23 / MU'MİNUN - 5Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn(hâfizûne).
Ve onlar, iffetlerini (ırzlarını) koruyanlardır.
23 / MU'MİNUN - 6İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn(melûmîne).
Zevcelerine veya ellerinin altında sahip olduklarına (cariyelerine karşı davranışları) hariç. O taktirde muhakkak ki onlar, levmedilmiş (kınanmış) değildirler.
Sonra onu, mekin (sağlam) bir yerde karar kılmış (yerleşmiş) bir nutfe kıldık.
23 / MU'MİNUN - 14Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızâmen fe kesevnel izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âhar(âhara), fe tebârekallâhu ahsenul hâlikîn(hâlikîne).
Sonra da nutfeden (bir noktadan rahim duvarına bağlı) bir alaka yarattık. Sonra alakadan bir çiğnem et (görünümünde) bir mudga yarattık. Bundan sonra mudgadan kemikleri yarattık. Daha sonra kemiklere et giydirdik (üzerini et ile kapladık). Daha sonra da onu, başka bir yaratışla inşa ettik (şekillendirdik). İşte böyle Allah, Mübarek'tir, En Güzel Yaratıcı'dır.
23 / MU'MİNUN - 15Summe innekum ba'de zâlike le meyyitûn(meyyitûne).
Sonra muhakkak ki siz, mutlaka meyid olacaksınız (öleceksiniz).
23 / MU'MİNUN - 17Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne).
Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz.
23 / MU'MİNUN - 18Ve enzelnâ mines semâi mâen bi kaderin fe eskennâhu fîl ardı ve innâ alâ zehâbin bihî le kâdirûn(kâdirûne). Ve Biz, semadan takdir edilmiş miktarda su indirdik. Böylece onu(nla) yeryüzünde (göller, nehirler, denizler) oluşturduk. Ve muhakkak ki Biz, onu elbette (buharlaştırarak) gidermeye kaadiriz.
23 / MU'MİNUN - 19Fe enşe’nâ lekum bihî cennâtin min nahîlin ve a’nâb(a’nâbin), lekum fîhâ fevâkihu kesîretun ve minhâ te’kulûn(te’kulûne). Böylece onunla, sizin için hurma ve üzüm bahçeleri inşa ettik (oluşturduk). Orada sizin için onların pekçok meyveleri vardır ve onlardan yersiniz.
23 / MU'MİNUN - 20Ve şecereten tahrucu min tûri seynâe tenbutu bid duhni ve sıbgın lil âkilîn(âkilîne).
Ve Turi Sina'da yetişen bir ağaç vardır ki, yağ çıkarır. Ve (o), yiyenler için bir katıktır.
23 / MU'MİNUN - 21Ve inne lekum fil en’âmi le ibreh(ibreten), nuskîkum mimmâ fî butûnihâ ve lekum fîhâ menâfiu kesîretun ve minhâ te’kulûn(te’kulûne).
Ve muhakkak ki hayvanlarda, sizin için ibret vardır. Onların karınlarındaki şeyden size içiririz. Ve onda, sizin için çok menfaatler (faydalar) vardır ve ondan yersiniz.
23 / MU'MİNUN - 22Ve aleyhâ ve alel fulki tuhmelûn(tuhmelûne).
Ve onların (hayvanların) üzerinde ve gemilerin üzerinde taşınırsınız.
23 / MU'MİNUN - 23Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’ budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne). Ve andolsun ki Nuh (A.S)'ı kendi kavmine gönderdik. O zaman (onlara): “Ey kavmim! Allah'a kul olun. Sizin için O'ndan başka İlâh yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah'a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” dedi.
23 / MU'MİNUN - 24Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mıslukum yurîdu en yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâikeh(melâiketen), mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).
Onun kavminden kâfir olanların ileri gelenleri: “Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Size üstün gelmek (hükmetmek) istiyor. Ve eğer Allah dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Atalarımızdan bunun hakkında bir şey işitmedik.” dediler.
(Nuh A.S) dedi ki: “Rabbim, beni yalanladıkları için bana yardım et.”
23 / MU'MİNUN - 27Fe evhaynâ ileyhi enısnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûn(mugrakûne).
Böylece ona, gözümüzün önünde (Bizim denetimimizde) ve vahyimizle bir gemi yapmasını vahyettik. Böylece emrimiz geldiği ve tennur kaynadığı zaman hemen ona (gemiye) her çiftten ikişer tane ve ehlini bindir. Onlardan, haklarında bir söz (hüküm) geçenler hariç. Ve zulmedenler hakkında Bana hitap etme (onlar için bir şey, bir af isteme). Muhakkak ki onlar, boğulacak olanlardır (boğulmalarına daha önce hükmedilmiş olanlardır).
23 / MU'MİNUN - 28Fe izesteveyte ente ve men meake alel fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece sen ve seninle beraber olan kimseler, gemiye bindiğiniz zaman: “Zalim kavimden bizi kurtaran Allah'a hamdolsun.” de.
23 / MU'MİNUN - 29Ve kul rabbi enzilnî munzelen mubâreken ve ente hayrul munzilîn(munzilîne).
Ve de ki: “Rabbim, beni mübarek bir inişle indir. Ve Sen, indirenlerin en hayırlısısın.”
23 / MU'MİNUN - 30İnne fî zâlike le âyâtin ve in kunnâ le mubtelîn(mubtelîne).
Elbette bunda âyetler vardır. Ve muhakkak ki Biz, imtihan edenleriz.
23 / MU'MİNUN - 31Summe enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn(âharîne).
Sonra da onların arkasından başka bir nesil yarattık.
23 / MU'MİNUN - 32Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne). Böylece Biz, onlara, onların içinde, onlardan resûl gönderdik, Allah'a kul olsunlar, diye. Sizin, O'ndan başka İlâhınız yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah'a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?
23 / MU'MİNUN - 33Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhıreti ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrebu mimmâ teşrabûn(teşrabûne).
Ve onun kavminden kâfirlerin ileri gelenleri, ahirete mülâki olmayı (Allah'a mülâki olmayı) yalanlayanlar ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kimseler: “Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, sizin içtiğiniz şeylerden içiyor.” dediler.
23 / MU'MİNUN - 34Ve lein eta’tum beşeren mislekum innekum izen le hâsirûn(hâsirûne).
Ve eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz muhakkak ki siz, o zaman mutlaka hüsrana düşenler olursunuz.
23 / MU'MİNUN - 35E yaıdukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûn(muhracûne).
Öldüğünüz ve toprak olduğunuz, kemik (haline) geldiğiniz zaman sizin, mutlaka (topraktan) çıkarılacağınızı mı size vaadediyor?
(Resûl): “Rabbim, beni yalanlamaları sebebiyle bana yardım et.” dedi.
23 / MU'MİNUN - 40Kâle ammâ kalîlin le yusbihunne nâdimîn(nâdimîne).
(Allah): “Az (kısa zamanda) onlar mutlaka nadim (pişman) olacaklar.” dedi.
23 / MU'MİNUN - 41Fe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnâhum gusâen, fe bu’den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Böylece hak ile (hakettikleri) bir sayha onları aldı (yakaladı). Onları gusa kıldık (zerreler haline getirdik). Artık zalim kavim, (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.
23 / MU'MİNUN - 42Summe enşe’nâ min ba’dihim kurûnen âharîn(âharîne).
Sonra onların arkasından başka nesiller yarattık.
23 / MU'MİNUN - 43Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûn(yeste’hırûne).
(Hiç)bir ümmet, ecelini (süresini) erkene alamaz ve tehir edemez.
23 / MU'MİNUN - 44Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.
23 / MU'MİNUN - 45Summe erselnâ mûsâ ve ehâhu hârûne bi âyâtinâ ve sultânin mubîn(mubînin).
Sonra Hz. Musa'yı ve kardeşi Hz. Harun'u, âyetlerimizle ve apaçık sultanla (Tevrat'la) gönderdik.
23 / MU'MİNUN - 46İlâ fir’avne ve meleihî festekberû ve kânû kavmen âlîn(âlîne). (Hz. Musa'yı ve Hz. Harun'u), firavun ve onun ileri gelenlerine (gönderdik). Fakat onlar, kibirlendiler (büyüklendiler). Ve âlîn (mağrur, zorba) bir kavim oldular.
23 / MU'MİNUN - 47Fe kâlû e nu’minu li beşereyni mislinâ ve kavmuhumâ lenâ âbidûn(âbidûne). Sonra dediler ki: “Bizim gibi iki beşere (Hz. Musa ve Hz. Harun'a), îmân mı edelim? Ve onların ikisinin (Musa ve Harun A.S'ın) kavmi, bize kul (köle) olmasına rağmen.”
23 / MU'MİNUN - 48Fe kezzebûhumâ fe kânû minel muhlekîn(muhlekîne).
Böylece ikisini de yalanladılar. Ve helâk edilenlerden oldular.
Ve andolsun, Hz. Musa'ya kitap verdik ki böylece onlar, hidayete ersinler.
23 / MU'MİNUN - 50Ve cealnebne meryeme ve ummehû âyeten ve âveynâhumâ ilâ rabvetin zâti karârin ve maîn(maînin). Ve Hz. Meryem oğlunu (Hz. İsa'yı) ve onun annesini âyet (mucize) kıldık. Ve akan suyu olan ve barınmaya müsait yüksek bir tepeye, ikisini yerleştirdik.
23 / MU'MİNUN - 51Yâ eyyuher rusulu kulû minet tayyibâti va’melû sâlihâ(sâlihan), innî bimâ ta’melûne alîm(alîmun). Ey resûller! Tayyib (temiz, helâl ni'metlerden) yeyiniz. Ve salih (nefsi tezkiye edici) amel yapınız. Muhakkak ki Ben, yaptığınız şeyleri en iyi bilenim.
23 / MU'MİNUN - 52Ve inne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fettekûn(fettekûni). Ve muhakkak ki bu sizin ümmetiniz, tek bir ümmettir. Ve Ben, sizin Rabbinizim. Öyleyse Bana karşı takva sahibi olun (Bana ulaşmayı dileyin).
23 / MU'MİNUN - 53Fe tekattaû emrehum beynehum zuburâ(zuburan), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne). Fakat onlar, (dînin) emirlerini kendi aralarında kısımlara (fırkalara) ayırarak böldüler. Grupların hepsi, kendilerindeki (kabul ettikleri) ile ferahlanırlar.
İşte onlar hayırlarda yarışırlar. Ve onlar, onda (hayırlarda) öne geçenlerdir.
23 / MU'MİNUN - 62Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbun yantıku bil hakkı ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
Ve (hiç) kimseyi gücünün (kapasitesinin, yapabileceğinin) dışında (ötesinde) mükellef (sorumlu) tutmayız. Nezdimizde, hakkı söyleyen bir kitap (hayat filmi) vardır. Ve onlar zulmedilmezler.
23 / MU'MİNUN - 63Bel kulûbuhum fî gamratin min hâzâ ve lehum a’mâlun min dûni zâlike hum lehâ âmilûn(âmilûne). Hayır, onların kalpleri bundan dolayı gaflette (dalâlette)dir. Ve onların bundan başka yaptıkları amelleri (de) vardır. Onlar, onu yapanlardır.
(Siz), ona (âyetlerime) kibirlenenlerdiniz. Gece toplanarak (âyetlerim hakkında) saçma sapan konuşuyordunuz.
23 / MU'MİNUN - 68E fe lem yeddebberûl kavle em câehum mâ lem ye’ti âbâehumul evvelîn(evvelîne). Onlar hâlâ sözü düşünmediler mi (mânâsına varmadılar mı, anlamadılar mı)? Yoksa onlara, atalarına gelmemiş olan (bir şey) mi geldi?
Yoksa onlar, resûllerini tanımadılar mı (kabul etmediler mi)? Bu durumda onlar, onu (resûlü) inkâr edenlerdir.
23 / MU'MİNUN - 70Em yekûlûne bihî cinneh(cinnetun), bel câehum bil hakkı ve ekseruhum lil hakkı kârihûn(kârihûne).
Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır (o), onlara hak ile geldi. Ve onların çoğu hakkı kerih görenlerdir.
23 / MU'MİNUN - 71Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinn(hinne), bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûn(mu’ridûne).
Ve Hakk, onların hevalarına tâbî olsaydı semalar, yeryüzü ve onların içinde olanlar mutlaka fesada uğrardı. Hayır, onlara zikirlerini getirdik. Fakat onlar, zikirlerinden yüz çevirenlerdir.
23 / MU'MİNUN - 72Em tes’eluhum harcen fe haracu rabbike hayrun ve huve hayrur râzikîn(râzikîne). Yoksa onlardan harc (ücret) mi istiyorsun? Oysa Rabbinin harcı (ücreti) daha hayırlıdır. Ve O, rızıklandıranların en hayırlısıdır.
Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm'e davet ediyorsun.
23 / MU'MİNUN - 74Ve innellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti anis sırâtı le nâkibûn(nâkibûne). Ve muhakkak ki ahirete (Allah'a hayatta iken ulaşmaya) inanmayanlar, mutlaka yoldan (Sıratı Mustakîm'den) sapanlar (dalâlette olanlar)dır.
23 / MU'MİNUN - 75Ve lev rahımnâhum ve keşefnâ mâ bihim min durrin le leccû fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne). Ve eğer onlara rahmet (merhamet) edip, onlara zarar (sıkıntı, kıtlık) veren şeyi giderseydik, mutlaka şaşkın bir halde azgınlıklarında devam ederlerdi.
23 / MU'MİNUN - 76Ve lekad ehaznâhum bil azâbi fe mestekânû li rabbihim ve mâ yetedarreûn(yetedarreûne).
Ve andolsun ki onları, azaba aldık (azaba uğrattık). Fakat onlar, Rab'lerine boyun eğmediler ve yalvarıp dua etmediler.
Nihayet onların üzerine şiddetli azap kapısını açınca, o zaman onlar ümitsizlik içinde (ümitsizliğe düşenler) oldular.
23 / MU'MİNUN - 78Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’ideh(ef’idete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne). Ve sizin için işitme hassası, görme hassası ve fuad hassası (idrak hassası) inşa eden (yaratan) O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Ve sizi, arzda (yeryüzünde) yaratıp çoğaltan, yayan O'dur. Ve O'na haşrolunacaksınız (döndürüleceksiniz).
23 / MU'MİNUN - 80Ve huvellezî yuhyî ve yumîtu ve lehuhtilâful leyli ven nehâr(nehâri), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne). Ve hayat veren ve öldüren, O'dur. Ve gece ve gündüzün ihtilâfı (karşılıklı dönüşümü), O'na aittir (O'nun hükmüdür). Hâlâ akıl etmez misiniz?
23 / MU'MİNUN - 86Kul men rabbus semâvâtis seb’ı ve rabbul arşil azîm(azîmi).
De ki: “Yedi kat göklerin Rabbi ve arşil azîmin Rabbi kimdir?”
23 / MU'MİNUN - 87Seyekûlûne lillâh(lillâhi), kul e fe lâ tettekûn(tettekûne).
“Allah'ındır.” diyecekler. De ki: “Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız?”
23 / MU'MİNUN - 88Kul men bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve huve yucîru ve lâ yucâru aleyhi in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne). De ki: “Şâyet biliyorsanız (söyleyin) herşeyin mülkü (yönetimi, idaresi) elinde olan ve koruyan (himaye eden) ve Kendisi korunmaya ihtiyacı olmayan kimdir?”
23 / MU'MİNUN - 89Seyekûlûne lillâh(lillâhi), kul fe ennâ tusharûn(tusharûne).
“Allah'ındır (Allah'tır).” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl aldatılıyorsunuz?”
23 / MU'MİNUN - 90Bel eteynâhum bil hakkı ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).
Hayır, onlara hakkı getirdik. Ve muhakkak ki onlar, gerçekten tekzip edenlerdir (yalanlayanlardır).
23 / MU'MİNUN - 91Mettehazallâhu min veledin ve mâ kâne meahu min ilâhin izen le zehebe kullu ilâhin bimâ halaka ve le alâ ba’duhum alâ ba’d(ba’dın), subhânallâhi ammâ yasıfûn(yasıfûne).
Allah çocuk edinmemiştir. Ve O'nunla beraber (başka) bir ilâh (hiç) olmamıştır. Öyle olsaydı bütün ilâhlar mutlaka (kendi) yarattığını giderirdi (yok ederdi). Ve mutlaka onların bir kısmı bir kısmına üstün olurdu. Allah, onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir.
“Böylece (geri gönderdiğin taktirde) terkettiğim salih amelleri (nefsi tezkiye edici ameli) işlerim.” Hayır, muhakkak ki onun söylediği söz, sadece (boş) bir kelimedir. Ve beas edilecekleri güne kadar onların arkasında berzah (engel) vardır.
23 / MU'MİNUN - 101Fe izâ nufiha fis sûri fe lâ ensâbe beynehum yevme izin ve lâ yetesâelûn(yetesâelûne).
İzin günü sur'a üfürüldüğü zaman, artık onların aralarında bir neseb (soy bağı) yoktur. Ve (birbirlerine hal hatır) sormazlar.
23 / MU'MİNUN - 102Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.
23 / MU'MİNUN - 103Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne). Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
Dediler ki: “Ey Rabbimiz! Şâkîliğimiz (azgınlığımız), bize gâlip geldi ve biz, dalâlette olan bir kavim idik.”
23 / MU'MİNUN - 107Rabbenâ ahricnâ minhâ fe in udnâ fe innâ zâlimûn(zâlimûne).
Rabbimiz, bizi oradan (cehennemden) çıkar. Bundan sonra dönersek; o zaman biz, mutlaka zalimler oluruz.
23 / MU'MİNUN - 108Kâlahseû fîhâ ve lâ tukellimûn(tukellimûni).
Dedi ki: “Orada (cehennemde) kalın ve bana (bir şey) söylemeyin!”
23 / MU'MİNUN - 109İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).
Muhakkak ki kullarımdan bir grup şöyle der: “Rabbimiz, biz âmenû olduk (ölmeden önce Sana ulaşmayı diledik). Artık bize mağfiret et ve bize rahmet et (Rahîm esma'n ile tecelli et). Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.”
İşte Hakk Melik olan Allah, çok yüce'dir. O'ndan başka İlâh yoktur. (O), kerim arş'ın Rabbidir.
23 / MU'MİNUN - 117Ve men yed’u maallâhi ilâhen âhare lâ burhâne lehu bihî fe innemâ hısâbuhu inde rabbih(rabbihi), innehu lâ yuflihul kâfirûn(kâfirûne).
Ve kim, bir burhanı (delili) olmamasına rağmen, Allah ile beraber başka bir ilâha taparsa, artık onun hesabı sadece Rabbinin katındadır. Muhakkak ki kâfirler, felâha (kurtuluşa) eremezler.
23 / MU'MİNUN - 118Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).
Ve de ki: “Rabbim, mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir) ve rahmet et (Rahîm esması ile tecelli et). Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.”