www.forumyok.forumm.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 NAHL Suresi Meali

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

NAHL Suresi Meali Empty
MesajKonu: NAHL Suresi Meali   NAHL Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 8:25 pm

Bismillâhirrahmânirrahîm





16 / NAHL - 1Etâ emrullâhi fe lâ testa’cilûh(testa’cilûhu), subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Allah'ın emri geldi. Artık onda (onun muhtevasının gerçekleşmesinde)
acele etmeyin. O'nu tenzih edin. Ve O, şirk koşulan şeylerden Yüce'dir.

16 / NAHL - 2Yunezzilul melâikete bir rûhi min emrihî alâ men yeşâu min ibâdihî en enzirû ennehu lâ ilâhe illâ ene fettekûn(fettekûni).
Kullarından
dilediği üzerine kişi “Benden başka ilâh yoktur.” tarzında uyarmaları
için melekleri, emrinden ruh ile beraber indirir. Öyleyse Bana karşı
takva sahibi olun (ruhunuzu ölmeden evvel Bana ulaştırın).

16 / NAHL - 3Halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), teâlâ âmmâ yuşrikûn(yuşrikûne).

Semaları ve yeryüzünü hak ile yarattı. O, (onların) şirk koştukları şeylerden Yüce'dir.

16 / NAHL - 4Halakal insâne min nutfetin fe izâ huve hasîmun mubin(mubînun).

İnsanı bir nutfeden yarattı. Böyle olmasına rağmen o, apaçık hasım (düşman)dır.

16 / NAHL - 5Vel en’âme halakahâ, lekum fîhâ dif’un ve menâfiu ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).
Ve
hayvanlar; onları da O, yarattı. Sizin için onda, (soğuktan) koruyan
şeyler ve menfaatler (faydalar) vardır. Ve de ondan (hayvanlardan)
yersiniz.

16 / NAHL - 6Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn(tesrehûne).

(Onları), akşamları otlaktan döndürdüğünüz zaman ve sabahları otlatmaya çıkardığınız zaman sizin için onda bir güzellik vardır.

16 / NAHL - 7Ve tahmilu eskâlekum ilâ beledin lem tekûnû bâlıgîhi illâ bi şıkkıl enfus(enfusi), inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun).
Ve
kendinizin yorulmadan ulaşamayacağınız (ancak çok meşakkatle
gidebileceğiniz) beldeye, ağır eşyalarınızı (onlarla) taşırsınız.
Muhakkak ki sizin Rabbiniz, gerçekten Rauf'tur (çok şefkatli, çok
merhametli) ve Rahîm'dir (rahmet nuru gönderen).

16 / NAHL - 8Vel hayle vel bigâle vel hamîre li terkebûhâ ve zîneh(zîneten), ve yahluku mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

Onlara binmeniz için ve de ziynet olarak (süs hayvanı olarak), atlar, katırlar ve merkepler ve daha bilmediğiniz şeyler yaratır.

16 / NAHL - 9Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).

Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e
ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve
ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

16 / NAHL - 10Huvellezî enzele mines semâi mâen lekum minhu şarâbun ve minhu şecerun fîhi tusîmûn(tusîmûne).

Sizin için semadan su indiren, O'dur. İçecek şeyler ondandır
(sudandır). Ve ağaçlar (ve otlar) ondan olur. Orada (hayvanlarınızı)
otlatırsınız.

16 / NAHL - 11Yunbitu lekum bihiz zer’a
vez zeytûne ven nahîle vel a’nâbe ve min kullis semerât(semereti), inne
fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).


Onunla sizin için; ekinler, zeytinler, hurmalıklar ve bağlar ve bütün
ürünlerden (ürünleri, meyveleri) yetiştirir. Muhakkak ki bunda,
tefekkür eden kavim için elbette âyet (delil) vardır.

16 / NAHL - 12Ve sehhara lekumul leyle ven
nehâre veş şemse vel kamer(kamere), ven nucûmu musahharâtun bi
emrih(emrihî), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).


Ve gece ve gündüz, Güneş ve Ay ve yıldızları sizin emrinize verdi.
Onlar, O'nun (Allahû Tealâ'nın) emri ile size musahhar (emrinize amade,
hazır) kılındılar. Muhakkak ki bunda, akıl eden bir kavim için, elbette
âyetler (deliller) vardır.

16 / NAHL - 13Ve mâ zerae lekum fîl ardı muhtelifen elvânuh(elvânuhu), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne).
Yeryüzünde
sizin için ne yaratıp çoğalttıysa hepsinin renkleri çeşit çeşittir
(muhteliftir). Muhakkak ki bunda, zikreden (tezekkür eden) bir kavim
için elbette âyet (delil) vardır.

16 / NAHL - 14Ve huvellezî sehharel bahre
li te’kulû minhu lahmen tariyyen ve testahricû minhu hilyeten
telbesûnehâ, ve terel fulke mevâhira fîhi ve li tebtegû min fadlihî ve
leallekum teşkurûn(teşkurûne).


Ondan taze et yemeniz için, denizi emrinize veren, O'dur. Ondan süs
eşyası çıkarırsınız, onu takarsınız. Ve onun içinde, suları yararak
giden gemileri görürsünüz. Ve (bunlar), O'nun fazlından istemeniz
içindir. Ve böylece şükredersiniz.

16 / NAHL - 15Ve elkâ fîl ardı revâsiye en temîde bikum ve enhâren ve subulen leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve
sizinle sarsılır diye (sarsılmamanız için), yeryüzünde dağlar
oluşturdu. Nehirler ve yollar (oluşturdu). Böylece yolunuzu bulursunuz
(hidayete erersiniz).

16 / NAHL - 16Ve alâmât(alâmatin), ve bin necmi hum yehtedûn(yehtedûne).

Ve alâmetler (işaretler) ve yıldızla (devrin imamıyla) onlar, yol bulurlar (hidayete ererler).

16 / NAHL - 17E fe men yahluku ke men lâ yahluk(yahluku), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Yaratan kimse, yaratmayan kimse gibi midir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?

16 / NAHL - 18Ve in teuddû ni’metallâhi lâ tuhsûhâ, innallâhe le gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve
şâyet, Allah'ın ni'metlerini adet adet (tane tane) sayarsanız, O'nu
sayamazsınız. Muhakkak ki O, Gafûr'dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir
(rahmet nurunu gönderendir).

16 / NAHL - 19Vallâhu ya’lemu mâ tusirrûne ve mâ tu’linûn(tu’linûne).

Ve Allah, gizlediklerinizi (sırlarınızı, sakladığınız şeyleri) ve açıkladığınız (alenî olan) şeyleri bilir.

16 / NAHL - 20Vellezîne yed’ûne min dûnillâhi lâ yahlukûne şey’en ve hum yuhlekûn(yuhlekûne).

Allah'tan başkasına dua ettikleri şeyler, bir şey yaratamazlar. Onlar, kendileri yaratılmışlardır.

16 / NAHL - 21Emvâtun gayru ahyâ’(ahyâin), ve mâ yeş’urûne eyyâne yub’asûn(yub’asûne).

Onlar ölüdürler, diri değildirler. Ve ne zaman beas olunacaklarının (diriltileceklerinin) bilincinde değillerdir.

16 / NAHL - 22İlâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fellezîne lâ yu’minûne bil âhirati kulûbuhum munkiretun ve hum mustekbirûn(mustekbirûne).
Sizin
ilâhınız, bir tek ilâhtır. Hâlâ ahirete (ruhu ölmeden evvel Allah'a
ulaştırmaya) inanmayan kimselerin kalpleri, inkâr edicidir ve onlar,
kibirlenen kimselerdir.

16 / NAHL - 23Lâ cereme ennallâhe ya’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn(yu’linûne), innehu lâ yuhıbbul mustekbirîn(mustekbirîne).

Onların gizledikleri ve açıkladıkları (alenî olan) şeyleri, Allah'ın bildiğine şüphe yok. Muhakkak ki O, kibirlenenleri sevmez.

16 / NAHL - 24Ve izâ kîle lehum mâ zâ enzele rabbukum kâlû esâtîrul evvelîn(evvelîne).

Ve onlara “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman: “Evvelkilerin masallarını.” dediler.

16 / NAHL - 25Liyahmilû evzârehum
kâmileten yevmel kıyâmeti ve min evzârillezîne yudıllûnehum bi gayri
ilm(ilmin), e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne).


Kıyâmet günü, onların kendi günahlarının tamamını yüklendikten başka, ilimleri olmaksızın dalâlette kalmasına sebep oldukları kimselerin günahlarından (da) yüklenmeleri için. Yüklendikleri şey ne kadar kötü, öyle değil mi?

16 / NAHL - 26Kad mekerellezîne min
kablihim fe etallâhu bunyânehum minel kavâıdi fe harre aleyhimus sakfu
min fevkıhim ve etâhumul azâbu min haysu lâ yeş’urûn(yeş’urûne).


Onlardan öncekiler de hile yapmışlardı. Allah, onların binalarını
temellerinden harap etti, yıktı. Böylece tavanları, üstlerinden
üzerlerine çöktü. Onlara azap, farkında olmadıkları yerden geldi.

16 / NAHL - 27Summe yevmel kıyâmeti
yuhzîhim ve yekûlu eyne şurekâiyellezîne kuntum tuşâkkûne fîhim,
kâlellezîne ûtul ilme innel hızyel yevme ves sûe alel
kâfirîn(kâfirîne).


Sonra kıyâmet günü (Allah), onları alçaltacak (rezil rüsva edecek). Ve
onlara: “Ortaklarım nerede?” diyecek. “Onlar için ayrılıklara
düştünüz.” Kendilerine ilim verilenler şöyle dedi: “Muhakkak ki
rezillik ve azap, bugün kâfirlerin üstünedir.”

16 / NAHL - 28Ellezîne teteveffâhumul
melâiketu zâlimî enfusihim fe elkavus seleme mâ kunnâ na’melu min
sû’(sûin), belâ innallâhe alîmun bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).


Melekler, nefslerine zulmedenleri vefat ettirecekleri zaman onlar
teslim olurken: “Biz, bir kötülük yapmadık.” dediler. Hayır, muhakkak
ki Allah, yapmış olduğunuz kötü amelleri en iyi bilendir.

16 / NAHL - 29Fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ fe lebi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne).
Haydi,
orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin.
Kibirlenenlerin (büyüklük taslayanların) kaldığı yer ne kötüdür.

16 / NAHL - 30Ve kîle lillezînettekav mâ
zâ enzele rabbukum, kâlû hayrâ(hayren), lillezîne ahsenû fî hâzihid
dunyâ haseneh(haseneten), ve le dârul âhıreti hayr(hayrun), ve le ni’me
dârul muttekîn(muttekîne).


Ve takva sahiplerine: “Rabbiniz ne indirdi?” denildi. “Hayır
(güzellikler).” dediler. Ahsen olanlara (iradesini Allah'a teslim
edenlere) bu dünyada haseneler (iyilikler, güzellikler, sevaplar,
pozitif dereceler) vardır. Ve elbette ahiret yurdu daha hayırlıdır. Ve
gerçekten muttakilerin (takva sahiplerinin) yurdu ne güzeldir.

16 / NAHL - 31Cennâtu adnin yedhulûnehâ tecrî min tahtihel enhâru lehum fîhâ mâ yeşâûn(yeşâûne), kezâlike yeczîllâhul muttekîn(muttekîne).
Onlar
(muttakiler), altından nehirler akan Adn cennetlerine girerler. Orada,
onların diledikleri herşey vardır. İşte Allah, (ahsen olan) muttakileri
(bihakkın takvanın sahiplerini) böyle mükâfatlandırır.

16 / NAHL - 32Ellezîne teteveffâhumul melâiketu tayyibîne yekûlûne selâmun aleykumudhulûl cennete bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Melekler,
onları tayyib (en güzel, en iyi) bir şekilde vefat ettirirler. Onlara:
“Selâm üzerinize olsun. Yapmış olduğunuz (güzel, hayırlı) ameller
sebebiyle cennete girin.” derler.

16 / NAHL - 33Hel yanzurûne illâ en
te’tiyehumul melâiketu ev ye’tiye emru rabbik(rabbike), kezâlike fe
alellezîne min kablihim, ve mâ zalemehumullâhu ve lâkin kânû enfusehum
yazlimûn(yazlimûne).


Onlar sadece meleklerin gelmesini mi yoksa Rabbinin emrinin gelmesini
mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Ve Allah, onlara
zulmetmedi. Fakat onlar, kendi nefslerine zulmediyorlardı.

16 / NAHL - 34Fe esâbehum seyyiâtu mâ amilû ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).

Böylece yaptıkları kötü ameller, onlara isabet etti (ulaştı). Alay etmiş oldukları şey, onları kuşattı.

16 / NAHL - 35Ve kâlellezîne eşrekû lev
şâallâhu mâ abednâ min dûnihî min şey’in nahnu ve lâ âbâunâ ve lâ
harremnâ min dûnihi min şey’(şey’in), kezâlike fe alellezîne min
kablihim, fe hel aler rusuli illel belâgul mubîn(mubînu).


Şirk koşanlar: “Eğer Allah dileseydi, biz O'ndan başka bir şeye kul
olmazdık. Ve babalarımız da (kul) olmazdı. Ve O'ndan (O'nun emrinden)
başka bir şeyi haram kılmazdık.” dediler. Onlardan öncekiler de böyle
yaptı. Artık resûllerin üzerinde apaçık tebliğden başka (bir
sorumluluk) var mı?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

NAHL Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: NAHL Suresi Meali   NAHL Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 8:26 pm

16 / NAHL - 36Ve le kad beasnâ fî kulli
ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men
hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl
ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).


Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde
resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı
dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan)
içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını,
(Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

16 / NAHL - 37İn tahris alâ hudâhum fe innallâhe lâ yehdî men yudıllu ve mâ lehum min nâsırîn(nâsırîne).

Sen, onların hidayete ermesini çok istemene rağmen muhakkak ki Allah, dalâlette bıraktığı kimseyi (onlar Allah'a ulaşmayı dilemedikçe) hidayete erdirmez. Ve onlar için bir yardımcı da yoktur.

16 / NAHL - 38Ve aksemû billâhi cehde
eymânihim lâ yeb’asullâhu men yemût(yemûtu), belâ va’den aleyhi hakkan
ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).


Ve “Kim ölürse Allah, onu beas etmez (yeniden diriltmez).” diye en kuvvetli yeminleri
ile Allah'a kasem ettiler. Hayır, (öyle değil). Bu, O'nun (Allah'ın)
üzerinde hak bir vaaddir. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler.

16 / NAHL - 39Li yubeyyine lehumullezî yahtelifûne fîhi ve li ya’lemellezîne keferû ennehum kânû kâzibîn(kâzibîne).
(Bu
diriltme) hakkında ihtilâfa düştükleri şeyin, onlara beyan edilmesi
(açıklanması) için ve inkâr edenlerin (kâfirlerin), kendilerinin
şüphesiz (kesinlikle) yalancı olduklarını bilmeleri içindir.

16 / NAHL - 40İnnemâ kavlunâ li şey’in izâ erednâhu en nekûle lehu kun fe yekûn(yekûnu).

Bir şeyin (olmasını) istediğimiz zaman Bizim sözümüz, ona sadece: “Ol!” dememizdir. O, hemen olur.

16 / NAHL - 41Vellezîne hâcerû fillâhi min
ba’di mâ zulimû li nubevvi ennehum fîd dunyâ haseneh(haseneten), ve le
ecrul âhıreti ekber(ekberu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).


Ve zulme maruz kaldıktan sonra, Allah için (Allah yolunda) hicret
edenleri, dünya hayatında mutlaka hasenelerle (güzellikler, iyilikler,
güzel bir yurt) yerleştirmemiz içindir. Ve ahiret mükâfatı, elbette
daha büyüktür, şâyet bilmiş olsalardı.

16 / NAHL - 42Ellezîne saberû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).

Onlar, (kendilerine yapılan zulümlere) sabrettiler. Ve onlar, Rab'lerine tevekkül ederler.

16 / NAHL - 43Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve
Biz, senden önce, kendilerine vahyettiğimiz ricalden (erkeklerden)
başkasını (resûl olarak) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o taktirde
zikir ehline sorun!

16 / NAHL - 44Bil beyyinâti vez
zubur(zuburi), ve enzelnâ ileykez zikre li tubeyyine lin nâsi mâ
nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne).


Beyyinelerle (ispat vasıtaları ile) ve semavî kitaplarla (resûller
gönderdik) onlara indirilenleri, insanlara beyan etmen (açıklaman) için
sana da zikri (Kur'ân-ı Kerim'i) indirdik. Umulur ki böylece onlar,
tefekkür ederler.

16 / NAHL - 45E fe eminellezîne mekerû seyyiâti en yahsifallâhu bihimul arda ev ye’tiyehumul azâbu min haysu lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Kötülükler
için tuzak kuranlar, Allah'ın onları yerin dibine geçirmesinden
(geçirmeyeceğinden) veya azabın, farkına varamayacakları bir yerden
gelmesinden (gelmeyeceğinden) emin mi oldular?

16 / NAHL - 46Ev ye’huzehum fî tekallubihim fe mâ hum bi mu’cizîn(mu’cizîne).
Veya
onlar dönüp dolaşırlarken, Allah'ın onları yakalamasından
(yakalamamasından) emin mi oldular? Ve onlar, (Allah'ı) aciz
bırakamazlar.

16 / NAHL - 47Ev ye’huzehum alâ tehavvuf(tehavvufin), fe inne rabbekum le raûfun rahîm(rahîmun).
Veya
onları korkuyorlarken yakalar. Buna rağmen muhakkak ki senin Rabbin,
elbette Rauf'tur (çok şefkatlidir), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir,
merhametlidir).

16 / NAHL - 48E ve lem yerev ilâ mâ
halakallâhu min şey’in yetefeyyeu zilâluhu anil yemîni veş şemâili
succeden lillâhi ve hum dâhırûn(dâhırûne).


Onlar, Allah'ın yarattığı herşeyi (elektronları) görmediler mi? Onun
gölgeleri (karşıt elektronları), tâbî olarak (elektronlara), sağdan
(sağ spinli) ve soldan (sol spinli), Allah'a secde ederek dönerler.

16 / NAHL - 49Ve lillâhi yescudu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı min dâbbetin vel melâiketu ve hum lâ yestekbirûn(yestekbirûne). (SECDE ÂYETİ)
Semalarda
olanlar ve yeryüzünde olan dabbelerin (yürüyen canlıların) hepsi ve
melekler, Allah'a secde ederler. Ve onlar, kibirlenmezler.

16 / NAHL - 50Yehâfûne rabbehum min fevkıhim ve yef’alûne mâ yu’merûn(yu’merûne).

Onlar, onların üstlerindeki (emrinde oldukları) Rab'lerinden korkarlar. Ve emrolundukları şeyleri yaparlar.

16 / NAHL - 51Ve kâlallâhu lâ tettehızû ilâheynisneyn(ilâheynisneyni), innemâ huve ilâhun vâhıd(vâhıdun), fe iyyâye ferhebûn(ferhebûne).

Ve Allah, şöyle dedi: “İki ilâh edinmeyin! O, sadece tek bir ilâhtır. O halde sadece Benden korkun!”

16 / NAHL - 52Ve lehu mâ fîs semâvâti vel ardı ve lehud dînu vâsıbâ(vâsıben), e fe gayrallâhi tettekûn(tettekûne).

Ve semalarda ve yeryüzünde olanlar, O'nundur. Ve dîn, daima O'na aittir. (Öyleyse) hâlâ Allah'tan başkasından mı korkuyorsunuz?

16 / NAHL - 53Ve mâ bikum min ni’metin fe minallâhi summe izâ messekumud durru fe ileyhi tec’erûn(tec’erûne).

Sizin olan ne kadar ni'met varsa hepsi Allah'tandır. Sonra da size bir sıkıntı dokunsa, o zaman O'na yalvarırsınız.

16 / NAHL - 54Summe iza keşefad durra ankum izâ ferîkun minkum bi rabbihim yuşrikûn(yuşrikûne).

Sonra O, sizden zararı (sıkıntıları) giderince o zaman da sizden bir grup, Rab'lerine şirk (ortak) koşarlar.

16 / NAHL - 55Li yekfurû bimâ âteynâhum, fe temetteû, fesevfe ta’lemûn(ta’lemûne).

Onlara verdiğimiz şeylere nankörlük etsinler! Haydi faydalanın (meta'lanın). Artık yakında bileceksiniz.

16 / NAHL - 56Ve yec’alûne li mâ lâ ya’lemûne nasîben mimmâ razaknâhum, tallâhi le tus’elunne ammâ kuntum tefterûn(tefterûne).

Onları rızıklandırdığımız şeylerden, bilmediklerine bir pay (nasip) ayırıyorlar. Allah'a yemin olsun ki; iftira etmiş olduğunuz şeylerden mutlaka sorgulanacaksınız.

16 / NAHL - 57Ve yec’alûne lillâhil benâti subhânehu ve lehum mâ yeştehûn(yeştehûne).
Ve
Allah'a, kızlar isnat ediyorlar. O, Sübhan'dır (Allah çocuk edinmekten
münezzehtir). Ve beğendikleri (tercih ettikleri; erkek çocuklar) ise
kendilerinin (onların) oluyor.

16 / NAHL - 58Ve izâ buşşire ehaduhum bil unsâ zalle vechuhu musvedden ve huve kezîm(kezîmun).

Onlardan birisi, bir kız çocuk ile müjdelendiği zaman öfkeli olarak, yüzü siyahlaşıp gölgelenir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

NAHL Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: NAHL Suresi Meali   NAHL Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 8:26 pm

16 / NAHL - 59Yetevârâ minel kavmi min sûi
mâ buşşire bih(bihî), e yumsikuhu alâ hûnin em yedussuhu fît
turâb(turâbi), e lâ sâe mâ yahkumûn(yahkumûne).


Müjdelendiği şeyin kötülüğünden (dolayı) kavminden gizlenir. Onu
zelillikle tutsun mu yoksa onu toprağa mı gömsün? Verdikleri hüküm ne
kötü (öyle) değil mi?

16 / NAHL - 60Lillezîne lâ yu’minûne bil âhıreti meselus sev’(sev’i), ve lillâhil meselul â’lâ, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
(Haberin)
kötü telâkki edilmesi, ahirete (hayattayken Allah'a ulaşmaya)
inanmayanlara aittir. Ve âlâ (yüce olma) durumu, Allah'a aittir. Ve O;
Azîz'dir, Hakîm'dir.

16 / NAHL - 61Ve lev yuâhızullâhun nâse bi
zulmihim mâ tereke aleyhâ min dâbbetin ve lâkin yuahhıruhum ilâ ecelin
musemmâ(musemmen), fe izâ câe eceluhum lâ yeste’hırûne sâaten ve lâ
yestakdimûn(yestakdimûne).


Ve eğer Allah, insanları zulümleri sebebiyle sorgulayıp (derhal)
cezalandırsaydı, onun (yeryüzünün) üzerinde yürüyen canlılardan bir
canlı bırakmazdı. Ve fakat onları, belirli bir zamana kadar tehir eder
(erteler). Artık onların ecelleri geldiği zaman ne bir saat tehir
edilir (ertelenir) ne de (bir saat) evvele alınır.

16 / NAHL - 62Ve yec’alûne lillâhi mâ
yekrehûne ve tesıfu elsinetuhumul kezibe enne lehumul husnâ, lâ cereme
enne lehumun nâre ve ennehum mufretûn(mufretûne).


Ve onlar, kerih gördükleri (beğenmedikleri) şeyleri (kızları) Allah'a
isnat ederler (has kılarlar). Ve onların dilleri, en güzelin “onlara
ait olduğu” yalanını söyler. Ateşin (cehennemin), onların olduğuna
şüphe yok. Ve muhakkak ki onlar, ifratta olanlar (aşırı
davrananlar)dır.

16 / NAHL - 63Tallâhi lekad erselnâ ilâ
umemin min kablike fe zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum fe huve
veliyyuhumul yevme ve lehum âzâbun elîm(elîmun).


Allah'a yemin
olsun ki; senden önceki ümmetlere (resûller) göndermiştik. Fakat
şeytan, onlara amellerini süslü gösterdi. Artık o gün, onların dostu, o
(şeytan) olacaktır. Onlar için elîm azap vardır.

16 / NAHL - 64Ve mâ enzelnâ aleykel kitâbe illâ li tubeyyine lehumullezîhtelefû fîhi ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Ve Kitab'ı sana, “hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi” onlara beyan etmenden (açıklamandan) ve âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyerek mü'min olan) bir kavme hidayet ve rahmet olmasından başka bir şey için indirmedik.

16 / NAHL - 65Vallâhu enzele mines semâi mâen fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyeten li kavmin yesmeûn(yesmeûne).
Ve
Allah, semadan suyu indirdi. Böylece onunla, ölümünden sonra arza
(yeryüzüne) hayat verdi. Muhakkak ki bunda, işiten bir kavim için
elbette bir âyet (delil) vardır.

16 / NAHL - 66Ve inne lekum fîl en’âmi le
ibreh(ibreten), nuskîkum mimmâ fî butûnihî min beyni fersin ve demin
lebenen hâlisen sâigan liş şâribîn(şâribîne).


Ve muhakkak ki hayvanlarda, sizin için elbette bir ibret vardır. Size,
onların karnında, fers (sindirilmiş gıda) ile kan arasından oluşan,
tadanlar için boğazdan kolayca geçen halis (saf) süt içiriyoruz.

16 / NAHL - 67Ve min semerâtin nahîli vel
a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenâ(hasenen), inne fî
zâlike le âyeten li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).


Hurma ve üzümden, şeker (hurma şerbeti, üzüm suyu, şıra) ve güzel bir
rızık edinirsiniz. Muhakkak ki bunda, akıl eden bir kavim için elbette
bir âyet vardır.

16 / NAHL - 68Ve evhâ rabbuke ilen nahli enittehızî minel cibâli buyûten ve mineş şeceri ve mimmâ ya’rişûn(ya’rişûne).
Ve
senin Rabbin, balarısına, dağlardan, ağaçlardan ve onların (insanların)
kurdukları çardaklardan, evler (kovanlar) edinmelerini vahyetti.

16 / NAHL - 69Summe kulî min kullis
semerâti feslukî subule rabbiki zululâ(zululen), yahrucu min butûnihâ
şarâbun muhtelifun elvânuhu fîhi şifâun lin nâs(nâsi), inne fî zâlike
le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).


Sonra meyvelerin (çiçeklerin) hepsinden yeyin! Rabbinin emre amade
kılınmış yollarında sülûk edin (uçun, dolaşın). Onun karnından muhtelif
(çeşitli) renklerde içecek (bal) çıkar. Onda insanlar için şifa vardır.
Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için elbette bir âyet
(delil) vardır.

16 / NAHL - 70Vallâhu halakakum summe
yeteveffâkum ve minkum men yureddu ilâ erzelil umuri li keylâ ya’leme
ba’de ilmin şey’a(şey’en), innallâhe alîmun kadîr(kadîrun).


Ve Allah, sizi yarattı. Sonra sizi vefat ettirecek. Ve sizden kim, ömrünün en rezil devresine geri (hidayetten dalâlete)
döndürülürse bu, bir şey konusunda ilim sahibi olduktan (hidayeti
öğrendikten) sonra bilemediği (idrak edemediği) içindir. Muhakkak ki
Allah, en iyi bilendir, kaadir olandır (herşeye gücü yetendir).

16 / NAHL - 71Vallâhu faddale ba’dakum alâ
ba’dın fîr rızk(rızkı), femellezîne fuddılû bi râddî rızkıhim alâ mâ
meleket eymânehum fe hum fîhi sevâ’(sevâun), e fe bi ni’metillâhi
yechadûn(yechadûne).


Üstün kılınan kimseler, ellerinin altında bulunanlara rızıklarını veren
(verici) değiller (çünkü rızkı veren sadece Allah'tır). Oysa onlar,
rızıkları konusunda eşittirler. Onlar, Allah'ın ni'metini bilerek mi
inkâr ediyorlar?

16 / NAHL - 72Vallâhu ceale lekum min
enfusikum ezvâcen ve ceale lekum min ezvâcikum benîne ve hafedeten ve
rezakakum minet tayyibât(tayyibâti), e fe bil bâtıli yu’minûne ve bi
ni’metillâhi hum yekfurûn(yekfurûne).


Ve Allah, sizin için sizin nefsinizden zevceler (eşler) ve sizin için
zevcelerinizden oğullar ve torunlar kıldı. Ve sizi tayyib (helâl,
temiz) rızıklarla rızıklandırdı. Hâlâ bâtıla mı inanıyorlar? Ve onlar,
Allah'ın ni'metini inkâr mı ediyorlar?

16 / NAHL - 73Ve ya’budûne min dûnillâhi mâ lâ yemliku lehum rızkan mines semâvâti vel ardı şey’en ve lâ yestetîûn(yestetîûne).

Ve onlar (müşrikler), semalardan ve yeryüzünden onlara rızık olarak bir şey vermeye malik
olmayan, Allah'tan başka şeylere (putlara) tapıyorlar. Ve (onlar, o
putlar ki; hiçbir şeye) muktedir değildirler (güçleri yetmez).

16 / NAHL - 74Fe lâ tadribû lillâhil emsâl(emsâle), innallâhe ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).

Artık onları (putları), Allah'ın emsali (benzeri) tutmayın! Muhakkak ki Allah, bilir ve siz bilmezsiniz.

16 / NAHL - 75Daraballâhu meselen abden
memlûken lâ yakdiru alâ şey’in ve men razaknâhu minnâ rızkan hasenen fe
huve yunfiku minhu sırren ve cehrâ(cehren), hel yestevûn(yestevûne),
elhamdulillâh(elhamdulillâhi), bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).


Allah şöyle bir misal verdi: Bir şeye muktedir olmayan (gücü yetmeyen),
köle olan bir kul ve tarafımızdan güzel bir rızık ile
rızıklandırdığımız böylece ondan gizli ve aşikâr infâk eden kimse;
onlar, eşit (müsavi) olabilir mi? Hamd, Allah'a mahsustur (Allah
içindir). Hayır, onların çoğu bilmezler.

16 / NAHL - 76Ve daraballâhu meselen
raculeyni ehaduhumâ ebkemu lâ yakdiru alâ şey’in ve huve kellun alâ
mevlâhu eynemâ yuveccihhu lâ ye’ti bi hayr(hayrin), hel yestevî huve ve
men ye’muru bil adli ve huve alâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).


Allah, iki adamı örnek verdi. İkisinden birisi dilsiz, bir şeye
muktedir değil (gücü yetmez). Ve o, Mevlâsı'na (Efendisi'ne) yüktür.
Onu nereye yönlendirse (gönderse), bir hayır (fayda) getiremez
(sağlayamaz). O, adaletle emreden (irşad makamının sahibi olan) ve Sıratı Mustakîm üzerinde olan kimse ile eşit (müsavi) olabilir mi?

16 / NAHL - 77Ve lillâhi gaybus semâvâti
vel ard(ardı), ve mâ emrus sâati illâ kelemhıl basari ev huve
akreb(akrebu), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).


Ve semaların ve yeryüzünün gaybı Allah'a aittir. O saatin (kıyâmetin)
emri ancak göz kırpmak kadar veya ondan daha hızlıdır. Muhakkak ki
Allah, herşeye kaadir (gücü yeten)'dir.

16 / NAHL - 78Vallâhu ahrecekum min butûni
ummehâtikum lâ ta’lemune şey’en ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel
ef’idete leallekum teşkurûn(teşkurûne).


Ve Allah, sizi bir şey bilmiyor halde annelerinizin karnından çıkardı.
Ve sizi, işitme hassası, görme hassası ve idrak etme hassası (sahibi)
kıldı. Umulur ki; böylece şükredersiniz.

16 / NAHL - 79E lem yerev ilet tayri
musahharâtin fî cevvis semâ(semâi), mâ yumsikuhunne
illallâh(illallâhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin
yu’minûn(yu’minûne).


Onlar, göklerin boşluğunda emre amade olan kuşları görmediler mi?
Onları, Allah'tan başkası (boşlukta) tutamaz. Muhakkak ki bunda, mü'min
olan bir kavim için elbette âyetler vardır.

16 / NAHL - 80Vallâhu ceale lekum min
buyûtikum sekenen ve ceale lekum min culûdil en’âmi buyûten
testehıffûnehâ yevme za’nikum ve yevme ikâmetikum ve min asvâfihâ ve
evbârihâ ve eş’ârihâ esâsen ve metâan ilâ hîn(hînin).


Ve Allah, sizin için evlerinizden sekînet (huzur) yeri kıldı. Ve sizin
için hayvanların derilerinden, yolculuk (göç) ettiğiniz gün(ler)de ve
ikâmet ettiğiniz (konakladığınız) gün(ler)de hafif olan (taşınabilen)
evler (çadırlar) ve onların yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından
çeşitli mal ve bir zamana kadar geçim vasıtası kıldı (yaptı).

16 / NAHL - 81Vallâhu ceale lekum mimmâ
halaka zılâlen ve ceale lekum minel cibâli eknânen ve ceale lekum
serâbîle tekîkumul harra ve serâbîle tekîkum be’sekum, kezâlike yutimmu
ni’metehu aleykum leallekum tuslimûn(tuslimûne).


Ve Allah, yarattığı şeylerden sizin için gölgelikler kıldı. Ve sizin
için dağlardan (yağmurdan, rüzgârdan) barınılacak yerler ve sıcaktan
koruyan giysiler (gömlekler) ve sizi şiddetli (darbelerden) koruyan
gömlekler (zırhlar) kıldı. Sizin üzerinizdeki ni'metini işte böyle
tamamlıyor. Umulur ki; böylece teslim olursunuz.

16 / NAHL - 82Fe in tevellev fe innemâ aleykel belâgul mubîn(mubînu).

Artık yüz çevirirlerse, bundan sonra sana düşen, sadece açık bir tebliğdir.

16 / NAHL - 83Ya’rifûne ni’metallâhi summe yunkirûnehâ ve ekseruhumul kâfirûn(kâfirûne).

Onlar, Allah'ın ni'metini biliyorlar, sonra onu inkâr ediyorlar.Ve onların çoğu kâfirlerdir.

16 / NAHL - 84Ve yevme neb’asu min kulli ummetin şehîden summe lâ yu’zenu lillezînekeferû ve lâ hum yusta’tebûn(yusta’tebûne).
Ve
o gün, bütün ümmetlerden birer şahit göndeririz. Sonra kâfirlere
cehennemden çıkmaları için izin verilmez. Ve onlardan, (Allah'tan) rıza
talepleri kabul edilmez.

16 / NAHL - 85Ve izâ raellezîne zalemûl azâbe fe lâ yuhaffefuanhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).
(Cehennemden
ayrılmalarına izin verilmeyen) zalimler, azabı gördükleri zaman artık
onlardan (azap) hafifletilmez. Ve onlara, nazar edilmez (yüzüne
bakılmaz).

16 / NAHL - 86Ve izâ raellezîne eşrekû
şurekâehum kâlû rabbenâ hâulâi şurekâunellezîne kunnâ ned’û min
dûnik(dûnike), fe elkav ileyhimul kavle innekum le kâzibûn(kâzibûne).


(Allah'a) şirk (ortak) koşanlar, şirk (ortak) koştukları şeyleri
(putları) gördükleri zaman: “Rabbimiz! İşte bunlar, senden başka dua
etmiş olduğumuz ortaklarımız.” dediler. O zaman onlar da (putlar da):
“Muhakkak ki siz, gerçekten yalan söyleyenlersiniz.” diye onlara söz
attılar (söylediler).

16 / NAHL - 87Ve elkav ilallâhi yevme izinis seleme ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne).
İzin
günü onlar (putlar), Allah'a teslimiyetlerini arz ettiler. Ve iftira
etmiş oldukları şeyler (putlar, yalancı ilâhlar), onlardan uzaklaşıp
saptı(lar).

16 / NAHL - 88Ellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi zidnâhum azâben fevkal azâbi bimâ kânû yufsidûn(yufsidûne).

İnkâr edenlere (kâfirlere) ve Allah'ın yolundan men edenlere, fesat çıkarmış olduklarından dolayı azap üstüne azabı arttırdık.

16 / NAHL - 89Ve yevme neb’asu fî kulli
ummetin şehîden aleyhim min enfusihim ve ci’nâbike şehîden alâ
hâulâ(hâulâi), ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânen likulli şey’in ve
huden ve rahmeten ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne).


Ve o gün, bütün ümmetlerin içinde, onların üzerine, onların
kendilerinden bir şahit beas ederiz (vazifeli kılarız). Ve seni de
onların üzerine şahit olarak getirdik. Ve sana, herşeyi beyan eden
(açıklayan), hidayete erdiren ve rahmet olan Kitab'ı, müslümanlara (Allah'a teslim olanlara) müjde olarak indirdik.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

NAHL Suresi Meali Empty
MesajKonu: Geri: NAHL Suresi Meali   NAHL Suresi Meali Icon_minitimeC.tesi Nis. 25, 2009 8:27 pm

16 / NAHL - 90İnnallâhe ye’muru bil adli
vel ihsâni ve îtâi zîl kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel
bagy(bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).


Muhakkak ki Allah, adaletli olmayı ve ihsanı ve akrabalara vermeyi
emreder. Ve fuhuştan, münkerden (Allah'ın yasakladığı şeylerden) ve
azgınlıktan (hakka tecavüzden) sizi nehyeder. Böylece umulur ki siz,
tezekkür edersiniz diye size öğüt veriyor.

16 / NAHL - 91Ve evfû bi ahdillâhi izâ
ahedtum ve lâ tenkudûl eymâne ba’de tevkîdihâ ve kad cealtumullâhe
aleykum kefîlâ(kefîlen), innallâhe ya’lemu mâ tef’alûn(tef’alûne).


(Allah ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi teslim etme konusunda) sizinle ahdleştiği zaman Allah'ın ahdini ifa edin (yerine getirin). Onu, sağlamlaştırdıktan (hidayete erdikten ve nefsinizi tezkiye ettikten) sonra yeminleri bozmayın (ruhunuzu Allah'a ulaştırdıktan ve nefsinizi tezkiye ettikten sonra dalâlete düşmeyin). Ve siz, Allah'ı üzerinize kefil kılmıştınız (Allahû Tealâ, sizi hidayete
erdirerek, ruhunuzu Kendisine ulaştırarak verdiği sözü, kefaletini
yerine getirmişti). Muhakkak ki Allah, sizin ne yaptığınızı bilir.

16 / NAHL - 92Ve lâ tekûnû kelletî nekadat
gazlehâ min ba’di kuvvetin enkâsâ(enkâsen), tettehızûne eymânekum
dehalen beynekum en tekûne ummetun hiye erbâ min ummeh(ummetin), innemâ
yeblûkumullâhu bih(bihî), ve le yubeyyinenne lekum yevmel kıyâmeti mâ
kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).


İpini kuvvetle büktükten sonra çözüp açan kadın gibi (hidayete erdikten sonra dalâlete düşen kişi gibi) olmayın. (Yeminlerini, misaklerini ve ahdlerini yok sayan) bir ümmetin sayısının (yeminlerini, misaklerini ve ahdlerini yerine getiren) diğer bir ümmetten daha çok olmasına dayanarak, yeminlerinizi
aranızda hile (konusu) ediniyorsunuz. Oysa Allah, sizi onunla
(yeminlerinizi yerine getirme konusunda) imtihan ediyor. Ve kıyâmet
günü, hakkında ihtilâf etmiş olduğunuz şeyi (hidayete ermeyi) mutlaka
size açıklayacak (beyan edecek).

16 / NAHL - 93Ve lev şâallâhu le cealekum
ummeten vâhideten ve lâkin yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu),
ve le tus’elunne ammâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).


Ve eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet kılardı. Fakat O, dilediğini (doğuştan bütün insanlar dalâlette olduğundan Allah'a ulaşmayı dilemeyeni, Allah Kendisine ulaştırmaz, böylece onu) dalâlette bırakır. Ve dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyeni) hidayete
erdirir (verdiği söz gereğince, kefaleti sebebiyle Kendisine
ulaştırır). Ve elbette yaptıklarınızdan (yapmış olduğunuz
amellerinizden) sorgulanacaksınız.

16 / NAHL - 94Ve lâ tettehızû eymânekum
dehalen beynekum fe tezille kademun ba’de subûtihâ ve tezûkus sûe bimâ
sadedtum an sebîlillâh(sebîlillâhi), ve lekum azâbun azîm(azîmun).


Yeminlerinizi aranızda hile (konusu) edinmeyin (kılmayın). Öyle
yaptığınız taktirde, yere sağlam bastıktan (hidayete erdikten) sonra
ayak kayar (dalâlete düşersiniz). Ve kötülüğü (kişinin yoldan çıktıktan
sonra yaşayacağı huzursuzlukları) tadarsınız. Allah'ın yolundan yüz
çevirdiğinizden dolayı sizin için büyük azap vardır.

16 / NAHL - 95Ve lâ teşterû bi ahdillâhi semenen kalîlâ(kalîlen), innemâ indallâhi huve hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).

Ve Allah'ın ahdini, az bir bedelle satmayın. Oysa o (ahd), Allah'ın indinde (katında) sizin için daha hayırlıdır, bilseniz (bilmiş olsaydınız).

16 / NAHL - 96Mâ ındekum yenfedu ve mâ ındallâhi bâk(bâkın), ve le necziyennellezîne saberû ecrehum bi ahseni mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Sizin
yanınızda olan şeyler biter. Allah'ın indinde (katında) olan şeyler
bakidir (tükenmez). Ve sabredenleri, yapmış oldukları amellerin
ecirlerini (bedellerini), mutlaka daha güzeli ile mükâfatlandıracağız
(karşılığını vereceğiz).

16 / NAHL - 97Men amile sâlihan min
zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe le nuhyiyennehu hayâten
tayyibeh(tayyibeten), ve le necziyennehum ecrehum bi ahseni mâ kânû
ya’melûn(ya’melûne).


Mü'min olan kadın ve erkekten kim salih (nefsini tezkiye ve tasfiye
edici) amel işlerse, o taktirde ona mutlaka tayyib (temiz, helâl) bir
hayat yaşatırız. Ve onları, mutlaka yapmış oldukları amellerin
ecirlerinden (bedellerinden), daha ahseni (güzeli) ile
mükâfatlandıracağız.

16 / NAHL - 98Fe izâ kare’tel kur’âne festeız billâhi mineş şeytânir racîm(racîmi).

Öyleyse Kur'ân-ı Kerim'i okuduğun zaman recmedilmiş (taşlanmış) şeytandan hemen Allah'a sığın.

16 / NAHL - 99İnnehu leyse lehu sultânun alellezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).

Çünkü onun, âmenû olanlar ve Rab'lerine tevekkül edenler üzerinde bir sultanlığı (yaptırım gücü) yoktur.

16 / NAHL - 100İnnemâ sultânuhu alellezîne yetevellevnehu vellezîne hum bihî müşrikûn(müşrikûne).
Onun
(şeytanın) sultanlığı (yaptırım gücü) sadece ona (şeytana) yönelenlerin
ve onunla (şeytanla), (Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için) Allah'a
şirk koşanların üzerindedir (onları etkiler).

16 / NAHL - 101Ve izâ beddelnâ âyeten
mekâne âyetin vallâhu a’lemu bimâ yunezzilu kâlû innemâ ente
mufter(mufterin), bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).


Biz, bir âyeti değiştirerek (onun) yerine başka bir âyet getirdiğimiz
zaman: “Allah neyi indireceğini bildiğine göre sen sadece bir
müfterisin (iftira edensin).” dediler. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.

16 / NAHL - 102Kul nezzelehu rûhul kudusi min rabbike bil hakkı li yusebbitellezîne âmenû ve huden ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne).

De ki: “O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i), Rabbinden hak ile âmenû olanları sebat ettirmek için ve müslümanlara (teslim olanlara), hidayet ve müjde olarak Ruh'ûl Kudüs (Cebrail A.S) indirdi.”

16 / NAHL - 103Ve lekad na’lemu ennehum
yekûlûne innemâ yuallimuhu beşer(beşerun), lisânullezî yulhıdûne ileyhi
a’cemiyyun ve hâzâ lisânun arabiyyun mubîn(mubînun).


Ve andolsun ki Biz, onların: “Fakat O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i), ona
şüphesiz bir beşer (insan) öğretiyor.” dediğini biliyoruz. Ona isnad
ettikleri kişinin lisanı acemidir (Arapça değildir). Bu (Kur'ân-ı
Kerim) lisanı ise apaçık Arapça'dır.

16 / NAHL - 104İnnellezîne lâ yu’minûne bi âyâtillâhi lâ yehdîhimullâhu ve lehum azâbun elîm(elîmun).

Muhakkak ki Allah, Allah'ın âyetlerine inanmayanları (îmân etmeyenleri) hidayete erdirmez (onların ruhunu Kendisine ulaştırmaz). Ve onlar için elîm azap vardır.

16 / NAHL - 105İnnemâ yefterîl kezibellezîne lâ yu’minûne bi âyâtillâhi ve ulâike humul kâzibûn(kâzibûne).

Sadece Allah'ın âyetlerine inanmayanlar, yalanla iftira ederler. İşte onlar; onlar, yalancılardır.

16 / NAHL - 106Men kefere billâhi min ba’di
îmânihî illâ men ukrihe ve kalbuhu mutmainnun bil îmâni ve lâkin men
şereha bil kufri sadran fe aleyhim gadabun minallâh(minallâhi), ve
lehum azâbun azîm(azîmun).


Kalbi îmânla mutmain olmuş olduğu halde zorlanan kimse hariç, fakat kim
îmânından (hidayete erdikten) sonra Allah'ı inkâr ederse ve kim küfre
göğüs açarsa (irşad makamından şüphe edip fıska
düşerse, kişinin küfrü talebi sebebiyle, Allahû Tealâ, onun göğsünü
küfre açar, şerheder), artık Allah'tan bir gazap onların üzerinedir ve
onlar için azîm azap vardır.

16 / NAHL - 107Zâlike bi ennehumustehebbûl hayâted dunyâ alel âhıreti ve ennallâhe lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).

İşte bu, onların dünya hayatını, ahiret hayatına göre daha çok sevmeleri ve Allah'ın, kâfir kavmi hidayete erdirmemesi sebebiyledir.

16 / NAHL - 108Ulâikellezîne tabeallâhu alâ kulûbihim ve sem’ihim ve ebsârihim, ve ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
İşte
onlar, Allah'ın kalplerini, işitme hassalarını ve görme hassalarını
tabettiği (mühürlediği) kimselerdir. Ve işte onlar; onlar, gâfillerdir.

16 / NAHL - 109Lâ cereme ennehum fîl âhıreti humul hâsirûn(hâsirûne).

Onların, ahirette hüsrana düşenler olduğuna şüphe yoktur.

16 / NAHL - 110Summe inne rabbeke lillezîne
hâcerû min ba’di mâ futinû summe câhedû ve saberû inne rabbeke min
ba’dihâ le gafûrun rahîm(rahîmun).


Daha sonra da muhakkak ki senin Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra
hicret (göç) edenlere sonra da cihad edip sabredenlere, şüphesiz
(bütün) bunlardan sonra, elbette Gafûr (mağfiret eden)'dur ve Rahîm
(rahmet nuru gönderen)'dir.

16 / NAHL - 111Yevme te’tî kullu nefsin tucâdilu an nefsihâ ve tuveffâ kullu nefsin mâ amilet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
O
gün, bütün nefsler gelir. Herkes (hayat filmini görerek, kaybettiği ve
kazandığı dereceler açısından) kendi nefsi ile mücâdele eder. Ve
herkese amelleri (yaptıkları) ödenir. Ve onlara zulmedilmez (haksız
olarak negatif derece yazılmaz).

16 / NAHL - 112Ve daraballâhu meselen
karyeten kânet âmineten mutmainneten ye’tîhâ rızkuhâ ragaden min kulli
mekânin fe keferet bi en’umillâhi fe ezâkahallâhu libâsel cûi vel havfi
bimâ kânû yasnaûn(yasnaûne).


Ve Allah, (korkudan) emin ve mutmain (huzurlu, tatmin olmuş) olan bir
şehri (halkını) misal verdi. Onun rızkı, heryerden bol bol geliyordu.
Fakat o (şehir halkı), Allah'ın ni'metlendirmesine nankörlük etti.
Bundan sonra Allah, onlara yapmış olduklarından dolayı açlık ve korku
libasını tattırdı.

16 / NAHL - 113Ve lekad câehum resûlun minhum fe kezzebûhu fe ehazehumul azâbu ve hum zâlimûn(zâlimûne).
Ve
andolsun ki; onlara, kendilerinden (kendi içlerinden) bir resûl geldi.
Fakat onu yalanladılar. Böylece azap onları yakaladı. Ve onlar
zalimlerdir.

16 / NAHL - 114Fe kulû mimmâ razakakumullâhu halâlen tayyiben veşkurû ni’metallâhi in kuntum iyyâhu ta’budûn(ta’budûne).
Öyleyse
Allah'ın sizi rızıklandırdığı helâl ve tayyib (güzel, temiz) olan
şeylerden yeyin! Ve eğer siz, yalnız O'na kul olduysanız, Allah'ın
ni'met(ler)ine şükredin!

16 / NAHL - 115İnnemâ harreme aleykumul
meytete veddeme ve lahmel hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bih(bihî),
fe menıdturra gayre bâgın ve lâ âdin fe innallâhe gafûrun
rahîm(rahîmun).


Size sadece ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kurban
edileni haram kıldı. Artık kim zarurette (yemek zorunda) kalırsa, haddi
aşmadığı ve hakka tecavüz etmediği taktirde muhakkak ki Allah,
Gafûr'dur (mağfiret edendir, affedendir), Rahîm (rahmet nuru
gönderen)'dir.

16 / NAHL - 116Ve lâ tekûlû limâ tesıfu
elsinetukumul kezibe hâzâ halâlun ve hâzâ harâmun li tefterû alâllâhil
kezib(kezibe), innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ
yuflihûn(yuflihûne).


Allah'a yalanla iftira etmek için dillerinizin vasıflandırması ile “bu
helâldir, bu haramdır” diye yalan söylemeyin. Muhakkak ki Allah'a
yalanla iftira edenler, felâha (kurtuluşa) eremezler.

16 / NAHL - 117Metâun kalîlun ve lehum azâbun elîm(elîmun).

Ve onlar için elîm azap ve (dünya üzerinde) az bir meta vardır.

16 / NAHL - 118Ve alellezîne hâdû harremnâ mâ kasasnâ aleyke min kabl(kablu), ve mâ zalemnâhum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).

Ve daha önce sana anlattığımız şeyleri, yahudilere haram kıldık. Biz,
onlara zulmetmedik. Fakat onlar, kendilerine zulmediyorlardı.

16 / NAHL - 119Summe inne rabbeke lillezîne
amilûs sûe bi cehâletin summe tâbû min ba’di zâlike ve aslahû inne
rabbeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm(rahîmun).


Sonra muhakkak ki senin Rabbin, cahillikle kötülük yapıp, sonra bunun
arkasından tövbe edip ıslâh olanlar (nefslerini tezkiye edenler) için,
ondan sonra mutlaka Gafûr'dur (mağfiret edendir) ve Rahîm (rahmet nuru
gönderen)'dir.

16 / NAHL - 120İnne ibrâhîme kâne ummeten kâniten lillâhi hanîfâ(hanîfen) ve lem yeku minel muşrikîn(muşrikîne).
Muhakkak
ki İbrâhîm (A.S), Allah'a hanif (tek Allah'a inanan) olarak kanitin
olan (yönelen) bir ümmet idi. Ve o, müşriklerden olmadı.

16 / NAHL - 121Şâkiren li en’umih(en’umihî), ictebâhu ve hudâhu ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

O'nun (Allah'ın) ni'metlerine şükredici idi. (Allah), onu seçti. Ve onu Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet etti (ulaştırdı).

16 / NAHL - 122Ve âteynâhu fîd dunyâ haseneh(haseneten), ve innehu fîl âhıreti le mines sâlihîn(sâlihîne).

Ve ona dünyada (hakettiği) haseneler (pozitif dereceler) verdik. Muhakkak ki o, ahirette elbette salihlerdendi.

16 / NAHL - 123Summe evhaynâ ileyke enittebi’ millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
Sonra
da sana "hanif (vahdet, tevhid ve teslimi esas alan) olarak İbrâhîm
(A.S)'ın dînine tâbî olmayı" vahyettik. Ve o, müşriklerden olmadı.

16 / NAHL - 124İnnemâ cuiles sebtu
alellezînahtelefû fîh(fîhî), ve inne rabbeke le yahkumu beynehum yevmel
kıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne).


Sadece onun hakkında ihtilâfa düşenlerin üzerine cumartesi (balık
avlama yasak) kılındı. Ve muhakkak ki senin Rabbin, kıyâmet günü,
onların arasında hakkında ihtilâf etmiş oldukları şeyde elbette hüküm
verecek.

16 / NAHL - 125Ud’u ilâ sebîli rabbike bil
hikmeti vel mev’ızatil haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsen(ahsenu),
inne rabbeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bil
muhtedîn(muhtedîne).


Rabbinin yoluna (Allah'a ulaştıran yola, Sıratı Mustakîm'e)
hikmetle ve güzel (pozitif dereceler kazandıracak) öğütle davet et.
Onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Muhakkak ki senin Rabbin, O'nun
yolundan (Sıratı Mustakîm'den) sapanları (dalâlete düşenleri) ve hidayete erenleri bilir.

16 / NAHL - 126Ve in âkabtum fe âkıbû bi misli mâ ûkıbtum bih(bihî), ve le in sabertum le huve hayrun lis sâbirîn(sâbirîne).

Ve şâyet siz, ikab edecekseniz (ceza verecekseniz), o taktirde onların
sizi onunla cezalandırdıklarının misliyle cezalandırın! Ve eğer
gerçekten sabrederseniz elbette o (sabırları), sabredenler için daha
hayırlıdır.

16 / NAHL - 127Vasbır ve mâ sabruke illâ billâhi ve lâ tahzen aleyhim ve lâ teku fî daykın mimmâ yemkurûn(yemkurûne).
Sabret!
Senin sabrın sadece Allah iledir (Allah'ın tasarrufu iledir). Onların
yüzünden mahzun olma ve onların kurdukları tuzaklar sebebiyle sıkılma
(sıkıntı içinde olma).

16 / NAHL - 128İnnallâhe meallezînettekav vellezîne hum muhsinûn(muhsinûne).

Muhakkak ki Allah, takva sahipleri ile beraberdir. Ve onlar, muhsinlerdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
 
NAHL Suresi Meali
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Nur Suresi Meali
» EN'AM Suresi Meali
» VEL ASR Suresi Meali
» TUR Suresi Meali
» KAF Suresi Meali

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.forumyok.forumm.biz :: ForumYok Hayat :: İslam :: Ayetler ve Hadisler-
Buraya geçin: