www.forumyok.forumm.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 AL-İ İMRAN Suresi Meali

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

AL-İ İMRAN Suresi Meali Empty
MesajKonu: AL-İ İMRAN Suresi Meali   AL-İ İMRAN Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 5:58 pm

Bismillâhirrahmânirrahîm

3 / AL-İ İMRAN - 1Elif lâm mîm.

Elif lâm mîm.

3 / AL-İ İMRAN - 2Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm(kayyûmu).

Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur, O, Hayy'dır (hayattadır), Kayyum'dur (ezelî ve ebedîdir).

3 / AL-İ İMRAN - 3Nezzele aleykel kitâbe bil hakkı musaddikan limâ beyne yedeyhi ve enzelet tevrâte vel incîl(incîle).

Sana, onların ellerindeki (kitapları) tasdik eden Kitab'ı (Kur'ânı) hak
ile, kısım kısım (âyet âyet) indirdi. Ve Tevrat ve İncil'i de indirdi.

3 / AL-İ İMRAN - 4Min kablu huden lin nâsi ve
enzelel furkân(furkâne), innellezîne keferû bi âyâtillâhi lehum azâbun
şedîd(şedîdun), vallâhu azîzun zuntikâm(zuntikâmin).


Daha önce insanlar için, hidayete
erdirici olarak (Tevrat'ı ve İncil'i indirdi) ve (sonra da) Furkan'ı
(Hak ile bâtılı ayıran Kur'ân'ı) indirdi. Muhakkak ki onlar, Allah'ın
âyetlerini inkâr ettiler. Onlar için şiddetli azap vardır. Ve Allah
Azîz'dir, intikam sahibidir (intikam alandır).

3 / AL-İ İMRAN - 5İnnallâhe lâ yahfâ aleyhi şey’un fîl ardı ve lâ fîs semâ’(semâi).

Muhakkak ki Allah'a yeryüzünde (hiç) bir şey gizli değildir ve gökte de…

3 / AL-İ İMRAN - 6Huvellezî yusavvirukum fîl erhâmi keyfe yeşâ’(yeşâu), lâ ilâhe illâ huvel azîzul hakîm(hakîmu).

O (Allah) ki, rahimlerde sizi dilediği gibi tasvir eder (şekil verir). O'ndan başka ilâh yoktur. O Azîz'dir, Hakîm'dir.

3 / AL-İ İMRAN - 7Huvellezî enzele aleykel
kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu
muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe
yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe
te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver
râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ
yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).


Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden,
mânâsı açık olan) âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri,
muteşâbihtir (yoruma açık âyetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik
(bâtıla meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum
gerektirenlere) tâbî olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini
(yorumunu) yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse
bilmez ve ilimde rusuh sahipleri ise: "Biz O'na îmân ettik, hepsi
Rabbimizin katındandır" derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece
Ulûl'elbab (daimi zikrin ve sırların sahipleri) (tezekkür edebilir).

3 / AL-İ İMRAN - 8Rabbenâ lâ tuziğ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ veheb lenâ min ledunke rahmeh(rahmeten), inneke entel vehhâb(vehhâbu).

Rabbimiz, bizi hidayete
erdirdikten sonra, kalplerimizi saptırma. Senin katından bize vehbi
olarak rahmet bağışla. Muhakkak ki sen, Vehhab'sın (vehbi olarak
bağışlayansın).

3 / AL-İ İMRAN - 9Rabbenâ inneke câmiun nâsi li yevmin lâ raybe fîh(fîhî), innallâhe lâ yuhliful mîâd(mîâde).

Rabbimiz muhakkak ki insanları, hakkında şüphe olmayan günde toplayacak olan Sen'sin. Muhakkak ki Allah vaadinden dönmez.

3 / AL-İ İMRAN - 10İnnellezîne keferû len tuğniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ûlâike hum vekûdun nâr(nâri).
Muhakkak
ki Allah'tan gelen bir şeye (azaba) karşı, kâfirlere, onların malları
ve evlâtları asla bir fayda vermez. Ve işte onlar, onlar ateşin
yakıtıdırlar.

3 / AL-İ İMRAN - 11Ke de’bi âli fir’avne, vellezîne min kablihim kezzebû bi âyâtinâ, fe ehazehumullâhu bi zunûbihim vallâhu şedîdul ıkâb(ıkâbi).
(Onların
durumu) Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin durumu gibidir.
Âyetlerimizi yalanladılar, bunun üzerine Allah, onları günahları
sebebiyle yakaladı. Ve Allah ikâbı (azabı) şiddetli olandır.

3 / AL-İ İMRAN - 12Kul lillezîne keferû se tuglebûne ve tuhşerûne ilâ cehennem(cehenneme), ve bi’sel mihâd(mihâdu).

Kâfir olanlara de ki: "Yakında mağlup olacaksınız, cehennenemde toplanacaksınız. Ve (o) ne kötü bir döşektir."

3 / AL-İ İMRAN - 13Kad kâne lekum âyetun fî
fieteynil tekatâ fietun tukâtilu fî sebîlillâhi ve uhrâ kâfiratun
yeravnehum misleyhim ra’yel ayn(ayni), vallâhu yûeyyidu bi nasrihî men
yeşâ’(yeşâu) inne fî zâlike le ibreten li ulîl ebsâr(ebsâri).


(Bedir savaşında) çarpışan iki fırka, sizin için bir ibret olmuştur.
Bir fırka Allah'ın yolunda savaşıyor ve diğeri kâfir olan (fırka),
onları (bizzat) gözleri ile kendilerinin iki misli görüyorlardı. Ve
Allah dilediğini, kendi yardımı ile destekler. Muhakkak ki bunda, ulûl
ebsar (basîret sahipleri) için mutlaka ibret vardır.

3 / AL-İ İMRAN - 14Zuyyine lin nâsi hubbuş
şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi
vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike
metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).


İnsanlara, "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve
gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan"
şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya
hayatının menfaatleridir. Ve Allah, O'nun katındaki en güzel
sığınaktır.

3 / AL-İ İMRAN - 15Kul e unebbiukum bi hayrın
min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel
enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun
minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi).


De ki: "Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi
olanlar için, Rabb'lerinin katında, içinde devamlı kalacakları,
altından nehirler akan cennetler, temiz eşler ve Allah'ın rızası
vardır." Allah kullarını en iyi görendir.

3 / AL-İ İMRAN - 16Ellezîne yekûlune rabbenâ innenâ âmennâ fagfir lenâ zunûbenâ ve kınâ azâben nâr(nâri).
Onlar
(takva sahipleri): “Rabbimiz, biz hiç şüphesiz mü'min olduk (îmân
ettik), artık bizim günahlarımızı (sevaba çevirerek) bize mağfiret et
ve bizi ateş azabından koru.” derler.

3 / AL-İ İMRAN - 17Es sâbirîne ves sâdıkîne vel kânitîne vel munfikîne vel mustagfirîne bil eshâr(eshâri).
(Onlar),
sabredenler, sâdıklar (ahdlerine vefa edenler), kânitîn olanlar
(Allah'ın huzurunda saygı ile duranlar), infâk edenler (Allah için
verenler) ve seherlerde mağfiret dileyenlerdir.

3 / AL-İ İMRAN - 18Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe
illâ huve, vel melâiketu ve ulûl ilmi kâimen bil kıst(kıstı), lâ ilâhe
illâ huvel azîzul hakîm(hakîmu).


Allah, şehâdet (şahitlik) etti: Muhakkak ki O'ndan başka ilâh yoktur.
Melekler ve ilim sahipleri de adaletle kâim oldular (şahit oldular) ki,
O'ndan başka ilâh yoktur, (O) Azîz'dir, Hakîm'dir.

3 / AL-İ İMRAN - 19İnned dîne indâllâhil
islâm(islâmu), ve mahtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ
câehumulılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe
serîul hısâb(hısâbı).


Muhakkak ki Allah'ın indinde dîn, İslâm'dır (teslim dînidir).
Kendilerine kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra
aralarındaki hased sebebiyle ihtilâfa düştüler. Ve kim Allah'ın
âyetlerini örterse (inkâr ederse), o taktirde, muhakkak ki Allah,
hesabı çabuk görendir.

3 / AL-İ İMRAN - 20Fe in hâccûke fe kul eslemtu
vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl
kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in
tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil
ibâd(ibâdi).


Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve
bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O
kitab verilenlere ve ümmîlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu)
(Allah'a) teslim ettiniz mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.

3 / AL-İ İMRAN - 21İnnellezîne yekfurûne bi
âyâtillâhi ve yaktulûnen nebiyyîne bi gayri hakkın ve yaktulûnellezîne
ye’murûne bil kıstı minen nâsi, fe beşşirhum bi azâbin elîm(elîmin).


Muhakkak ki, Allah'ın âyetlerini inkâr edenleri, peygamberleri haksız
yere öldürenleri, insanlardan adalet ile emredenleri öldürenleri artık
"elîm azap" ile müjdele.

3 / AL-İ İMRAN - 22Ulâikellezîne habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhirah(âhirati), ve mâ lehum min nâsırîn(nâsırîne).

İşte onların amelleri dünyada ve âhirette hebâ olmuştur. Ve onlar için bir yardımcı yoktur.

3 / AL-İ İMRAN - 23E lem tera ilellezîne ûtû
nasîben minel kitâbi yud’avne ilâ kitâbillâhi li yahkume beynehum summe
yetevellâ ferîkun minhum ve hum mu’ridûn(mu’ridûne).


Kendilerine Kitab'dan nasip verilenleri görmedin mi? Aralarında hüküm
vermek için Allah'ın Kitab'ına davet olunuyorlar, sonra onlardan bir
grub geri dönüyor ve onlar yüz çevirenlerdir.

3 / AL-İ İMRAN - 24Zâlike bi ennehum kâlû len
temessenen nâru illâ eyyâmen ma’dûdât(ma’dûdâtin), ve garrahum fî
dînihim mâ kânû yefterûn(yefterûne).


Bu, onların "Ateş bize sayılı günlerden başka asla dokunmayacak"
demeleri sebebiyledir. Ve onların dînleri hakkında iftira etmiş
oldukları şeyler, kendilerini aldattı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

AL-İ İMRAN Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: AL-İ İMRAN Suresi Meali   AL-İ İMRAN Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 5:58 pm

3 / AL-İ İMRAN - 25Fe keyfe izâ cema’nâhum li yevmin lâ raybe fîhi ve vuffiyet kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
O
halde, hakkında şüphe olmayan bir gün için onları topladığımız ve her
nefse, kazandığının karşılığı verildiği zaman halleri nasıl olacak? Ve
onlar zulüm olunmazlar (haksızlığa uğramazlar).

3 / AL-İ İMRAN - 26Kulillâhumme mâlikel mulki
tû’til mulke men teşâu ve tenziul mulke mimmen teşâ’(teşâu), ve tuizzu
men teşâu ve tuzillu men teşâ’(teşâu, bi yedikel hayr(hayru), inneke
alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).


De ki: "Mülkün mâliki
olan Allah'ım. Mülkü dilediğine verirsin ve dilediğinden mülkü alırsın.
Ve dilediğini azîz kılarsın ve dilediğini zelil edersin. “Hayır” senin
elindedir. Muhakkak ki sen herşeye kaadirsin.

3 / AL-İ İMRAN - 27Tûlicul leyle fîn nehâri ve
tûlicun nehâra fîl leyl(leyli), ve tuhricul hayya minel meyyiti ve
tuhricul meyyite minel hayy(hayyi), ve terzuku men teşâu bi gayri
hısâb(hısâbın).


Geceyi gündüzün içine sokarsın ve gündüzü gecenin içine sokarsın.
Canlıyı ölüden çıkarırsın ve ölüyü canlıdan çıkarırsın. Ve dilediğin
kimseyi hesapsız rızıklandırırsın.

3 / AL-İ İMRAN - 28Lâ yettehizil mu’minûnel
kâfirîne evliyâe min dûnil mu’minîn(mu’minîne), ve men yef’al zâlike fe
leyse minallâhi fî şey’in illâ en tettekû minhum tukâta(tukâten), ve
yuhazzirukumullâhu nefseh(nefsehu), ve ilallâhil masîr(masîru).


Mü'minler, mü'minlerden başkasını (yani) kâfirleri dost edinmesin. Kim
bunu yaparsa, o Allah'dan bir şeyin (rahmet ve fazlın) içinde değildir.
Onlardan korunmanız için sakınmanız (dost olmanız) hariç. Ve Allah,
sizi kendisinden sakındırır (takva sahibi olmanızı ister). Ve dönüş
Allah'adır (ruhun ulaşacağı makam, Allah'ın Zat'ıdır).

3 / AL-İ İMRAN - 29Kul in tuhfû mâ fî sudûrikum
ev tubdûhu ya’lemhullâh(ya’lemhullâhu), ve ya’lemu mâ fîs semâvâti ve
mâ fîl ard(ardı), vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).


De ki: Sinelerinizde olanı, gizleseniz veya onu açıklasanız da, Allah
onu bilir. Ve (Allah), göklerde ve yerde olanları bilir. Ve Allah
herşeye kadîrdir.

3 / AL-İ İMRAN - 30Yevme tecidu kullu nefsin mâ
amilet min hayrin muhdâran, ve mâ amilet min sû’(sûin), teveddu lev
enne beynehâ ve beynehû emeden baîdâ(baîden), ve yuhazzirukumullâhu
nefseh(nefsehu), vallâhu raûfun bil ıbâd(ıbâdi).


O gün her nefs, hayırdan ne yaptıysa onu hazır olarak bulur (hayat
filminde tüm yaptıklarını görür). Ve kötülükten ne yaptı ise, onunla
kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını temenni eder. Ve Allah sizi,
kendisinden sakındırır (Takva sahibi olmanızı, ölmeden önce, ruhunuzu
Allah'a ulaştırmanızı ister). Ve Allah kullarına karşı Raûf'tur.

3 / AL-İ İMRAN - 31Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).
De
ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki
Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba
çevirsin). Ve Allah "Gafur"dur, "Rahîm"dir.”

3 / AL-İ İMRAN - 32Kul etîûllâhe ver resûl(resûle), fe in tevellev fe innallâhe lâ yuhibbul kâfirîn(kâfirîne).

De ki: "Allah'a ve Resûl'e itaat ediniz." Bundan sonra eğer dönerlerse, o taktirde muhakkak ki Allah, kâfirleri sevmez.

3 / AL-İ İMRAN - 33İnnallâhestafâ âdeme ve nûhan ve âle ibrâhîme ve âle imrâne alel âlemîn(âlemîne).

Muhakkak ki Allah, Hazreti Âdem'i, Hazreti Nuh'u, Hazreti İbrâhîm'in ailesini ve İmran ailesini, âlemlerin üstüne seçti.

3 / AL-İ İMRAN - 34Zurriyyeten ba’duhâ min ba’d(ba’din), vallâhu semîun alîm(alîmun).

(Onlar) birbirinin zürriyetindendir (neslindendir). Ve Allah Semî 'dir (en iyi işitendir), Alîm'dir (en iyi bilendir).

3 / AL-İ İMRAN - 35İz kâlet imraetu ımrâne rabbi innî nezertu leke mâ fî batnî muharraran fe tekabbel minnî, inneke entes semîul alîm(alîmu).
İmrân'ın
eşi (Hanne): "Rabbim ben, karnımda olanı (doğacak çocuğumu), hür olarak
senin için (yalnız sana itaat ve ibadet etsin diye) nezrettim (adadım).
Artık (onu) benden kabul buyur. Muhakkak ki Sen Semi'sin (en iyi
işitensin), Alîm'sin (en iyi bilensin)." demişti.

3 / AL-İ İMRAN - 36Fe lemmâ vadaathâ kâlet
rabbi innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leysez zekeru
kel unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve
zurriyyetehâ mineş şeytânir racîm(racîmi).


Fakat onu doğurunca: "Rabbim, gerçekten ben onu kız olarak doğurdum"
dedi. Ve Allah, onun ne doğurduğunu çok iyi biliyordu. "Erkek, kız
(çocuğu) gibi değildir. Ben onu, "Meryem" diye isimlendirdim ve
muhakkak ki ben, onu ve onun zurriyetini, taşlanmış şeytandan Sana
sığındırırım" dedi.

3 / AL-İ İMRAN - 37Fe tekabbelehâ rabbuhâ bi
kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve keffelehâ zekeriyyâ
kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyal mihrâbe, vecede indehâ rızkâ(rızkan),
kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh(indillâhi),
innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb(hısâbın).


Böylece Rabbi onu güzel bir kabulle kabul buyurdu, güzel bir şekilde
yetiştirdi. Ve Zekeriyya (A.S)'ı, ona bakmakla mükellef kıldı.
Zekeriyya (A.S), onun yanına mihraba her girişinde, onun yanında bir
rızık bulurdu, "Yâ Meryem, bu sana nasıl, nereden (geldi)" deyince, o
da: "O, Allah'ın katından" diyordu. Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi
hesapsız rızıklandırır.

3 / AL-İ İMRAN - 38 Hunâlike deâ zekeriyyâ
rabbeh(rabbehu), kâle rabbi heblî min ledunke zurriyyeten
tayyibeh(tayyibeten), inneke semîud duâ’(duâi).


Zekeriyya (A.S), işte orada Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Senin
katından temiz bir nesil bağışla, muhakkak ki sen duayı en iyi
işitensin" dedi.

3 / AL-İ İMRAN - 39Fe nâdethul melâiketu ve
huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ
musaddikan bi kelimetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen
mines sâlihîn(sâlihîne).


Bunun üzerine, o (Zekeriyya A.S) mihrabda kaim olarak namaz kılarken,
melekler, "Allah'ın, onu, "Allah'tan bir kelimeyi (Hazreti İsa'yı)
tasdik edici olarak, seyyid, nefsine hakim, ve Nebî olan, salihlerden
"Yahya" ile müjdelediğini" nidâ ettiler (bildirdiler).

3 / AL-İ İMRAN - 40Kâle rabbi ennâ yekûnu lî gulâmun ve kad beleganiyel kiberu vemraetî âkir(âkirun), kâle kezâlikellâhu yef’alu mâ yeşâ’(yeşâu).
(Zekeriyâ
A.S) : "Rabbim benim oğlum nasıl olur, bana ihtiyarlık erişmişken. Ve
benim kadınım da kısırdır.” dedi. (Allah da ): "İşte böyle, Allah
dilediğini yapar." buyurdu.

3 / AL-İ İMRAN - 41Kâle rabbic’al lî
âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâsete eyyâmin illâ
remzâ(remzan), vezkur rabbeke kesîran ve sebbih bil aşiyyi vel
ibkâr(ibkâri).


(Zekeriyâ A.S): "Rabbim bana bir alâmet (işâret) kıl" dedi. (Allah):
"Senin alâmetin üç gün insanlarla rumuzdan (işaretten) başka bir
şekilde konuşmamandır. Ve Rabbini çok zikret ve O'nu, akşam ve sabah
tesbih et." buyurdu.

3 / AL-İ İMRAN - 42Ve iz kâletil melâiketu yâ meryemu innallâhastafâki ve tahhareki vestafâki alâ nisâil âlemîn(âlemîne).
Ve
melekler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem muhakkak ki Allah, seni seçti ve
tertemiz yarattı ve seni âlemlerin kadınları üzerine üstün kıldı."

3 / AL-İ İMRAN - 43Yâ meryemuknutî li rabbiki vescudî verkai mear râkiîn(râkiîne).

Ey Meryem! Rabbin için kânitîn ol (Rabb'inin huzurunda huşû ile dur) ve secde et ve rukû edenlerle birlikte rukû et.

3 / AL-İ İMRAN - 44Zâlike min enbâil gaybi
nûhîhi ileyk(ileyke), ve mâ kunte ledeyhim iz yulkûne eklâmehum eyyuhum
yekfulu meryeme, ve mâ kunte ledeyhim iz yahtesımûn(yahtesımûne).


İşte bu, gayb haberlerindendir, onu sana vahyediyoruz. Ve "Meryem'e,
onlardan hangisi kefil (vekil) olacak?” diye, onlar (kur'a çekmek için)
kalemlerini attıkları zaman, sen onların yanlarında değildin. Ve onlar
tartışırken de, sen onların yanlarında değildin.

3 / AL-İ İMRAN - 45İz kâletil melâiketu yâ
meryemu innallâhe yubeşşiruki bi kelimetin minh(minhu), ismuhul mesîhu
îsebnu meryeme vecîhan fîd dunyâ vel âhıreti ve minel
mukarrebîn(mukarrebîne).


Melekler şöyle demişlerdir: "Ey Meryem,! Muhakkak ki Allah, Kendinden
bir kelime ile seni müjdeliyor. Onun ismi "Mesih, Meryem oğlu Îsâ'dır.
Dünyada ve ahirette şereflidir ve mukarrebinlerdendir."

3 / AL-İ İMRAN - 46Ve yukellimun nâse fîl mehdi ve kehlen ve mines sâlihîn(sâlihîne).

Ve beşikteyken ve yetişkin olunca da insanlarla konuşacak. Ve o sâlihlerdendir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

AL-İ İMRAN Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: AL-İ İMRAN Suresi Meali   AL-İ İMRAN Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 5:59 pm

3 / AL-İ İMRAN - 47Kâlet rabbi ennâ yekûnu lî
veledun ve lem yemsesnî beşer(beşerun), kâle kezâlikillâhu yahluku mâ
yeşâ’(yeşâu) izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).


(Hz Meryem): “Rabbim, benim çoçuğum nasıl olur? Bana bir beşer
dokunmadı” dedi. (Allah şöyle buyurdu): “İşte böyle, Allah dilediğini
yaratır. Bir emrin (işin) olmasını takdir ettiği zaman, sadece ona
“ol!” der, o hemen olur.”

3 / AL-İ İMRAN - 48 Ve yuallimuhul kitâbe vel hikmete vet tevrâte vel incîl(incîle).

Ve (Allah) ona Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek.

3 / AL-İ İMRAN - 49Ve resûlen ilâ benî isrâîle
ennî kad ci’tukum bi âyetin min rabbikum, ennî ehluku lekum minet tîni
ke heyetit tayri fe enfuhu fîhi fe yekûnu tayran bi
iznillâh(iznillâhi), ve ubriul ekmehe vel ebrasa ve uhyîl mevtâ bi
iznillâh(iznillâhi), ve unebbiukum bi mâ te’kulûne ve mâ teddehırûne,
fî buyûtikum inne fî zâlike le âyeten lekum in kuntum
mu’minîn(mu’minîne).


Ve onu (Meryem oğlu Îsâ Mesih'i ), "Benî İsrâîl'e (İsrailoğulları'na)"
resûl olarak gönderecek. (Onlara şöyle diyecek): "Muhakkak ki ben size
Rabbiniz'den âyet (mucizeler) getirdim. Ben gerçekten size nemli
topraktan kuş heykeli yaparım, sonra onun içine üflerim. O zaman o,
Allah'ın izniyle kuş olur. Doğuştan kör olanı ve abraş hastalığını
iyileştiririm. Ve Allah'ın izniyle ölüyü diriltirim. Yediğiniz şeyleri
ve evlerinizde biriktirdiğiniz şeyleri size haber veririm. Eğer siz
mü'minler iseniz muhakkak ki bunlarda sizin için elbette âyetler
(deliller) vardır.”

3 / AL-İ İMRAN - 50Ve musaddikan limâ beyne
yedeyye minet tevrâti ve li uhılle lekum ba’dallezî hurrime aleykum ve
ci’tukum bi âyetin min rabbikum fettekûllâhe ve etîûn(etîûni).


Ve önümde bulunan Tevrat'tan (olan âyetleri ) tasdik edici olarak, ve
de size haram kılınmış olan bazı şeyleri helâl kılmak için,
Rabbiniz'den size âyet getirdim. Allah'a karşı takva sahibi olunuz. Ve
bana itaat ediniz.

3 / AL-İ İMRAN - 51İnnallâhe rabbî ve rabbikum fa’budûh(fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustakîm(mustakîmun).
Muhakkak
ki Allah, benim de Rabbim ve sizin de Rabbiniz'dir. O halde O'na kul
olun. (İşte) bu “Sırâtı Mustakîm'dir (Allah'a ulaştıran yoldur).”

3 / AL-İ İMRAN - 52Fe lemmâ ehassa îsâ min
humul kufre kâle men ensârî ilâllâh(ilâllâhi), kâlel havâriyyûne nahnu
ensârullâh(ensârullâhi), âmennâ billâh(billâhi), veşhed bi ennâ
muslimûn(muslimûne).


Fakat İsa, onlardan inkâr hissedince “Allah'a (giden yolda) benim
yardımcılarım kimlerdir?” dedi. Havariler: “Biz Allah'ın
yardımcılarıyız, Allah'a îman ettik (ruhumuzu ölmeden önce Allah'a
ulaştırmayı diledik) ve bizim (Allah'a) teslim olduğumuza şahit ol.”
dediler.

3 / AL-İ İMRAN - 53Rabbenâ âmennâ bi mâ enzelte vetteba’nâr resûle fektubnâ meaş şâhidîn(şâhidîne).

Rabbimiz, Senin indirdiğin şeye inandık ve Resûl'e tâbî olduk, artık bizi şahitlerle beraber yaz.

3 / AL-İ İMRAN - 54Ve mekerû ve mekarallâh(mekarallâhu), vallâhu hayrul mâkirîn(mâkirîne).

Ve onlar hile yaptılar, Allah da (onlara) hile yaptı. Ve Allah, (hileye karşı) hile yapanların en hayırlısıdır.

3 / AL-İ İMRAN - 55İz kâlellâhu yâ îsâ innî
muteveffîke ve râfiuke ileyye ve mutahhiruke minellezîne keferû ve
câilullezînettebeûke fevkallezîne keferû ilâ yevmil kıyâmeh(kıyâmeti),
summe ileyye merciukum fe ahkumu beynekum fîmâ kuntum fîhi
tahtelifûn(tahtelifûne).


Allah, şöyle buyurmuştu: “Ey Îsâ! Muhakkak ki seni vefat ettirecek olan
ve seni Kendime (katıma) yükseltecek olan ve kâfirlerden temizleyecek
olan Benim. Sana tâbî olanları kıyâmet gününe kadar, kâfirlerden üstün
kılacak olan Benim. Sonra sizin merciiniz Benim (dönüşünüz Bana'dır). O
zaman sizin ihtilâf etmiş olduğunuz şeyler hakkında aranızda hüküm
vereceğim.”

3 / AL-İ İMRAN - 56Fe emmellezîne keferû fe uazzibuhum azâben şedîden fîd dunyâ vel âhıreti, ve mâ lehum min nâsirîn(nâsirîne).

Fakat inkâr edenlere ise, o taktirde dünyada ve ahirette şiddetli azapla azap edeceğim. Ve onların bir yardımcısı yoktur.

3 / AL-İ İMRAN - 57Ve emmellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe yuveffîhim ucûrehum vallâhu lâ yuhibbuz zâlimîn(zâlimîne).

Lakin, âmenû
olan (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen) ve amilus sâlihat (nefsi
tezkiye edici amel) yapanlara ise ecirleri (mükafaatları) ödenir. Ve
Allah, zâlimleri sevmez.

3 / AL-İ İMRAN - 58Zâlike netlûhu aleyke minel âyâti vez zikril hakîm hakîmi).

Bu sana tilavet ettiklerimiz (anlattıklarımız), âyetlerden ve Hakîm olan (hüküm ve hikmet içeren) Zikir'dendir.

3 / AL-İ İMRAN - 59İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem(âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn(yekûnu).
Muhakkak
ki Allah'ın indinde (nezdinde) Hz. Îsâ'nın durumu, Hz. Âdem'in durumu
(yaratılışı) gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi ( ve o
oldu).

3 / AL-İ İMRAN - 60El hakku min rabbike fe lâ tekun minel mumterîn(mumterîne).

Hak, senin Rabbin'dendir. Öyleyse şüphe edenlerden olma!

3 / AL-İ İMRAN - 61Fe men hâcceke fîhi min
ba’di mâ câeke minel ilmi fe kul teâlev ned’u ebnâenâ ve ebnâekum ve
nisâenâ ve nisâekum ve enfusenâ ve enfusekum summe nebtehil fe nec’al
la’netallâhi alel kâzibîn(kâzibîne).


Artık kim sana gelen ilimden sonra, onun hakkında seninle tartışırsa o
zaman de ki: ”Gelin, sizler ve bizler de dahil olmak üzere oğullarımızı
ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım (bir araya
toplanalım). Sonra dua edelim, böylece Allah'ın lânetini yalancıların
üzerine kılalım.”

3 / AL-İ İMRAN - 62İnne hâzâ le huvel kasasul hakk(hakku), ve mâ min ilâhin illâllâh(illâllâhu), ve innellâhe le huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Muhakkak
ki bu (Hz. Îsâ hakkında anlatılan), gerçekten “hak kısas”tır
(gerçektir). Ve Allah'tan başka bir ilâh yoktur. Ve muhakkak ki Allah,
gerçekten O Azîz'dir, Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

3 / AL-İ İMRAN - 63Fe in tevellev fe innallâhe alîmun bil mufsidîn(mufsidîne).

Buna rağmen dönerlerse, o zaman muhakkak ki Allah, fesat çıkaranları en iyi bilendir.

3 / AL-İ İMRAN - 64Kul yâ ehlel kitâbi teâlev
ilâ kelimetin sevâin beynenâ ve beynekum ellâ na’bude illâllâhe ve lâ
nuşrike bihî şey’en ve lâ yettehize ba’dunâ ba’den erbâben min
dûnillâh(dûnillâhi), fe in tevellev fe kûlûşhedû bi ennâ
muslimûn(muslimûne).


De ki: “Ey Kitab Ehli! Sizinle bizim aramızda aynı olan bir kelimeye
(Tevhit sözüne) geliniz. Allah'tan başkasına kul olmayalım ve O'na
hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayalım ve bir kısmımız, bazılarını,
Allah'tan başka Rab'ler edinmesinler.” Bundan sonra eğer dönerlerse, o
zaman; “Bizim müslüman olduğumuza (teslim olduğumuza) şahit olun”
deyiniz.

3 / AL-İ İMRAN - 65Yâ ehlel kitâbi lime
tuhâccûne fî ibrâhîme ve mâ unziletit tevrâtu vel incîlu illâ min
ba’dih(ba’dihî), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).


Ey Kitab ehli! Hz. İbrahim hakkında nasıl tartışıyorsunuz ki; Tevrat ve
İncil ondan önce indirilmedi ki (ondan sonra indirildi). Hâlâ akıl
etmiyor musunuz?

3 / AL-İ İMRAN - 66Hâ entum hâulâi hâcectum fî
mâ lekum bihî ilmun fe lime tuhâccûne fî mâ leyse lekum bihî
ilm(ilmun), vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).


İşte siz busunuz. Kendisine dair ilminiz olmayan bir şey hakkında
tartıştınız. Artık bilginiz olmayan bir şey hakkında siz niçin
tartışıyorsunuz? Ve Allah bilir ve siz bilmezsiniz.

3 / AL-İ İMRAN - 67Mâ kâne ibrâhîmu yahûdiyyen ve lâ nasrâniyyen ve lâkin kâne hanîfen muslimâ(muslimen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
Hz.
İbrâhîm, yahudi veya nasrani olmadı. Fakat hanif (Allah'ın tek oluşuna,
ölmeden önce ruhun O'na ulaştırılmasının ve Allah'a teslim olmanın farz
olduğuna inanan), (Allah'a teslim olmuş) bir müslümandı. Ve o
müşriklerden olmadı.

3 / AL-İ İMRAN - 68İnne evlen nâsi bi ibrâhîme lellezînettebeûhu ve hâzan nebiyyu vellezîne âmenû vallâhu veliyyul mu’minîn(mu’minîne).

Muhakkak ki Hz.İbrâhîm'e insanların en yakın olanı elbette ona tâbî olanlar ve bu peygamber (Hz. Muhammed) ve âmenû olanlardır (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir). Ve Allah, mü'minlerin dostudur.

3 / AL-İ İMRAN - 69Veddet tâifetun min ehlil kitâbi lev yudillûnekum ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Ehli Kitap'tan bir grup sizi dalâlete düşürmeyi diledi. Onlar, kendilerinden başkasını dalâlete düşüremezler. Ve onlar farkında değiller.

3 / AL-İ İMRAN - 70Yâ ehlel kitâbi lime tekfurûne bi âyâtillâhi ve entum teşhedûn(teşhedûne).

Ey Ehli Kitap! Siz şahit olduğunuz halde niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?

3 / AL-İ İMRAN - 71Ya ehlel kitâbi lime telbisûnel hakka bil bâtılı ve tektumûnel hakka ve entum ta’lemûn(ta’lemûne).

Ey Kitap Ehli! Niçin hakkı bâtıl ile karıştırıyorsunuz? Ve siz bildiğiniz halde hakkı niçin gizliyorsunuz?

3 / AL-İ İMRAN - 72Ve kâlet tâifetun min ehlil
kitâbi âminû billezî unzile alellezîne âmenû vechen nehâri vekfurû
âhirahu leallehum yerciûn(yerciûne).


Kitap ehlinden bir grup (diğerlerine): “Âmenû olanlara indirilmiş
olana, gündüz îmân edin, ve (günün) sonunda (akşamleyin) inkâr edin.
Umulur ki böylece onlar (dînlerinden) dönerler.” dediler.

3 / AL-İ İMRAN - 73Ve lâ tu’minû illâ li men
tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum
ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi),
yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).


Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet
Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.)
Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa
onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki:
“Muhakkak ki fazl Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah,
Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

3 / AL-İ İMRAN - 74Yahtassu bi rahmetihî men yeşâ’(yeşâu), vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).

Rahmetini dilediğine tahsis eder. Ve Allah, “Büyük Fazl” sahibidir.

3 / AL-İ İMRAN - 75Ve min ehlil kitâbi men in
te’menhu bi kıntârin yueddihî ileyk(ileyke), ve minhum men in te’menhu
bi dînârin lâ yueddihî ileyke illâ mâ dumte aleyhi kâimâ(kâimen),
zâlike bi ennehum kâlû leyse aleynâ fîl ummiyyîne sebîl(sebîlun), ve
yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).


Kitap ehlinden öyle kimseler var ki; ona kantar kantar (altın) emanet
etsen onu sana iade eder. Ve yine onlardan öyle kimseler var ki; eğer
ona bir dinar emanet versen başında devamlı dikilmedikçe onu sana iade
etmez. Bu onların: “Ümmiler hakkında bizim üzerimize bir yol
(sorumluluk) yoktur.” demelerindendir. Allah'a karşı bilerek yalan
söylüyorlar.

3 / AL-İ İMRAN - 76Belâ men evfâ bi ahdihî vettekâ fe innallâhe yuhibbul muttekîn(muttekîne).

Hayır, (öyle değil)! Kim (Allah ile olan) ahdini yerine getirir ve takva sahibi olursa, o taktirde muhakkak ki Allah, takva sahiplerini sever.

3 / AL-İ İMRAN - 77İnnellezîne yeşterûne bi
ahdillâhi ve eymânihim semenen kalîlen ulâike lâ halaka lehum fîl
âhırati ve lâ yukellimuhumullâhu ve lâ yenzuru ileyhim yevmel kıyâmeti
ve lâ yuzekkîhim ve lehum azâbun elîm(elîmun).


Muhakkak ki onlar; Allah'ın ahdini ve yeminlerini
az bir değere satarlar. İşte onlar için ahirette bir nasip yoktur. Ve
Allah onlar ile konuşmayacak ve kıyamet günü onlara nazar etmeyecek
(bakmayacak). Ve onları temize çıkarmayacak ve onlar için elim azap
vardır.

3 / AL-İ İMRAN - 78Ve inne minhum le ferîkan
yelvûne elsinetehum bil kitâbi li tahsebûhu minel kitâbi ve mâ huve
minel kitâb(kitâbi), ve yekûlûne huve min indillâhi ve mâ huve min
indillâh(indillâhi), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum
ya’lemûn(ya’lemûne).


Ve muhakkak ki onlardan (Ehli Kitap'tan) bir grup mutlaka, onu
(okuduklarını) kitaptan zannetmeniz için kitabı okurken dillerini eğip
bükerler oysa o kitaptan değildir. O, Allah'ın katından olmadığı halde:
"O, Allah'ın katındandır" derler. Ve onlar Allah'a karşı bilerek yalan
söylüyorlar.

3 / AL-İ İMRAN - 79 Mâ kâne li beşerin en
yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yekûle lin nâsi
kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum
tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn(tedrusûne).


Bir insan için, Allah'ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik
vermesinden sonra onun insanlara; "Allah'tan başka bana kul olun"
demesi olamaz (mümkün değildir). Fakat, sizin kitabı tedris etmiş
(okuyup öğrenmiş) olmanız ve öğretiyor olmanızdan dolayı ancak:
"Rabbâni (kendini Rabb'e adamış) kullar olunuz" der.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

AL-İ İMRAN Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: AL-İ İMRAN Suresi Meali   AL-İ İMRAN Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 5:59 pm

3 / AL-İ İMRAN - 80Ve lâ ye’murekum en
tettehizûl melâikete ven nebiyyîne erbâbâ(erbâben), e ye’murukum bil
kufri ba’de iz entum muslimûn(muslimûne).


Ve size: "Melekleri ve peygamberleri Rab'ler edinin!" diye emretmez.
Siz, müslüman olduktan (teslim olduktan) sonra size küfrü emreder mi?

3 / AL-İ İMRAN - 81Ve iz ehazallâhu mîsâkan
nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun
musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le
tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî,
kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).


Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size,
beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir
Resûl geldiği zaman, ona mutlaka îmân edeceksiniz ve ona mutlaka yardım
edeceksiniz" diye misak

aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi)
üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul
ettik)" dediler. (Allahû Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle
beraber şahitlerdenim." buyurdu.

3 / AL-İ İMRAN - 82Fe men tevellâ ba’de zâlike fe ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).

Artık bundan sonra, kim yüz çevirirse (nebilerden sonra gelecek olan bu Resûl'ü inkâr ederse), işte onlar, onlar fâsıklardır.

3 / AL-İ İMRAN - 83E fe gayre dînillâhi yebgûne ve lehû esleme men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve ileyhi yurceûn(yurceûne).
Onlar,
hâlâ Allah'ın dîninden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve
yerde kim varsa, hepsi tav'an ve kerhen (isteyerek ve istemeyerek) O'na
teslim oldular ve onlar, O'na (Allah'a), geri döndürülecekler.

3 / AL-İ İMRAN - 84Kul âmennâ billâhi ve mâ
unzile aleynâ ve mâ unzile alâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe
vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ven nebiyyûne min rabbihim, lâ
nuferriku beyne ehadin minhum, ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).


"Allah'a ve bize indirilene ve İbrâhîm (A.S)'a, İsmâil (A.S)'a, İshâk
(A.S)'a, Yâkub (A.S)'a ve Yâkub oğulları'na indirilenlere, Hz. Mûsâ'ya
ve Hz. Îsâ'ya ve nebilere Rab'leri tarafından verilenlere îmân ettik.
Onların arasından birini (diğerlerinden) ayırdetmeyiz. Ve biz O'na
(Allah'a) teslim olanlarız." de.

3 / AL-İ İMRAN - 85Ve men yebtegi gayrel islâmi dînen fe len yukbele minh(minhu), ve huve fîl âhireti minel hâsirîn(hâsirîne).

Ve kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa, o taktirde kendisinden asla kabul edilmez ve o, ahirette "hüsranda olanlar"dan olur.

3 / AL-İ İMRAN - 86Keyfe yehdillâhu kavmen
keferû ba’de îmânihim ve şehidû enner resûle hakkun ve câehumul
beyyinât(beyyinâtu) vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).


Îmânlarından sonra inkâr eden kavmi, Allah nasıl hidayete erdirir? Ve onlar, Resûl'ün Hak olduğuna şahit oldular ve onlara beyyineler (açık deliller) geldi. Ve Allah, zâlimler kavmini hidayete erdirmez.

3 / AL-İ İMRAN - 87Ulâike cezâuhum enne aleyhim la’netallâhi vel melâiketi ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).

İşte onların cezası, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin onların (fâsıkların) üzerlerine olmasıdır.

3 / AL-İ İMRAN - 88Hâlidîne fîhâ, lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).

Onlar, onun (lânetin) içinde ebedi kalacak olanlardır. Onlardan azab hafifletilmez ve onlara bakılmaz...

3 / AL-İ İMRAN - 89İllellezîne tâbû min ba’di zâlike ve aslehû fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Bundan sonra tövbe edip, ıslâh olanlar (nefslerini tezkiye edenler) hariç. O taktirde muhakkak ki Allah, Gafur'dur, Rahîm'dir.

3 / AL-İ İMRAN - 90İnnellezîne keferû ba’de îmânihim summezdâdû kufran len tukbele tevbetuhum, ve ulâike humud dâllûn(dâllûne).

Muhakkak ki, îmân ettikten sonra inkâr edenlerin ve sonra da küfürlerini artıranların, onların (üçüncü defa fıska düşenlerin) tövbeleri asla kabul edilmez. Ve işte onlar, dalâlette olanlardır.

3 / AL-İ İMRAN - 91İnnellezîne keferû ve mâtû
ve hum kuffârun fe len yukbele min ehadihim mil’ul ardı zeheben ve
leviftedâ bih(bihî), ulâike lehum azâbun elîmun ve mâ lehum min
nâsırîn(nâsırîne).


Muhakkak ki, inkâr edip, kâfîr olarak ölenlerin hiç birinden, yeryüzü
dolusu altını olsa ve onu fidye olarak verse artık asla kabul edilmez.
İşte onlar, onlar için “elim azap “ vardır. Ve onlar için bir yardımcı
yoktur.

3 / AL-İ İMRAN - 92Len tenâlûl birre hattâ tunfikû mimmâ tuhibbûn(tuhibbûne), ve mâ tunfikû min şey’in fe innallâhe bihî alîm(alîmun).
Sevdiğiniz
şeylerden infâk etmedikçe (Allah için vermedikçe), asla Birr'e nail
olamazsınız. (Allah'ın size verdiklerinden, Allah için) bir şey infâk
ettiğiniz zaman muhakkak ki Allah, onu en iyi bilendir.

3 / AL-İ İMRAN - 93Kullut taâmi kâne hillen li
benî isrâile illâ mâ harrame isrâîlu alâ nefsihî min kabli en
tunezzelet tevrât(tevrâtu), kul fe’tû bit tevrâti fetlûhâ in kuntum
sâdıkîn(sâdıkîne).


Tevrat indirilmeden önce İsrailoğullarının kendi kendilerine haram
kıldığı şeylerden başka bütün yiyecekler İsrailoğulları için helâldi.
De ki: "Eğer siz, (yeminlerinizde ve sözlerinizde) sadık iseniz,
öyleyse Tevrat'ı getirin de okuyun."

3 / AL-İ İMRAN - 94Fe menifterâ alâllâhil kezibe min ba’di zâlike fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).

Artık bundan sonra kim, Allah'a yalanla iftira ederse, o takdirde işte onlar, onlar zalimlerdir.

3 / AL-İ İMRAN - 95 Kul sadakallâhu fettebiû millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).

De ki: "Allahû Teâla doğruyu söyledi. Öyle ise hanif olarak Hz. İbrâhim'in dînine tâbî olun. Ve o, müşriklerden olmadı."

3 / AL-İ İMRAN - 96İnne evvele beytin vudia lin nâsi lellezî bi bekkete mubâreken ve huden lil âlemîn(âlemîne).

Muhakkak ki, mübarek ve âlemlere hidayet vesilesi olan (beyt), elbetteki insanlar için Bekke'de (Mekke'de) yapılmış olan ilk Beyt'tir.

3 / AL-İ İMRAN - 97Fîhi âyâtun beyyinâtun
makâmu ibrâhîm(ibrâhîme), ve men dahalehu kâne âminâ(âminen), ve
lillâhi alen nâsi hiccul beyti menistetâa ileyhi sebîlâ(sebîlen), ve
men kefere fe innallâhe ganiyyun anil âlemîn(âlemîne).


Orada (Beytullah'da) açık beyyineler, Hz.İbrâhîm'in makamı vardır. Ve
kim oraya girerse emin (emniyette) olur. Ona yol bulmaya (Hacc'a
gitmeye) gücü yetenlere, Allah için o Beyt'in hac edilmesi, insanların
üzerine (farz)dır. Ve kim inkâr ederse, artık muhakkak ki Allah,
âlemlerden ganidir (hiçbir şeye muhtaç değildir).

3 / AL-İ İMRAN - 98Kul yâ ehlel kitâbi lime tekfurûne bi âyâtillâhi, vallâhu şehîdun alâ mâ ta’melûn(ta’melûne).

De ki: "Ey Kitap ehli! Niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz? Ve Allah, yapmakta olduğunuz şeylere şahit."

3 / AL-İ İMRAN - 99Kul yâ ehlel kitâbi lime
tesuddûne an sebîlillâhi men âmene tebgûnehâ ivecen ve entum şuhedâu ve
mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).


De ki: "Ey Kitap ehli! (Gerçeklere) şahit olduğunuz halde, niçin îmân
eden kimseleri, onun eğriliğini isteyerek, Allah'ın yolundan men
ediyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir."

3 / AL-İ İMRAN - 100Yâ eyyuhellezîne âmenû in tutîû ferîkan minellezîne ûtûl kitâbe yeruddûkum ba’de îmânikum kâfirîn(kâfirîne).

Ey âmenû olanlar! Eğer o kitap verilenlerden bir gruba, itaat ederseniz, sizi îmânınızdan sonra kâfîrliğe döndürürler.

3 / AL-İ İMRAN - 101Ve keyfe tekfurûne ve entum
tutlâ aleykum âyâtullâhi ve fîkum resûluh(resûluhu), ve men ya’tesim
billâhi fe kad hudiye ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).


Ve size, Allah'ın âyetleri okunurken ve aranızda O'nun (Allah'ın)
Resûl'ü varken, siz nasıl inkâr edersiniz. Ve kim Allah'a sımsıkı
tutunursa, artık o Sıratı Mustakim'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet olunmuştur.

3 / AL-İ İMRAN - 102Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).

Ey âmenû
olanlar, Allah'a karşı “O'nun hak takvası” ile (bi hakkın takva, en üst
derece takva ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz, (Allah'a) teslim
olmadan ölmeyin!

3 / AL-İ İMRAN - 103Va’tasımû bihablillâhi
cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen
fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve
kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike
yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).


Ve hepiniz, Allah'ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve
Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; siz (birbirinize)
düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi,
böylece Allah'ın ni'meti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir
çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size
böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.

3 / AL-İ İMRAN - 104Veltekun minkum ummetun
yed’ûne ilel hayri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil
munker(munkeri), ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).


Sizin içinizden hayra davet eden (mürşidlerden) bir cemaat olsun ve
mârufla emretsin, ve münkerden nehyetsin (men etsin). İşte onlar, onlar felâha erenlerdir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

AL-İ İMRAN Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: AL-İ İMRAN Suresi Meali   AL-İ İMRAN Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 5:59 pm

3 / AL-İ İMRAN - 105Ve lâ tekûnû kellezîne teferrakû vahtelefû min ba’di mâ câehumul beyyinât(beyyinâtu), ve ulâike lehum azâbun azîm(azîmun).

Ve kendilerine beyyineler (açık deliller) geldikten sonra, fırkalara
ayrılıp ihtilafa düşenler gibi olmayın! Ve işte onlar, onlar için “azîm
azap” vardır.

3 / AL-İ İMRAN - 106Yevme tebyaddu vucûhun ve
tesveddu vucûh(vucûhun), fe emmellezînesveddet vucûhuhum e kefertum
ba’de îmânikum fe zûkûl azâbe bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne).


O gün (bazı) yüzler ağaracak ve (bazı) yüzler kararacak. O zaman
yüzleri kararan kimselere: “Îmânınızdan sonra siz inkâr mı ettiniz?
Öyleyse inkâr etmiş olmanızdan dolayı azabı tadın” (denir).

3 / AL-İ İMRAN - 107Ve emmellezînebyaddat vucûhuhum fe fî rahmetillâh(rahmetillâhi), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Amma,
yüzleri ağarmış olanlar ise, artık Allah'ın rahmeti içindedirler.
Onlar, onun (o rahmetin) içinde ebedî kalacak olanlardır.

3 / AL-İ İMRAN - 108Tilke âyâtullâhi netlûhâ aleyke bil hakk(hakkı), ve mâllâhu yurîdu zulmen lil âlemîn(âlemîne).
İşte
bunlar, Allah'ın âyetleridir, onları sana hak olarak tilavet ediyoruz
(okuyup açıklıyoruz). Ve Allah, âlemlere zulüm olmasını istemez.

3 / AL-İ İMRAN - 109Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve ilâllâhi turceul umûr(umûru).

Göklerde ve yerlerde ne varsa Allah'ındır. Ve emirler (bütün işler), Allah'a döndürülür.

3 / AL-İ İMRAN - 110Kuntum hayra ummetin uhricet
lin nâsi te’murûne bil ma’rûfi ve tenhevne anil munkeri ve tu’minûne
billâh(billâhi), ve lev âmene ehlul kitâbi le kâne hayran lehum,
minhumul mu’minûne ve ekseruhumul fâsikûn(fâsikûne).


Siz, insanlar için çıkarılmış (seçilmiş) olan, ümmetin hayırlı kişileri
oldunuz. Mâruf ile emredersiniz ve münkerden nehy edersiniz (men
edersiniz). Ve siz, Allah'a îmân ediyorsunuz. Eğer kitap ehli de îmân
etselerdi elbette onlar için hayırlı olurdu. Onlardan bir kısmı
mü'mindir ve onların çoğu da fâsıklardır.

3 / AL-İ İMRAN - 111Len yedurrûkum illâ ezâ(ezen), ve in yukâtilûkum yuvellûkumul edbâr(edbâre), summe lâ yunsarûn(yunsarûne).
Onlar
size ezadan başka asla bir zarar veremezler. Ve eğer sizinle
savaşırlarsa, size arkalarına dönüp kaçarlar. Sonra onlar, yardım da
olunmazlar.

3 / AL-İ İMRAN - 112Duribet aleyhimuz zilletu
eyne mâ sukıfû illâ bi hablin minallâhi ve hablin minen nâsi ve bâû bi
gadabin minallâhi ve duribet aleyhimul meskeneh(meskenetu), zâlike bi
ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnel enbiyâe bi gayri
hakk(hakkın), zâlike bimâ asav ve kânû ya’tedûn(ya’tedûne).


Onların üzerlerine, nerede olurlarsa olsunlar zillet (alçaklık) damgası
vuruldu. Ancak Allah'ın ipine (Sıratı Mustakîm'e) ve insanlardan bir
ipe (Allah'a ulaştıracak olan mürşide) tutunanlar (ulaşanlar) hariç.
(Onlar) Allah'tan bir gazaba uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası
vuruldu. Bu, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve
peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları sebebiyledir. İşte bu,
onların (Allah'a) isyan etmelerinden ve haddi aşmış olmalarındandır.

3 / AL-İ İMRAN - 113Leysû sevâ’(sevâen), min ehlil kitâbi ummetun kâimetun yetlûne âyâtillâhi ânâel leyli ve hum yescudûn(yescudûne).
Onların
(hepsi) bir değildir. Kitap ehlinden, gece saatlerinde kıyamda durup,
Allah'ın âyetlerini tilavet eden ve secde eden bir ümmet vardır.

3 / AL-İ İMRAN - 114Yu’minûne billâhi vel yevmil
âhiri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yusâriûne
fîl hayrât(hayrâti), ve ulâike mines sâlihîn(sâlihîne).


Onlar, Allah'a ve yevmil âhire îmân ederler, mâruf (irfan) ile emreder
ve kötülükten nehyederler (men ederler) ve hayırlara koşarlar. İşte
onlar, sâlihlerdendir.

3 / AL-İ İMRAN - 115Ve mâ yef’alû min hayrin fe len yukferûh(yukferûhu), vallâhu alîmun bil muttekîn(muttekîne).
Ve
hayır olarak bir şey yaparlarsa, o taktirde o (hayır), asla örtülmez
(mutlaka mükâfâtı verilir). Ve Allah, takva sahiplerini en iyi
bilendir.

3 / AL-İ İMRAN - 116İnnellezîne keferû len
tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve
ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).


Muhakkak ki inkâr edenlere, malları ve evlatları, Allah'tan bir şeye
(azaba) karşı kendilerine asla bir fayda vermez. Ve işte onlar ateş
ehlidir, onlar, orada devamlı kalacak olanlardır.

3 / AL-İ İMRAN - 117Meselu mâ yunfikûne fî
hâzihil hayâtid dunyâ ke meseli rîhin fîhâ sırrun esâbet harse kavmin
zalemû enfusehum fe ehlekethu ve mâ zalemehumullâhu ve lâkin enfusehum
yazlımûn(yazlımûne).


Onların (kâfirlerin), bu dünya hayatında (gösteriş ve övünmek için)
infâk etttikleri şeylerin durumu, kendilerine zulmeden (Allah'ın
emirlerine ve nehiylerine itaat etmeyerek, devamlı derecat kaybeden)
bir kavmin, "kavurucu, dondurucu soğuk bir rüzgarın isabet ederek,
böylece helâk ettiği" ekininin durumu gibidir. Allah, onlara
zulmetmedi, fakat onlar, kendi kendilerine zulmediyorlar.

3 / AL-İ İMRAN - 118Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ
tettehızû bitâneten min dûnikum lâ ye’lûnekum habâlâ(habâlen), veddû mâ
anittum, kad bedetil bagdâu min efvâhihim, ve mâ tuhfî sudûruhum
ekber(ekberu), kad beyyennâ lekumul âyâti in kuntum ta’kılûn(ta’kılûne).


Ey âmenû
olanlar! Kendinizden (mü'minlerden) başkalarını sırdaş edinmeyin. Onlar
sizi fesada düşürmekten geri kalmazlar ve size sıkıntı verecek şeyleri
temenni ettiler. Kin ve öfkeleri ağızlarından (sözlerinden) belli
olmuştur. Göğüslerinde gizledikleri şey (kinleri) daha da büyüktür.
Akıl etmiş olsaydınız, size âyetleri açıklamıştık.

3 / AL-İ İMRAN - 119Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum
ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ
lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel
gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis
sudûr(sudûri).


İşte siz (mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi
sevmezler ve siz kitabın tamamına îmân edersiniz. Ve sizinle
karşılaşınca "biz îmân ettik" dediler, yalnız kaldıkları zaman, size
karşı öfkelerinden parmak uçlarını ısırdılar. De ki: "Öfkenizden
ölün."Muhakkak ki Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.

3 / AL-İ İMRAN - 120İn temseskum hasenetun
tesû’hum, ve in tusibkum seyyietun yefrahû bihâ ve in tasbirû ve
tettekû lâ yadurrukum keyduhum şey’a(şey’en), innallâhe bi mâ ya’melûne
muhît(muhîtun).


Şayet size bir hasenat (güzellik) dokunursa onları hüzünlendirir. Ve
şayet size bir seyyiat (kötülük) isabet ederse, onunla ferahlanırlar
(ona sevinirler). Ve eğer siz sabrederseniz ve takva sahibi olursanız,
onların hileleri size hiçbir şeyle zarar veremez. Muhakkak ki Allah,
onların yaptıklarını (ilmi ile) kuşatandır (bilendir).

3 / AL-İ İMRAN - 121Ve iz gadavte min ehlike tubevviul mu’minîne makâide lil kıtâl(kıtâli), vallâhu semîun alîm(alîmun).
Ve
bir sabah erkenden ailenden ayrılmıştın, mü'minleri savaş için (uygun)
mevzilere yerleştiriyordun. Ve Allah en iyi işiten, en iyi bilendir.

3 / AL-İ İMRAN - 122İz hemmet tâifetâni minkum en tefşelâ vallâhu veliyyuhumâ ve alâllâhi fel yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).
Sizden
iki grup, korkaklık göstererek bozgunluğa meyletmişti. Allah, o
ikisinin de (iki grubun da) dostudur ve artık mü'minler Allah'a
tevekkül etsinler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

AL-İ İMRAN Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: AL-İ İMRAN Suresi Meali   AL-İ İMRAN Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 6:00 pm

3 / AL-İ İMRAN - 123Ve lekad nasarakumullâhu bi bedrin ve entum ezilleh(ezilletun), fettekûllâhe leallekum teşkurûn(teşkurûne).

Ve andolsun ki, Bedir (savaşında), siz (sayıca ve silahça) daha zayıf
bir halde iken, Allah size yardım etti. Artık Allah'a karşı takva
sahibi olun. Ve umulur ki böylece siz şükredersiniz!

3 / AL-İ İMRAN - 124İz tekûlu lil mu’minîne e len yekfiyekum en yumiddekum rabbukum bi selâseti âlâfin minel melâiketi munzelîn(munzelîne).

O zaman mü'minlere (şöyle) diyordun: "Rabbinizin, indirilen meleklerden üç bini ile size yardım etmesi, size kâfi gelmiyor mu?"

3 / AL-İ İMRAN - 125Belâ in tasbirû ve tettekû
ve ye’tûkum min fevrihim hâzâ yumdidkum rabbukum bi hamseti âlâfin
minel melâiketi musevvimîn(musevvimîne).


Bilâkis, eğer siz sabrederseniz ve takva sahibi olursanız ve onlar size
aniden gelirlerse (saldırırlarsa), Rabbiniz bu nişaneli meleklerden beş
bini ile size yardım eder.

3 / AL-İ İMRAN - 126Ve mâ cealehullâhu illâ buşrâ lekum ve li tatmeinne kulûbukum bih(bihî), ve men nasru illâ min indillâhil azîzil hakîm(hakîmi).
Ve
Allah, onu (bu yardım vaadini), size müjde olması ve kalplerinizin
onunla tatmin olmasından başka bir şey için yapmadı. Yardım ancak, Azîz
ve Hakîm olan Allah'ın katındandır.

3 / AL-İ İMRAN - 127Li yaktaa tarafen minellezîne keferû ev yekbitehum fe yenkalibû hâibîn(hâibîne).
(Ve
bu yardım), kâfirlerden bir kısmını kesmek (helâk etmek) veya onları
perişan etmek, böylece bozguna uğrayarak dönüp gitmeleri içindir.

3 / AL-İ İMRAN - 128Leyse leke minel emri şey’un ev yetûbe aleyhim ev yuazzibehum fe innehum zâlimûn(zâlimûne).
Senin
için bir emir (yapacağın bir şey) yoktur. (Allah), ya onların tövbesini
kabul eder veya onlara azap eder. Oysa onlar, gerçekten zalimlerdir.

3 / AL-İ İMRAN - 129Ve lillâhi mâ fîs semâvâti
ve mâ fîl ard(ardı), yagfiru li men yeşâu ve yuazzibu men yeşâ’(yeşâu),
vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).


Ve göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Dilediğini mağfiret eder ve dilediğine de azap eder. Ve Allah, Gafur'dur, Rahîm'dir.

3 / AL-İ İMRAN - 130Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ te’kulur ribâ ad’âfen mudâafeh(mudâafeten), vettekûllâhe leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey âmenû olanlar! Faizi, kat kat artırarak yemeyin. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun. Umulur ki böylece siz, felâha erersiniz.

3 / AL-İ İMRAN - 131Vettekûn nârelletî uiddet lil kâfirîn(kâfirîne).

Ve kâfirler için hazırlanmış olan o ateşten sakının.

3 / AL-İ İMRAN - 132Ve atîûllâhe ver resûle leallekum turhamûn(turhamûne).

Ve Allah'a ve Resûl'e itaat edin, umulur ki böylece siz rahmet olunursunuz.

3 / AL-İ İMRAN - 133Ve sâriû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâs semâvâtu vel ardu, uiddet lil muttekîn(muttekîne).

Ve Rabbiniz'den olan mağfirete ve genişliği yerler ve gökler kadar olan, muttekîler için hazırlanmış olan cennete koşun!

3 / AL-İ İMRAN - 134Ellezîne yunfikûne fîs serrâi ved darrâi vel kâzımînel gayza vel âfîne anin nâs(nâsi), vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne).

Onlar (muttekîler), bollukta ve darlıkta (Allah için) infâk ederler
(verirler) ve onlar öfkelerini yutanlardır (tutanlardır) ve insanları
affedenlerdir. Ve Allah, muhsinleri sever.

3 / AL-İ İMRAN - 135Vellezîne izâ fealû
fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe festagferû li zunûbihim, ve
men yagfiruz zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum
ya’lemûn (ya’lemûne).


Ve onlar (takva sahipleri), bir kötülük yaptıkları veya nefslerine
zulmettikleri zaman Allah'ı zikrederler, hemen günahları için mağfiret
dilerler. Ve Allah'tan başka kim günahları mağfiret eder. Ve onlar,
yaptıkları şeylerde (hatalarda), bilerek ısrar etmezler.

3 / AL-İ İMRAN - 136Ulâike cezâuhum magfiretun min rabbihim ve cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, ve ni’me ecrul âmilîn(âmilîne).
İşte
onların mükâfatları, Rab'lerinden mağfiret ve altlarından nehirler
akan, içlerinde devamlı kalacakları cennetlerdir. (Böyle) amel
edenlerin mükâfatları ne güzel!

3 / AL-İ İMRAN - 137Kad halet min kablikum sunenun, fe sîrû fîl ardı fenzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Sizlerden
önce (bir çok kavimlerde) Allah'ın sünnetleri gelip geçti. Artık
yeryüzünde gezin (Allah'ın âyetlerini) böylece yalanlayanların akıbeti
nasıl olmuş bakın.

3 / AL-İ İMRAN - 138Hâzâ beyânun lin nâsi ve huden ve mev’ızatun lil muttekîn(muttekîne).

Bu (âyetler), insanlar için bir açıklama ve bir hidayet ve takva sahipleri için bir öğüttür.

3 / AL-İ İMRAN - 139Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul a’levne in kuntum mu’minîn(mu’minîne).

Ve gevşemeyin ve mahzun olmayın! Eğer mü'min iseniz, üstün olan sizsiniz.

3 / AL-İ İMRAN - 140İn yemseskum karhun fe kad
messel kavme karhun misluh(misluhu), ve tilkel eyyâmu nudâviluhâ beynen
nâs(nâsi), ve li ya’lemallâhullezîne âmenû ve yettehize minkum şuhedâe
vallâhu lâ yuhibbuz zâlimîn(zâlimîne).


Eğer size bir yara dokunursa, o taktirde o kavme de, onun aynısı bir
yara dokunmuştur. Ve bu (sevinçli ve kederli) günleri, Biz, insanlar
arasında döndürüp dolaştırırız. Allah'ın, âmenû olanları (sınayıp) bilmesi (belli etmesi) ve sizden (içinizden) şahitler edinmesi içindir. Ve Allah, zalimleri sevmez.

3 / AL-İ İMRAN - 141Ve liyumahhisallâhullezîne âmenû ve yemhakal kâfirîn(kâfirîne).

Ve (bu), Allah'ın âmenû olanları temize çıkarması ve kâfirleri yavaş yavaş helâk etmesi içindir.

3 / AL-İ İMRAN - 142Em hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ya’lemillâhullezîne câhedû minkum ve ya’lemes sâbirîn(sâbirîne).

Yoksa siz, Allah sizden cihad edenleri ve sabredenleri belli etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

3 / AL-İ İMRAN - 143Ve lekad kuntum temennevnel mevte min kabli en telkavhu, fe kad raeytumûhu ve entum tenzurûn(tenzurûne).

Ve andolsun ki siz, ölümü (şehit olmayı), onunla karşılaşmadan (yüzyüze
gelmeden) önce, temenni ediyordunuz. İşte şimdi onu görmüş oldunuz. Ve
(oysa) siz (şehit olarak ölmeyi) bekliyordunuz.

3 / AL-İ İMRAN - 144Ve mâ muhammedun illâ
resûl(resûlun), kad halet min kablihir rusûl(rusûlu), e fein mâte ev
kutilenkalebtum alâ a’kâbikum, ve men yenkalib alâ akıbeyhi fe len
yadurrallâhe şey’â(şey’en), ve se yeczîllâhuş şâkirîn(şâkirîne).”


Ve Muhammed sadece bir Resûl'dür. Ondan önce de resûller gelip
geçmiştir. Şimdi O, öldü veya öldürüldü ise, siz topuklarınız üzerinde
geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse, bundan
sonra Allah'a, asla hiçbir şeyle zarar veremez. Ve Allah, şâkirleri
(şükredenleri) yakında mükâfatlandıracaktır.

3 / AL-İ İMRAN - 145Ve mâ kâne li nefsin en
temûte illâ bi iznillâhi kitâben mueccelâ(mueccelen), ve men yurid
sevâbed dunyâ nu’tihî minhâ, ve men yurid sevâbel âhirati nu’tihî
minhâ, ve se neczîş şâkirîn(şâkirîne).


Ve bir kimsenin, Allah'ın izni olmadan ölmesi olmamıştır (olamaz), o
(ölüm), süresi tayin edilmiş bir yazıdır. Ve kim dünya sevabı isterse,
kendisine ondan veririz, ve kim ahiret sevabı isterse, kendisine ondan
veririz. Ve şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracağız.

3 / AL-İ İMRAN - 146Ve keeyyin min nebiyyin
kâtele, meahu rıbbiyyûne kesîr(kesîrun), fe mâ vehenû li mâ asâbehum fî
sebîlillâhi ve mâ daufû ve mestekânû vallâhu yuhibbus sâbirîn(sâbirîne).


Ve peygamberlerden niceleri var ki; onlarla birlikte birçok rıbbıyyun
(ilim, irfan sahibi mürşid) de savaştı. Allah yolunda, kendilerine
isabet eden şeyler (elem ve sıkıntılar) sebebiyle gevşemediler,
zayıflık göstermediler ve boyun da eğmediler. Allah, sabredenleri
sever.

3 / AL-İ İMRAN - 147Ve mâ kâne kavlehum illâ en
kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ
vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne).


Ve onların sözleri: "Rabbimiz, bizim günahlarımızı mağfiret et ve
işimizdeki israfımızı (aşırılığımızı) bağışla. Ve ayaklarımızı sabit
tut ve kâfirler kavmine karşı bize yardım et." demekten başka birşey
olmadı.

3 / AL-İ İMRAN - 148Fe âtâhumullâhu sevâbed dunyâ ve husne sevâbil âhireh(âhireti), vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne).

Böylece Allah, onlara dünya sevabını ve ahiret sevabınının en güzelini verdi. Ve Allah, muhsinleri sever.

3 / AL-İ İMRAN - 149Yâ eyyuhellezîne âmenû in tutîûllezîne keferû yeruddûkum alâ a’kâbikum fe tenkalibû hâsirîn(hâsirîne).

Ey âmenû
olanlar! Eğer kâfirlere itaat ederseniz , sizi topuklarınız üzerinde
geri çevirirler. O zaman "hüsrana uğramış olanların" haline dönersiniz.

3 / AL-İ İMRAN - 150Belillâhu mevlâkum, ve huve hayrun nâsırîn(nâsırîne).

Hayır! Sizin mevlânız (dostunuz) Allah'tır. Ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.

3 / AL-İ İMRAN - 151Se nulkî fî kulûbillezîne
keferûr ru’be bimâ eşrakû billâhi mâ lem yunezzil bihî
sultânâ(sultânen), ve me’vâhumun nâr(nâru), ve bi’se mesvez
zâlimîn(zâlimîne).


Allah'ın, hakkında bir sultan (delil) indirmediği bir şeyi, Allah'a
ortak koşmaları sebebiyle, o kâfirlerin kalplerine korku vereceğiz. Ve
onların sığınağı (gideceği yer), ateştir (cehennemdir). Ve zalimlerin
kalacağı yer ne kötü.

3 / AL-İ İMRAN - 152Ve lekad sadakakumullâhu
va’dehû iz tehussûnehum bi iznih(iznihî), hattâ izâ feşiltum ve
tenâza’tum fîl emri ve asaytum min ba’di mâ erâkum mâ
tuhıbbûn(tuhıbbûne), minkum men yurîdud dunyâ ve minkum men yurîdul
âhireh(âhirete), summe sarafekum anhum li yebteliyekum, ve lekad afâ
ankum, vallâhu zû fadlin alel mu’minîn(mu’minîne).


Andolsun ki; Allah, size olan vaadine sadık kaldı. O'nun (Allah'ın)
izni ile onları perişan edip öldürüyordunuz. Fakat, Allah size
sevdiğiniz şeyi (galibiyeti) gösterdikten sonra gevşeklik
göstermiştiniz. Ve verilen emir hakkında nizaya (anlaşmazlığa) düştünüz
ve isyan ettiniz. Sizden kiminiz dünyayı istiyordu (ganimete koştu),
kiminiz ahireti istiyordu (onlar şehit olana kadar yerlerinde kaldı).
Sonra sizi imtihan etmek için, sizi onlardan geri çevirdi (mağlup olup
geri döndünüz) ve andolsun ki, (buna rağmen) sizi affetti. Ve Allah,
mü'minlere karşı fazl sahibidir.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

AL-İ İMRAN Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: AL-İ İMRAN Suresi Meali   AL-İ İMRAN Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 6:00 pm

3 / AL-İ İMRAN - 153İz tus’idûne ve lâ telvûne
alâ ehadin ver resûlu yed’ûkum fî uhrâkum fe esâbekum gammen bi gammin
li keylâ tahzenû alâ mâ fâtekum ve lâ mâ asâbekum, vallâhu habîrun bimâ
ta’melûn(ta’melûne).


Siz (dağa çıkarak) uzaklaşıyor ve dönüp hiç kimseye bakmıyordunuz,
(Allah'ın) Resûl'ü ise sizi arkanızdan çağırıyordu. Bundan sonra size
gam üstüne gam isabet etti, elinizden çıkan şeyler (zafer, ganimet) ve
size isabet eden şeyler (musîbetler) için mahzun olmayın (üzülmeyin)
diye. Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

3 / AL-İ İMRAN - 154Summe enzele aleykum min
ba’dil gammi emeneten nuâsen yagşâ tâifeten minkum, ve tâifetun kad
ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi gayrel hakkı zannel
câhiliyyeh(câhiliyyeti), yekûlûne hel lenâ minel emri min şey’(şey’in),
kul innel emre kullehu lillâh(lillâhi), yuhfûne fî enfusihim mâ lâ
yubdûne lek(leke), yekûlûne lev kâne lenâ minel emri şey’un mâ kutilnâ
hâhunâ, kul lev kuntum fî buyûtikum le berezellezîne kutibe aleyhimul
katlu ilâ medâciihim, ve li yebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve li
yumahhısa mâ fî kulûbikum, vallâhu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).


Sonra (Allah), bu gamın arkasından sizin üzerinize sükûnet veren bir
uyku indirdi, içinizden bir grubu sarıp kaplıyordu ve diğer grup,
canlarını önemsemişti (canlarının kaygısına düştüler). Allah'a karşı
cahiliyye zannı ile haksız zanda bulunuyorlar: "Bu emirden bize bir şey
(bir nasib) var mı?" diyorlar. (Onlara): "Muhakkak ki emirlerin hepsi
Allah'ındır." de. İçlerinde sana açıklamadıkları bir şey saklıyorlar.
"Bu emirden bize bir şey (bir nasib) olsaydı, burada öldürülmezdik."
diyorlar. Eğer siz, evlerinizde bile olsaydınız, üzerlerine katl
(öldürülmeleri) yazılmış olanlar, yatacakları (ölüp düşecekleri) yere
mutlaka çıkıp giderlerdi. (Bu) Allah'ın sizin sinelerinizde olanı
sınamak ve kalplerinizde olandan (şüpheden), sizi temize çıkarmak
(fitneden kurtarmak) içindir. Ve Allah, sinelerde olanı en iyi
bilendir.

3 / AL-İ İMRAN - 155İnnellezîne tevellev minkum
yevmel tekal cem’âni, inne mestezellehumuş şeytânu bi ba’di mâ kesebû,
ve lekad afâllâhu anhum innallâhe gafûrun halîm(halîmun).


Muhakkak ki, iki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden bir kısmı yüz
çevirdi, oysa şeytan, kazandıkları bazı şeylerden dolayı (Resûlün
emrine itaat etmemek, ganimete koşmak gibi), onları zillete düşürmek
istedi. Ve and olsun ki, Allah onları affetti. Muhakkak ki Allah
Gafûr'dur, Halîm'dir.

3 / AL-İ İMRAN - 156Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ
tekûnû kellezîne keferû ve kâlû li ıhvânihim izâ darabû fîl ardı ev
kânû guzzen lev kânû indenâ mâ mâtû ve mâ kutilû, li yec’alallâhu
zâlike hasreten fî kulûbihim vallâhu yuhyî ve yumît(yumîtu), vallâhu bi
mâ ta’melûne basîr(basîrun).


Ey âmenû
olanlar! Siz, yeryüzünde sefere çıkmış veya gâzi olan (savaşa katılan)
kardeşleri için "Eğer bizim yanımızda olsaydılar ölmezler ve
öldürülmezlerdi." diyen kâfirler gibi olmayın! Allah, bunu onların
kalplerinde bir hasret (pişmanlık) kılmak için yaptı. Ve Allah yaşatır
ve öldürür. Ve Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir.

3 / AL-İ İMRAN - 157Ve lein kutiltum fî sebîlillâhi ev muttum le magfiretun minallâhi ve rahmetun hayrun mimmâ yecmeûn(yecmeûne).
Ve
eğer siz, Allah'ın yolunda öldürülür veya ölürseniz, mutlaka Allah'tan
mağfiret ve rahmet vardır, onların topladıklarından (dünya malından)
daha hayırlıdır.

3 / AL-İ İMRAN - 158Ve lein muttum ev kutiltum le ilâllâhi tuhşerûn(tuhşerûne).

Ve elbette, ölseniz de öldürülseniz de mutlaka Allah'a haşr olunacaksınız (Allah'ın huzurunda toplanacaksınız).

3 / AL-İ İMRAN - 159Fe bimâ rahmetin minallâhi
linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min
havlik(havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri),
fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbul
mutevekkilîn(mutevekkilîne).


O zaman, Allah'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve
eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından
dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler
konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık Allah'a
tevekkül et. Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri (Allah'a güvenenleri)
sever.

3 / AL-İ İMRAN - 160İn yansurkumullâhu fe lâ
gâlibe lekum, ve in yahzulkum fe menzellezî yansurukum min
ba’dih(ba’dihi), ve alâllâhi fel yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).


Eğer Allah size yardım ederse, o zaman sizi yenecek yoktur. Ve eğer
sizi yardımsız (yüz üstü) bırakırsa, ondan sonra size kim yardım eder.
Öyleyse mü'minler, Allah'a tevekkül etsinler (Allah'a güvensinler).

3 / AL-İ İMRAN - 161Ve mâ kâne li nebiyyin en
yagull(yagulle), ve men yaglul ye’ti bimâ galle yevmel
kıyâmeh(kıyâmeti), summe tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ
yuzlemûn(yuzlemûne).


Ve bir peygamber için "ganimet malından gizlice alması" olamaz. Ve kim
ganimet malından gizlice alırsa (hıyanet ederse), kıyâmet günü o,
gizlice aldığı şey ile gelir. Sonra herkese kazandığı şey ödenir ve
onlar zulmedilmezler.

3 / AL-İ İMRAN - 162E femenittebea rıdvânallâhi ke men bâe bi sehatin minallâhi ve me’vâhu cehennem(cehennemu), ve bi’sel masîr(masîru).
Artık,
Allah'ın rızasına tâbî olan kimse, Allah'dan gazaba uğramış ve
barınacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? Ve (o) ne kötü varış
yeri.

3 / AL-İ İMRAN - 163Hum derecâtun indallâh(indallâhi), vallâhu basîrun bi mâ ya’melûn(ya’melûne).
Onların
(Allah'ın rızasına tâbî olanların) kazandıkları dereceler, Allah'ın
katındadır. Ve Allah, onların yaptıklarını en iyi görendir.

3 / AL-İ İMRAN - 164Le kad mennallâhu alel
mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve
yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min
kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).


Andolsun ki Allah, mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının
ruhu) bir ni'met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin
içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O'nun (Allah'ın)
âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti
öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten
açık bir dalâlet içinde idiler.

3 / AL-İ İMRAN - 165E ve lemmâ asâbetkum
musîbetun kad asabtum misleyhâ, kultum ennâ hâzâ, kul huve min indi
enfusikum innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).


Ve iki mislini (düşmanlarınıza) isabet ettirdiğiniz bir musibet, size
isabet ettiği zaman: "Bu nasıl oldu?" dediniz. De ki:"O sizin kendi
nefslerinizdendir." Muhakkak ki Allah, her şeye kaadirdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

AL-İ İMRAN Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: AL-İ İMRAN Suresi Meali   AL-İ İMRAN Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 6:01 pm

3 / AL-İ İMRAN - 166Ve mâ asâbekum yevmel tekal cem’âni fe bi iznillâhi ve li ya’lemel mu’minîn(mu’minîne).

Ve iki topluluğun karşılaştığı o gün, size isabet eden şey (musibet)
ancak Allah'ın izniyleydi ve mü'minleri bilmesi (belirlenmesi) içindi.

3 / AL-İ İMRAN - 167Ve li ya’lemellezîne nâfekû,
ve kîle lehum teâlev kâtilû fî sebîlillâhi evidfeû kâlû lev na’lemu
kıtâlen letteba’nâkum, hum lil kufri yevmeizin akrabu minhum lil
îmân(îmâni), yekûlûne bi efvâhihim mâ leyse fî kulûbihim, vallâhu
a’lemu bi mâ yektumûn(yektumûne).


Ve (bu) nifak çıkaranları bilmesi (münafık olanların belirlenmesi)
içindi. Ve onlara: "Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunun (müdafaa
edin)." denildiği zaman, "Biz harp (etmeyi) bilseydik, elbette size
tâbî olurduk (sizinle gelirdik)." dediler. İzin günü onlar, îmândan çok
küfre yakındırlar. Onlar, kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla
söylüyorlar. Ve Allah, onların gizledikleri şeyi çok iyi bilir.

3 / AL-İ İMRAN - 168Ellezîne kâlû li ihvânihim ve kaadû lev atâûnâ mâ kutil(kutilû), kul fedreû an enfusikumul mevte in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).
Onlar
(münafıklar), kendileri oturdukları (savaşa gitmedikleri) halde, savaşa
katılan kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi."
dediler. (Onlara) de ki: "Eğer (sözünüzde) sâdık kimselerseniz, haydi
ölümü kendinizden savın."

3 / AL-İ İMRAN - 169Ve lâ tahsebennellezîne kutilû fî sebîlillâhi emvâtâ(emvâten), bel ahyâun inde rabbihim yurzekûn(yurzekûne).
Ve
Allah'ın yolunda öldürülenleri, sakın ölüler sanmayın. Hayır, (onlar)
hayydırlar (canlıdırlar), Rab'lerinin katında rızıklandırılırlar.

3 / AL-İ İMRAN - 170Ferihîne bi mâ âtâhumullâhu
min fadlıhî, ve yestebşirûne billezîne lem yelhakû bihim min halfihim,
ellâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).


Allah'ın onlara kendi fazlından verdiği şeyle ferahlarlar. Ve
arkalarından henüz kendilerine katılmayan (henüz şehit olmayan)
kimselere, "onlara bir korku olmayacağını ve onların mahzun
olmayacaklarını" müjdelemek isterler.

3 / AL-İ İMRAN - 171Yestebşirûne bi ni’metin minallâhi ve fadlin, ve ennallâhe lâ yudîu ecrel mu’minîn(mu’minîne).

Onlar, Allah'tan olan ni'meti, fazlı ve "Allah'ın mü'minlerin mükâfatını zayi etmeyeceğini" müjdelemek isterler.

3 / AL-İ İMRAN - 172Ellezinestecâbû lillâhi ver resûli min ba’di mâ asâbehumul karh(karhu), lillezîne ahsenû minhum vettekav ecrun azîm(azîmun).
Onlar
(o mü'minler) ki, kendilerine yara isabet ettikten sonra bile Allah'ın
ve Resûl'ün davetine icabet ettiler. Onlardan ahsen olanlar (Allah'ın
bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili
işlemeyenler) ve (azîm) takvaya ulaşanlar için "Azîm Ecir (en büyük
mükafat)" vardır.

3 / AL-İ İMRAN - 173Ellezîne kâle lehumun nâsu
innen nâse kad cemeû lekum fahşevhum fe zâdehum îmânâ(îmânen), ve kâlû
hasbunâllâhu ve ni’mel vekîl(vekîlu).


O (ahsen) kimseler ki, insanlar onlara: "Muhakkak ki, insanlar, sizin
için (size saldırmak için) toplandılar. Artık onlardan korkun."
dedikleri zaman, (bu söz), onların îmânını artırdı. Ve "Allah bize
kâfîdir ve O, ne güzel vekildir." dediler.

3 / AL-İ İMRAN - 174Fenkalebû bi ni’metin
minallâhi ve fadlin lem yemseshum sûun, vettebeû
rıdvânallâh(rıdvânallâhi), vallâhu zû fadlin azîm(azîmin).


Böylece onlara bir kötülük dokunmadan, Allah'tan bir nimet ve fazl ile
geri döndüler. Ve Allah'ın rızasına tâbî oldular. Ve Allah "Büyük
Fazıl" sahibidir.

3 / AL-İ İMRAN - 175İnnemâ zâlikumuş şeytânu yuhavvifu evliyâ’eh(evliyâ’ehu), fe lâ tehâfûhum ve hâfûni in kuntum mu’minîn(mu’minîne).
Fakat
şeytan, böylece ancak kendi dostlarını (onu dost edinenleri) korkutur.
Artık onlardan korkmayın ve eğer sizler mü'min iseniz, (sadece) Ben'den
korkun.

3 / AL-İ İMRAN - 176Ve lâ yahzunkellezîne
yusâriûne fîl kufr(kufri), innehum len yadurrûllâhe şey’â(şey’an),
yurîdullâhu ellâ yec’ale lehum hazzan fîl âhireh(âhireti), ve lehum
azâbun azîm(azîmun).


Ve küfre koşanlar seni mahzun etmesin. Muhakkak ki onlar, Allah'a
hiçbir şey ile asla zarar veremezler. Allah, onlara ahirette bir nasip
vermemek istiyor. Ve onlar için “Büyük Azap” vardır.

3 / AL-İ İMRAN - 177İnnellezîneşteravul kufra bil îmâni len yedurrûllâhe şey’â(şey’en), ve lehum azâbun elîm(elîmun).
Muhakkak
ki îmân karşılığında küfrü satın alanlar, Allah'a hiçbir şey ile asla
zarar veremezler. Ve onlar için “Elîm Azap” vardır.

3 / AL-İ İMRAN - 178Ve lâ yahsebennellezîne
keferû ennemâ numlî lehum hayrun li enfusihim, innemâ numlî lehum li
yezdâdû ismâ(ismen), ve lehum azâbun muhîn(muhînun).


Ve sakın o kâfirler, onlara mühlet vermemizi, kendileri için bir hayır
sanmasınlar. Sadece günahlarını artırmaları için onlara mühlet
veriyoruz. Ve onlar için ”Alçaltıcı Azap “ vardır.

3 / AL-İ İMRAN - 179 Mâ kânallâhu li yezerel
mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet
tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve
lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve
rusulih(rusulihî), ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun
azîm(azîmun).”


Allah, habis olanı (kötüyü), temiz olandan (mü'min olanı, mü'min
gözükenden) ayırıncaya kadar mü'minleri, sizin bulunduğunuz hâl üzere
(mü'min olanla mü'min gözükenin bir arada olduğu bir durumda) terk
edecek değildir. Ve Allah sizi gayba muttali edecek (gaybı bildirecek)
değildir. Ve lâkin Allah, resûllerinden dilediği kimseyi seçer (gaybı o
resûlüne bildirir). O halde, Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin. Ve
eğer âmenû olur ve takva sahibi olursanız, o zaman sizin için "Büyük Ecir" vardır.

3 / AL-İ İMRAN - 180Ve lâ yahsebennellezîne
yebhalûne bi mâ âtâhumullâhu min fadlıhî huve hayran lehum, bel huve
şerrun lehum se yutavvekûne mâ bahilû bihî yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), ve
lillâhi mîrâsus semâvâti vel ard(ardı), vallâhu bi mâ ta’melûne
habîr(habîrun).


Ve Allah'ın kendi fazlından onlara verdiği şeyleri, (Allah yolunda
infak etmeyip) cimrilik edenler, sakın zannetmesinler ki o, kendileri
için hayırdır. Bilâkis o, onlar için bir şerrdir. Cimrilik ettikleri
şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacak. Göklerin ve yerin mirası
Allah'ındır. Allah, yaptığınız şeylerden haberdar olandır.

3 / AL-İ İMRAN - 181Lekad semiallâhu
kavlellezîne kâlû innallâhe fakîrun ve nahnu agniyâu se nektubu mâ kâlû
ve katlehumul enbiyâe bi gayri hakkın, ve nekûlu zûkû azâbel
harîk(harîki).


Andolsun ki: "Muhakkak ki Allah fakirdir, biz zenginiz" diyen o
kimselerin sözünü Allah işitti. Biz onların söylediklerini ve
peygamberlerini haksız yere öldürmelerini yazacağız. Ve onlara: "yakıcı
azabı tadın" diyeceğiz.

3 / AL-İ İMRAN - 182Zâlike bimâ kaddemet eydîkum ve ennallâhe leyse bi zallâmin lil abîd(abîdi).

İşte bu (azap), Allah kullara zulmedici olduğundan değil, ellerinizle takdim ettiğiniz (yaptığınız) şeyler sebebiyledir.

3 / AL-İ İMRAN - 183Ellezîne kâlû innallâhe
ahide ileynâ ellâ nu’mine li resûlin hattâ ye’tiyenâ bi kurbânin
te’kuluhun nâr(nâru), kul kad câekum rusulun min kablî bil beyyinâti ve
billezî kultum fe lime kateltumûhum in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).


Onlar, "Muhakkak ki Allah, “bize ateşin yiyeceği bir kurbanı getirinceye kadar, hiçbir Resûl'e“ îmân etmememiz için bize ahdetti"
dediler. Onlara de ki: "Benden önce Resûller, beyyinelerle ve sizin
söylediğiniz o şey ile size gelmişlerdi. Eğer siz sâdıklar (doğru
söyleyenler) iseniz, o halde onları niçin öldürdünüz.

3 / AL-İ İMRAN - 184Fe in kezzebûke fe kad kuzzibe rusulun min kablike câu bil beyyinâti vez zuburi vel kitâbil munîr(munîri).
Artık
seni yalanlarlarsa (üzülme), halbuki, senden önceki, açık belgeler,
yazılı sayfalar ve nurlu kitaplar getiren resûller de yalanlanmıştı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

AL-İ İMRAN Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: AL-İ İMRAN Suresi Meali   AL-İ İMRAN Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 6:01 pm

3 / AL-İ İMRAN - 185Kullu nefsin zâikatul
mevt(mevti), ve innemâ tuveffevne ucûrekum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), fe
men zuhziha anin nâri ve udhılel cennete fe kad fâz(fâze), ve mâl
hâyâtud dunyâ illâ metâul gurûr(gurûri).


Her nefs, ölümü tadıcıdır ve lâkin ecirleriniz (amellerinizin
karşılığı) kıyamet günü ödenir. O vakit kim ateşten uzaklaştırılır ve
cennete sokulursa o takdirde o kurtulmuştur. Ve dünya hayatı, aldatıcı
metadan başka bir şey değildir.

3 / AL-İ İMRAN - 186Le tublevunne fî emvâlikum
ve enfusikum ve le tesmeunne minellezîne ûtûl kitâbe min kablikum ve
minellezîne eşrakû ezen kesîrâ(kesîran), ve in tasbirû ve tettekû fe
inne zâlike min azmil umûr(umûri).


Mallarınız ve canlarınız hususunda siz mutlaka imtihan olunacaksınız.
Sizden önce kitap verilenlerden ve şirk koşanlardan elbette birçok
incitici (sözler) duyacaksınız. Eğer siz sabrederseniz ve takva sahibi
olursanız ki bu muhakkak, işlerin “âzim” olanlarındandır.

3 / AL-İ İMRAN - 187Ve iz ehazallâhu
mîsâkallezîne ûtûl kitâbe le tubeyyinunnehu lin nâsi ve lâ
tektumûneh(tektumûnehu), fe nebezûhu verâe zuhûrihim veşterav bihî
semenen kalîlâ(kalîlen), fe bi’se mâ yeşterûn(yeşterûne).


Ve Allah, kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız
ve onu gizlemeyeceksiniz." diye, misâk almıştı. Fakat onu (misâkı),
arkalarına attılar (sözlerini tutmadılar) Ve onu az bir değere
sattılar. Oysa yaptıkları alışveriş ne kötü.

3 / AL-İ İMRAN - 188Lâ tahsebennellezîne
yefrahûne bi mâ etev ve yuhıbbûne en yuhmedû bi mâ lem yef’alû fe lâ
tahsebennehum bi mefâzetin minel azâb(azâbi), ve lehum azâbun
elîm(elîmun).


Sakın zannetme ki, (Kitab Ehli'ninden olup, Kitap'tandır diyerek)
getirdikleri şey ile (doğrusunu gizleyip, gerçeği açıklamayarak
yaptıkları ile) ferahlayan (sevinen) kimseler ve yapmadıkları ile
övülmeyi seven kimseler ki, bundan sonra onların azaptan kurtulacak bir
yerde olduğunu sanma. Ve onlar için “Elîm Azap” vardır.

3 / AL-İ İMRAN - 189Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Ve göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Ve Allah her şeye kaadirdir.

3 / AL-İ İMRAN - 190İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
Muhakkak
ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda
gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.

3 / AL-İ İMRAN - 191Ellezîne yezkurûnallâhe
kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti
vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke
fekınâ azâben nâr(nârı).


Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri),
ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima ) Allah'ı zikrederler.
Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler
ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna ) yaratmadın. Sen
Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.

3 / AL-İ İMRAN - 192Rabbenâ inneke men tudhılin nâre fe kad ahzeyteh(ahzeytehu), ve mâ liz zâlimîne min ensâr(ensârin).

Ey Rabbimiz! Muhakkak ki Sen, kimi ateşe sokarsan artık onu hakir ve rezil etmişsindir. Zalimler için bir yardımcı yoktur.

3 / AL-İ İMRAN - 193Rabbenâ innenâ semi’nâ
munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ
fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ meal
ebrâr(ebrâri).


Rabbimiz!
Muhakkak ki biz, “Rabbiniz'e âmenû olun” diye îmâna davet eden
davetçiyi işittik, böylece îmân ettik (davetçiye tâbî olarak âmenû
olduk) Rabbimiz artık bizim günahlarımızı mağfiret et, seyyiatlarımızı
ört ve bizi ebrar olan (Allah'a ulaşan ve veli olan cennetlik)
kullarınla beraber vefat ettir.

3 / AL-İ İMRAN - 194Rabbenâ ve âtinâ mâ vaadtenâ alâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), inneke lâ tuhliful mîâd(mîâde).
Rabbimiz!
Resûllerin vasıtasıyla bize vaad ettiğin şeyleri bize ver ve kıyamet
günü bizi rezil ve perişan etme. Muhakkak ki sen vaadinden dönmezsin.

3 / AL-İ İMRAN - 195Festecâbe lehum rabbuhum
ennî lâ udîu amele âmilin minkum min zekerin ev unsâ, ba’dukum min
ba’d(ba’dın), fellezîne hâcerû ve uhricû min diyârihim ve uzû fî sebîlî
ve kâtelû ve kutilû le ukeffirenne anhum seyyiâtihim ve le udhılennehum
cennâtin tecrî min tahtihâl enhâr(enhâru), sevâben min
indillâh(indillâhi) vallâhu indehû husnus sevâb(sevâbi).


O zaman Rab'leri, onların dualarına icabet etti. (Şöyle buyurdu):
Sizden erkek veya kadın amel edenin amelini, Ben kesinlikle zayi etmem.
Siz birbirinizdensiniz. Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların,
Ben'im yolumda işkenceye uğrayanların, savaşanların ve öldürülenlerin
seyyiatlarını mutlaka örteceğim. Ve onları mutlaka, altlarından
nehirler akan cennetlere sokacağım, Allah'ın katından bir mükâfat
olarak. Ve Allah, O'nun katında mükâfatların en güzelidir.

3 / AL-İ İMRAN - 196Lâ yegurranneke tekallubelluzîne keferû fîl bilâd(bilâdi).

Kâfirlerin beldeler arasında (gezip) dolaşmaları, sakın seni aldatmasın.

3 / AL-İ İMRAN - 197Metâun kalîlun summe me’vâhum cehennem(cehennemu), ve bi’sel mihâd(mihâdu).

(Bu) Az bir metâdır. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. Ve o ne kötü bir döşektir.

3 / AL-İ İMRAN - 198Lâkinillezînettekav rabbehum
lehum cennâtun tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ nuzulen min
indillâh(indillâhi), ve mâ indallâhi hayrun lil ebrâr(ebrâri).


Fakat Rab'lerine karşı takva sahibi olanlar...Onlar için altlarından
nehirler akan, içinde ebediyen kalacakları cennetler, Allah tarafından
ziyafet sofraları vardır.Ve Allah'ın katında olan şeyler, ebrar kullar
için daha hayırlıdır.

3 / AL-İ İMRAN - 199Ve inne min ehlil kitâbi le
men yu’minu billâhi ve mâ unzile ileykum ve mâ unzile ileyhim hâşiîne
lillâhi, lâ yeşterûne bi âyâtillâhi semenen kalîlâ(kalîlen), ulâike
lehum ecruhum inde rabbihim innallâhe serîul hısâb(hısâbi).


Ve muhakkak ki kitap ehlinden öyle kimseler var ki, Allah'a, size
indirilene ve kendilerine indirilene mutlaka îmân ederler. Allah'a
karşı huşû duyarlar. Allah'ın âyetlerini az bir değere satmazlar. İşte
onlar, onların mükâfatları, Rab'lerinin katındadır. Muhakkak ki Allah,
hesabı çabuk görendir.

3 / AL-İ İMRAN - 200Yâ eyyuhellezîne âmenusbirû ve sâbirû ve râbitû vettekûllâhe leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey âmenû
olanlar (ölmeden önce, ruhlarını Allah'a ulaştırmayı dileyenler)!
Sabredin ve sabır sahibi olun! Ve râbıta kuranlar olun (râbıta kurun)!
Ve Allah'a karşı takva sahibi olun! Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
 
AL-İ İMRAN Suresi Meali
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» RUM Suresi Meali
» RAD Suresi Meali
» Sad Suresi Meali
» NUH Suresi Meali
» HUD Suresi Meali

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.forumyok.forumm.biz :: ForumYok Hayat :: İslam :: Ayetler ve Hadisler-
Buraya geçin: