www.forumyok.forumm.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 MU'MİN Suresi Meali

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

MU'MİN Suresi Meali Empty
MesajKonu: MU'MİN Suresi Meali   MU'MİN Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 7:41 pm

Bismillâhirrahmânirrahîm





40 / MU'MİN - 1Hâ mîm.

Hâ, Mîm.

40 / MU'MİN - 2Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil alîm(alîmi).

Bu Kitab'ın indirilişi, Azîz (yüce ve üstün) ve Alîm olan (en iyi bilen) Allah'tandır (Allah tarafındandır).

40 / MU'MİN - 3Gâfiriz zenbi ve kâbilit tevbi şedîdil ikâbi zît tavl(tavli), lâ ilâhe illâ hûve, ileyhil masîr(masîru).

(O ki) günahları mağfiret eden, tövbeleri kabul eden, cezası şiddetli
olan, ihsan, fazl ve kerem sahibi olandır. O'ndan başka İlâh yoktur.
Dönüş, O'nadır.

40 / MU'MİN - 4Mâ yucâdilu fî âyâtillâhi illellezîne keferû fe lâ yagrurke tekallubuhum fîl bilâd(bilâdi).

Kâfirlerden başkası, Allah'ın âyetleri hakkında mücâdele etmez. Artık onların şehirlerde dönüp dolaşmaları seni aldatmasın.

40 / MU'MİN - 5Kezzebet kablehum kavmu
nûhın vel ahzâbu min ba’dıhım ve hemmet kullu ummetin bi resûlihim li
ye’huzûhu ve câdelû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka fe ehaztuhum, fe
keyfe kâne ıkâb(ıkâbi).


Onlardan önce Nuh (A.S)'ın kavmi ve onlardan sonra da (başka) fırkalar,
(resûllerini) yalanladılar. Ve bütün ümmetler, onları yakalamak için
resûllerine hücum ettiler. Hakkı, bâtılla yok etmek için mücâdele
ettiler. Sonunda Ben, onları yakaladım. O zaman Benim ikabım (cezam)
nasıl oldu?

40 / MU'MİN - 6Ve kezâlike hakkat kelimetu rabbike alellezîne keferû ennehum ashâbun nâr(nâri).

Ve işte böylece Rabbinin "onların mutlaka (muhakkak) ateş ehli olduğu" sözü, kâfirlerin üzerine hak oldu.

40 / MU'MİN - 7Ellezîne yahmilûnel arşa ve
men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve
yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve
ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbel
cahîm(cahîmi).


Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na îmân ederler. Ve âmenû
olanlar için (Allah'tan) mağfiret dilerler: "Rabbimiz, Sen herşeyi
rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin
önünde) tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e) tâbî
olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem
azabından koru!”

40 / MU'MİN - 8Rabbenâ ve edhilhum cennâti
adninilletî vaadtehum ve men salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve
zurriyyâtihim inneke entel azîzul hakîm(hakîmu).


Rabbimiz, onlara vaadettiğin adn cennetlerine, onları ve onların
babalarından, zevcelerinden ve zürriyetlerinden salâha ulaşanları dahil
et. Muhakkak ki Sen, Sen Azîz'sin, Hakîm'sin (hüküm ve hikmet
sahibisin).

40 / MU'MİN - 9Vekıhimus seyyiât(seyyiâti), ve men tekıs seyyiâti yevme izin fe kad rahimteh(rahimtehu) ve zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onları
kötülüklerden koru. Ve Sen, kimi izin günü seyyiatlerden (günahlardan)
korursan o zaman onlara rahmet etmiş olursun. Ve işte o, fevzül azîmdir
(en büyük kurtuluştur).

40 / MU'MİN - 10İnnellezîne keferû yunâdevne le maktullâhi ekberu min maktikum enfusekum iz tud’avne ilel îmâni fe tekfurûn(tekfurûne).
İnkâr
edenlere mutlaka nida edilir (seslenilir): "Muhakkak ki Allah'ın
gadabı, sizin nefslerinize (birbirinize) olan gadabınızdan daha
büyüktür. Îmâna davet edildiğiniz zaman siz inkâr ediyordunuz."

