Bismillâhirrahmânirrahîm 24 / NUR - 1Sûratun enzelnâhâ ve faradnâhâ ve enzelnâ fîhâ âyâtin beyyinâtin leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
(Bu), Bizim indirdiğimiz ve (bazı âyetlerini) farz kıldığımız bir suredir. Ve onun içinde delillerle açıklanmış âyetler indirdik. Umulur ki, böylece tezekkür edersiniz.
24 / NUR - 2Ez zâniyetu vez zânî feclidû kulle vâhıdin min humâ miete celdetin ve lâ te’huzkum bi himâ ra’fetun fî dînillâhi in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhır(âhırı), vel yeşhed azâbehumâ tâifetun minel mu’minîn(mu’minîne).
Zaniye (zina yapan kadın) ve zani (zina yapan erkek); o zaman ikisinden herbirine yüz celde (yalnız cilde tesir edecek sopa) vurun. Eğer Allah'ın dînini (uygulama) konusunda, Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız; onlara merhamet sizi tutmasın (size mani olmasın). Ve onların (ikisinin) azabına, mü'minlerden bir grup şahit olsun.
24 / NUR - 3Ez zânî lâ yenkihu illâ zâniyeten ev muşriketen vez zâniyetu lâ yenkihuhâ illâ zânin ev muşrik(muşrikun), ve hurrime zâlike alel mu’minîn(mu’minîne).
Zani (zina yapan erkek), zaniyeden (zina yapan kadından) veya müşrik olan kadından başkasını nikâhlayamaz. Ve zaniyeyi de, zani veya müşrik olan erkekten başkası nikâhlayamaz. Ve bu, mü'minlere haram kılınmıştır.
24 / NUR - 4Vellezîne yermûnel muhsanâti summe lem ye’tû bi erbeati şuhedâe feclidûhum semânîne celdeten ve lâ takbelû lehum şehâdeten ebedâ(ebeden), ve ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).
Ve muhsinlere (iffetli kadınlara), (zina suçu, iftira) atan sonra da dört şahit getiremeyenlere, o taktirde seksen celde (yalnız cilde tesir edecek sopa) vurun. Ve onların şehadetini (şahitliğini) ebediyyen kabul etmeyin. Ve işte onlar, onlar fasıklardır.
24 / NUR - 5İllellezîne tâbû min ba’di zâlike ve aslehû, fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun). Bundan sonra tövbe edip ıslâh olanlar (düzelenler) hariç. Muhakkak ki Allah, Gafur'dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir).
24 / NUR - 6Vellezîne yermûne ezvâcehum ve lem yekun lehum şuhedâu illâ enfusuhum fe şehâdetu ehadihim erbeû şehâdâtin billâhi innehû le mines sâdıkîn(sâdıkîne).
Ve zevcelerine (eşlerine) zina (iftirası) atanlar, kendilerinden başka şahitleri yoksa o zaman onların herbirinin şahitliği; kendisinin, muhakkak sadıklardan (doğru söyleyenlerden) olduğuna dair, dört defa Allah'a şahitlik (yemin) etmesidir.
24 / NUR - 7Vel hâmisetu enne la’netallâhi aleyhi in kâne minel kâzibîn(kâzibîne).
Ve (yeminin) beşincisi, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lânetinin kendi üzerine olmasıdır.
24 / NUR - 8Ve yedraû anhel azâbe en teşhede erbea şehâdâtin billâhi innehu le minel kâzibîn(kâzibîne). Ve (zevcenin, kadın eşin), Allah'a dört defa onun (zevcin, erkek eşin) mutlaka yalancılardan olduğuna dair şahitlik (yemin) etmesi, ondan (kadından) azabı (cezayı) kaldırır.
24 / NUR - 9Vel hâmisete enne gadaballâhi aleyhâ in kâne mines sâdikîn(sâdikîne). Ve (yeminin) beşincisi eğer o (eşi), sadıklardan (doğru söyleyenlerden) ise Allah'ın gadabının (azabının) kendi üzerine olmasıdır.
24 / NUR - 10Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennellâhe tevvâbun hakîm(hakîmun). Ve eğer sizin üzerinize Allah'ın fazlı ve rahmeti olmasaydı (cezaya uğrardınız). Ve muhakkak ki; Allah, tövbeleri kabul eden ve Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Muhakkak ki (Hz. Ayşe hakkında) ifk (iftira) ile gelenler, sizden bir gruptur. Sizin için onun bir şerr olduğunu zannetmeyin. Hayır, o sizin için hayırdır. Onlardan herbirinin günahtan kazandıkları (cezalar) vardır. Ve onun büyüğünü yönetene (uydurup, yayana) büyük azap vardır.
24 / NUR - 12Lev lâ iz semi’tumûhu zannel mu’minûne vel mu’minâtu bi enfusihim hayran ve kâlû hâzâ ifkun mubîn(mubînun). Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, onu (bu iftirayı) işittikleri zaman kendi içlerinde hayır zanda bulunsalardı ve “bu apaçık iftiradır” deselerdi olmaz mıydı (demeleri gerekmez miydi)?
24 / NUR - 13Lev lâ câû aleyhi bi erbeati şuhedâ(şuhedâe), fe iz lem ye’tû biş şuhedâi fe ulâike indellâhi humul kâzibûn(kâzibûne). Ona dört şahit getirmeli değiller miydi? Öyleyse şahitleri getiremediklerine göre bu taktirde işte onlar, onlar Allah'ın katında yalancıdırlar.
24 / NUR - 14Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu fîd dunyâ vel âhırati le messekum fî mâ efadtum fîhi azâbun azîm(azîmun). Eğer dünya ve ahirette Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı, içine daldığınız şeyden (iftiradan, dedikodudan) dolayı size mutlaka büyük azap dokunurdu.
24 / NUR - 15İz telâkkavnehu bi elsinetikum ve tekûlûne bi efvâhikum mâ leyse lekum bihî ilmun ve tahsebûnehu heyyinen ve huve indallâhi azîm(azîmun).
Onu (iftirayı) dillerinizle anlatıyordunuz (soruyordunuz) ve hakkında sizin bilginiz olmayan bir şeyi ağızlarınızla söylüyordunuz. Ve o, Allah'ın katında büyük (bir suç) olduğu halde siz, onu önemsiz sandınız.
24 / NUR - 16Ve lev lâ iz semi’tumûhu kultum mâ yekûnu lenâ en netekelleme bi hâzâ subhâneke hâzâ buhtânun azîm(azîmun). Ve onu işittiğiniz zaman: “Bizim bunu konuşmamız olmaz (bize yakışmaz), sen Sübhan'sın (Allah'ım Sana sığınırız). Bu büyük bir bühtan (uydurulmuş bir iftira)dır.” deseydiniz olmaz mıydı (demeniz gerekmez miydi)?
24 / NUR - 17Yeızukumullâhu en teûdû li mislihî ebeden in kuntum mu’minîn(mu’minîne).
Eğer mü'min iseniz ebediyyen onun gibi bir olaya dönmenize karşı (dönmemenizi) Allah size vaazediyor (emrediyor).
Ve Allah, size âyetlerini açıklıyor. Ve Allah, Alîm'dir (en iyi bilendir) Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
24 / NUR - 19İnnellezîne yuhıbbûne en teşîal fâhışetu fîllezîne âmenû lehum azâbun elîmun fîd dunyâ vel âhırah(âhırati), vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Muhakkak ki âmenû olanlar arasında fahişeliğin (çirkin olayların, iftiranın, kötülüğün) yayılmasını sevenlere, dünya ve ahirette elîm azap vardır. Ve Allah, bilir ve siz bilmezsiniz.
24 / NUR - 20Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennallâhe raûfun rahîm(rahîmun). Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (size azap ederdi). Ve muhakkak ki Allah, Rauf'tur (çok merhametli, çok şefkatlidir) Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir).
24 / NUR - 21Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).
24 / NUR - 22Ve lâ ye’teli ulul fadlı minkum ves seati en yu’tû ulil kurbâ vel mesâkîne vel muhâcirîne fî sebîlillâh(sebîlillâhi), vel ya’fû vel yasfehû, e lâ tuhıbbûne en yagfirallâhu lekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve sizden (içinizden) fazilet ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, miskinlere, Allah yolunda hicret edenlere vermeye karşı (vermemeye) yemin etmesinler. Ve artık affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi affetmesini sevmez misiniz? Ve Allah, Gafur'dur (mağfiret edendir) Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir).
24 / NUR - 23İnnellezîne yermûnel muhsanâtil gâfilâtil mu’minâti luınû fid dunyâ vel âhırati ve lehum azâbun azîm(azîmun). Muhakkak ki gâfil (kendisinin haberi olmaksızın) muhsin (iffetli) kadınlara ve mü'min kadınlara (iftira) atanlar, dünya ve ahirette lânetlenmiştir. Ve onlara azîm azap vardır.
24 / NUR - 24Yevme teşhedu aleyhim elsinetuhum ve eydîhim ve erculuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
O gün onlara, onların dilleri, elleri ve ayakları (hayat filmleri) yapmış olduklarına şahitlik edecek.
24 / NUR - 25Yevme izin yuveffîhimullâhu dînehumul hakka ve ya’lemûne ennallâhe huvel hakkul mubîn(mubînu). İzin günü Allah onlara dînlerini (negatif ve pozitif derecelerin karşılığını) hakkıyla ödeyecektir. Ve Allah'ın, Hakk Mübin (hakkı açıklayan, yerine getiren) olduğunu bilecekler.
24 / NUR - 26El habîsâtu lil habîsîne vel habîsûne lil habîsât(habîsâti), vet tayyibâtu lit tayyibîne vet tayyibûne lit tayyibât(tayyibâti), ulâike muberraûne mimmâ yekûlûn(yekûlûne), lehum magfiretun ve rızkun kerîm(kerîmun).
Kötü kadınlar, kötü erkekler içindir. Kötü erkekler, kötü kadınlar içindir. Temiz kadınlar, temiz erkekler içindir. Temiz erkekler, temiz kadınlar içindir. İşte onlar, (kendileri haklarında) söylenenlerden berî (uzak) olanlardır. Onlar için mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi) ve kerim (Allah'tan ikram edilen) rızık vardır.
Ey âmenû olanlar! Evlerinizden başka evlere, izin isteyip ev halkına selâm vermedikçe (içeri) girmeyin. Bu, sizin için hayırdır. Umulur ki; böylece tezekkür edersiniz.
24 / NUR - 28Fe in lem tecidû fîhâ ehaden fe lâ tedhulûhâ hattâ yu’zene lekum ve in kîle lekumurciû ferciû huve ezkâ lekum, vallâhu bimâ ta’melûne alîm(alîmun).
Eğer orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Ve eğer size “geri dönün” denirse o taktirde geri dönün. O, sizin için daha temizdir (uygundur). Ve Allah, yaptığınız şeyleri en iyi bilendir.
24 / NUR - 29Leyse aleykum cunâhun en tedhulû buyûten gayre meskûnetin fîhâ metâun lekum, vallâhu ya’lemu mâ tubdûne ve mâ tektumûn(tektumûne).
Meskûn olmayan (oturulmayan), içinde faydanız olan evlere girmenizde size bir vebal yoktur. Ve Allah, sizin açıkladığınız ve gizlediğiniz şeyleri bilir.
24 / NUR - 30Kul lil mu’minîne yaguddû min ebsârihim ve yahfezû furûcehum, zâlike ezkâ lehum, innellâhe habîrun bimâ yasneûn(yasneûne). Mü'min erkeklere söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar), ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Muhakkak ki Allah, yaptıkları şeylerden haberdardır.
24 / NUR - 31Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn(zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhel mu’minûne leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ve mü'min kadınlara söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar) ve ırzlarını korusunlar. Zahir olan kısımlar (görünen el, yüz ve ayaklar) hariç, ziynetlerini açmasınlar. Ve başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (örtsünler). Ve ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınlar veya ellerinin altında sahip oldukları (cariyeler) veya erkeklerden, kadına ihtiyaç duymayan hizmetliler veya kadının avret yerlerinin farkına varmayan çocuklar hariç, açmasınlar. Ve gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler, hepiniz Allah'a tövbe edin! Umulur ki, böylece felâha eresiniz.
24 / NUR - 32Ve enkihûl eyâmâ minkum ves sâlihîne min ibâdikum ve imâikum, in yekûnû fukarâe yugnihimullâhu min fadlih(fadlihî), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve sizden eşi olmayan erkekleri ve kölelerinizden salih olanları ve eşi olmayan kadınlarınızı nikâhlayınız (evlendiriniz). Eğer onlar fakir iseler Allah onları fazlından gani (zengin) kılar. Ve Allah, Vâsi'dir (ihsanı, ni'meti çok olandır), Alîm'dir (en iyi bilendir).
24 / NUR - 33Velyesta’fifillezîne lâ yecidûne nikâhan hattâ yugniyehumullâhu min fadlih(fadlihi), vellezîne yebtegûnel kitâbe mimmâ meleket eymânukum fe kâtibûhum in alimtum fîhim hayren, ve âtûhum min mâlillâhillezî âtâkum, ve lâ tukrihû feteyâtikum alel bigâi in eradne tehassunen li tebtegû aradal hayâtid dunyâ ve men yukrıhhunne fe innellâhe min ba’di ikrâhihinne gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve nikâha (imkân) bulamayanlar, Allah onları fazlından gani (zengin) kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar! Ellerinizin altında malik olduklarınızdan (kölelerinizden, cariyelerinizden) yazılı antlaşma (mukatebe yapmak: para kazanıp, bedelini ödeyerek azad olmak) isteyenlere, eğer onlarda hayır olduğunu bilirseniz, o zaman yazılı antlaşma (mukatebe) yapınız. Ve Allah'ın size verdiği mallardan onlara veriniz. Genç cariyelerinizi, eğer namuslarını korumak (iffetli kalmak) isterlerse, dünya hayatının malını isteyerek fuhşa (zinaya) zorlamayınız. Kim onları fuhşa (zinaya) zorlarsa, o taktirde muhakkak ki Allah, onların zorlanmalarından sonra Gafur'dur (mağfiret edendir) Rahîm'dir (rahmet esmasıyla tecelli edendir).
24 / NUR - 34Ve lekad enzelnâ ileykum âyâtin mubeyyinâtin ve meselen minellezîne halev min kablikum ve mev’izaten lil muttekîn(muttekîne). Ve andolsun ki size, açıklanmış âyetler ve sizden önce geçmiş (nesillerden) örnek(ler) ve muttakiler (takva sahipleri) için öğütler (emirler) indirdik.
24 / NUR - 35Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).
Allah, göklerin ve yerin nuru'dur. O'nun nuru, içinde misbah (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir. Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan mübarek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. Nur üzerine nurdur. Allah dilediğini nuruna hidayet eder (ulaştırır). Ve Allah, insanlara örnekler verir. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.
24 / NUR - 36Fî buyûtin ezinallâhu en turfea ve yuzkere fîhesmuhu yusebbihu lehu fîhâ bil guduvvi vel âsâl(âsâli).
Allah'ın, içinde İsmi'nin yükseltilmesine ve zikredilmesine izin verdiği evlerin içinde (Allah'ın nuru) vardır. Orada O'nu, sabah akşam tesbih ederler.
24 / NUR - 37Ricâlun lâ tulhîhim ticâratun ve lâ bey’un an zikrillâhi ve ikâmis salâti ve îtâiz zekâti yehâfûne yevmen tetekallebu fîhil kulûbu vel ebsâr(ebsâru).
Ticaretin ve alışverişin, onları Allah'ın zikrinden, namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlar ki (onlar), kalplerin ve gözlerin (dehşetten) döneceği günden korkarlar.
24 / NUR - 38Li yecziyehumullâhu ahsene mâ amilû ve yezîdehum min fadlih(fadlihî), vallâhu yerzuku men yeşâu bi gayri hisâb(hisâbin). Allah, onlara yaptıklarının karşılığını en güzel şekilde vermek için onlara fazlından arttırır. Ve Allah, dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır.
24 / NUR - 39Vellezîne keferû a’mâluhum ke serâbin bi kîatin yahsebuhuz zam’ânu mâe(mâen), hattâ izâ câehu lem yecidhu şey’en ve vecedallâhe indehu fe veffâhu hisâbeh(hisâbehu), vallâhu serîul hısâb(hısâbi).
Ve kâfirlerin amelleri düz arazideki serap gibidir. Susamış olan, onu su zannetti. Ona ulaştığı zaman, bir şey bulamadı. Ve yanında (karşısında) Allah'ı buldu. Böylece (Allah), onun hesabını ona tam olarak ödedi. Ve Allah, hesabı seri (çabuk) görendir.
24 / NUR - 40Ev ke zulumâtin fî bahrin lucciyyin yagşâhu mevcun min fevkıhî mevcun min fevkıhî sehâb(sehâbun), zulumâtun ba’duhâ fevka ba’d(ba’dın), izâ ahrace yedehu lem yeked yerâhâ ve men lem yec’alillâhu lehu nûren fe mâ lehu min nûr(nûrin).
Veya derin denizdeki karanlıklar gibidir. Onun üstünü, dalga üstüne dalga kaplar. Onun üzerinde de bulutlar vardır. Karanlık üstüne karanlıktır, elini çıkarttığı zaman neredeyse onu göremez. Ve Allah, kime nur kılmamışsa (vermemişse) artık onun için bir nur yoktur.
24 / NUR - 41E lem tera ennallâhe yusebbihu lehu men fîs semâvâti vel ardı vet tayru sâffât(sâffâtin), kullun kad alime salâtehu ve tesbîhah(tesbîhahu), vallâhu alîmun bimâ yef’alûn(yef’alûne).
Semalarda ve arzda olanların ve saflar halindeki kuşların, Allah'ı tesbih ettiğini görmedin mi? Hepsi, namazlarını (dualarını) ve tesbihlerini bilmişlerdir. Ve Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.
24 / NUR - 42Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), ve ilallâhil masîr(masîru).
Ve semaların ve arzın mülkü Allah'ındır. Ve dönüş Allah'adır.
24 / NUR - 43E lem tera ennallâhe yuzcî sehâben summe yuellifu beynehu summe yec'aluhu rukâmen fe teral vedka yahrucu min hılâlih(hılâlihî), ve yunezzilu mines semâi min cibâlin fîhâ min beredin fe yusîbu bihî men yeşâu ve yasrifuhu an men yeşâu, yekâdu senâ berkıhî yezhebu bil ebsâr(ebsâri).
Allah'ın bulutları sevkettiğini, sonra onların aralarını birleştirdiğini, sonra da onları küme haline getirdiğini görmüyor musun? Böylece onların arasından yağmur çıkardığını görürsün.Ve semadan, içinde dolu bulunan dağlar (dolu kümeler) indirir. Böylece onu dilediğine isabet ettirir. Ve onu dilediğinden çevirir (uzaklaştırır). Onun şimşeğinin parıltısı, neredeyse görmeyi giderir (gözleri kör gibi yapar).
24 / NUR - 44Yukallibullâhul leyle ven nehâr(nehâre), inne fî zâlike le ibreten li ulil ebsâr(ebsâri).
Allah, geceyi ve gündüzü (birbirine) çevirir. Muhakkak ki bunda basiret sahipleri için elbette ibret vardır.
24 / NUR - 45Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin, fe minhum men yemşî alâ batnih(batnihi) ve minhum men yemşî alâ ricleyn(ricleyni) ve minhum men yemşî alâ erba’(erbain), yahlukullâhu mâ yeşâu, innellâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ve Allah, bütün hayvanları sudan yarattı. Onların bir kısmı karnı üzerinde, bir kısmı iki ayağı üzerinde, bir kısmı da dört ayağı üzerinde yürür. Allah dilediği şeyi yaratır. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir.
24 / NUR - 46Le kad enzelnâ âyâtin mubeyyinât(mubeyyinâtin), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
24 / NUR - 47Ve yekûlûne âmennâ billâhi ve bir resûli ve ata’nâ summe yetevellâ ferîkun minhum min ba’di zâlik(zâlike) ve mâ ulâike bil mu’minîn(mu’minîne).
Ve: “Allah'a ve resûle îmân ettik ve itaat ettik.” derler. Sonra da onların bir kısmı bundan sonra döner. Ve işte onlar, mü'min değillerdir.
24 / NUR - 48Ve izâ duû ilallâhi ve resûlihî li yahkume beynehum izâ ferîkun minhum mu’ridûn(mu’ridûne).
Ve onların aralarında hüküm vermesi için Allah ve resûlüne davet olundukları zaman onların bir kısmı yüz çevirenlerdir.
24 / NUR - 49Ve in yekun lehumul hakku ye’tû ileyhi muz’ınîn(muz’ınîne).
Ve eğer hak onların ise (hak sahibi iseler) ona hemen (itaat ederek) gelirler.
24 / NUR - 50E fî kulûbihim maradun emirtâbû em yehâfûne en yehîfallâhu aleyhim ve resûluh(resûluhu), bel ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne). Onların kalplerinde hastalık mı var yoksa şüphe mi ediyorlar veya Allah'ın ve O'nun Resûl'ünün, onlara karşı taraf tutacağından (haksızlık edeceğinden) mı korkuyorlar? Hayır, işte onlar, onlar zalimlerdir.
24 / NUR - 51İnnemâ kâne kavlel mu’minîne izâ duû ilallâhi ve resûlihî li yahkume beynehum en yekûlû semi’nâ ve ata’nâ ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Onların aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve resûlüne davet edildikleri zaman mü'minlerin sözü “işittik ve itaat ettik” demeleridir. Ve işte onlar, onlar felâha erenlerdir.
24 / NUR - 52Ve men yutıillâhe ve resûlehu ve yahşallâhe ve yettakhi fe ulâike humul fâizûn(fâizûne).
Ve kim Allah'a ve resûlüne itaat ederse ve Allah'a huşû duyar ve O'na karşı takva sahibi olursa o taktirde işte onlar, onlar kurtuluşa erenlerdir.
24 / NUR - 53Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in emertehum le yahrucunn(yahrucunne), kul lâ tuksimû, tâatun ma’rûfeh(ma’rûfetun), innellâhe habîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne).
Ve eğer sen onlara emretseydin (münafıklar), mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, Allah'a en kuvvetli yeminleri ile yemin ederler. De ki: “Yemin etmeyin! (Bu), bilinen (takdir edilen) bir itaattir. Muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”
24 / NUR - 54Kul atîullâhe ve atîur resûl(resûle), fe in tevellev fe innemâ aleyhi mâ hummile ve aleykum mâ hummiltum, ve in tutîûhu tehtedû, ve mâ aler resûli illel belâgul mubîn(mubînu).
De ki: “Allah'a ve resûle itaat edin. Bundan sonra eğer dönerseniz (itaat etmezseniz), ona (resûle) düşen (sorumluluk) sadece ona yükletilen (tebliğ)dir.” Ve sizin üzerinize düşen (sorumluluk), size yükletilendir. Ve eğer ona itaat ederseniz, hidayete erersiniz. Resûlün üzerinde açıkça tebliğden başka bir (sorumluluk) yoktur.
24 / NUR - 55Vaadallâhullezîne âmenû minkum ve amilûs sâlihâti leyestahlifennehum fil ardı kemestahlefellezîne min kablihim, ve leyumekkinenne lehum dînehumullezîrtedâ lehum ve le yubeddilennehum min ba’di havfihim emnâ(emnen), ya’budûnenî lâ yuşrikûne bî şey’â(şey’en), ve men kefere ba’de zâlike fe ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).
Allah, sizden âmenû olanlara ve salih amel (nefs tezkiyesi) işleyenlere, kendilerinden öncekileri yeryüzünde halife kıldığı gibi mutlaka onları da halife kılacağını ve onlara, onlar için razı olduğu dînlerini mutlaka sağlamlaştıracağını ve korkularından sonra (korkularını) mutlaka güvenliğe çevireceğini vaadetti. Bana kul olurlar, hiçbir şeyle (Bana) şirk koşmazlar. Bundan sonra kim inkâr ederse, işte onlar, onlar fasıklardır.