîne).
Onu ve onun ailesini, hepsini kurtarmıştık.
37 / SAFFAT - 135
İllâ acûzen fîl gâbirîn(gâbirîne).
Geride kalanlar arasında acuze bir kadın hariç.
37 / SAFFAT - 136
Summe demmernel âharîn(âharîne).
Sonra diğerlerini dumura uğrattık (kökünü kazıdık, yok ettik).
37 / SAFFAT - 137
Ve innekum le temurrûne aleyhim musbihîn(musbihîne).
Ve muhakkak ki siz, sabahları onlara mutlaka uğruyorsunuz.
37 / SAFFAT - 138
Ve bil leyl(leyli), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
Ve geceleyin de. Hâlâ akıl etmez misiniz?
37 / SAFFAT - 139
Ve inne yûnuse le minel murselîn(murselîne).
Ve muhakkak ki Yunus (A.S), gerçekten gönderilmiş (resûl)lerdendir.
37 / SAFFAT - 140
İz ebeka ilel fulkil meşhûn(meşhûni).
O (Yunus A.S) dolu bir gemiye (gemi ile) kaçmıştı.
37 / SAFFAT - 141
Fe sâheme fe kâne minel mudhadîn(mudhadîne).
Böylece kur'a çekti. Sonunda kaybedenlerden oldu.
37 / SAFFAT - 142
Feltekamehul hûtu ve huve mulîm(mulîmun).
Onu (Yunus A.S'ı) hemen bir balık yuttu. O, levmedilen biriydi (kendi kendini kınıyordu).
37 / SAFFAT - 143
Fe lev lâ ennehu kâne minel musebbihîn(musebbihîne).
Eğer o gerçekten tesbih edenlerden olmasaydı.
37 / SAFFAT - 144
Le lebise fî batnihî ila yevmi yub’asûn(yub’asûne).
Muhakkak ki o, beas gününe (kıyâmet gününe) kadar onun (balığın) karnında kalırdı.
37 / SAFFAT - 145
Fe nebeznâhu bil arâi ve huve sakîm(sakîmun).
Bunun üzerine onu, bitkin (hasta) bir halde boş bir alana (sahile) attık.
37 / SAFFAT - 146
Ve enbetnâ aleyhi şecereten min yaktîn(yaktînin).
Ve onun üzerine (gölgelik olarak) kabak cinsinden (geniş yapraklı) bir ağaç bitirdik (yetiştirdik).
37 / SAFFAT - 147
Ve erselnâhu ilâ mieti elfin ev yezîdûn(yezidûne).
Ve onu yüz bin veya daha fazla (kişiye), (resûl olarak) gönderdik.
37 / SAFFAT - 148
Fe âmenû fe metta’nâhum ilâ hîn(hînin).
Böylece âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler). Bunun üzerine onları bir süre kadar metalandırdık (faydalandırdık).
37 / SAFFAT - 149
Festeftihim e li rabbikel benâtu ve lehumul benûn(benûne).
Haydi, onlardan fetva (açıklama) iste: "Kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?"
Em halaknel melâikete inâsen ve hum şâhidûn(şâhidûne).
Yoksa melekleri, Biz dişi olarak yarattık da onlar şahit mi oldular?
37 / SAFFAT - 151
E lâ innehum min ifkihim le yekûlûn(yekûlûne).
Yalanlarından dolayı mutlaka (şöyle, şöyle) diyenler kesinlikle onlar değil mi?
37 / SAFFAT - 152
Veledallâhu ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).
"Allah doğurdu." Muhakkak ki onlar, kesinlikle yalan söyleyenlerdir.
37 / SAFFAT - 153
Astafel benâti alel benîn(benîne).
(Allah), kızları oğlanlara tercih (mi) etti?
37 / SAFFAT - 154
Mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).
Size ne oluyor? Nasıl (böyle) hüküm veriyorsunuz?
37 / SAFFAT - 155
E fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hâlâ tezekkür etmeyecek misiniz?
37 / SAFFAT - 156
Em lekum sultânun mubîn(mubînun).
Yoksa sizin apaçık bir sultanınız (deliliniz) mi var?
37 / SAFFAT - 157
Fe’tû bi kitâbikum in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
Eğer siz sadıklardansanız, o taktirde kitabınızı getirin.
37 / SAFFAT - 158
Ve cealû beynehu ve beynel cinneti nesebâ(neseben), ve lekad alimetil cinnetu innehum le muhdarûn(muhdarûne).
Ve Allah ile cinler arasında neseb (soybağı) kıldılar (uydurdular). Ve andolsun ki cinler, (cehennemde) mutlaka hazır bulundurulacaklarını biliyorlardı.
37 / SAFFAT - 159
Subhânallâhi ammâ yasifûn(yasifûne).
Allah, onların vasıflandırmalarından (zanlarından) Sübhan'dır (münezzehtir).
37 / SAFFAT - 160
İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).
Allah'ın muhlis kulları hariç.
37 / SAFFAT - 161
Fe innekum ve mâ ta’budûn(ta’budûne).
Bundan sonra muhakkak ki siz ve sizin taptıklarınız.
37 / SAFFAT - 162
Mâ entum aleyhi bi fâtinîn(fâtinîne).
Onun (Allah'ın) aleyhinde, kimseyi fitneye düşürecek değilsiniz (düşüremezsiniz).
37 / SAFFAT - 163
İllâ men huve sâlil cahîm(cahîmi).
Ama cehenneme girecek olanlar hariç.
37 / SAFFAT - 164
Ve mâ minnâ illâ lehu makâmun ma’lûm(ma’lûmun).
Ve bizden (hiç) kimse yoktur ki, onun bilinen bir makamı olmasın.
37 / SAFFAT - 165
Ve innâ le nahnus sâffûn(sâffûne).
Ve muhakkak ki biz, mutlaka (Allah'ın huzurunda) saf saf duranlarız.
37 / SAFFAT - 166
Ve innâ le nahnul musebbihûn(musebbihûne).
Ve muhakkak ki biz, mutlaka (Allah'ı) tesbih edenleriz.
37 / SAFFAT - 167
Ve in kânû le yekûlûn(yekûlûne).
Ve onlar mutlaka, sadece (şöyle) diyorlardı.
37 / SAFFAT - 168
Lev enne indenâ zikren minel evvelîn(evvelîne).
Keşke bizim yanımızda (elimizde) evvelkilere verilenlerden bir zikir (bir kitap) olsaydı.
37 / SAFFAT - 169
Le kunnâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).
(O zaman) mutlaka biz, Allah'ın muhlis kullarından olurduk.
37 / SAFFAT - 170
Fe keferû bih(bihî), fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).
Buna rağmen O'nu (Zikri: Kur'ân-ı Kerim'i) inkâr ettiler. Fakat yakında bilecekler.
37 / SAFFAT - 171
Ve lekad sebekat kelimetunâ li ibâdinel murselîn(murselîne).
Ve andolsun ki gönderilen kullarımız için Bizim (daha önce) bir sözümüz geçti (onlara söz vermiştik).
37 / SAFFAT - 172
İnnehum le humul mensûrûn(mensûrûne).
Muhakkak ki onlar, mutlaka yardım edilecek olanlardır.
37 / SAFFAT - 173
Ve inne cundenâ le humul gâlibûn(gâlibûne).
Ve muhakkak ki gâlip gelecek olanlar, mutlaka Bizim ordularımızdır.
37 / SAFFAT - 174
Fe tevelle anhum hattâ hîn(hînin).
Artık bir süre kadar onlardan yüz çevir.
37 / SAFFAT - 175
Ve ebsirhum fe sevfe yubsirûn(yubsirûne).
Ve onları gözle! Yakında onlar da görecekler.
37 / SAFFAT - 176
E fe bi azâbinâ yesta’cilûn(yesta’cilûne).
Hâlâ azabımızı acele olarak mı istiyorlar?
37 / SAFFAT - 177
Fe izâ nezele bisâhatihim fe sâe sabâhul munzerîn(munzerîne).
Onların sahasına (bulundukları yere) (azap) indiği zaman, işte (o gün) uyarılanların sabahı (ne kadar) kötü oldu (olacak).