40 / MU'MİN - 11Kâlû rabbenâ emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni fa’terefnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ hurûcin min sebîl(sebîlin).
(Kâfirler)
dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin,
böylece günahlarımızı itiraf ettik. Artık (buradan) çıkmaya bir yol var
mı?"

40 / MU'MİN - 12Zâlikum bi ennehû izâ duiyallâhu vahdehu kefertum, ve in yuşrek bihî tu’minû, fel hukmu lillâhil aliyyil kebîr(kebîri).
Bu,
sizin tek olan Allah'a çağrıldığınız zaman inkâr etmeniz sebebiyledir.
Ve O'na (Allah'a) şirk koşulunca inanıyordunuz. Artık hüküm, Yüce ve
Büyük olan Allah'a aittir.

40 / MU'MİN - 13Huvellezî yurîkum âyâtihî ve yunezzilu lekum mines semâi rızkâ(rızkan), ve mâ yetezekkeru illâ men yunîb(yunîbu).
O
(Allah)tır ki, âyetlerini size gösterir ve sizin için gökten rızık
indirir. Bunu münib olandan (Allah'a yönelenden) başkası tezekkür etmez
(edemez).

40 / MU'MİN - 14Fed’ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).

Öyleyse dîni, O'na halis kılarak Allah'a davet edin. Kâfirler kerih görse de.

40 / MU'MİN - 15Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri
yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine
ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın
da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine)
Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için,
emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının
ruhunu) ulaştırır.

40 / MU'MİN - 16Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum şey’un, li menil mulkul yevm(yevme), lillâhil vâhidil kahhâr(kahhâri).
Onların
bariz olduğu (ortaya çıktığı) gün onlardan (hiç)bir şey Allah'a gizli
kalmaz. O gün mülk kimindir? Tek ve Kahhar olan Allah'ındır.

40 / MU'MİN - 17El yevme tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet, lâ zulmel yevm(yevme), innallâhe serîul hisâb(hisâbi).
Bugün
bütün nefsler (herkes), kazandıkları sebebiyle cezalandırılır veya
mükâfatlandırılır (karşılığı verilir). Bugün zulüm yoktur. Muhakkak ki
Allah, hesabı çabuk görendir.

40 / MU'MİN - 18Ve enzirhum yevmel âzifeti izil kulûbu ledel hanâciri kâzımîn(kâzımîne), mâ liz zâlimîne min hamîmin ve lâ şefîin yutâu.
Ve
yaklaşan gün (kıyâmet günü) konusunda onları uyar. O zaman kalpler,
korku ile hançerelere gelir (can boğaza gelir). Zalimler için yakın bir
dost ve şefaati kabul edilir bir şefaatçi yoktur.

40 / MU'MİN - 19Ya’lemu hâinetel a’yuni ve mâ tuhfîs sudûr(sudûru).

(Allah), gözlerin hainliklerini ve sinelerin gizlediği şeyleri bilir.

40 / MU'MİN - 20Vallâhu yakdî bil hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yakdûne bi şey’in, innallâhe huves semîul basîr(basîru).
Ve
Allah, hak ile hükmeder. O'ndan başka taptıkları, bir şey hakkında
hüküm veremezler. Muhakkak ki Allah; O, en iyi işiten ve en iyi
görendir.

40 / MU'MİN - 21E ve lem yesîrû fîl ardı fe
yenzurû keyfe kâne âkibetullezîne kânû min kablihim, kânû hum eşedde
min hum kuvveten ve âsâran fîl ardı fe ehazehumullâhu bi zunûbihim ve
mâ kâne lehum minallâhi min vâk(vâkın).


Onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, onlardan öncekilerin akıbeti
nasıl oldu, baksınlar. Onlar yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından,
kendilerinden daha üstündüler. Fakat Allah, onları günahları sebebiyle
aldı (öldürdü). Ve onlar için (onları), Allah'a karşı koruyacak hiç
kimse olmadı.

40 / MU'MİN - 22Zâlike bi ennehum kânet
te’tîhim rusuluhum bil beyyinâti fe keferû fe
ehazehumullâh(ehazehumullâhu), innehu kaviyyun şedîdul ikâb(ikâbi).


İşte bu, onlara resûller beyyinelerle gelmiş olduğu halde, inkâr
etmeleri sebebiyledir. Böylece Allah onları yakaladı. Muhakkak ki O,
kuvvetlidir ve ikabı (cezası) şiddetlidir.

40 / MU'MİN - 23Ve lekad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin).

Ve andolsun ki Musa (A.S)'ı âyetlerimizle ve apaçık bir sultanla (delil, mucize ve kitap ile) gönderdik.

40 / MU'MİN - 24İlâ fir’avne ve hâmâne ve kârûne fe kâlû sâhirun kezzâb(kezzâbun).

Firavuna ve Haman'a ve Karun'a (gönderdik). Fakat onlar: "Yalanlayan bir büyücüdür." dediler.

40 / MU'MİN - 25Fe lemmâ câehum bil hakkı
min indinâ kâlûktulû ebnâellezîne âmenû meahu vestahyû nisâehum, ve mâ
keydul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).


Böylece onlara katımızdan hak ile geldiği zaman: "Âmenû olanların
oğullarını, kendileriyle beraber katledin (öldürün). Ve kadınlarını
canlı bırakın!" dediler. Kâfirlerin tuzağı (hilesi) dalâletten başka birşey değildir.

40 / MU'MİN - 26Ve kâle fir’avnu zerûnî
aktul mûsâ vel yed’u rabbeh(rabbehu), innî ehâfu en yubeddile dînekum
ev en yuzhire fîl ardıl fesâd(fesâde).


Ve firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim ve o, Rabbine dua
etsin. Gerçekten ben, (onun) sizin dîninizi değiştirmesinden veya
yeryüzünde fesat çıkmasından korkuyorum."

40 / MU'MİN - 27Ve kâle mûsâ innî uztu bi rabbî ve rabbikum min kulli mutekebbirin lâ yû’minu bi yevmil hisâb(hisâbi).
Ve
Hz. Musa dedi ki: "Muhakkak ki ben, hesap gününe inanmayan,
kibirlenenlerin hepsinden, senin de Rabbin olan Rabbime sığınırım."

40 / MU'MİN - 28Ve kâle raculun mû’minun min
âli fir’avne yektumu îmânehû e taktulûne raculen en yekûle rabbiyallâhu
ve kad câekum bil beyyinâti min rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi
kezibuh(kezibuhu), ve in yeku sâdikan yusibkum ba’dullezî yeidukum,
innallâhe lâ yehdî men huve musrifun kezzâb(kezzâbun).


Ve firavun ailesinden îmânını gizleyen mü'min bir adam şöyle dedi: "Bir
adamı, 'Rabbim Allah'tır.' demesinden dolayı mı öldüreceksiniz? Ve o,
Rabbinizden size beyyineler (belgeler, deliller) ile geldi. Eğer
yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir. Ve eğer sadık (doğru söyleyen)
ise vaadettiklerinin bir kısmı size isabet edecektir. Muhakkak ki
Allah, çok yalan söyleyen, haddı aşan kişiyi hidayete erdirmez."

40 / MU'MİN - 29Yâ kavmi lekumul mulkul
yevme zâhirîne fîl ardı fe men yensurunâ min be’sillâhi in câenâ, kâle
fir’avnu mâ urîkum illâ mâ erâ ve mâ ehdîkum illâ sebîler
reşâd(reşâdi).


(O adam dedi ki): "Ey kavmim! Bugün mülk sizindir, yeryüzünde
kuvvetlisiniz. Ama Allah'ın şiddetli azabı bize geldiğinde, size kim
yardım edecek?" Firavun (da) şöyle dedi: "Size gösterdiğim şey sadece
benim görüşümdür. Ve ben, sizi irşad yolundan başkasına hidayet etmem (ulaştırmam)."

40 / MU'MİN - 30Ve kâlellezî âmene yâ kavmi innî ehâfu aleykum misle yevmil ahzâb(ahzâbi).

Ve âmenû
olan adam şöyle dedi: "Ey kavmim, muhakkak ki ben, ahzab günü
(fırkalara ayrılmışların günü) gibi bir günün, size (gelmesinden)
korkuyorum!"

40 / MU'MİN - 31Misle de’bi kavmi nûhın ve âdin ve semûde vellezîne min ba’dihim, ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâd(ibâdi).

Nuh, Adin ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonraki kavimlerin durumu gibi. Ve Allah, kulları için zulüm dilemez.

40 / MU'MİN - 32Ve yâ kavmi innî ehâfu aleykum yevmet tenâd(tenâdi).

Ve ey kavmim, muhakkak ki ben, sizin için feryat gününden (kıyâmet gününden) korkuyorum!

40 / MU'MİN - 33Yevme tuvellûne mudbirîn(mudbirîne), mâ lekum minallâhi min âsım(âsımin) ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).

Arkanızı dönüp kaçacağınız gün sizin için Allah'tan (Allah dostlarından) bir koruyucu yoktur. Allah kimi dalâlette bırakırsa, artık onun için bir hidayetçi yoktur.

40 / MU'MİN - 34Ve lekad câekum yûsufu min
kablu bil beyyinâti fe mâ ziltum fî şekkin mimmâ câekum bih(bihî),
hattâ izâ heleke kultum len yeb’asallâhu min ba’dihî resûlâ(resûlen),
kezâlike yudıllullâhu men huve musrifun murtâb(murtâbun).


Ve andolsun ki daha önce Yusuf (A.S) size beyyineler (deliller) ile
geldi. Fakat size getirdiği şeyden şüphe içinde olmanız zail olmadı.
Hatta (o) helâk olduğu zaman: "Ondan sonra Allah asla başka resûl beas
etmez (göndermez)." dediniz. Allah haddi aşan şüphecileri işte böyle dalâlette bırakır.

40 / MU'MİN - 35Ellezîne yucâdilûne fî
âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum, kebure makten indallâhi ve
indellezîne âmenû, kezâlike yatbaullâhu alâ kulli kalbi mutekebbirin
cebbâr(cebbârin).


Onlar kendilerine bir sultan (bir delil) gelmediği halde, Allah'ın âyetleri hakkında mücâdele ederler. Gadap, Allah'ın ve âmenû
olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) indinde büyük oldu. Allah
bütün zorba mütekebbirlerin kalbinin üzerini işte böyle tabeder
(açılmamak üzere mühürler).

40 / MU'MİN - 36Ve kâle fir’avnu yâ hâmânubni lî sarhan leallî eblugul esbâb(esbâbe).

Ve firavun şöyle dedi: "Ey Haman! Benim için yüksek bir kule inşa et. Umulur ki böylece sebeplere (hedeflere) ulaşırım."

40 / MU'MİN - 37Esbâbes semâvâti fe attalia
ilâ ilâhi mûsâ ve innî le ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine
li fir’avne sûu amelihî ve sudde anis sebîl(sebîli), ve mâ keydu
fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin).


"Göklerin sebeplerine (yollarına) (ulaşırım), böylece Musa'nın İlâhı'na
muttali olurum. Muhakkak ki ben, onun yalancı olduğunu zannediyorum."
Ve işte böylece firavuna kötü ameli süslendi. Ve böylece yoldan
saptırıldı. Ve firavunun hilesi hüsrandan başka birşey olmadı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

MU'MİN Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: MU'MİN Suresi Meali   MU'MİN Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 7:41 pm

40 / MU'MİN - 38Ve kâlellezî âmene yâ kavmittebiûni ehdikum sebîler reşâd(reşâdi).

Ve âmenû olan adam şöyle dedi: "Bana tâbî olun ki sizi irşad yoluna ulaştırayım."

40 / MU'MİN - 39Yâ kavmi innemâ hâzihil hayâtud dunyâ metâun ve innel âhirete hiye dârul karâr(karâri).
Ey
kavmim! Bu dünya hayatı, sadece (geçici) bir metadır (faydalanmadır).
Ve muhakkak ki ahiret karar kılınacak (devamlı kalınacak) yerdir.

40 / MU'MİN - 40Men amile seyyieten fe lâ
yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve
mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri
hisâb(hisâbin).


Kim seyyiat (şerr, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha
fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat
(nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı
artan) mü'minlerdir. Onlar, cennete konulacak ve hesapsız
rızıklandırılacaktır.

40 / MU'MİN - 41Ve yâ kavmi mâ lî ed’ûkum ilen necâti ve ted’ûnenî ilen nâr(nâri).

Ve ey kavmim! Benim için nasıl bir hal ki, ben sizi kurtuluşa çağırıyorum ve siz, beni ateşe çağırıyorsunuz.

40 / MU'MİN - 42Ted’ûnenî li ekfure billâhi ve uşrike bihî mâ leyse lî bihî ilmun ve ene ed’ûkum ilel azîzil gaffâr(gaffâri).
Siz
beni, Allah'ı inkâra ve hakkında ilmim olmayan bir şeyi, O'na ortak
koşmaya çağırıyorsunuz. Ve ben, sizi Azîz ve Gaffar Olan'a (Allah'a)
çağırıyorum.

40 / MU'MİN - 43Lâ cereme ennemâ ted’ûnenî
ileyhi leyse lehu da’vetun fîd dunyâ ve lâ fîl âhireti ve enne
mereddenâ ilâllâhi ve ennel musrifîne hum ashâbun nâr(nâri).


Beni kendisine çağırdığınız şeyin bir hükmü yoktur. Onun (o putun),
dünyada ve ahirette bir daveti (yetkisi) de yoktur. Muhakkak ki bizim
dönüşümüz Allah'adır. Ve muhakkak ki müsrifler (haddi aşanlar), onlar,
ateş ehlidir.

40 / MU'MİN - 44Fe se tezkurûne mâ ekûlu lekum, ve ufevvidu emrî ilâllâh(ilâllâhi), innallâhe basîrun bil ibâd(ibâdi).
Bundan
sonra size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız (anlayacaksınız).
Ve ben, işimi Allah'a havale ederim (bırakırım). Muhakkak ki Allah,
kullarını görendir.

40 / MU'MİN - 45Fe vekâhullâhu seyyiâti mâ mekerû ve hâka bi âli fir’avne sûul azâb(azâbi).

Böylece Allah, onların yaptığı hilelerin kötülüklerinden onu korudu. Ve firavun ailesini, azabın kötüsü kuşattı.

40 / MU'MİN - 46En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyâ(aşiyyen) ve yevme tekûmus sâah(sâatu), edhılû âle firavne eşeddel azâb(azâbi).
O
ateş ki sabah akşam ona arz olunurlar. Ve o saatin (kıyâmetin) vuku
bulacağı gün: "Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!" (denir).

40 / MU'MİN - 47Ve iz yetehâccûne fîn nâri
fe yekûlud duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel
entum mugnûne annâ nasîben minen nâr(nâri).


Ve onlar ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, zayıf olanlar
kibirlenenlere: "Gerçekten biz size tâbî olduk. Şimdi siz, ateşten
nasibimizi bizden giderebilir misiniz?" derler.

40 / MU'MİN - 48Kâlellezî nestekberû innâ kullun fîhâ innallâhe kad hakeme beynel ibâd(ibâdi).

Kibirlenenler dedi ki: "Muhakkak ki biz hepimiz, onun (ateşin) içindeyiz. Allah mutlaka kulları arasında hüküm vermiştir."

40 / MU'MİN - 49Ve kâlellezîne fîn nâri li hazeneti cehennemed’û rabbekum yuhaffif annâ yevmen minel azâb(azâbi).

Ve ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine şöyle dediler: "Rabbinize dua edin. Azaptan bir günü bize hafifletsin."

40 / MU'MİN - 50Kâlû e ve lem teku te’tîkum
rusulukum bil beyyinât(beyyinâti), kâlû belâ, kâlû fed’û, ve mâ duâul
kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).


(Cehennem bekçileri) dediler ki: "Resûlleriniz, size beyyineler ile
gelmediler mi?" "Evet." dediler. (Bekçiler): "Öyleyse siz dua edin (siz
yalvarın) dediler." Kâfirlerin duası, sadece dalâlettir (dalâletin içindedir).

40 / MU'MİN - 51İnnâ le nensuru rusulenâ vellezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ ve yevme yekûmul eşhâd(eşhâdu).

Muhakkak
ki Biz, resûllerimize ve âmenû olanlara (Allah'a ulaşmayı dileyenlere)
ve dünya hayatında şahitlerin kaim olacağı (bulunacağı) gün mutlaka
yardım edeceğiz.

40 / MU'MİN - 52Yevme lâ yenfeuz zâlimîne ma’ziretuhum ve lehumullâ’netu ve lehum sûud dâr(dâri).

Zalimlere mazeretlerin fayda vermeyeceği gün, lânet ve kötü yurt onlar içindir.

40 / MU'MİN - 53Ve lekad âteynâ mûsel hudâ ve evresnâ benî isrâîlel kitâb(kitâbe).

Ve andolsun ki Musa'ya hidayet verdik. Ve Benî İsrail'i, kitaba varis kıldık.

40 / MU'MİN - 54Huden ve zikrâ li ulîl elbâb(elbâbi).

Ulûl'elbab için hidayet ve zikir olarak.

40 / MU'MİN - 55Fasbir inne va’dallâhi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri).

Öyleyse sabret. Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır. Ve günahların için mağfiret dile. Akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.

40 / MU'MİN - 56İnnellezîne yucâdilûne fî
âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum in fî sudûrihim illâ kibrun mâ hum
bi bâligîh(bâligîhi), festeiz billâh(billâhi), innehu huves semîul
basîr(basîru).


Muhakkak ki, kendilerine gelmiş bir sultan (delil) olmaksızın, Allah'ın
âyetleri hakkında mücâdele edenlerin sinelerinde sadece (Allah'a)
ulaşamayacakları bir kibir vardır. Artık Allah'a sığın, muhakkak ki O,
en iyi işiten ve görendir.

40 / MU'MİN - 57Le halkus semâvâti vel ardı ekberu min halkın nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Göklerin ve yerin yaratılışı, insanın yaratılışından muhakkak ki daha büyüktür. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler.

40 / MU'MİN - 58Ve mâ yestevîl a’mâ vel basîru vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve lel musîu, kalîlen mâ tetezekkerûn(tetezekkerûne).

Ve
kör ile basiret sahibi bir olmaz. Ve de âmenû olup salih amel (nefs
tezkiyesi) işleyenlerle kötülük yapanlar da (bir olmaz). Ne kadar az
tezekkür ediyorsunuz.

40 / MU'MİN - 59İnnes sâate le âtiyetun lâ reybe fîhâ ve lâkinne ekseren nâsi lâ yû’minûn(yû’minûne).

Muhakkak ki hakkında şüphe olmayan o saat (kıyâmet) mutlaka gelecektir. Ve lâkin insanların çoğu inanmazlar.

40 / MU'MİN - 60Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn(dâhırîne).
Ve
Rabbimiz, şöyle buyurdu: "Bana dua ediniz ki size icabet edeyim. Bana
kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hakir ve zelil olarak cehenneme
girecekler."

40 / MU'MİN - 61Allâhullezî ceale lekumul
leyle li teskunû fîhi ven nehâre mubsırâ(mubsıren), innallâhe le zû
fadlin alen nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ yeşkurûn(yeşkurûne).


O Allah ki, size geceyi içinde sükûn bulmanız için gündüzü de gösterici
(aydınlık) kıldı. Muhakkak ki Allah, insanlar üzerinde mutlaka fazl
sahibidir. Ve lâkin insanların çoğu şükretmezler.

40 / MU'MİN - 62Zâlikumullâhu rabbukum hâliku kulli şey’in lâ ilâhe illâ huve fe ennâ tu’fekûn(tû’fekûne).

İşte o Allah ki, sizin Rabbinizdir. Herşeyi Yaratan'dır. O'ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse nasıl döndürülüyorsunuz?

40 / MU'MİN - 63Kezâlike yu’fekullezîne kânû bi âyâtillâhi yechadûn(yechadûne).

Allah'ın âyetlerini bilerek, inatla inkâr edenler, işte böyle döndürülürler.

40 / MU'MİN - 64Allâhullezî ceale lekumul
arda karâren ves semâe binâen ve savverekum fe ahsene suverekum ve
razakakum minet tayyibât(tayyibâti), zâlikumullâhu rabbukum, fe
tebârekallâhu rabbul âlemîn(âlemîne).


O Allah ki, yeryüzünü sizin için karar (yerleşme) yeri kıldı. Ve semayı
bina etti. Ve sizi tasvir etti (suret verdi). Sonra suretlerinizi ahsen
kıldı (güzelleştirdi). Ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı. İşte bu
Allah, sizin Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi; Allah, Mübarek'tir
(yücedir).

40 / MU'MİN - 65Huvel hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), el hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).
O,
Hayy'dır (hayatta olan). O'ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse dîni O'na
halis kılarak (Allah'a) dua edin. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a
mahsustur.

40 / MU'MİN - 66Kul innî nuhîtu en
a’budellezîne ted’ûne min dûnillâhi lemmâ câeniyel beyyinâtu min rabbî
ve umirtu en uslime li rabbil âlemîn(âlemîne).


De ki: "Muhakkak ki ben sizin, Allah'tan başka taptıklarınıza kul
olmaktan men edildim, bana Rabbimden beyyineler (deliller) geldiği
için. Ve âlemlerin Rabbine teslim olmakla (ruhumu, vechimi, nefsimi ve
irademi Allah'a teslim etmekle) emrolundum."

40 / MU'MİN - 67Huvellezî halakakum min
turâbin summe min nutfetin summe min alakatin summe yuhricukum tıflen
summe li teblugû eşuddekum summe li tekûnû şuyûhâ(şuyûhan), ve minkum
men yuteveffâ min kablu ve li teblugû ecelen musemmen ve leallekum
ta’kılûn(ta’kılûne).


O ki, sizi topraktan yarattı. Sonra bir nutfeden, sonra bir alakadan
(rahim duvarına asılı bir damladan). Sonra sizi bir çocuk olarak
çıkarır ki sizin en kuvvetli çağınıza ulaşmanız, daha sonra da
yaşlanmanız için. Ve sizden bir kısmı, ihtiyarlamadan önce vefat
ettirilir (öldürülür). Ve (bir kısmınızın da) belirlenmiş bir süreye
ulaşmanız için. Ve umulur ki siz böylece akıl edersiniz.

40 / MU'MİN - 68Huvellezî yuhyî ve yumît(yumîtu), fe izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).

Hayat veren de öldüren de O'dur. O, bir işe hükmettiği (karar verdiği) zaman ona sadece "Ol!" der. Ve o, hemen olur.

40 / MU'MİN - 69E lem tere ilellezîne yucâdilûne fî âyâtillâh(âyâtillâhi), ennâ yusrafûn(yusrafûne).

Allah'ın âyetleri hakkında mücâdele edenleri görmedin mi? Onlar nasıl döndürülüyorlar.

40 / MU'MİN - 70Ellezîne kezzebû bil kitâbi ve bimâ erselnâ bihî rusulenâ, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).

Onlar, Kitabı ve resûllerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanladılar. Fakat yakında bilecekler (öğrenecekler).

40 / MU'MİN - 71İzil aglâlu fî a’nâkıhim ves selâsil(selâsilu), yushabûn(yushabûne).

Onlar, boyunlarında halkalar ve zincirler olduğu halde sürüklenecekler.

40 / MU'MİN - 72Fîl hamîmi summe fîn nâri yuscerûn(yuscerûne).

Onlar kaynar suya sokulacaklar, sonra da ateşte tutuşturulacaklar (yakılacaklar).

40 / MU'MİN - 73Summe kîle lehum eyne mâ kuntum tuşrikûn(tuşrikûne).

Sonra onlara: "Sizin şirk koşmuş olduğunuz şeyler nerede?" denir.

40 / MU'MİN - 74Min dûnillâh(dûnillâhi), kâlû dallû annâ bel lem nekun ned’û min kablu şey’â(şey’en), kezâlike yudıllullâhul kâfirîn(kâfirîne).
Allah'tan
başka. (Cehennemdekiler de) derler ki: "Onlar bizden saptılar
(uzaklaştılar). Hayır, (meğer) biz daha önce (hiç) bir şeye tapmamışız.
Allah, kâfirleri işte böyle dalâlette bırakır."

40 / MU'MİN - 75Zâlikum bimâ kuntum tefrehûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bimâ kuntum temrehûn(temrehûne).

İşte bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve azmanız sebebiyledir.

40 / MU'MİN - 76Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).

Ebediyyen orada kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Artık kibirlenenlerin kalacakları yer ne kötü.

40 / MU'MİN - 77Fasbir inne va’dallâhi hakk(hakkun), fe immâ nuriyenneke ba’dallezî neıduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ yurceûn(yurceûne).

Öyleyse sabret. Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır. Onlara
vaadettiklerimizin (azabın), bir kısmını sana gösteririz veya seni
(daha önce) öldürürüz. Sonunda onlar Bize döndürülecekler.

40 / MU'MİN - 78Ve lekad erselnâ rusulen min
kablike minhum men kasasnâ aleyke ve minhum men lem naksus
aleyk(aleyke), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi
iznillâh(iznillâhi), fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve hasire
hunâlikel mubtılûn(mubtılûne).


Ve andolsun ki senden önce (de) resûller gönderdik. Onlardan bir
kısmını sana anlattık ve bir kısmını sana anlatmadık. Allah'ın izni
olmadan bir resûlün âyet getirmesi olamaz. Artık Allah'ın emri geldiği
zaman hak ile hükmedilmiş olur. Ve bâtılı isteyenler, orada hüsran
uğramışlardır.

40 / MU'MİN - 79Allâhullezî ceale lekumul en’âme li terkebû minhâ ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).

O Allah ki, "onun üzerine binin ve onun (etinden) yeyin" diye sizin için hayvanlar var etti.

40 / MU'MİN - 80Ve lekum fîhâ menâfiu ve li teblugû aleyhâ hâceten fî sudûrikum ve aleyhâ ve alel fulki tuhmelûn(tuhmelûne).
Ve
onda (hayvanlarda) sizin için menfaatler (faydalar) vardır. Ve onun
üzerinde, gönüllerinizdeki hacetlere (gideceğiniz yerlere) ulaşmanız
için. Onların (hayvanların) ve gemilerin üzerinde taşınırsınız.

40 / MU'MİN - 81Ve yurîkum âyâtihî fe eyye âyâtillâhi tunkirûn(tunkirûne).

Ve (Allah) size âyetlerini gösteriyor. Öyleyse Allah'ın hangi âyetlerini inkâr ediyorsunuz?

40 / MU'MİN - 82E fe lem yesîrû fîl ardı fe
yenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, kânû eksere minhum ve
eşedde kuvveten ve âsâren fîl ardı femâ agnâ anhum mâ kânû
yeksibûn(yeksibûne).


Onlar yeryüzünde dolaşmadılar mı ki? Onlardan öncekilerin akıbetleri
nasıl oldu baksınlar. Ve onların çoğu, kuvvet ve eserler bakımından
yeryüzünde kendilerinden daha üstündüler. Fakat kazanmış oldukları
şeyler, onlara fayda vermedi.

40 / MU'MİN - 83Fe lemmâ câethum rusuluhum bil beyyinâti ferihû bimâ indehum minel ilmi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Onlara resûlleri beyyinelerle geldiği zaman yanlarındaki ilim sebebiyle şımardılar. Ve alay etmiş oldukları şey onları kuşattı.

40 / MU'MİN - 84Fe lemmâ reev be’senâ kâlû âmennâ billâhi vahdehu ve kefernâ bimâ kunnâ bihî muşrikîn(muşrikîne).
Bizim
şiddetli azabımızı gördükleri zaman: "Allah'a ve O'nun Tek'liğine îmân
ettik. Ve O'na şirk koştuğumuz şeyleri inkâr ettik." dediler.

40 / MU'MİN - 85Fe lem yeku yenfeuhum
îmânuhum lemmâ reev be’senâ, sunnetâllahilletî kad halet fî
ibâdih(ibâdihî), ve hasire hunâlikel kâfirûn(kâfirûne).


Şiddetli azabımızı gördükleri zaman artık onların îmânı, onlara bir
fayda vermedi. Allah'ın, kulları hakkındaki gelip geçen sünneti
(kanunu) budur. Kâfirler orada hüsrana uğradılar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
 
MU'MİN Suresi Meali
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» RAD Suresi Meali
» Sad Suresi Meali
» NUH Suresi Meali
» HUD Suresi Meali

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.forumyok.forumm.biz :: ForumYok Hayat :: İslam :: Ayetler ve Hadisler-
Buraya geçin: