www.forumyok.forumm.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Empty
MesajKonu: 11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri   11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Icon_minitimeC.tesi Ara. 19, 2009 11:34 am

TÜRKİYEDE TARIM-1
TÜRKİYE DE TARIM

(1)



ETKİNLİK

1.RESİM: Arazinin düz oluşu ve verimli topraklar sayesinde tarla

tarımı yapılmaktadır.

2.RESİM: Bitki örtüsünün gür oluşu Büyükbaş hayvancılığa

uygunluk göstermiştir. Eğimli yüzeyler ve sıcaklıklardaki

yetersizlik tarımı engellemiştir.

3.RESİM: Engebeli arazi cılız bitki örtüsü ancak arıcılık

faaliyetlerinin yapılmasına imkan vermektedir.

4.RESİM: Kış sıcaklıklarının yüksek oluşu yüksek karlılıktaki

seracılık faaliyetinin yapılmasını sağlamıştır.

NOT:
Bir yerde ön plana çıkan
ekonomik faaliyet o yörenin doğal şartlarında yapılabilecek en karlı
çalışma olmasının sonucudur. Yani insanlar sahip oldukları şartlarda en
çok gelir getiren faaliyeti yaparlar.


İNSANLARIN DİLİNDEN TARIM VE HAYVANCILIK



1-Dağu Anadolu ve Doğu Karadeniz iç kısımları:

Dağlık ve engebeli bir yapıya sahip olduğu için halkın esas geçim kaynağı Hayvancılıktır.

Tarım ancak dağlar arasında kalan ovalarda yapılır. Ürün çeşidi ve
üretim miktarı çok düşüktür çünkü yükselti çok fazla ve yaz mevsimi
kısa, kış mevsimi çok uzundur.

Bölgenin dağlık ve engebeli oluşu Makineli tarım yapılmasını da
engellemektedir. Çiftçilerin satın alma güçlerinin düşük oluşu da
makineleşme önünde bir başka engeldir.

Erzurum-Kars civarında gür otlaklar sayesinde Büyükbaş hayvancılık gelişmiştir.

2-Güney-Batı ve Kuzey Kıyılar:

Akdeniz bölgesinin kıyı ovaları(Çukurova,
Amik,Silifke,Antalya…)Türkiyed e Tarımın en çok geliştiği yerlerdir.
Yılda birden fazla ürün alınabilir, kış sıcaklıklarının yüksekliği
seracılığa çok uygundur. Akdeniz bölgesi hen ürün çeşidinde hemde ürün
miktarında Türkiyede başta gelir. İklim şartlarının uygunluğu,
toprakların verimli oluşu ve su kaynaklarının zenginliği birinci
olmasının sebepleridir.

Ege, Marmara ovalarıda Akdenizden sonra tarımın çok geliştiği diğer bölgelerdir.

Akdeniz bölgesinin Toros dağları ile Güneydoğu Anadolu platolarında daha ziyade küçükbaş hayvancılık yapılır.

GAP sayesinde Güneydoğu Anodu ovalarında ürün çeşidi ve miktarı çok artmıştır.

3-Marmara ve Karadeniz:

Marmara ovaları tarımın çok yoğun yapıldığı yerlerdir. Marmara
Bölgesi Ahır hayvancılığı, Kümes Hayvancılığı ve İpek böcekçiliğinde de
Türkiyede ilk sıradadır.

Karadeniz bölgesinde tarım alanlarının kısıtlı oluşu balıkçılığın
ön plana çıkmasına neden olmuştur. Bölgede kısıtlı tarım alanlarında,
bol yağış sayesinde tarım gelişmiştir(çay,fındık,mısır…)

4-İç Anadolu Bölgesi:

Tarım alanlarında daha çok tahıllar üretilir. Geniş bozkırlarda ise küçükbaş hayvancılık yapılmaktadır.

NADAS: Tarım topraklarının belirli
bir süre (1 veya 2 yıl) boş bırakılmasıdır. Amaç toprağın dinlenerek
verimli hale gelmesi amaçlanır. Türkiyede nadan arazisi en çok İç
Anadolu Bölgesinde en az ise Karadeniz bölgesinde bırakılmaktadır.


DERS DIŞI ETKİNLİK

Tarımı Etkileyen Faktörler

1-İKLİM:


Yağış azlığı, yağış rejiminin düzensizliği, sıcaklıkların çok
yüksek veya çok düşük olması, yaz mevsiminin kısa olması, kış
mevsiminin uzun olması Tarım faaliyetleri için iklimin olumsuz
yönleridir. Bu özelliklerin olmadığı yerlerde hem ürün çeşidi hemde
üretim miktarı artar.

2-YER ŞEKİLLERİ:

Yükselti, engebelilik ve yüzey eğimi arttıkça tarım faaliyeti
yapılamaz. Düz veya az eğimli ve yükseltinin az olduğu sahalar tarımın
en çok geliştiği yerlerdir.

3-TOPRAK BAKIMI:

Yıl boyunca toprak zararlı unsurlara karşı korunmalıdır. Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur.

Tarım topraklarında devamlı üretim yapılabilmesi, toprağın mineralce
zengin olmasına bağlıdır. Sürekli olarak üzerinde tarım faaliyeti
yapılan toprağın, çeşitli şekillerde bakımının yapılması gereklidir.

3-GÜBRELEME:

Sulamadan sonra, verimi artıran en önemli faktör gübrelemedir. Toprağın
devamlı kullanılması minerallerin azalmasına neden olmakta ve verimi
azaltmaktadır. Gübreleme ile mineral takviyesi yapılarak toprağın
verimi artırılmaya çalışılır.

4-TOHUM ISLAHI:

Tarım ürünlerinden yüksek verim elde edilmesi, sulama ve gübrelemenin
yanında kaliteli tohumun kullanılmasıyla da yakından ilişkilidir.

5-MAKİNELEŞME:
Toprakların kısa sürede ve zamanında sürülmesi, hasadın zamanında
yapılabilmesi günümüzde makineleşme ile mümkündür. Türkiye’de bazı
alanlarda makineli tarıma tam geçilememiştir. Bu durumun sebepleri
şunlardır:

a)Makine kullanımına elverişli olmayan engebeli arazilerin varlığı (Doğu Karadeniz bölümü)

b)Makine fiyatlarının çiftçinin alım gücünün üstünde olması

c)Bazı bölgelerde işgücünün daha ucuz olması

d)Makine kullanımının ekonomik olmayacağı küçük işletmelerin bulunması

6-PAZARLAMA:

Üretilen ürünler yeterli miktarda kar edilerek satılabilmelidir.
Maliyetinin altında satış yapılırsa tarım faaliyeti geriler. Tarımı
geliştirmek için pazarlama imkanlarının artırılması gerekir.

7-İLAÇLAMA:

Hastalık ve haşerelerin üretimde zaman zaman % 20 - 30 civarında verim
düşüklüğüne neden olduğu görülmüştür. Türkiye’de zirai mücadele ile
tarlalardaki yabancı otların gelişmesi önlenmekte ve haşerelerin
çoğalmasına imkân verilmemektedir. Böylece verim düşüklüğünün önüne
geçilmektedir.

9-TARIMI DESTEKLEYEN KURULUŞLAR:

Tarım ürünlerinin toplanması, pazarlanması ve işlenmesi yönüyle
çiftçilerin desteklenmesi gerekmektedir. Türkiye’de tarıma destek
sağlayan çeşitli kuruluşlar bulunmaktadır

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı

Ziraat Bankası

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü

TZDK

Toprak Mahsulleri Ofisi

Ziraat Fakülteleri

TARIMIN TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ YERİ

1- Halkımızın tarım ürünleri ihtiyacı kendi ürünlerimizden karşılanır, böylece dışa bağımlılık azalır, döviz tasarruf edilir.

2- Türkiye ekonomisinin % 10,1 kadarı tarım sektörü karşılar.

3- Üretilen yem bitkileri ile hayvancılığın gelişmesini sağlar.

4- Tarım da kullanılan ürünler araç ve gereçler diğer ekonomik faaliyetlerin gelişmesini sağlar.

5- Sanayiye hammadde vererek sanayinin gelişmesini sağlar.

6- İhraç edilerek Türkiye ye döviz kazandırır.

7- Çok sayıda (çalışanların 1/3)insanımıza iş imkanı sağlar.



NOT: Tarımsal üretimimiz aşırı nüfus artışı nedeniyle

kendi ihtiyacımızı karşılamakta zorlanmaktadır.



ETKİNLİK

1-Tarımın alanlarının Türkiye yüzölçümündeki payı: %36 dır.

2-Tarım alanlarımız son sınırına ulaşmıştır. Yeni tarım alanları
yapılırsa otlak ve meralar ile orman alanlarımız yok olur. Bu durumda
doğal denge ve çevre şartlarında bozulmalara yol açar.


ARPA:

Soğuğa ve sıcağa dayanıklıdır. Bundan dolayı buğdayın yetişebildiği her
yerde yetişir. Üretim en fazla İç Anadolu Bölgesinde gerçekleşir.



MISIR:

Yetişme döneminde bol su ister. Bundan dolayı yurdumuzda sulama imkanı
olan bütün her yerde tarımı yapılabilir.Bugün mısır üretimimizin
yarısına yakını Akdeniz Bölgesi’nden elde edilir Üretimde 2. bölge
Karadeniz Bölgesidir.



FINDIK:

Anavatanı Türkiye’dir. En iyi yetişme şartları Karadeniz iklim
bölgesidir. Yurdumuz üretiminin %90 ‘ını Karadeniz Bölgesi karşılar. En
fazla Ordu- Giresun olmak üzere Karadeniz kıyılarında tarımı
yapılmaktadır. Ayrıca Marmara Bölgesi’nde Sakarya çevresinde tarımı
yapılır. Türkiye dünya fındık üretiminde ve ihracatında ilk sırada yer
alır (%60-70).


AYÇİÇEĞİ:

İlk yetişme döneminde su , hasat döneminde kuraklık ister. Bundan
dolayı Doğu Karadeniz kıyıları hariç bütün bölgelerimizde sulama ile
tarımı yapılır. Üretimde Marmara Bölgesi % 80 oranıyla birinci
sıradadır.



BUĞDAY:

Her mevsimi yağışlı geçen Karadeniz kıyı şeridi ile düşük sıcaklıktan
dolayı Doğu Anadolu Bölgesi’nin yüksek yerleri dışında bütün
bölgelerimizde tarımı yapılabilir.Ülkemizde en fazla üretimi yapılan
bölge İç Anadolu Bölgesidir



PİRİNÇ:
Çeltik ilk çimlenme
döneminde bol su ister. Hasat döneminde kuraklık gerekir. Tarımı akarsu
kenarlarında gelişmiştir. Çeltik tarım alanlarında sivrisinek çok
geliştiğinden ekim alanları devletin kontrolündedir.Yerleşim birimleri
çevresinde tarımına müsaade edilmemektedir.Ülkemizde en çok Marmara
Bölgesi’nde üretilir.



ÜZÜM:

Kışın –4oºC ye kadar dayanabilen üzüm, bundan dolayı meyveler
içinde yetişme alanı en geniş olanıdır. Üzüm üretiminde başta Ege
Bölgesi (Manisa, İzmir, Denizli ) gelir. Dünya kuru üzüm üretimde
ülkemiz ilk sıradadır. Ayrıca üzüm önemli ihracat ürünlerimizdendir


TURUNÇGİLLER:

Tropikal iklim bitkisidir. Yurdumuzda tarımı en fazla Akdeniz
Bölgesinde gelişmiştir (%88). Ayrıca Ege Bölgesi’nde İzmir’e kadar olan
güney kıyılarında, Güney Marmara Bölümü’nün soğuktan korunmuş
kıyılarında, Doğu Karadeniz Bölümü’nde Rize çevresinde ve Güney Doğu
Anadolu Bölgesi’nin batısında tarımı yapılmaktadır


PAMUK:
Alüvyal toprakları sever. Ayrıca yüksek sıcaklığa ihtiyaç duyar.
Yetişme döneminde bol su, hasat döneminde kuraklık gerekir. Üretimde
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Gap ile birlikte birinci sırayı
almıştır.İkinci sırada Ege Bölgesi yer alır.





ZEYTİN:

Akdeniz iklim bitkisidir. Ancak Akdeniz Bölgesinde daha fazla gelir
getiren ürünlere öncelik tanınmasından dolayı tarımı fazla
gelişmemiştir. Bugün üretimde Ege Bölgesi birinci sıradadır. Zeytinin
devirli üretim özelliğinden dolayı; üretim bir yıl fazla ,bir yıl
azdır.Ülkemiz zeytin üretiminde İtalya , İspanya ve Yunanistan'dan
sonra 4. sıradadır



TÜTÜN:

Kıraç arazilerde yetişebilir. İlk yetişme döneminde su ister, sonra
mutlaka kuraklık olmalıdır. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir.
Ancak kaliteli tütün yetiştirilmesi amacıyla ekim alanları devlet
tarafından sınırlandırılmıştır. Üretimde Ege Bölgesi birinci sıradadır





ELMA:

Üzümden sonra yetişme alanı en geniş olan meyvedir. Bütün
bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Niğde, Nevşehir, Amasya, Tokat,
Kastamonu, Bursa, Burdur, Isparta, Antalya önemli elma üretim
merkezlerimizdir.



İNCİR:

Akdeniz iklim bitkisidir. Kış ılıklığı ve yaz kuraklığı ister. En fazla
tarımı başta AYDIN olmak üzere Ege Bölgesi’nde gelişmiştir. Üretimin
%80 i bu bölgeden karşılanır.Dünyanın en lezzetli inciri AYDIN’da
yetiştirilir. Türkiye dünya kuru incir üretiminde ilk sırada yer alır
ve önemli ihracat ürünümüzdür


DOĞAL EKİM ALANI DAR OLAN TARIM ÜRÜNLERİ

1) Muz

2) Antep fıstığı

3) Çay

4) Fındık

5) Turunçgil

6) Zeytin

7) İncir

8) Pamuk

9) Susam

10) Keten-kenevir



İHRAÇ TARIM ÜRÜNLERİMİZ

1) Pamuk

2) Fındık

3) İncir

4) Üzüm

5) Antepfıstığı

6) Zeytin

7) Ayçiçeği

8) Tütün

9) Turunçgil

10) Kayısı

11) Sebze-meyve

12) Patates



İTHAL TARIM ÜRÜNLERİMİZ

1) Pirinç

2) Kahve

3) Hurma

4) Kakao

5) Muz

6) Ananas

7) Kivi

8) Hindistan cevizi

9) Çay


ETKİNLİK

Türkiye de yetiştirilen bazı tarım ürünlerinin yıllara göre üretim
miktarlarındaki değişmeler. Üretimdeki değişimlerin genel nedenleri.

BAKLAGİLLER:

Baklagiller (Nohut, Mercimek, Fasulye, Bakla, Bezelye), dengeli ve
sağlıklı beslenmek için insan sağlığına, ekildiği tarım topraklarına
verdiği azot ile toprak verimliliğine katkısı olan, uzun yıllar saklama
imkanı olan ürünlerdir.





1950 lerden sonra üretim miktarında katlamalı artışlar olmuştur.
Üretim miktarları istikrarlı değil, üretimdeki dalgalanma kuru tarım
yöntemleriyle üretim yapılması ve baklagillere ayrılan tarım alanları
miktarının yıllara göre değişmesi temel etken olmuştur.



PAMUK:
Dokuma sanayinin temel hammadde kaynağıdır.



Üretim miktarı düzenli bir şekilde sürekli artmıştır. Getirisinin
fazla olması nedeniyle ekim alanları sürekli artmıştır. Modern tarım
yöntemleri özellikle sulu tarımla üretilmesi dalgalanmaları önlemiştir.



BUĞDAY:


Temel besin maddemizdir. Ülkemizde ekim alanı ve üretim miktarı en
fazla olan tarım ürünüdür. İç tüketim fazla olduğu için ihraç değeri
yoktur.



Üretim miktarı 1980 lere kadar katlanarak artmıştır. Bu artış ekim
alanlarında sürekli artış ve üretim teknolojilerindeki gelişmelerdir.
1980 lerden günümüze kadar üretim miktarı fazla değişmemiştir, bu
süreçte küçük üretim dalgalanmaları var, bunun temel sebebi kuru tarım
yöntemleriyle üretilmesidir.


DERS DIŞI ETKİNLİK

TARIM ÜRÜNÜ
YETİŞTİĞİ YERLER
İKLİM ŞARTLARI
KULLANIM ALANI

SEBZE
Akdeniz-Ege kıyı ovaları, Güney Marmara
Akdeniz İklimi
Temel besin maddesi, Konserve,taze ve kurutularak tüketilir

YER FISTIĞI
Adana Bölümü
Akdeniz İklimi
Kuru yemiş, yağ üretimi

ÇAY
Doğu Karadeniz
Karadeniz İklimi
Kahvaltılarda ve Keyif verici olarak demi içilir

MUZ
Anamur Yöresi
Ekvatoral İklim (Türkiye’de Akdeniz iklimi
Taze meyve olarak yenilir

HAŞHAŞ
İç Batı Anadolu Bölümü
Karasal İklim
Tıp da uyuşturucu madde, yağ üretimi

SOYA FASÜLYESİ
Adana bölümü, Karadeniz bölgesi
Karadeniz İklimi
Yağ üretimi


TÜRKİYEDE HAYVANCILIK-1
HAYVANCILIK

Ekonomik değer taşıyan evcil hayvanların; ürünlerinden ve güçlerinden
yararlanmak için; üretilmesi, beslenmesi ve pazarlanması gibi işlere
hayvancılık denir.

Hayvancılığın gelişmesi için;

Hayvan soyları iyileştirilmelidir.
Mera hayvancılığı yerine, besi ve ahır hayvancılığı yaygınlaştırılmalıdır.
Suni ve tabii yem üretimi arttırılmalıdır.
Modern usullerle hayvancılık yapılmalı ve hayvancılıkla ilgili eğitime önem verilmelidir.
Otlaklar ıslah edilmelidir.
Hayvancılık yapanlara gerekli krediler verilmelidir.
Süt kuzu ve dana kesimi önlenmelidir.
Mera Hayvancılığı

Doğal otlaklarda yapılan hayvancılıktır. Et ve süt verimi ahır
hayvancılğına göre düşüktür. Yağışın fazla olduğu yıllarda otlakların
gürleşmesine bağlı olarak et ve süt üretimi artar. Ülkemizde Doğu
Anadolu, İç Anadolu, Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
yaygındır.

Besi ve Ahır Hayvancılığı

Islah edilmiş veya iyi cins ithal hayvanlarla ahırlarda yapılan
hayvancılıktır. Modern usullerle yapıldığı için et ve süt verimi daha
fazladır.

Otlakların azalmasından sonra ahır hayvancılığının gerekliliği
artmıştır. Ülkemizde besi ve ahır hayvancılığı büyükbaş hayvanlarla
yapılır. Ege, Marmara, İç Anadolu bölgelerinde yaygındır. Ayrıca şeker
fabrikalarının etrafında da ahır hayvancılığı gelişmiştir.

TÜRKİYE’DE HAYVAN VARLIĞI VE COĞRAFİ DAĞILIŞI

1. Küçükbaş Hayvancılık

Koyun: Kısa boylu otların yaygın olduğu bozkırlara uyum sağlamış bir
hayyandır. Ülkemizde en çok beslenen küçükbaş hayvandır. İç Anadolu ile
Doğu Anadolu bölgelerindeki koyun sayısı ülke genelinin yarısına
yakındır.





Güneydoğu Anadolu, İç Ege ve Güney Marmara çevresinde de
beslenmektedir. Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında çok azdır. Türkiye’de,
kıvırcık, dağlıç, karaman, merinos ve sakız gibi çeşitli ırklara ait
koyunlar bulunur.

Keçi: Koyuna göre daha dayanıklı olan, engebeli arazilerde yayılabilen
ve süt üretimi iyi olan küçükbaş hayvan türüdür. Kıl keçisi ve tiftik
keçisi gibi türleri vardır.





2. Büyükbaş Hayvancılık

Sığır: Ülkemizin genelinde doğal
şartlar büyükbaş hayvancılığa çok elverişli değildir. Bu yüzden,
büyükbaş hayvancılık, küçükbaş hayvancılık kadar yaygın değildir.
Fakat, et ve süt veriminin daha fazla olmasından dolayı, son yıllarda
daha çok tercih edilmeye başlamıştır. Özellikle Marmara, Ege ve İç
Anadolu gibi bölgelerimizde modern ahır hayvancılığı giderek
artmaktadır.





Türkiye’de sığır yetiştiriciliği en fazla, Erzurum - Kars Bölümü ile
Doğu Karadeniz Bölümü’nde yaygındır. Buralarda yazlar serin ve yağışlı
geçtiğinden gür otlaklar gelişir. Bunun sonucunda da sığır
yetiştiriciliği kolaylaşır.

Manda: Akarsu ya da bataklık kenarlarında beslenir. Suyu çok seven bir hayvandır. Sütü yağlı olduğundan kaymak yapımında kullanılır.





Türkiye’de daha çok Karadeniz Bölgesi’nde beslenir. Sayıları gittikçe azalmaktadır. 1994 de 305 bine düşmüştür.



3. Kümes Hayvancılığı

Küçükbaş ve büyükbaş hayvancılıktan sonra, hayvancılığımızın en önemli
uğraş alanlarındandır. Özellikle son yıllarda, kent nüfusunun artması
ve sağlığa daha yararlı olmasından dolayı beyaz et tüketimi artmış ve
kümes hayvancılığında çok büyük gelişmeler olmuştur. Kümes hayvancılığı
en çok Marmara Bölgesi’nde yapılır. Ege ve İç Anadolu bölgelerinde de
oldukça yaygındır.



4. Arıcılık

Ülkemiz, iklim ve bitki çeşitliliğinin fazla olmasından dolayı
arıcılığa son derece elverişlidir. Ege Bölgesi’ndeki Muğla, İzmir,
Manisa ve Aydın illeri, Akdeniz Bölgesi’ndeki Antalya ve Mersin illeri
ile Erzurum, Kars, Hakkâri, Ordu, Rize ve Elazığ çevresinde arıcılık
gelişmiştir.





5. İpek Böcekçiliği


Dut yaprakları ile beslenir. Salgıladığı sıvının katılaşması ile ipek
telleri oluşur. İpekböcekçiliği en çok Güney Marmara’da Bursa, Gemlik,
Balıkesir, Bilecik çevresinde yapılır.





6. Balıkçılık

Balıkçılığın Türkiye’de gelişebilmesi için;

Açık deniz balıkçılığı yapılmalıdır.
Tatlı su balıkçılığı teşvik edilmelidir.
Zararlı balık avlama yöntemleri önlenmelidir.
Kıyı kirlenmesi önlenmelidir.
Modern balıkçılık yöntemleri uygulanmalıdır.
Depolama ve soğutuculu araçlarla taşıma olanakları artırılmalıdır.
Kültür balıkçılığı geliştirilmelidir.
Deniz balıkçılığı: Ülkemizdeki su ürünlerinin büyük bir kısmı (% 90)
denizlerden elde edilmektedir. Denizlerden sağlanan balık üretiminin %
81 ini Karadeniz, % 11'ini Marmara, % 5 ini Ege, % 3 ünü Akdeniz
karşılar.





Tatlı su balıkçılığı: Bu balıkçılık
akarsularda tatlı su göllerinde ve barajlarda yapılır. Eğirdir,
Beyşehir, Ulubat, İznik, Sapanca, Çıldır göllerinde tatlı su
balıkçılığı yapılırken, Tuz Gölü, Burdur, Acıgöl ve Van Gölü’nün akarsu
ağızları dışında balık üretimi yapılamaz. Son yıllarda Keban, Karakaya,
Seyhan, Hirfanlı, ****** gibi baraj göllerinde balık üretim
çalışmaları başlamıştır.





Kültür Balıkçılığı: Son yıllarda
ülkemizde temiz akarsu boylarında, özel yapılmış havuzlarda kültür
balıkçılığı yapılmakta ve çoğunlukla alabalık yetiştirilmektedir.


ETKİNLİK: hayvancılık etkinliği

Yer şekillerinin engebeli olduğu yerlerde daha çok hayvancılık
faaliyeti ön plana çıkmıştır. Çünkü engebeli ve eğimli yüzeylerin
bulunduğu araziler diğer ekonomik faaliyetlere uygun değildir.
Hayvancılık faaliyetlerin yoğunlaştığı yerler öncelikle tarıma uygun
olmayan arazilerdir.

İklim şartları tarıma uygun olmayan yerlerde hayvancılık faaliyeti
ön plana çıkmaktadır. Sıcaklıkların çok yüksek ve çok düşük olduğu
yerler ile yağışların çok düşük olduğu sahalarda hayvancılık daha çok
ön plana çıkmaktadır.

Bir yerdeki hayvan varlığı ve türü oranın öncelikle bitki örtüsüne
bağlıdır. Bitki örtüsü ise oranın iklim şartlarına bağlıdır.


HAYVANCILIK


Türleri
Faydalanma alanı
Yoğunlaştığı yerler

Büyükbaş

Hayvancılık
Sığır, Manda, Deve, At, Eşek, Katır
Et, Süt, Deri, Güçleri
Kuzeydoğu Anadolu (Erzurum-Kars Bölümü, Doğu Karadeniz Bölümü)

Küçükbaş

Hayvancılık
Koyun, Kıl keçisi, Tiftik keçisi
Dericilik, Yün, Et, Süt
Doğu Anadolu’nun doğusu, İç Anadolu platoları




ETKİNLİK

Büyükbaş ve Küçükbaş

Hayvancılığı Etkileyen

Faktörler
Bu Faktörler Hayvancılığı Nasıl Etkiler?


Yer şekilleri
Büyükbaş hayvanlar
hareket kabiliyeti düşük olduğu için engebeli arazilerde yetişmezken,
küçükbaş hayvanlar özellikle keçiler eğimli engebeli arazilerde daha
kolay yetişmektedir.

İklim ve Bitki örtüsü
Kış
mevsiminin uzun ve soğuk geçtiği yerlerde soğuğa dayanıklı türler (uzun
tüylü, büyük kuyruklu) yetişirken, sıcaklıkların yüksek olduğu yerlerde
ince tüylü ve küçük kuyruklu koyunlar yetişmektedir.

Bitki örtüsünün gür olduğu yerlerde daha fazla gelir getirdiği
için büyükbaş hayvanlar yetiştirilirken, cılız otlaklarda küçükbaş
hayvanlar yetiştirilir. Cılız otlaklar büyükbaş hayvanlar için uygun
değildir çünkü cılız otlar büyükbaş hayvanlar için doyurucu ve ağız
yapılarına uygun değildir.

Hayvan soylarının ıslahı
Islah
edilmiş kültür ırk hayvanlar ıslah edilmemiş hayvanlara göre çok daha
fazla et ve süt verimliğine sahiptir. Hayvancılığı geliştirmek için
verimliliği yüksek hayvan türlerini yaygınlaştırmak yerli ırkları ıslah
etmek gerekir.

Otlakların ıslahı
Türkiye de mera
hayvancılığı ön plandadır. Otlaklarımız aşarı ve yanlış otlatma
nedeniyle verimsizleşmiştir. Hayvancılığı geliştirmek iç in
otlaklarımızın ıslah edilerek iyileştirilmesi gerekir.

Yem üretiminin artırılması
İyi
beslenen hayvanlardan elde edilen ürünler fazladır. Bunun için ucuz ve
bol yem üretimi sağlanırsa hayvancılık olumlu yönde gelişme
gösterecektir.

Üreticiye teşvik verilmesi
Hayvancılıkla uğraşacaklara verilecek uzun va**** ve düşük faizli
krediler hayvancılığı yaygınlaştırarak gelişmesini sağlayacaktır.

Pazarlama
Hayvancılıktan elde
edilen ürünler değeri üzerinde satılırsa faaliyet gelişir. Üretilen
ürünler maliyetinin altında satılırsa faaliyet zarar ederek işletmeler
kapanır, hayvancılık geriler.

Ahır hayvancılığının geliştirilmesi
Mera hayvancılığının verimi ve getirisi düşüktür. Daha çok ürün için
ahır hayvancılığının gelişmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Ahır hayvancılığında hayvanlar kontrol altında olduğu için ürünler daha
sağlıklı ve çoktur.



ETKİNLİK





İPEK BÖCEKÇİLİĞİ


1- En çok Bilecik olmak üzere, Bursa, Adapazarı, Antalya, Diyarbakır, Balıkesir, Ankara, Eskişehir illerimizde yapılmaktadır.

2- İpek böcekçiliğinden elde edilen doğal ipek çok pahalıdır. Sanayide
ipeğe benzen suni iplik yapımı nedeniyle doğal ipeğe olan talep azalmış
böylece ipek böcekçiliği gittikçe önemini kaybetmiştir. Yani ipek
böcekçiliği suni ipek üretimi ile rekabet edememiştir.



ETKİNLİK

ARICILIK


1- Bitki örtüsü temel etkendir. Çiçekli bitkilerin zengin olduğu yerler
arıcılığın geliştiği yerlerdir. Arıcılıktan elde edilen balın kalitesi
arının beslendiği bitki örtüsüne göre değişir. Bunun yanında bazı
yörelerde arazi tarıma uygun olmadığı için arıcılık bir geçim kaynağı
halini almıştır.

2- Ülkemizde kovan sayısı düzenli bir şekilde artmıştır. Ama bal
üretimindeki artış kovan sayısına göre oldukça fazla bunun sebebi
madern kovanlarda üretime geçiş ve iyi tür arıların yetiştirilmesi ve
modern arıcılığın gün geçtikte gelişmesidir. Arıcılık faaliyeti
insanlara sunduğu imkanlar sayesinde her geçen gün daha da
yaygınlaşmaktadır.



ETKİNLİK





Hayvan Türleri

(Milyon Baş)
1935
1950
1990
1995
2000
2005

Sığır
6,5
10,1
11,4
11,8
10,8
10,5

Koyun
13,6
23
40,5
33,4
28,5
25,3

Keçi
11,7
18,5
11
9,1
7,2
6,5

Diğer

(Deve,Yük hayvanı, manda vb)
2,8
3,6
2,1
1,8
1
0,7


Sığır:

10 milyon civarındaki üretimiyle fazla değişim göstermemektedir.
Miktarını koruyan tek hayvancılık koludur. Getirisinin çok oluşu
varlığını korumasını sağlamıştır. Özellikle ahır hayvancılığında sığır
yetiştirilmesi önemini korumasını sağlamıştır.

Koyun:

1990 lara kadar sürekli artış göstermiş ancak sonrasında miktarı
sürekli azalmaktadır. Otlakların verimsizleşmesi, insanlara sunduğu
gelir azlığı koyun yetiştiriciliğini azaltmaktadır.

Keçi:

1950 lerden sonra miktarı sürekli azalış göstermektedir. Özellikle
ormanlık sahalarda yetişen keçiler, ormanlara zarar vermesinden dolayı
ormanlık alanlarda yetiştirilmesi yasaklanınca sayısında önemli
düşüşler olmuştur.

Diğerleri:

1950 lerden sonra miktarı sürekli azalmaktadır. Daha çok gücünden
yararlanılan hayvanlardır. Tarımda ve ulaşımda makine kullanımı bu
hayvanlara verilen önemi azaltmış ve sayıları gittikçe düşmüştür.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Empty
MesajKonu: Geri: 11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri   11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Icon_minitimeC.tesi Ara. 19, 2009 11:35 am

TÜRKİYE DE MADENLER-KONU


TÜRKİYEDE MADENLER


MADEN: Yer kabuğunda bulunan insanlar için ekonomik değer taşıyan katı,sıvı veya gaz halindeki her türlü maddeye maden denir.

Anadolu’da Madenciliğin Tarihçesi

Yapılan arkeolojik çalışmalar, Anadolu’da madenciliğin M.Ö.7000
yıllarına kadar uzandığını ve buradaki uygarlıkların gelişmesinde
önemli bir rol oynadığını ortaya koymuştur. Yer yüzünün ilk yerleşilen
karalarından biri olarak Anadolu’da, madene dayalı yüksek uygarlıklar
kurulmuştur. Madeni çok önceleri tanıyıp kullanan Orta Asya kökenli
Türkler, Anadolu’ya gelip yerleştikçe madene dayalı uygarlık daha da
gelişmiştir.
Madenlerin Genel Özellikleri

Madenler, doğada ender olarak saf halde bulunur. Yer altında "filiz"
adı verilen bileşimler halinde çıkarılan ham madenler, işlenerek ve
yabancı maddelerden ayıklanarak (rafine edilerek) saf metal haline
getirildikten sonra kullanıma sunulur. Maden filizleri, tabakalar
arasında "damarlar" yada "yataklar" halinde bulunur.

Madenlerin İşletimesini Etkileyen Faktörler

Madenlerin işletmeye açılabilmesi için belli şartları taşıması gerekir.

1-Tenör:Bunların başında maden cevheri içindeki metal oranının "bu
orana tenor denir." Yüksek olması gelir. Bulunan ya da bulunacak olan
maden Yatağındaki maden; Metal oranı bakımından yeteri kadar zengin
değilse,
o maden işletilemez.

2-Rezerv:İşletmeye açılacak yerdeki maden cevherinin Rezervi (yedeği)
yeterli olmalıdır. Yedeği (rezervi) az ve çabuk bitebilecek durumdaysa,
o maden işletmeye açılamaz.

3-Ulaşım: Cevheri çıkarma ve işlenecek yere nakletme çok pahalıya mal oluyorsa, o maden işletilemez.

4-Sermaye:Madenlerin aranması, bulunan madenlerin çırarılması ve
taşınması gibi çalışmalar büyük miktarda para gerektirir. Gerekli
sermaye olmadan madenler işletilemez. Günümüzde gerikalmış ülkelerin
madenlerini gelişmiş ülkelerin işletmesinin temel nedeni sermayedir.

5-Teknik İmkanlar: Madenlerin işletilmesi için gerekli araç-gereçler
ile teknik personeldir. Madencilik konusunda uzman insanlar olmadan bir
maden işletilemez.

Türkiye nin Maden Zenginliği

Türkiye Dünya da maden yatakları bakımından şanslı ülkeler
arasında yer alır. Dünyada üretilen 50'yi aşkın maden çeşidi için
yapılan değerlendirmede Türkiye, 29 çeşit ile Dünyada ilk 10 ülke
arasında yer almaktadır. Bunun başlıca nedeni;

1-Ülkemizin dağ oluşumu hareketlerinden fazla etkilenmesi,

2-Dağ oluşumu hareketleri sonucunda başkalaşım ve volkanizma hareketlerine yaygın olarak uğramasıdır.

Söz gelimi demir, krom, çinko, bakır ve kurşun oluşumu bu tür yer
hareketleri ile ilgilidir. Fakat, bazı maden rezervlerimiz çok zengin
değildir. Bu nedenle maden çeşidi bakımından ilk sıralarda yer alan
ülkemiz, Dünya maden pazarındaki payı açısından gerilerde
bulunmaktadır. Bunun bir nedeni, Türkiye’nin yer yüzünün ilk yerleşilen
karalarından biri olması ve maden yataklarının bir bölümünün çok
eskiden beri işletilmesidir. Ayrıca Türkiye’nin bulunduğu arazi
,değişik jeolojik devirlerde oluşmuş ve çok sayıda yer hareketlerine
uğramıştır. Başka bir deyişle Türkiye’nin jeolojik yapısı oldukça
karmaşıktır. Bu durum maden yataklarının çeşitliliğini sağlarken; öte
yandan maden aranmasında ve bulunan maden yataklarının işletilmesinde
çeşitli güçlüklere neden olmaktadır.

Ülkemizdeki maden rezervinin zengin olmamasının temel nedeni ise
Türkiye’nin bulunduğu arazinin jeolojik yapısının zengin maden

yataklarının oluşumuna elverişli yapıda olmamasıdır.
Cumhuriyetten önceki dönemde, maden üretiminin tam***** yakını yabancı
şirketlerin elindeydi. Cumhuriyetin ilk yıllarında madenlerimiz
yabancılardan alınarak millileştirilmiştir. ******, milli sanayinin
kurulması ve gelişmesinin maden arama ve işletmeye sıkı sıkıya bağlı
olduğunu belirtmiş ve madenciliğe özel bir önem vermiştir. Çünkü
gelişen milli sanayi artan ham madde ve enerji ihtiyacının karşılanması
ancak madenciliğin geliştirilmesi ve yeni enerji kaynaklarının
sağlanmasıyla

mümkün olur.

Türkiye de Madencilik alanında ilk sistemli ve geniş ölçülü araştırma
1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) nün kurulması ile
başlamıştır. Bundan sonra bir çok yeraltı kaynağımız işletmeye
açılmıştır. Türkiye madenleri ile ilgili büyük bir kuruluşta Eti
banktır. Cumhuriyet döneminde, bulunan madenlerin işletilmesi görevi
Eti bank’a verilmiştir.
Bugün Türkiye’de madenciliğin önemi gittikçe artmakta ve madenden
faydalanma yaygınlaşmaktadır. Madenciliğimizin gelişme yoluna
girilmiştir.
Türkiyede Başlıca Madenler

DEMİR:

Demir, insan oğlunun bildiği en eski madenlerden biridir. Günümüzde de
ağır sanayinin ana metali demirdir. Demirin çok geniş bir alanının
olması,ona büyük bir önem kazanmıştır

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]



Yurdumuzun bir çok yerinde demir yatakları olmakla birlikte bunların
önemli bir bölümü işletilmeye elverişli değildir. Türkiye’de iki ana
demir madeni havzası bulunmaktadır. Bunlardan biri Sivas - Malatya
arasındadır. Bu bölümün önemli yatakları Divriği, Hekimhan ve Hasan
çelebi'dedir. Demir - çelik sanayimizin ihtiyacının önemli bir
bölümünün yüksek verimli olan bu yataklar karşılar. Buradan çıkarılan
ham cevher, demir yoluyla Samsun'a oradan da gemilerle Ereğli’ye
taşınır. İkinci havza, Kayseri'den Adana ve Kahraman Maraş'a
uzanmaktadır. Bu bölümün önemli yatakları da Mansurlu ve
Karamadazı'dır. Bu iki havzanın dışında; Bitlis, Sakarya, Eskişehir ve
Balıkesir yörelerinde de demir cevheri yatakları vardır.

Bakır:
İnsanların çok eskiden
beri bilip kullandığı madenlerden biride bakırdır. Günümüzde,
elektronik ve elektroteknik sanayinde uçak, motor ve ev aletleri yapımı
başta olmak üzere bir çok sanayi dalında yaygın olarak kullanılan bir
madendir.



Ülkemizde bakır yatakları genellikle çinko ve kurşun yatakları ile birlikte bulunur.

Bakır, Türkiye’nin bir çok yerinde bulunmakla birlikte, işletilen
önemli yataklar iki yörededir. bunlar; Murgul (Artvin) ile Küre
(Kastamonu) dedir. Bakır yataklarının en yaygın olduğu bölüm, Dogu
Karadeniz'dir. Murgul dışında; maden köy (Rize), Körü başı, Lahanos,
Asarcık (Giresun), Kutlular ve Alaca dağ (Trabzon) da da bakır
yatakları vardır. Yurdumuzda bunlar dışındaki bakır yatakları, Koyu
Hisar (Sivas) ile Maden köy (Siirt) dedir. Maden (Elezıg) deki bakır
yatakları, çok eskiden buyana işletildiği için ekonomik değerini
yitirmiş ve kapatılmıştır.
Türkiye’de çıkarılan bakır, iç tüketime yetmediğinden her yıl, bir miktar bakır ithal edilmektedir.


Krom:

Krom; sert, çok iyi cilalanabilen ve paslanmayan bir maden olduğu için,
madeni eşya yapımında büyük önem taşır. Bu maden, çeliğin
sertleştirilmesinde ve paslanmayı önlemek için çelik eşyaların
kaplanmasında kullanılır.


Türkiye, 19. yüzyılın başlarına kadar dünya krom üretiminin
yarısından çoğunu gerçekleştiriyordu. Fakat Rusya federasyonu, Güney
Afrika Hindistan ve Küba'da yüksek nitelikli krom yataklarının
bulunmasıyla Türkiye eski üstünlüğünü kaybetmiştir. Bununla birlikte
yurdumuz, dünyanın sayılı krom üreticileri arasında yer almaya devam
etmektedir.





Türkiye'de krom yatakları oldukça yaygın ve dağınıktır. Öyle ki
yurdumuzda bilinen krom yataklarının sayısı 700'ü geçmektedir. Bu
yatakların toplandığı ana yöreler şunlardır


• Guleman - Elazığ,


• Fethiye - Köyceğiz - Denizli,


• Bursa - Eskişehir,


• Kop Dağı (Doğu Karadeniz),


• İskender - İslahiye - Kahraman Maraş,


• Kayseri - Adana - İçel,



Ülkemizde, ferro - krom tesislerinin yetersizliği nedeniyle
üretilen kromun önemli bir bölümü ham olarak ihraç edilmektedir. Kromun
kullanım alanının yaygın oluşu nedeniyle Türkiye’de üretilen krom, dış
piyasada her zaman alıcı bulmaktadır. Son yıllarda krom üretimi sürekli


artış göstermiştir.



***sit:

***sit, alüminyumun ham maddesidir. Çok hafif olduğu için uçak
sanayide, otomobil, ev eşyası, elektrik malzemesi yapımında kullanılır.
Başlıca ***sit yatakları; Seydişehir (Konya), Akseki (Antalya),
İslahiye (Gaziantep) ve Milas'tadır. ***sit yatakları içinde en
önemlisi Seydişehir'dekidir. Seydişehir alüminyum fabrikasının
ihtiyacını karşılayan yataklar, Suğla gölünün batısındaki giden gelmez
dağlarının eteklerindedir.



Alüminyumun elde edilmesi esnasında, çok yüksek miktarda elektrik
enerjisi tüketilir. Bu nedenle elektrik enerjisinin ucuza mal edildiği
(Su güçünden elektrik elde edilen) ülkelerde, alüminyum sanayi daha çok
gelişmiştir. Seydişehir alüminyum fabrikasının elektrik gereksiniminin
karşılamak amacı ile Oyma pınar Barajı ve Hidro elektrik Santrali
yapılmıştır.


Bor Mineralleri:


Bor mineralleri, sanayide sayısız denecek kadar çok çeşitli
işlerde kullanılmaktadır. Bor minerallerinden elde edilen boraks ve
asit borik; özellikle nükleer alanda, jet ve roket yakıtı, sabun,
deterjan, lehim, fotoğrafçılık, tekstil boyaları, cam elyafı ve kağıt
sanayinde kullanılmaktadır. Bor mineralleri, dünyanın sayılı bir kaç
ülkesinde bulunur. Bunlar içinde yedekleriyle en zengin ülke,
Türkiye'dir. Ancak üretimin ve ihracatın sınırlı olması nedeniyle bu
maden, yurt ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır.



Başlıca bor yatakları; Kütahya, Eskişehir ve Balıkesir'dedir. Bor
minerallerini işletmek için Bandırma ve Kütahya Kırka'da tesisler
kurulmuştur.


Kükürt:

Kükürt; kimya, lastik ve boya sanayinde, barut ve gübre yapımında,
zirai mücadelede kullanılır. Kükürdün bağcılıkta önemli bir yeri
vardır. Asmaların ve sebzelerin yapraklarında üreyen bakteriler,
kükürtlü bileşiklerle yok edilir.




Türkiye’de önemli kükürt yatakları Keçi borlu (Isparta) dadır, Son
yıllarda, ekonomik olmadığı için buradaki üretim durdurulmuştur.


Zımpara Taşı:


Zımpara taşı; hassa optik araçların merceklerinin parlatılmasında,
zımpara kağıdı ve özel çimento yapımında kullanılır. Taşları ve
madenleri cilalamak için de toz halindeki zımpara taşından
yararlanılır. Ayrıca zımpara, bileği taşı olarak da kullanılır.



Başta Tire olmak üzere İzmir'in bir çok ilçesinde, Akça alan
(Manisa) yöresinde, Söke, Karacasu (Aydın) Yatağan, Milas civarında ve
Denizlinin Tavas ile Buldan ilçelerinde zımpara taşı yatakları vardır.
Üretimin büyük bir bölümü ihraç edilmektedir.


Barit:

Baritin kullanım alanı oldukça geniştir. Boya, deri, kimya, şeker,
cam, kauçuk sanayilerinde ve ilaç yapımında kullanılır. Petrol
aramalarında da sondaj kuyularını ve duvarlarını sabitleştirmede çok
işe yarar.


Türkiye, barit rezervlerinin zenginliği bakımından dünyada ilk
sıralarda yer alır. Türkiye'deki üretimin büyük bir bölümü; Alanya,
Gazipaşa (Antalya) ile Köprü başı - Dereli (Giresun) ve Beyşehir (Konya) yörelerindeki yataklardan sağlanmaktadır.


Tuz:
Tuz, günlük ihtiyaçların
yanı sıra; dericilik, konservecilik, zeytincilik ile kimya ve tekstil
sanayinde kullanılmaktadır. Kara yollarında kar ve buzla mücadelede de
tuzdan yararlanılır.


Türkiye’nin tuz ihtiyacı; Denizlerden, göllerden, kaya ve kaynak tuzlarından karşılanmaktadır.


Son 15 yılda, göl tuzlarındaki tuz üretimi, hızla
artarak 3 katına çıkmıştır. Şuanda ülkemizdeki tuz üretiminin yaklaşık
üç de ikisi göl tuzlarından elde edilmektedir. Ülkemizdeki en büyük göl
tuzları Tuz gölünde yer almaktadır. Bunun dışında Konya - Karapınar ve
Kayseri'de de göl tuzları bulunmaktadır.


Ülkemizdeki deniz tuzlarının en önemlisi İzmir'deki cam altı
tuzlasıdır. Türkiye'nin yıllık tuz üretiminin dörtte birinden fazlasını
burası sağlamaktadır. Ayrıca; İstanbul (Tuzla) Edirne (Tekke göl) ve
Adana (Akdeniz) tuzlarından da tuz elde edilmektedir.


Türkiye, kaya tuzu kaynakları bakımından çok zengindir. Kaya tuzu
yataklarının başlıcaları; Çankırı, Kars, (Kağızman) Iğdır (Tuzluca)
Nevşehir (Gül şehir ve tuz köy) Yozgat (Yerköy ve sekili) ve Erzurum
(Oltu) illerindendir.
Yer altı sularının, tuz alanlarından geçerek kaynak şeklinde ortaya
çıkmasıyla oluşan kaynak tuzları da tuz üretiminde önemli yer tutar.
Türkiye'de 40 civarında kaynak tuzlasının tuz elde edilmektedir.


Diğer madenler:

Türkiye'de yukarıda açıklanan başlıca madenler dışında çok sayıda maden
işletilmektedir. Manganez, antimon, civa, volfram, asbest, nikel,
flüorit, fosfat, manyezit, kurşun ve çinko bunların başlıcalarıdır

Kurşun ve cinko: Genelde bakır yatakları ile birlikte bulunur.
Başlıcaları: Ak dağ madeni (Yozgat), Cam ardı (Niğde), Koyulhisar
(Sivas) Yenice (Çanakkale) ve köprübaşı (Trabzon)'ın dadır.




Antimon: Kurşunla karıştırılarak cephane ve batarya yapımında
kullanılır. Yüksek verimli antimon yatakları: Niğde, Tokat ve
Ödemiş'tedir.





Civa: Akışkan haldeki tek madendir. Eczacılıkta ve elektrik araçlarının

yapımında kullanılır. Türkiye’nin başlıca civa yatakları; İzmir, Konya,
Uşak, Niğde ve Balıkesir yörelerindedir. Ekonomik olmadıkları için
üretimleri durdurulmuştur.





Volfram: Kaliteli çelik ve yüksek
sıcaklığa dayanıklı boya yapımında, elektrik ve elektronik
sanayilerinde kullanılan çok önemli bir madendir. En önemli volfram
(Tungsten) yatağı, Uludağ'dadır. Ekonomik değeri olmadığı için, son 10
yıldır üretim yapılmamaktadır.




Amyant: (asbest) lif halindedir. Tıpkı pamuk yada yün gibi eğrilerek iplik haline getirilebilir, kumaş biçiminde dokunabilir, dövülerek

keçeleştirilebilir. Asbest bezi; firen balatalarında, debriyaj kaplamalarında,

ateşe dayanıklı elbise ve iş eldivenleri ile sıcak malzeme taşıyan
bantların yapımında kullanılır. Erzincan ve Hayat’ta zengin asbest
yatakları vardır.


Gümüş: Kütahya'daki Gümüş köyde üretilmektedir. Keban ve

Gümüşhane'deki yataklar, çok eskiden buyana işletildiği için ekonomik değerini yitirmiş ve kapatılmıştır.



Nikel: Daha çok kaplamacılıkta (Nikelaj) kullanılan nikel cevherinin, en zengin yatakları Manisa'dadır.

Flüorit: Maden, cam, kimya, seramik ve optik sanayinde kullanılan
flüorit; daha çok Karaman (Kırşehir) Şefaatli (Yozgat) Ovacık (Kütahya)
ve Beyli kahırda (Eskişehir) bulunmaktadır.

Fosfat: Mardin, Adıyaman, Hatay,
Bingöl, Bitlis yörelerinde bulunan fosfat; özellikle Suni gübre
yapımında çok gerekli bir ham maddedir. Manyezit: Yatakları; Karaca
ören (Kütahya) Mihallıçık (Eskişehir) Çayırbağ Yunak (Konya) ve çayırlı
(Erzincan) da bulunmaktadır.


Metalik Olmayan Maden

Yurdumuzda ayrıca metalik olmayan maden yatakları da vardır. Bunların
başlıcaları; mermer, kil, kaolin, kireç taşı, lüle taşı ve oltu
taşıdır.
Mermer: Çoğunlukla yapı malzemesi olarak kullanılır. Afyon, Bursa,
Marmara adası, Bandırma ve Gemlik, kaliteli mermer yataklarıyla
ünlüdür. Bunlar dışında, yurdumuzun hemen her yerinde zengin mermer
yatakları vardır.


Kaolin: Arı kil olan kaolin; çini, porselen ve seramik yapımında ve elektrik yalıtım malzemesi olarak kullanılır.

Kil: Kilden çömlek, tuğla vb. yapılır.

Lüle taşı: Süs eşyası, ağızlık, pipo vb. yapımında kullanılan lüle taşı, en çok Eskişehir'de çıkarılır ve işlenir.



Oltu taşı: Erzurum’un Oltu ilçesinde çıkarılan siyah renkli Oltu taşından, tespih başta olmak üzere, çeşitli takı ve süs eşyaları yapılır.


Madenler etkinlik




ETKİNLİK:1

Maden kaynakları bakımından zengin ülkeler, ekonomik kalkınma için
büyük avantaja sahiptirler. Madenler ülkelerin hammadde ihtiyacını daha
ucuz ve kolay karşılama yanında çok sayıda insana iş imkanı vermesi ile
de büyük katkılar sağlar. Her yerdeki maden ekonomik olarak işletmeye
açılamaz. Özellikle ulaşım kolaylığı ve büyük miktarda enerji yanında
teknik imkanların da olması gerekir. Çıkarılan maddenler imalat
sanayiinin gelişmesini sağlar. Böylece ülke okonomik olarak büyümeye
başlar. İşletmeye açılan madenler büyük oranda göç alarak kısa zamanda
büyüyerek büyük bir şehir halini alabilir. Batman bu durumun en güzel
örneğidir.



ETKİNLİK:2

TÜRKİYE MADEN HARİTASININ DEĞERLENDİRİLMESİ




1-Türkiye’de madenlerin yoğunlaştığı yerler: Ege Bölgesi, Güney Marmara Bölümü, Yukarı Fırat Bölümü, Doğu Karadeniz Bölümü

2-Türkiye de en yaygın madenler: Manganez, Bakın, Linyit, Krom,
Demirdir. Sebebi;Türkiye’nin Orojenik (Dağ Oluşumu) hareketleri sonucu
başkalaşım ve volkanizma olaylarına yaygın olarak uğramasıdır.

3-Türkiye Maden haritası ile Fiziki harita karşılaştırıldığında;
Marmara Bölgesi, Ege Bölgesi, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu madenleri
daha kolay işletilebilir. Sebebi: yer şekillerinin engebesiz oluşu.
Dağlık ve engebeli arazilerdeki madenlerin işletilmesi zordur. İşletme
maliyeti çok yüksek olacağından ekonomik olmaz.

4-Pazara yakınlık ve Ulaşım: Sanayi merkezlerine yakınlık ve ulaşım
kolaylığı madenlerin üretim maliyetini azaltacağı için; Marmara ve Ege
bölgelerindeki madenler daha ekonomik olarak değerlendirilebilir.



ETKİNLİK:3



GRAFİK YORUMLANMASI

1- Grafikteki üç madeninde çıkarılma miktarları istikrarsızdır.

2- 1998 toplam çıkarımın en fazla olduğu yıldır.

3- 2002 toplam çıkarımın en az olduğu yıldır.

4- En çok çıkarılan maden Demirdir.

5- En az çıkarılan maden Kromdur.

6- Genel olarak üç madeninde üretimi gittikçe azalmaktadır.


ETKİNLİK:4

TÜRKİYE MADEN İHRACAT VE İTHALAT TABLOLARININ KARŞILAŞTIRILMASI



1- Taş Kömürü İthalatı: Türkiye Taş Kömürü çıkarımının iç ihtiyacı karşılayamadığını gösterir

2- Bazı madenlerin ithal edilmemesinin sebebi: Kendi üretimimizin
ihtiyacımızı karşılayabildiğini, ya da alınmayan madenin Türkiyede
kullanım alanının olmadığını gösterir.

3- Linyitin az ihraç edilmesinin sebebi: Kalorisi düşük, kalitesiz olması.

4- Bakırın hem ihraç hem de ithal ürünü olması: ihracatta ham bakır ön
planda, ithalatta bakırdan yapılan yarı işlenmiş ürünler yer
almaktadır. Bu durum bakırın hem ihracat hem de ithalat ürünü
yapmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Empty
MesajKonu: Geri: 11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri   11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Icon_minitimeC.tesi Ara. 19, 2009 11:35 am

ENERJİ KAYNAKLARI


Yenilenemez Enerji Kaynakları
Petrol, kömür ve doğalgaz
en temel enerji kaynaklarıdır. Bunlar, meydana gelişleri itibarıyla
yenilenmeleri çok uzun bir süre aldığından, yenilenmeyen kaynaklar
olarak da adlandırılırlar.

KÖMÜRLER

Yeraltı madenciliği veya açık işletme metotları kullanılarak çıkarılan
fosil kaynaklı yakıttır. Genellikle hayvan fosillerinden oluşur.
Kolayca yanabilen siyah veya kahverengimsi redüksiyonunda çok büyük
önemi vardır. Birçok çeşidi vardır. Mesela taş kömürü, fabrikalarda
kullanılır. Isı derecesi yüksektir. Antrasit, ısı değeri en yüksek olan
kömürdür, ülkemizde az bulunur. Ayrıca ülkemizde en çok bulunan kömür
linyittir.

TAŞKÖMÜRÜ


Birinci jeolojik zamanda oluşmuş organik tortul kayaçlardandır. Ülkemiz
ise, genelde üçüncü zamanda karalaştığından dolayı, taşkömürü yatakları
bakımından fazla zengin sayılmaz. Türkiye’de Zonguldak, Amasra, Ereğli
arasındaki sahada çıkarılır.



Demir - çelik sanayinde enerji kaynağı olarak tüketildiğinden, Karabük ve Ereğli demir - çelik fabrikaları buraya kurulmuştur.

LİNYİT

Türkiye genelde üçüncü jeolojik devirde oluştuğundan linyit en zengin
enerji kaynaklarımızdan biridir. Bütün bölgelerde linyit rezervi
bulunmaktadır. Taşkömürüne göre kalorisi daha azdır. Ancak yaygın
olduğundan enerji ihtiyacımızın en önemli kısmını karşılamaktadır.



Soma Linyit Foto Kaynak

Linyit yatakları Afşin, Elbistan (K. Maraş), Tavşanlı, Seyitömer
(Kütahya), Soma (Manisa), Yatağan (Muğla), Saray (Tekirdağ), Aşkale
(Erzurum), Aydın, Amasya ve Yozgat çevresinde bulunmaktadır.
Linyitten elektrik enerjisi elde eden termik santrallerimiz, Soma,
Tunçbilek, Seyitömer, Afşin - Elbistan, Yatağan ve Orhaneli termik
santralleridir.

PETROL

Yüz milyonlarca yıldan bu yana denizlerde yaşayan ya da suların
denizlere sürüklediği bitki kalıntılarının anaeorabik bir ortamda,
uygun şartlar altında (sıcaklık, basınç ve mikroorganizmaların
etkisiyle), toprağın üstünde başkalaşmasıyla oluşur. Değeri çok
yüksektir, çünkü oldukça az bulunan bir yakıttır.

Günümüzün en önemli enerji kaynaklarından biri petroldür. Petrol ulaşım
araçlarında yakıt olarak ve plastik, gübre, boya gibi çok değişik
sanayilerde kullanılır. Türkiye’deki petrol yatakları fazla zengin
sayılmaz. İhtiyacımızın % 90'nına yakınını ithal etmekteyiz.



Petrol kuyusu foto kaynak

Petrol yataklarımızın % 98'i G. Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunur.
Petrol, Raman, Garzan, Kurtalan, Adıyaman ve Mardin çevresinde
çıkarılmaktadır.

Ülkemizde çıkarılan ve ithal edilen petrol, Orta Anadolu (Kırıkkale),
Aliağa (İzmir), Ataş (Mersin), İpraş (İzmit) ve Batman rafinerilerinde
işlenmektedir.


DOĞALGAZ

Petrol gibi
doğalgaz da çok eski tarihlerden beri bilinmekle ve kullanılmakla
beraber; bugünkü konumuna gelişi, 1816 yılında ABD’nin Baltimore
kentinin sokak lambalarının doğalgaz aracılığıyla aydınlatılmasıyla
başlar.

Dünya enerji tüketiminin %22’ si doğalgaza dayanmaktadır. İşyerleri ve
evler ısınma amacıyla çok yoğun miktarda doğalgaz kullanırlar. Isınma,
toplam doğalgaz kullanımında %75 gibi bir orana sahiptir. Bunun yanı
sıra elektrik üretiminde de doğalgaz kullanılmaktadır. Fakat %10–15
gibi düşük oranlarda kalmaktadır



Ülkemiz, doğal gaz yatakları bakımından zengin değildir. Şu anda sadece
Trakya’da Hamitabat ve Güneydoğu Anadolu’da Mardin - Çamurlu sahasında
üretim yapılmaktadır. Hamitabat’tan çıkarılan doğal gazdan aynı yerde
elektrik enerjisi üretilir. Doğalgaz ihtiyacımızın önemli bir kısmı,
Rusya Federasyonu ve Cezayir’den ithal edilmektedir.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Güneşten gelen ve dünya atmosferi dışında şiddeti sabit ve 1370 W/m2
olan ve yer yüzeyinde 0-1100 W/m2 değerleri arasında değişen
yenilenebilir bir enerji kaynağıdır. Isıtmadan soğutmaya ve elektrik
üretiminde kontrollü olarak kullanılabilmektedir. Ülkemizin yıllık
güneşlenme süresi ortalama olarak 2640 saattir. Maksimum güneşlenme 362
saat ile temmuz ayında, minimum güneşlenme süresi ise aralık 98 saat
ile ayında görülmüştür.

Güneşlenme süresi yönünden en zengin bölge Güneydoğu Anadolu bölgesi
olup bunu sırası ile Akdeniz, Ege , İç Anadolu, Doğu Anadolu, Marmara
ve Karadeniz bölgesi izlemektedir.

Güneş enerjisi günümüzde: konutlarda ve iş yerlerinde,tarımsal
teknolojide, sanayide,ulaşım araçlarında,iletişim
araçlarında,sinyalizasyon ve otomasyonda, elektrik enerjisi üretiminde
kullanılmaktadır.

Yararları:

Doğrudan güneş enerjisini kullanır. Doğal ısıtma ve soğutma sistemleri
kullanarak binaların gereksiz ve aşırı ticari enerji tüketimlerini
önler, Çevre değerlerini korur, Çevreye verilen zararları en aza
indirir, Doğal ve sağlığa zararsız malzemeler kullanır. Ekonomiktir.
Dışa bağımlı değildir.

SU GÜCÜ

Yenilenebilir enerji kaynaklarının başında geliyor. Temel olarak
nehirlere karışan yağmur suyu ya da eriyen kar, su enerjisine
dönüştürülebilir. Buna en iyi örnek barajlardır. Su toplama
havzalarında bırakılan su akar ve türbinleri döndürür, bu türbinlere
bağlı olan jeneratörlerle elektrik üretir. Baraj inşa edildikten sonra,
hidroelektrik enerjisi, maliyeti düşük olan bir enerji yöntemidir.
Çevre kirliliğine neden olmaz ya da yakıt fiyatları karşısında zayıf
değildir. Ancak yakın doğal ortam ya da çevrede yaşayanlar üzerindeki
etkileri açısından eleştirilebilir. 2003 yılında, hidroelektrik
enerjisi sayesinde dünyanın enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 16’sı
karşılanıyordu. Norveç, enerji ihtiyacının yüzde 99′unu hidroelektrik
santrallerden karşılıyor.

Barajlardaki suyun, elektrik üreten santralleri çalıştırması ile oluşan enerjiye hidroelektrik enerjisi denir.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Türkiye’de elektrik ihtiyacının % 40 lık kısmı hidroelektrik
santrallerden elde edilmektedir. Keban, Karakaya, ******, Hirfanlı,
Seyhan, Kemer ve Demirköprü gibi birçok baraj elektrik ihtiyacımızı karşılamaktadır.

Dışarıya akıntısı olan bazı göllerimiz, tabii baraj özelliğindedir.
Bunlardan elektrik üretilir. Başlıcaları, Hazar, Çıldır, Tortum ve
Kovada gölleridir.

RÜZGAR ENERJİSİ Rüzgâr enerjisi,
fosil yakıtlara nazaran elektriğin birimi başına daha pahalıya gelse
de, hidroelektriğin ardından en verimli ikinci yenilenebilir enerji
kaynağıdır. Rüzgar enerjisinde başı Avrupa çekiyor. Rüzgar türbinleri
kule şeklinde ve genellikle iki ya da üç kanatlıdır. Çapı metrelerce
olabilir, kirlilik yaratmaz ve monte etmesi kolaydır. Kıyıda ya da
açıkta bulunabilir ancak üretim rüzgara bağlıdır.



Ülkemizde eskiden yel değirmenlerinde ve yelkenli gemilerde
kullanılmıştır. Fakat elektrik ve petrol enerjisinin devreye girmesiyle
kullanım alanı çok azalmıştır.

JEOTERMAL ENERJİ

Jeotermal enerji, yer altındaki sıcak sulardan ya da su buharından elde
edilir. Türkiye yakın bir jeolojik devirde oluştuğundan ve genç kıvrım
dağları kuşağında bulunduğundan dolayı, fay hatları ve fay kaynakları
oldukça yaygındır. Özellikle Ege Bölgesi’ndeki Germencik (Aydın),
Balçova (İzmir), Sandıklı (Afyon) ve Sarayköy (Denizli) civarında sıcak
su kaynakları bulunmaktadır. Şu anda sadece Sarayköy (Denizli) de
elektrik enerjisi üreten jeotermal santral bulunmaktadır.



RADYOAKTİF MİNERALLER
Radyoaktif mineraller, nükleer enerji üretiminde kullanılır. Uranyum ve
toryum gibi radyoaktif maddelerin parçalanmasıyla enerji elde edilir.
Ülkemizde Aydın, Uşak, Manisa, Çanakkale ve Yozgat yörelerinde uranyum,
Eskişehir çevresinde toryum yatakları tespit edilmiştir. Fakat, şu
anda, ülkemizde radyoaktif maddelerden nükleer enerji üretimi
yapılmamaktadır.


DALGA ENERJİSİ

Deniz dalga enerjisi, deniz sıcaklık gradyent enerjisi, deniz
akıntıları enerjisi( boğazlarda) ve med-cezir enerjisi olarak
tanımlanabilmektedir. Ülkemiz için üzerinde durulabilecek enerji grubu
ise özellikle deniz dalga enerjisidir.

Deniz dalga enerjisinin temelinde yine rüzgar enerjisi yatmaktadır.
Ülkemizin Marmara hariç olmak üzere açık deniz kıyı uzunluğu 8210 km
civarındadır. Bunun turizm , balıkçılık kıyı tesisleri gibi nedenle en
fazla beşte birlik kısmı kullanılabilir ver bu yıllık olarak 18.5
TWh/yıl düzeyinde bir enerji elde edilebilir.

HİDROJEN ENERJİSİ

Doğada bileşikler halinde bol miktarda bulunan hidrojen serbest olarak
bulunmadığından doğal bir enerji kaynağı değildir. Bununla birlikte
hidrojen birincil enerji kaynakları ile değişik hammaddelerden
üretilebilmekte ve üretiminde dönüştürme işlemleri kullanılmaktadır. Bu
nedenle elektrikten neredeyse bir asır sonra teknolojinin geliştirdiği
ve geleceğin alternatif kaynağı olarak yorumlanan bir enerji
taşıyıcısıdır


Hidrojen karbon içermediği için fosil yakıtların neden olduğu çevresel
sorunlar yaratmaz. Isınmadan elektrik üretimine kadar çeşitli alanların
ihtiyacına cevap verebilecektir. Gaz ve sıvı halde olacağı için uzun
mesafelere taşınabilecek ve iletimde kayıplar olmayacaktır.

2010 yılından itibaren hidrojenin ticari amaçlar için kullanılması
düşünülmektedir. Her türlü maliyet göz önüne alındıktan sonra ilk
yıllarda benzinden 1.5 –5.5 arası daha pahalı olması beklenmektedir.
Fakat gelecek yıllarla birlikte çevresel katkıları da göz önüne
alındığı zaman bu maliyetin çok daha aşağılara çekilmesi
hesaplanmaktadır.

BİYOKÜTLE ENERJİSİ

Klasik ve modern anlamda olmak üzere iki grupta ele almak
mümkündür. Birincisi; konvansiyonel ormanlardan elde edilen yakacak
odun ve yine yakacak olarak kullanılan bitki ve hayvan atıkları(tezek
gibi) oluşur.

İkincisi yani modern biyokütle enerjisi ise; enerji ormancılığı ve
orman-ağaç endüstrisi atıkları, tarım kesimindeki bitkisel atıklar,
kentsel atıklar, tarıma dayalı endüstri atıkları olarak sıralanır.

Günümüzde enerji tarımı adını verdiğimiz bir tarım türü oluşmuştur. Bu
tarım türünde C4 adı verilen bitkiler ( seker kamışı, mısır, tatlı
darı,…..vb.) yetiştirilmektedir. Bu bitkiler suyu ve karbondioksiti
verimli kullanan, kuraklığa dayalı verimi yüksek bitkilerdir.



Dünya genelinde biyokütle enerji teknolojileri son derece hızlı
gelişmektedir. Ülkemizde ise 1996 yılı verilerine göre 5512 BTEP odun ,
1533 BTEP bitki ve hayvan atıkları olmak üzere toplam 7045 BTEP enerji
elde edilmiştir ve bu rakam yıllık enerji tüketimimizin yaklaşık olarak
% 10 ‘una tekabül etmektedir.

( BTEP: Bin Ton Eşdeğer Petrol, MTEP: Milyon Ton Eşdeğer Petrol, GTEP: Milyar Ton Eşdeğer Petrol)

Dalga ve hidrojen biyokütle enerjisi


Yenilenebilir Enerji Kaynakları Tablo Halinde


Yenilenebilir Enerji Kaynakları
Kaynak veya Yakıtı

1
Güneş Enerjisi
Güneş

2
Rüzgar Enerjisi
Rüzgar

3
Dalga Enerjisi
Okyanus ve Denizler

4
Biyokütle Enerjisi
Biyolojik Atıklar

5
Jeotermal Enerji
Yeraltı Suları

6
Hidrolik Enerji
Nehirler

7
Hidrojen Enerjisi
Su ve Hidroksitler


TÜRKİYE'DE ENERJİ KAYNAKLARI-ETKİNLİK


ETKİNLİK


1-2005 yılı üretim ve tüketime göre en fazla açık: DOĞALGAZ dadır.(Yaklaşık 27 kat)

2-Toplam üretim ve tüketim değerlerine göre açık en fazla 2005 yılıdır.(66 milyon ton açık var)



3-Enerji ihtiyacımızdaki değişim: sürekli artmaktadır. Enerji kullanım
alanlarının çoğalması özellikle kentleşme ve sanayileşme, nüfusun
sürekli ve hızlı artması enerji ihtiyacını da artırmaktadır.



4-İhraç ettiğimiz enerji türleri: Asfaltit, Linyit



5-1998 den önceki yıllarda Rüzgar enerjisinin istatistiklerde yer

almamasının sebebi üretiminin olmamasıdır.



6-İthal ettiğimiz enerji türleri: Taş kömürü, Linyit, Petrol, Doğalgaz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Empty
MesajKonu: Geri: 11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri   11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Icon_minitimeC.tesi Ara. 19, 2009 11:35 am

TÜRKİYE'DE SANAYİİ


SANAYİ


Hammaddenin veya yarı işlenmiş maddelerin, fabrika veya imalathanelerde işlenmiş duruma getirilmesine sanayi denir.

SANAYİNİN KURULMASI İÇİN GEREKLİ ŞARTLAR

1. Hammadde


Sanayide üretim yapılabilmesi için hammaddenin olması gerekmektedir.
Ülkemizde hammadde kaynakları ile sanayi kuruluşları arasında son
derece sıkı bir ilişki mevcuttur.



Örneğin, unlu gıda sanayii İç Anadolu’da, dokuma sanayii Adana, İzmir,
Denizli çevresinde, zeytin yağı sanayii Ege kıyılarında, boya, plastik
ve lastik fabrikaları rafineri kenarlarında yaygınlık göstermektedir.

2. Sermaye


Sanayi tesisleri büyük sermayelerle kurulmaktadır. Bu nedenle,
sermayenin, yani paranın biriktiği veya fazla olduğu bölgelerde
sanayinin kuruluşu daha kolay olmaktadır.



Sermaye birikimi fazla olduğundan Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde
sanayi yatırımları daha fazladır. Türkiye’de sanayinin gelişmesinde en
büyük etken sermayedir. Sermayemiz yeterli olmadığından, ülkemizde
yabancı sermayenin girmesi için kolaylıklar sağlanmaktadır.

3. Enerji

Fabrikaların çalışması için enerji gerekmektedir. Bunun için,
taşkömürü, petrol, linyit gibi kaynaklardan yararlanılır. Ülkemizde
petrol, taşkömürü, doğal gaz gibi enerji kaynaklarının çoğu dışarıdan
temin edildiğinden önemli bir döviz çıktısına neden olmakta, bu durum
sanayileşme hızını azaltmaktadır.



4. İş Gücü ve Teknik Eleman

Sanayi tesislerinin çalışması ve üretimin artması yönünden iç gücüne ihtiyaç vardır.



Ülkemizde iş gücü ihtiyacı rahatlıkla karşılanabilmekte, hatta dış
ülkelere bile gönderilmektedir. Fakat, ülkemizde bazı sanayi kollarında
teknik eleman henüz tam olarak yeterli değildir.

5. Ulaşım

Sanayinin ihtiyacı olan hammadde ve mamül maddenin taşınması
faaliyetlerine ulaşım denir. Hammaddenin fabrikalara taşınması ve
üretildikten sonra pazarlara taşınması yaygın ulaşım ağıyla mümkündür.
Ülkemizde, sanayi tesisleri, genelde önemli ulaşım yolları kenarlarında
ve limanlara yakın yerlere kurulmuştur. İstanbul, İzmir, Mersin, Adana
gibi merkezlerin çok gelişmesi ulaşımla çok yakından ilişkilidir.



6. Pazar
Üretilen her türlü sanayi ürününün satılması gereklidir. Bu bakımdan
sanayi tesislerinin kurulmasında diğer etkenlerin yanında nüfusun
kalabalık olduğu, tüketimin fazla olduğu sahalar tercih edilmektedir.
Örneğin, batı bölgelerinde nüfus fazla olduğundan ürünlerin
pazarlanması kolay olurken doğu bölgelerinde nüfus az olduğundan
ürünlerin pazarlanması zor olur. Bu durum sanayi tesislerinin buralarda
kurulmasını zorlaştırmaktadır.

7. Yüzey Şekilleri

Sanayi tesisleri, genelde düz sahalarda daha kolay kurulabilmektedir. Dağlık ve engebeli yerlerde sanayinin kurulması zordur.

TÜRKİYE’DEKİ SANAYİ KOLLARI

1. Besin Sanayii


Hammaddesi tarımsal ve hayvansal ürünlerden oluşan sanayi dalıdır.

Ülkemizde tarım ve hayvancılık geliştiğinden ve nüfus fazla olduğundan
besin sanayii oldukça gelişmiştir. Kuruluş yerleri genelde hammaddenin
fazla olduğu yerlerde veya büyük şehirlerin kenarlarında toplanmıştır.

Şeker fabrikaları: İlk defa 1926 yılında kurulmuştur. Şekerpancarı kıyı
kesimler hariç her yerde yetişir. Hemen işlenmesi gerektiğinden
fabrikaları üretim alanları yakınında kurulmuştur. Şu anda ülkemizde
30'a yakın şeker fabrikası bulunmaktadır


Çay fabrikaları: Trabzon - Rize arasındaki bölgede bulunmaktadır.

Un fabrikaları: Buğday, Doğu Karadeniz ve Batı Karadeniz kıyıları
dışında her yerde yetiştirilir. Aynı zamanda halkın temel besin
maddesidir. Bu nedenle un fabrikaları her bölgeye dağılmıştır.

Makarna ve bisküvi fabrikaları daha çok İç Anadolu’da yoğunlaşmıştır.

Zeytin yağı fabrikaları: Ege ve Güney Marmara’da yoğun olarak görülür.
Özellikle Edremit, Ayvalık, Burhaniye, Aydın, İzmir çevresinde
yoğunlaşmıştır.Ayçiçek yağı fabrikaları: Trakya’da yoğun olmakla
birlikte, İç Anadolu, Ege ve Güneydoğu Anadolu’da da görülür. Soya ve
mısırdan ise Akdeniz Bölgesi’nde yağ elde edilir.

Konserve ve salça fabrikaları: Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinin kıyı kesimlerinde yaygındır.

Süt ürünleri fabrikaları: İzmir, Balıkesir, Edirne, Erzurum, Elazığ, Kars, İstanbul, Trabzon ve Bursa çevresinde yer alırlar.

2. Tütün ve İspirtolu İçkiler Sanayii

Tütün fabrikaları: İstanbul, İzmir, Samsun, Tokat, Malatya, Adana ve Bitlis’de bulunmaktadır.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

İspirtolu içki ve şarap fabrikaları: İstanbul, Yozgat, Diyarbakır,
Tekirdağ, İzmir, Ankara, Kırşehir, Gazi Antep, Elazığ gibi merkezlerde
rakı, bira ve şarap fabrikaları bulunmaktadır.



3. Dokuma, Deri ve Giyim Sanayii

Dokuma ve giyim, Türkiye’de en gelişmiş ve üretimin önemli bir kısmının
ihraç edildiği bir sanayi koludur. Gelişmiş ülkelerle rekabet
edilebilmekte ve onların pazarlarına dahi girebilmektedir. Böylece
ülkemize çok fazla döviz girdisi sağlanmaktadır.

Pamuk ipliği ve pamuklu dokuma: Adana, Antalya, K. Maraş, Tarsus,
Nazilli, Denizli, Manisa ve İzmir, Aydın, Kayseri, Karaman, Konya
Ereğlisi, Malatya, Erzincan, Adıyaman






Yün ipliği ve yünlü kumaş: Hereke, İstanbul, İzmir, Uşak, Kayseri

Suni ipek ve kumaş: İstanbul, Bursa, Gemlik ve Adana

Tabii ipek ve kumaş: Gemlik ve Bursa, İstanbul

Hazır giyim sanayii: İstanbul, Bursa ve İzmir, Denizli, Adana, Kayseri

Halıcılık: Isparta, Uşak, Gördes ve Kayseri, Milas, Kula, Bergama, Hereke, Karapınar, Ladik, Bünyan, Sivas

Deri ve kösele işleme: İstanbul, İzmir, Bolu, Gerede ve Uşak

4. Maden Sanayii (Metalurji Sanayii)

Demir-Çelik Fabrikaları: Karabük, Ereğli, İskenderun, Kırıkkale, Sivas ve İzmir’de bulunmaktadır.

Alüminyum fabrikaları: Seydişehir’de bulunmaktadır.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Bakır işleme fabrikaları: Samsun ve Artvin (Murgul) de bulunmaktadır.

Kurşun ve çinko fabrikaları: Elazığ ve Kayseri’de bulunmaktadır.

Krom işleme fabrikaları: Menteşe Yöresi’ndeki krom madeni Antalya’da,
Elazığ ve çevresindeki kromlar da Guleman’daki fabrikalarda
işlenmektedir.

5. Makine Sanayii

Türkiye otomotiv sanayiinde son yıllarda yabancı marka otomobillerin de
fabrikalarının kurulmasıyla üretimde artış meydana getirmiştir. Bursa,
İstanbul, İzmir, İzmit, Adapazarı, Konya, Adana gibi merkezlerde
otomobil, kamyon ve otobüs fabrikaları bulunmaktadır



Eskişehir ve Adapazarı’nda lokomotif ve vagon fabrikaları, Ankara -
Mürted’de uçak fabrikası, İstanbul, Tuzla, Pendik, Gölcük ve İzmir’de
gemi tersaneleri bulunmaktadır.

6. Kimya Sanayii

Petrokimya: Batman, İzmit, Mersin, İzmir ve Kırıkkale’de petrol rafinerileri bulunmaktadır.

İlaç fabrikaları: İstanbul, İzmir, Ankara, Adapazarı çevresinde yoğunlaşmıştır. 130 civarında ilaç fabrikamız bulunmaktadır.

Lâstik fabrikaları: İzmit, Adapazarı ve Kırşehir’de bulunmaktadır

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Bu resim ayarlı boyutlarda oluşturuldu. Orjinal Görüntü İçin Tıklayın. Orjinal Resim Boyutu 744x557.


Gübre fabrikaları: Mersin, Bandırma, Elazığ, Kütahya, Tekirdağ ve
İskenderun’da bulunmaktadır. Ülkemizdeki gübre üretimi yeterli değildir.

7. Orman Ürünleri Sanayii
Ağaç malzemeden üretilen tüm malzemeler orman ürünleri endüstrisine
girer. Karadeniz Bölgesi’nde hammadde fazla bulunduğundan burada
gelişmiştir.

Başlıca kereste fabrikaları Düzce, Bartın, Ayancık, Rize, Ordu, Ardeşen, Burdur, Antalya ve Isparta’da bulunur.

Mobilya Sanayii: Adapazarı, Ankara, İnegöl, İstanbul, İzmir ve
Kayseri’de gelişmiştir. Türkiye mobilya ürünlerini ihraç edebilmektedir.



Kâğıt fabrikaları: İzmit, Balıkesir, Giresun, Zonguldak, Taşucu, Dalaman, Bolvadin, Bartın ve Denizli çevresinde bulunur.

8. Çimento, Cam, Seramik Sanayii

Bu sanayi koluna taşa, toprağa bağlı sanayi kolu da denilmektedir.

Çimento fabrikaları: Hammaddesi kolay temin edilir. Her bölgede inşaat
sanayiinde kullanılır. Ayrıca ulaşım masrafları maliyeti artırır. Bu
nedenle çimento fabrikaları Türkiye’nin her bölgesine dağılmıştır.
İstanbul, İzmit, Adana, İzmir, Elazığ, Mersin, Yozgat, Denizli,
Adıyaman, Ordu gibi merkezler bunlardan bazılarıdır.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Cam fabrikaları: İstanbul, Denizli, Mersin, Kırklareli ve Sinop’ta cam
fabrikaları bulunmaktadır. Ülkemiz cam ürünleri üretiminde ve
ihracatında Dünya’da sayılı ülkeler arasındadır.

Seramik fabrikaları: Çanakkale, Bilecik, Kütahya, İstanbul ve İzmir’de
bulunmaktadır. Üretimin bir kısmı yurt dışına ihraç edilir.

Kiremit fabrikaları; İzmir-Salihli arası, Manisa, Uşak, Afyon ve
Kütahya’dadır. Tuğla fabrikaları ise, Bolu, Eskişehir ve Bartın’dadır




ETKİLİK



Türkiye Haritasında işaretli şehirlerde hangi sanayi kolları gelişmiştir nedenleri.



Şehir
Hangi Sanayi Faaliyetleri
Neden

İstanbul
Makine, gemi, cam, otomotiv, mobilya, gıda, giyim, tekstil, kimya, deri, meşrubat, yedek parça
Ulaşım kolaylığı, pazara yakınlık, işgücü varlığı, sermaye varlığı

İzmit
Kağıt, kimya, plastik, rafineri, otomotiv, mobilya
Ulaşım, Pazar, sermaye

Bursa
Tekstil, otomotiv, gıda, elektronik, lastik, kimya
Hammadde, ulaşım, Pazar, işgücü

İzmir
Tekstil, giyim, otomotiv, gıda, mobilya, dokuma, toprak ve çimento
Hammadde, enerji, ulaşım, Pazar, sermaye

Eskişehir
Seramik, makine, yedekparça, şeker, gıda, elektronik
Hammadde, ulaşım

Zonguldak
Metal, demir-çelik, toprak ve çimento
Hammadde, enerji, ulaşım

Karabük
Demir-çelik
Enerji

Ankara
Gıda, şeker, çimento, mobilya, plastik, kimya, tekstil
Ulaşım, Pazar, sermaye, işgücü

Konya
Gıda, şeker, çimento, giyim, tekstil
Hammadde, ulaşım, Pazar,

Kayseri
Mobilya, şeker, makine ekipmanı, meşrubat, gıda, giyim, kimya
Hammadde, ulaşım, işgücü, Pazar

Mersin
Metal, tekstil, giyim, plastik, kimya, gıda
Ulaşım, hammadde

Adana
Tekstil, giyim, otomotiv, lastik, elektronik
Hammadde, ulaşım, Pazar

İskenderun
Demir-çelik
Ulaşım

Samsun
Sigara, metal, şeker, giyim, makine ekipmanı, toprak ve çimento
Hammadde, ulaşım, Pazar

Gaziantep
Plastik, metal, tekstil, mobilya,
Ulaşım, Pazar

Rize
Çay, orman ürünleri ve mobilya
Hammadde

Erzurum
Gıda, çimento, şeker, deri
Hammadde




ETKİNLİK



1-Türkiye’de Sanayinin Geliştiği Yerler


Marmara Bölgesinde: İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa
Ege Bölgesinde: İzmir, Denizli, Aydın, Manisa
İç Anadolu Bölgesinde: Ankara, Eskişehir, Konya, Kayseri
Akdeniz Bölgesinde: Adana, Mersin, Kahramanmaraş, İskenderun
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde: Gaziantep
Karadeniz Bölgesinde: Samsun, Zonguldak, Karabük
Doğu Anadolu Bölgesinde: Erzurum, Elazığ


Türkiye’de sanayinin geliştiği yerlerde sanayinin gelişme nedenleri:

Nüfusun Kalabalık olması; Pazarlama kolaylığı ve İşgücü temin kolaylığı

Ulaşım Kolaylığı; hammadde ve mamul maddelerin kolaylıkla taşınabileceği her türlü taşıma imkânlarının varlığı.

İklim şartlarının uygunluğu (özellikle kıyı bölgelerdeki yoğunlaşmada iklim şartlarının uygunluğu önemli bir etkendir)



2- Türkiye’de en yaygın sanayi kolu:



Gıda Sanayi



Sebebi:


Hammaddesinin her yerde bol miktarda bulunması ve insanların temel
besin ürünleri olduğu için gıda ürünlerine talebin fazla olması.

Gıda sanayisinin kuruluş yeri genel olarak hammaddeye bağlıdır.
Örneğin; et ve süt ürünleri üretim yerlerinde işlenmeli, uzak
mesafelere taşınıp işlenmesi üründe bozumalara sebep olur.



3- Kıyı ve İç Bölgelerin sanayi durumlarının karşılaştırılması:



Kıyı bölgeler sanayi faaliyetleri bakımından daha zengindir. Kıyı
bölgeler sanayi faaliyetleri için daha uygun şartlara sahiptirler.
Özellikle ılıman iklim şartları ve ulaşım kolaylığı kıyı bölgelerde
sanayinin daha çok gelişmesini sağlamaktadır.



4- Şeker Fabrikalarının her yerde yaygın olmasının sebebi:



Şeker fabrikalarının hammaddesi olan şekerpancarının uzak mesafelere
taşınmasının ekonomik olmaması (yükte ağır, pahada hafif hammadde)
nedeniyle, şeker fabrikalarının şekerpancarı üretim yerlerinin
yakınlarına yapılmasını gerektirmiştir. Bu da her yerde şeker
fabrikasının yaygın olarak kurulmasını sağlamıştır.



5- Orman ürünleri sanayisinin orman olmayan yerlerde de kurulmasının sebebi:



Orman ürünleri hammaddesinin kolay taşındığı için her yerde
fabrikası kurulabilir. İç bölgelerde tüketim yerlerine yakınlık
nedeniyle kolaylıkla gelişmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Empty
MesajKonu: Geri: 11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri   11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Icon_minitimeC.tesi Ara. 19, 2009 11:36 am

HEYELAN (TOPRAK KAYMASI )

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Heyelan (toprak kayması);

Eğimli yüzeyler üzerinde bulunan malzemenin(taş,toprak)yerçekim inin
etkisiyle, eğim yönünde kayarak aşağıya inmesine heyelan denir.

Heyelan Oluşumunda:

1-Kuvvetli Eğim

2-Bol Yağış

3-Tabakaların Yapısı

4-Tabakaların Duruşu etkilidir.



Doğal kaya, zemin, suni dolgu veya bunların bir veya birkaçının
bileşiminden oluşan işlev malzemesinin, yerçekimi, jeoloji ve su
içeriği gibi doğal ve doğal olmayan diğer faktörlerin etkisi altında
eğim yönünde hareketiyle sonuçlanan bir sürece verilen isimdir.
Heyelan; çamur akması, moloz akması, kayma, kaya düşmesi ve kaya
devrilmesi gibi terimlerin genel tanımlayıcısıdır. İnsanlık tarihi
boyunca oluşan heyelanlar bugüne kadar birçok kez büyük can ve mal
kayıplarına neden olmuştur. Son derece acımasız olan bu doğa olayını
iyi tanıyıp, oluşumlarını önceden tespit edebilmek için yeterli
çalışmaları yapmak ve olası bir afetin zararlarını azaltabilmek için
gerekli önlemleri almak, insanların başta gelen görevlerinden biri
olmalıdır.

Ülkemizde diğer doğal afetler gibi heyelan da önemli bir yer
tutmaktadır. Heyelan hemen her yıl ülkemizin pek çok yerinde
görülmekte, büyük can ve mal kayıpları olmakla beraber büyük acılar
yaşanmaktadır. 2001 yılına kadar Türkiye de 155 kez heyelan meydana
gelmiş ve 105 kişi hayatını kaybetmiştir.

Zonguldak başta olmak üzere Giresun, Kastamonu ve Bingöl illeri toprak
kayması meydana gelen illerin başında yer alırlar. Son zamanlarda ise
Rize, Giresun ve Trabzon illerinde özellikle yağışlar dolayısıyla çok
sayıda heyelan oluşmuş, bununla beraber ölü ve yaralı sayısı artmıştır.
Türkiye dünyanın kurak,yarı-kurak bölgesinde yer almaktadır. Bu nedenle
büyük bir bölümünde yarı kurak iklim görülmektedir. Bu iklimin
özelliği; çok yağışsız geçen bir dönemi bol yağışlı bir dönemin
izlemesi, ani ve şiddetli yağışların ve ani sıcaklık değişikliklerinin
görülmesidir. Bu durum toprak kaymasının oluşması için çok önemli bir
etkendir. Yine uzun süreli ve bol yağışın görüldüğü nemli iklime sahip
yörelerimiz de, heyelanın çok sık ve yaygın olarak görüldüğü yerlerdir.
Ülkemizde heyelan olma ihtimalinin en fazla olduğu bölge Karadeniz
bölgesidir. Özellikle orta ve doğu Karadeniz bölümünde çok sık ve
etkili heyelan afeti yaşanmaktadır


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

HEYELANIN TÜRKİYE’DEKİ DURUMU

Son yıllarda meydana gelen afetler göz önüne alındığında heyelanın
depremden sonra ikinci sırada yer aldığı görülmektedir buda heyelana
karşı gösterilen hassasiyetin arttırılması gerektiğinin en önemli
göstergesidir. Türkiye’de 2001 yılına kadar toplam 155 heyelan meydana
gelmiştir. Zonguldak’ta 19, Giresun’da 13, Kastamonu’da 9, Bingöl’de de
9 kez heyelan oluşmuştur.

Meydana gelen heyelanların büyük bir bölümü verilerden de anlaşılacağı
gibi Karedeniz bölgesinde olmuştur. Son yıllarda Giresun ve Rize de
meydana gelen büyük çaplı heyelanlar bunun en büyük göstergesidir.
Bunlardan birkaç tanesini örnek verirsek; 24 Haziran 1988 günü,
Trabzon’u Gümüşhane’ye bağlayan kara yolunda, Maçka’ya bağlı Çatak
Köyünde kuvvetli yağışlara bağlı olarak oluşan heyelanlarda 65 kişi
yaşamını yitirmiş, çok büyük ekonomik ve sosyal sorunlar yaşanmıştır.
13 Temmuz 1995 günü Senirkent (Isparta)‘de meydana gelen çamur akıntısı
sonrasında 74 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce işyeri ve binlerce
hayvan çamur altında kalmıştır.

Karadeniz Bölgesinde meydana gelen heyelanların fazla olmasının ana
nedeni bölgenin sürekli bol yağış altında kalması, arazinin dağlık
olması ve yamaçlarda bir çok yerleşim biriminin bulunmasıdır. Ayrıca
halkın büyük bir kısmının heyelan konusunda bilinçsiz olması (tabi bu
sadece Karadeniz bölgesiyle sınırlı değil ülkemizin birçok yeride bu
durumdadır), evlerin dayanıksız ve eski yapılar olması, Bayındırlık ve
İskan Müdürlükleri ve belediyelerin yeterli önlemleri almamaları ve
halkı bu konuda bilinçlendirmemeleri de heyelanı oluşturan etkenler
arasındadır. Türkiye’de birçok ilde heyelan görülmemiştir. Bunun
başlıca nedeni jeolojik özellik ve yağışın az olmasıdır. Heyelanın en
fazla meydana geldiği ay mart ayıdır. Bunu nisan, ocak, şubat ve mayıs
ayları takip eder. Heyelanların %65 i ilkbahar aylarında meydana
gelmiştir. Bu aylarda yurdumuzun yağışlı olması ve dağlarda bulunan
karların erimesi ana etkenlerdir. Bu mevsimde artan hava sıcaklığına
bağlı olarak yamaçtaki örtünün ıslanması heyelana yol açar.
Heyelanların %26 sı kış, %5 i ise yaz aylarında meydana gelmektedir.
Yaz aylarında heyelanın az olmasının sebebi ise yurdumuzun büyük bir
kısmının yağışsız olmasıdır.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

HEYELAN SINIFLANDIRILMASI

Çoğunlukla kayma şeklinde olan heyelanlar, bazen de düşme, kayma ve
akma hareketleri ile bunların birkaçının birleşimi olarak karışık
biçimde olmaktadır. Bu nedenle heyelanları farklı adlar altında ve
farklı tiplere ayırarak sınıflandırmak oldukça zordur. Ancak heyelanlar
daha etkin olan hareketin tipine göre genel olarak, aşağıdaki şekilde
adlandırılmaktadırlar

a. Düşmeler:


Düşmeler, gevşeme veya parçalanma yoluyla, ana kütleden ve zeminden
ayrılan bölümlerin ani hereketi olarak tanımlanabilir. Ancak kaya
parçaları ile, zemini oluşturan malzemelerin (toprak ve diğer
döküntüleri) eğim doğrultusunda hareketi şeklinde görülen bu hareket
kaymalardan farklı olarak serbest düşme şeklindedir. Düşme hareketi
doğal ve beşeri nedenlere dayanmaktadır.


b. Kaymalar:


Bir yada birkaç yüzey boyunca, kayma direncinin azalmasıyla oluşan
heyelanlardır. Doğal olarak kayma sırasında, hareket eden malzemeler
birbirleriyle etkileşim halindedirler. Bunun için bu kütleler, belirli
ölçüde esas özelliklerine bağlı kalarak bozulmakta, parçalanmakta ve
son aşamada akmalara dönüşmektedir.

Düzlemsel Kaymalar:

Bu tip kaymalar genellikle kayan kütlenin jeolojik oluşumuyla
ilgilidir. Kayan malzemenin kalınlığı birkaç metre olmasına rağmen,
etkiledikleri alan oldukça geniştir. Bu tip heyelanlar hem kaya, hem de
kohezyonlu ve kohezyonsuz zeminlerde görülmektedir. Eklemli kayalar,
ayrışmaya uğramış yüzey, ana kaya üzerinde geçirimli yamaç örtüsü,
taneli zeminler ve şev topuğunun süreksizlik göstermesi kayma ve/veya
ayrılma düzlemleri bulunan formasyonlar bu tip kütle hareketlerinin
oluşmasına uygun yerlerdir Toprak kaymaları bu tip heyelanlara bir
örnektir. Bunlar su ile dolgunlaşan ve kayganlaşan yüzey depolarının
veya toprakların, kopma sonucu bulunduğu yamaçlardan aşağılara ve yana
doğru kıvamlı bir hamur gibi yer değiştirmesidir. Bunlar yüzeyseldir ve
üstteki toprak örtüsünü ve hemen altındaki döküntü örtüsünü
ilgilendirmektedir. Bu kaymalar ana kaymalar ile kaba ve ince yüzey
malzemelerinin kayması şeklinde olmaktadır.

Dönel Kaymalar:

Kayan malzemenin özelliğinde çok az bir değişmenin olduğu, yada
değişmenin hiç görülmediği heyelanlardır. Bunlar en sık görülen heyelan
tipidir. Kopma yüzeyleri bir kaşığa benzemektedir. Daha çok yamaç (şev)
göçmesi şeklindedir. Kayma sonucunda, hareket eden kütlenin üst
kısımları çökerken, alt kısımları yığılma nedeniyle kabarır. Bunun
sonucunda üst yüzeylerin geriye doğru olması veya topografik
düzensizlik nedeniyle de kaymanın görüldüğü üst kısımlarda yüzey
sularının birikmesine bağlı küçük heyelan gölleri oluşabilir.
Yamaçların alt kısımlarının akarsular, dağlar veya beşeri etkinlikler
sonucu oyulması, göçme şeklindeki bu heyelanların esas nedenidir. Dönel
kaymalar daha çok ana kaya ile, ince, kaba yüzey malzemelerinin blok
halinde kayması şeklinde görülmektedir. Çoğu zaman dönel kaymanın
görüldüğü yerlerde, yamaç topuğundaki malzeme çok ufalandığından, bir
toprak veya döküntü akmasına benzer bir görünüm ortaya çıkabilmektedir.
Bu oluşum daha çok dolgu yamaçlarda görülmektedir.

c. Akmalar:

Daha çok yamaç döküntüsü, ayrışmış malzemeler, kumlar ve sıkışmamış
yüzey formasyonları gibi, gevşek malzemenin ıslak yada kuru zemin
üzerindeki yer değiştirmesi, akma hareketi olarak tanımlanmaktadır. Bu
tür hareketin esas nedeni; boşluk suyu basıncının doğmasına neden olan
ve kayma direncini azaltan sudur. Nitekim akmalar genellikle kuvvetli
sağanaklarsırasında veya sonrasında, ortaya çıkmaktadır. Kaynak suları,
donmuş zeminlerin ani çözülmesi gibi, diğer bazı etkenler de, yamaç
malzemelerinin harekete geçmesine yani bu tip heyelanlara neden
olabilmektedir



Zemin Akmaları:

Genel olarak, içinde belli miktarda su bulunduran, kaba ve ince yüzey
malzemeleri az eğimli yamaçlarda kayma, çok eğimli yamaçlarda ise akma
hareketi göstermektedir. Bu hareketlere toprak sünmesi de
denilmektedir. Zemin akmaları genellikle döküntü ve toprak akmaları
olarak iki başlık altında incelenmektedir

Döküntü Akmaları:

Hareket eden malzeme yamacın yukarı kısımlarında iri, aşağı
kısımlarında ise daha küçük parçalara ayrılmış durumdadır ve hareket
aşağı kısımlarda, yukarı kısımlardakine göre daha yavaştır. Döküntü
akmaları şeklindeki heyelanlar, genellikle şiddetli yağışlara veya
donmuş zeminin ani çözülmesine bağlı olarak, üzerindeki bitki örtüsünün
çeşitli nedenlerle yok olduğu, ama, toprak tabakasının kalın olduğu
yamaçlarda görülür. Daha çok çamur akıntıları şeklinde görülen bazı
yayınlarda; döküntü akıntılarının tamamı çamur akıntıları olarak
adlandırılır, bu heyelanlar çok önemli ekolojik ve çevresel sorunlara
neden olmaktadır.

Toprak Akmaları: Çoğunlukla plastik
yada çok ince taneli organik malzemelere bağlı olarak oluşur. Yamacın
doğal dengesinin, suyla doygunluk ve boşluk suyu basıncının artması
sonucu bozulmasıyla ortaya çıkan bu hareketin hızı, yamacın üst
kısımlarından aşağı kısımlarına doğru azalmaktadır (Lös akması, kil
akması, kum akması vb. ).


ç. Solüflüksiyon:


Soğuk mevsimde donan, sıcak mevsimde çözülen yüzeysel zemin
katmanlarının, çok eğimli olmayan geçirimsiz özellikteki kayalardan
oluşan ve yamaçlar üzerinde görülen yüzey üzerindeki hareketidir.

d. Kaya düşmesi:

Dağlık alanlarda, dik yamaçlardan kopan iri blokların ve büyük kaya
parçalarının, koptukları yerden aşağılara doğru düşmesidir. Genellikle
korniş şekilde olan ve altında daha yumuşak dolgular bulunan
tabakalarda görülür. Altında gevşek tüfler bulunan bazalt akıntıları
veya killi bir tabaka üzerinde bulunan kalker tabakalarının oluşturduğu
kornişler, kaya düşmesi olayının sık görüldüğü yerlerdir. Bunlar
özelikle ilkbahar aylarındaki şiddetli donma-çözülme ve güneşlenmenin
etkisiyle büyüyerek kayaların parçalanmasına ve yamaç aşağı düşmesine
neden olurlar.
e. Çamur Akıntıları:

Su ile doygun hale gelmiş yüzey malzemelerinin, oldukça hızlı bir
biçimde eğim doğrultusunda vadileri izleyerek aşağılara doğru
akmasıdır. Kurak ve yarı kurak bölgelerde görülen akıntıdır. Akıntılar
çamur şeklindedir. Ancak oluşum nedenlerine göre bunların içinde birkaç
ton ağırlığında olan kaya parçaları da bulunabilmektedir. Yamaçların
dik olması, ıslanınca kayganlaşan formasyonların (özellikle killi)
bulunması, sağanak şeklindeki şiddetli yağışlar ve bitki örtüsünün
zayıf olması, çamur akıntılarının oluşması ve şiddeti üzerinde doğrudan
etkili olan faktörlerdir.

f. Karmaşık heyelanlar:

Doğal olarak, heyelanlar, klimatolojik-meteorolojik ve
jeomorfolojik-jeolojik koşullar ve yamacın farklı malzemelerden
oluşması nedeniyle hareket sürecinde birden fazla türde görülmektedir.
Yani düşme kayma veya akma şeklinde olan heyelan, bir süre sonra aynı
anda iki veya üç hareket şeklinde de görülebilmektedir. Böylece
heyelanlar, çeşitli aşamalarda değişik hareket tipinde olabilmektedir.
Heyelanların çoğu karmaşık türdendir. Zaten bir heyelanın tek ve kesin
bir nedene bağlanması hemen hemen imkansızdır. Çünkü, bir çok neden,
aynı anda devrededir. Karmaşık heyelanlar daha geniş bir alanı
etkilediğinden, diğer heyelanlara göre çevreye daha büyük zararlar
vermekte, ekolojik dengenin bozulmasına, büyük boyutta mal ve can
kayıplarına neden olmaktadır.
Bazı yayınlarda yukarıda kısaca bilgi verilen düşme, kayma, akma ve
karmaşık heyelanlardan başka, yuvarlanma ve yanal yayılma tipi
heyelanlardan da söz edilmektedir.

Yuvarlanma tipi hareketler, ana kaya yuvarlanması ile kaba ve ince
malzemelerden oluşan toprak yuvarlanmaları şeklinde olmaktadır.

Yanal yayılma heyelan tipinde ise, ana kaya yanal yönde hareket ettiği
gibi kaba ve ince malzemelerden oluşan toprakta yanal yönde hareket
etmektedir.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

HEYELANIN OLUŞUMU
Heyelanlar gerek doğal gerekse suni faktörlerin etkisi altında meydana
gelebilirler. Bölgenin jeolojik tarihçesi ve insan aktivitesi sonucu,
bölgede meydana gelen değişiklikler şevlerin dayanımının bozulmasına
etki eder. Şev stabilitesine etki eden birincil faktör yer çekimi
etkisidir. Heyelana uğrayan birimler diğer ana ve tali etkilerin de
yardımıyla yerçekimi kuvvetinin etkisi altında hareket ederler.
Yerçekimi kuvveti, şev üzerinde gravite kuvveti ile aynı yönde davranış
gösterir. Heyelanlar tipik olarak aşırı yağış, ani kar erimeleri, bitki
örtüsü tahribatı ve yoğun sismik aktiviteler ile hareketlenir.
Heyelanlar tek bir hareket şeklinde meydana gelebildikleri gibi küçük
ölçekli birden fazla heyelan aynı anda hareket ederek büyük ölçekte bir
hareket meydana getirebilmektedir. Özellikle küçük ölçekli oturmaların
meydana getirdiği çatlak sistemleri yağışlı havalarda zeminin suya
doygun hale gelmesine yol açmakta, böylece geniş ölçekli bir heyelan
kütlesi içerisinde daha küçük ölçekli heyelanlar oluşmaktadır. Su,
yamaçta bulunan örtüyü oluşturan elemanlar arasına sızarak, gevşemeye,
yumuşamaya yol açar ve bu sayede yamaç örtüsü yamaç aşağı hareket etmek
için daha
uygun bir özellik kazanır. Yamaçtaki kütle bünyesinde bulunan sudan
daha fazla miktarda su alınca dengede kalamadığından yamaç aşağı
hareket eder. Az çatlaklı kalker, andezit, mermer, bazalt gibi ana
kayalar ve geçirimsiz killi tabakalar heyelanın etkisini
çoğaltmaktadır.



HEYELANIN ETKİLER

a. İnsan kaybı : İnsanların yerleşim birimlerinde veya yol güzergahlarında heyelan kütlesi altında kalarak ölmeleri

b. Hayvan kaybı : Hayvanların heyelan kütlesi altında kalarak telef olması.

c. Tarımsal Hasar : Tarla, bağ ve bahçeler ile içlerinde ekili bulunan
ağaç ve bitkiler heyelanla sökülerek yamaç aşağı taşınabilir. Bu sırada
toprak karıştığı için bitki toprak ilişkileri bozulmakta, otsu
bitkilerin toprağa karışmasıyla verimsiz materyallere dönüşmektedir.
Bunun sonucunda hem ürünler heyelan kütlesi altında kalır, hem de
tarımsal verimsizlik ortaya çıkar.

ç. Toprak kaybı : Heyelanlarla yamaç aşağı kayan kütlenin önemli bir
kısmı da topraktır. Tarım topraklarının bu şekilde taşınmış olması,
uzun süreli bir tarımsal verim düşüklüğüne yol açar.

d. Mesken hasarları : Yerleşim merkezlerinde olan heyelanlar, meskenlerin kısmen yada tamamen hasara uğramasına neden olur.

e. Ulaşım ve Nakliyenin engellenmesi : Toprak kayması sonucunda
karayolları ve demiryollarının kapanmasıyla hem heyelan bölgesine
gönderilen yardımlar engellenir, hem de ulaşım ve taşımacılık
engellenerek ülke ekonomisi zarara uğrar.


HEYELAN ESNASINDA YAPILMASI GEREKENLER:

a. Kapalı bir odada iseniz ve konuttan dışarı çıkmak için yeterli
vaktiniz yok ise onutun en az etkilenebilecek köşesinde (hareketin
kaynağından uzak) sağlam eşyalar arasına saklanın. Harekete karşın
sabit ve güvenli bir noktaya sıkıca tutunun ve hareket sona erinceye
kadar yerinizden kımıldamayın.

b. Açık alanda iseniz, toprak kaymasının meydana geldiği bölgeden acil
bir şekilde yukarı kotlara doğru uzaklaşın. Çamur veya moloz akmasından
kaçabilecek zamanınız yoksa kalkan görevi yapacak, sağlamlığına
güvendiğiniz cisimlerin arkasına saklanın ve mutlak surette başınızın
ve vücudunuzun hassas kemiklerini koruyun.

c. Açık alanda heyelanı önceden fark ettiyseniz çevrenizde bulunanlara,
bağırarak, var ise düdük çalarak, diğer ses çıkaracak şeyleri
kullanarak mutlaka uyarın.

ç. Kapalı bir yerdeyseniz başınızı kollarınızın arasına alın ve dizlerinizi karnınıza çekip (cenin pozisyonunda) bekleyin.

d. Toprak altında kaldıysanız gücünüzü fazla sarf etmeyin, çırpınmayın,
çevrenizden sesler duymadıkça bağırmayın (kurtarma ekiplerinin gelip
sizi kurtarmasını bekleyin çünkü, gücünüzü sarf ettikçe yaşama şansınız
azalır).

e. Kapalı bir alanda (oda, kulübe vb. ) kaldıysanız; çevrenizde
elektronik cihazlar var ise (radyo,teyp) açık bırakın (kurtarma
ekiplerinde bulunan alıcılar yerinizi tespitte kullanılır). Cep
telefonunuz var ise size en yakın birilerini arayıp yardım isteyin.

f. En önemlisi hiçbir zaman kurtarılma umudunuzu yitirmeyin.



HEYELAN SONRASINDA YAPILMASI GEREKENLER


a. İlk önce tehlikeli bölgelerden uzaklaşarak kendinizi güvenceye alın.
b. İletişim hatları zarar görmemiş ise bölgenizde meydana gelen afet olayını en yakın idari birimlere haber verin.
c. Her davranışınız ve yardımınızdan önce mutlaka emniyette
olduğunuzdan emin olun. Unutmayın ki orada ilerisi için size de ihtiyaç
duyulabilir.
ç. Yakınınızda bulunan elektrik, gaz ve su kaynaklarını hemen kapatın. Çevrenizde gaz kaçağı olmadığından emin olun.
d. Yanıcı maddelerle aydınlatma yapmaya çalışmayın.
e. Çevrenizde yaralı veya yardıma muhtaç kişiler olup olmadığını tespit
edin. Eğer bilginiz var ise yardım gelene kadar gerekli ilk müdahaleyi
yapın. İkincil bir afet olayı meydana gelmemiş ise (yangın, çamur
akması gibi) ciddi bir şekilde yaralanmış kimseleri yerlerinden
kımıldatmayın.
f. Parçalanmış, kırılmış su ve doğal gaz iletim hatları ile kopan
elektrik kablolarının yerlerini tespit edin mümkünse çevrelerine ikaz
edici levhalar yerleştirin. Gelen yardım ekiplerini bu tehlikelere
karşı uyarın ve yerlerini bulmaları için yardımcı olun.
g. Telefon ve cep telefonu gibi iletişim cihazlarını asgari seviyede kullanın.

ğ. Tehlike arz eden duvarlar, çatılar ve bacalara karşı çevrenizdekileri uyarın ve bu yapıların etrafında dolaşmayın.
h. Radyo ve televizyon gibi iletişim araçları vasıtasıyla size yapılacak ikazları dinleyin ve titizlikle uygulayın.
ı. Cadde ve sokakları acil yardım araçları için mümkün olduğunca boş bırakın.
i. Hasarlı yapılara eşyalarınızı kurtarmak amacıyla kesinlikle girmeyin.
j. Soğukkanlı olun ve sağlık ekipleri gelene kadar yapabileceğiniz basit ilkyardımları siz yapın.
k. Yapılan yiyecek ve içecek gibi yardımları ihtiyacınız kadar alın.
Çevrenizde bulunan birçok kişinin sizinle aynı durumda olduğunu
unutmayın.
l. Kurtarma ekiplerine yardımcı olun ve yapılan uyarılara mutlaka uyun
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Empty
MesajKonu: Geri: 11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri   11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Icon_minitimeC.tesi Ara. 19, 2009 11:37 am

ÇIĞ

ÇIĞ: Dağlık, engebeli ve
eğimli rüzgar altı yamaçlarda, tabakalaşmış kar örtüsünün vadi tabanına
doğru yerçeki etkisiyle hızla kayması olayıdır. (Kar tabakasının iç ve
dış kuvvetler etkisi ile yamaç eğimi yönünde gösterdiği akma
hareketidir.)
Çığ, ülkemizde özellikle doğu ve güneydoğu
bölgelerinde dağlık kesimlerde kış ve ilkbahar mevsimlerinde
karşılaştığımız büyük can ve mal kaybına neden olan bir doğal afettir.
Meydana gelen her çığ, yüzlerce vatandaşımızın ölümüne sebep olmakta,
hayatta kalanların kalplerinde onarılmaz yaralar açmakta ve büyük
acılara sebep olmaktadır. Örneğin 1991-1992 kış mevsiminde Güneydoğu
Anadolu da meydana gelen çığ olaylarında 384 vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir. Bunun yanında milyarlarca lira maddi zararlar vererek
ülke ekonomisini de olumsuz etkilenmiştir.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Böylesine büyük maddi ve manevi yaralar açan çığ felaketini önlemek,
neden olacağı can ve mal kaybını en aza indirebilmek için sürekli
çalışmak, halkı bu konuda aydınlatmak, hatalı yerleşim ve
davranışlardan sakınmalarını Böylece çığın sebep olacağı zararlar
azaltılarak yeni kayıpların önlenebileceği gibi ülke ekonomisine büyük
darbeler indiren bu felakete karşı halkımız bilinçli davranacaktır.

TÜRKİYE’DEKİ ÇIĞ B**GELERİ:


Türkiye’deki çığ olaylarının büyük kısmının ARALIK-MART aylarında,
çoğunluğunun Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin dağlık kesimlerinde
ve Karadeniz Bölgesinin bazı kesimlerinde meydana geldiği
görülmektedir.

Geçmişte yaşanan çığ felaketleri; arazi yapısı, güneşin etkisi ve
ARALIK-MART döneminde bölgede esen hakim rüzgarların esme istikametleri
ile birlikte değerlendirilerek Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde çığ ihtimali yüksek olan kesimler, Karadeniz bölgesinde:
Küre ve Soğanlı Dağları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde: Tecer,
Yama, Otluk Beli, Munzur, Karagöl, Palandöken, Kargapazarı, Aras
Güneyi, MuşGüneyi, Kavuşşahap, Van Doğusu ve Hakkari Dağları

Değerlendirmelere göre, çığ olaylarının en fazla görüldüğü iller
sırasıyla; Bingöl, Tunceli ve Bitlistir. **ümcül çığ olaylarının
büyüklüğü açısından sıralama; Şırnak, Tunceli, Bayburt, Hakkari, Bitlis
ve Siirttir.

Yapılan araştırmalara göre ; Doğu, Güneydoğu ve Kuzey Anadolu yerleşim
bölgelerinde meydana gelen çığ olayları, can kaybı açısından deprem
felaketinden sonra ikinci derecede önem arz eden doğal afet durumundadır


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

TÜRKİYEDE MEYDANA GELEN ÇIĞLAR

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


1958 yılından beri Türkiye’de afet kayıtlarına geçmiş 448 adet çığ
olayında can kaybı miktarı 850 kişidir. Bu kaybın en çarpıcı örneği;
1991-1992 kış mevsiminde 328 kişinin hayatını kaybetmiş olmasıdır.
Çığın sosyal etkisi sadece can kayıplarıyla sınırlı değildir. Çığdan
etkilenen alanlardaki maddi kayıpları karşılayamayan insanların
bölgeden göç etmesi de sosyal bir sonuçtur. Ekonomik açıdan
bakıldığında ise bölgede çığların verdiği hasarların kısa sürede telafi
edilememesinin getirdiği zorluk nedeniyle oluşan üretim ve iş gücü
kayıpları giderek artmakta ve bazı bölgelerin turizm potansiyeli dahi
dolaylı olarak etkilenmektedir.

ÇIĞ BAŞLAMADAN ÖNCE ALINACAK EMNİYET TEDBİRLERİ

Çığ bölgelerindeki bir çok tehlikelerden kaçınılabilir yada bilinen ve
uygulanan birkaç basit kuralla çığın etkisi azaltılabilir. Aşağıdaki
kurallara, çığ ihtimali olan bölgelerden geçerken bağlı kalınmalıdır.

Malzemenin Ayarlanması :

Bacakların ve kolların serbestliğini sağlamak için personel, buz
baltasının bilek halkasını bileğinden çıkarır. Kayakları kullanırken
bağlantıları çıkartmayı kolaylaştırmak için gevşetir ve kayak sopası
kayışlarını bileklerinden çıkartır. Kayaklar karışabilir, hareketi
sınırlar ve kayan karla sürüklenebilir. Kar koşullarının izin verdiği
anlarda tehlikeli bölgelere kayaklar taşınarak, yürüyerek emniyetlice
geçilir. Kayarken, personel tüm hareketlerini tedbirlice yapar.
Silahlar ya çıkarılmalı ya da gevşetilmelidir.

Güzergahların Seçimi :

Personel, çığ yollarını öğrenmeli ve mümkün olduğu sürece tehlikeli
eğimlerin etrafından dolaşmalıdır. Tepenin üzerinde hareket edebilir
ama asılı kalmış bir pervazın üzerinden geçemez. Bir karışıklığın her
iki yamaçta oluşabilecek çığlara neden olabileceği ve dar vadi
tabanının kar kütleleri ile dolabileceği V şeklindeki vadilerin tabanı
boyunca hareket etmekten sakınmalıdır. Geniş U şeklindeki vadilerin
ortaları boyunca ilerlemek daha az tehlikelidir . Çünkü, oluşan çığ,
ortadan yürüyen birliklere daha küçük bir tehlike oluşturarak kuvvetini
geniş vadi tabanına yaymaya yönelecektir. Personel vadi tabanında
bulunan morenler gibi doğal bariyerlerin üzerinden geçmemelidirler.
Çünkü, bir kaya bir bariyerle çarpışabilir.

Taktiksel bölgelerin seçimi :

Tehlikeli koşulların var olduğu bölgelerde, savaş pozisyonunun ileri
karakolların, komuta yerlerinin, güvenlik unsurlarının, batarya
pozisyonlarının, ordugah mevzilerinin ve ileri destek üslerinin yerleri
büyük bir dikkatle seçilmelidir.

Hava durumu :

En son hava tahmini, hareketten önce en iyi mevcut kaynaktan elde
edilmelidir. Harekat boyunca, havadaki değişim göstergelerine karşı
personel uyanık olmalıdır. Ani herhangi bir değişim tehlikeli olabilir.


Çıkma ve inme

Çığ eğimleri çıkılır yada inilirken tercihen kar tabakasının daha az
kaymaya meyilli olduğu kayaların kaya tabakalarının ve ağaçların
çıkıntı yaptıkları bir hat boyunca personel, düz yukarı tırmanırlar
yada aşağı inerler. İleri yada geri travers yapmaktan kaçınılmalıdır.
Çünkü kar tabakası parçalara ayrılmış yada karışmış olabilir. Kar
birikiminin yerleri olan kayaklar, sel sularının açtığı dere kayakları
ve alçak arazi şekillerinden kaçınılır.

İnceleme ve test etme :


Traverslenecek alan mutlaka tehlike işaretleri için daima
incelenmelidir. Bir personel, tehlikeli eğime girmeden önce aynı eğim
ve görünüşteki küçük bir alanı test etmelidir. Rüzgar bloğu
yapılarından kaçınılmalıdır. Çünkü, katılığı hakkında sahte izlenimler
verir. Güneşin sebep olduğu gölgelenme incelenmelidir. Eğim üzerine dik
düştüğü anda güneş faaliyeti maksimumdur. Emin olmayan bir eğimde,
personel, ormanın, rüzgarın aşındırdığı eğimlerin ve arazi
bariyerlerinin koruyuculuğunu aramalıdırlar.

Uygun zamanlama :Çığ tehlikesi olan
alanlarda hareket eden personel, yerel koşullara ve aşılacak alana
bağlı olarak aralarındaki mesafeyi artırırlar. Yalnızca olası en az
sayıdaki kişiler o anda bu tehlikeye maruz kalırlar. Eğer bir tehlikeli
eğim, derin bir çukur yada dere yatağı traverslenmek zorundaysa ekibin
diğer elemanlarına tırmanma ipiyle bağlanmış bir personel eğimi test
eder. Görsel temas sağlanır ve eğer gerekliyse ikaz karakolları kurulur
yada gözlemciler güzergah boyunca güvenli yerlere yerleştirilir.

Çığ kaytanının kullanılması :

Personel, çığ alanlarında keşif görevindeyken ve özelliklede test için
parlakça boyanmış ipin bir ucu (15-20 m. ) gövde çevresine bağlanır ve
geride taşınır. Bu parlak renkli çığ ipi, bir güvenlik tedbiridir ve
çığ nedeniyle gömülmüş bir elemanın yerini bulmaya ve kurtarmaya yardım
eder. Çünkü ip, yüzeyde yada yüzeye yakın bir yerde kalmaya meyillidir.



[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

ÇIĞ TAHMİN USULLERİ

Bugünkü teknolojik ilerlemeye rağmen bir çığın kesin oluşum zamanını
belirlemek henüz imkansızdır. Ancak, bu amaçla geliştirilen yöntemler
doğrultusunda yapılan çalışmalara çığ olabilecek lokasyonu ve çığ
oluşma anının yakın olup olmadığını belirleyebilmek mümkündür. Bu
saptama insanların güvenliği açısından çok önemlidir. Bu nedenle,
günümüzde bölgesel ve lokal olarak çığ tahmini çalışmaları tüm dünyada
sürdürülmektedir.
Çığ tahmini, pratikte çok farklı ölçeklerde çalışıldığında geniş bir
hassasiyet yelpazesi ortaya çıkar. Bu hassasiyet, çalışılan yerin mikro
ölçekte bir yamaç için duyarlılık tespiti olmasından sinoptik olarak
bir dağ kuşağı için yapılan tahmin çalışmalına kadar değişiklik
gösterir. **çek mikro ölçekten sinoptiğe doğru yaklaştıkça hassasiyet
düşer.

Çığ riskinin yüksek olduğu yerlerde, çığ patikalarının bulunduğu
yamaçların özelliklerini verecek şekilde yakın bir noktada
konumlandırılan kar ve çığ rasat istasyonlarında çok çeşitli ölçümler
yapılır. Bu ölçümlerden bazıları; gerçek zamanlı meteorolojik ölçümler
ile periyodik olarak 1 veya 2 haftada bir (gerektiğinde daha sık da
olabilir) yapılan ve kar örtüsünün özelliklerinin tanımlandığı kar
profili alma işlemidir. Eğer gerek duyulursa, bu profil alım işlemi
dışındaki tüm bu rasatlar, eller veya otomatik istasyonlar (24 saat
boyunca ölçüm yapabilen, ölçüm sonuçlarının manyetik ortamlara
kaydedebilen) kullanılarak yapılabilmektedir.

Toplanan tüm veriler, istatistiksel veya sayısal bazlı modellerde
kullanılmak ve tutarlı tahminler yapabilmek için bilgisayar ortamında
depolanıp analiz edilip uzmanların yorumlarına hazır hale
getirilmektedir. Bu son aşama henüz Türkiye`de gerçekleşmemiştir. Çığ
üzerine yapılan detaylı çalışmalar ülkemiz için yeni olması ve ölçümü
yapacak kurumlar arası sorumluluk paylaşımları halen netleşmediğinden
veri elde etmede sıkıntılar doğmaktadır. Örneğin mikro ölçekteki (bir
veya birkaç yamacı içeren bir alanda) tahmin çalışmaları sonucunda; çığ
riski taşıyan yamaç veya yamaçların tespit edilmesi, farklı seviyelerde
tanımlanan kar örtüsünün duyarlılık değerlerinin bulunması, çığ önleme
ve/veya insanların uyarılması için gereken kararların verilmesi
sağlanır. Bu sonuçlara erişebilmek ve yukarıda kısaca bahsedilen,
pratik olarak uygulanan ve tatmin edici sonuçlar veren kar örtüsünün
duyarlığı tespiti işlemi bazı yöntemler kullanılarak yapılabilir.
Bilindiği gibi kar örtüsü içinde zayıf tabaka olarak isimlendirilen ve
kar örtüsünün duyarlılığını bozabilecek tabakalar vardır. Arazide
uygulanan tahmin yöntemlerin bir çoğu bu tabakaların varlığını ve
özelliklerini tespit etmekte (risk değerlendirmesi) kullanılmaktadırlar.


ÇIĞA MARUZ KALINDIĞINDA NE YAPMALI


Bir çığa yakalanıldığında bir personel kurtarabilme ve hayatta
kalabilme şansını artırabilmek için belli hareketler uygulanabilir.
Paniğe kapılmamalıdır ama oto kontrolünü sağlamalıdır. Yüzeyde kalmaya
çalışılır ve ana kayma hattından dışarı çıkmaya çalışılır. Eğer bir
personel çığa maruz kalmışsa kendi yaşamı için savaşmalıdır. Kayaklar,
kayak sopaları ve sırt çantalarının hepsi bir personelin çığda hayatta
kalabilme şansını engeller. Kayaklar ve kayak sopaları personeli aşağı
çekebilir ya da gövdeye karşı manivela hareketi uygulandığında
yaralanmalara neden olur. Sırt çantaları aşağıya çeker ya da personelin
dengesini etkiler. Tüm atılmış ekipmanlar, eğer personel bütünüyle
gömülmüşse, personel pozisyonunun ip uçlarıdır.


a. Eğer mümkünse, çığın kenarına doğru hareket edilmelidir. Kar,
kenarlarda daha yavaş hareket eder. Eğer dışarıya yuvarlanmaya
çalışılıyorsa, düşme hattına 45 derecelik bir pozisyon alınmalı ve
gövdeyi çığdan daha hızlı söndürmeye çalışılmalıdır. Eğer ayaklar yere
değerse sertçe itilmeli ve yüzeye ulaşmaya çalışılmalıdır. Size
yardımcı olabilecek sabit bir ağaca veya kayaya tutunmalıdır.
b. Baş, kar altında giderken personel ağzını kapamalı, nefesini tutmalı
ve ellerini, kollarını kullanarak yüzünün önünde bir hava kesesi
oluşturmalıdır. Bir çok çığa maruz kalmış personel, ağızlarına ve
burunlarına kar dolmasıyla boğulmuşlardır.
c. Durulacağı alana ulaşmış bir çığ, hızla yavaşlar ve durur. Çığın
yavaşladığı anda yüzeye ulaşmaya çalışılır. Bir çok personel yüzeye
yakın bulunmuşlardır. Kendilerini yukarı itmelidirler. Dik oturmalı ve
bir kollarını yüzeye uzatmalıdırlar. Bir çok personel çabucak
bulunmuştur. Çünkü bir el yada ayak yüzeye ulaşmış ve dışarı çıkmıştır.


Kar hareketi durduğunda aşağıdakiler uygulanmalıdır.

(1) Kar, genellikle yavaşlarken çimento gibi davranır. Bir personel
yalnızca bir bölümünden gömülmüş olsa bile, kendisini kazarak
kurtarması zor ya da imkansızdır. Eğer bütünüyle gömülmüşse kendisine
yardım edemez. Kurtarma personeli tam üstünde olmadıkça bağırmamalıdır.
Ses, karın içinde birkaç cm. den daha fazla ilerlemez.

(2) Kurtulmak için asla çırpınmamalıdır. Bu yalnızca enerji ve oksijen
kaybı olacaktır. Rahat bir şekilde durmaya çalışmalıdır. Eğer personel
kendini kaybederse, soluk alamaz ve nabzı azalır, kalp atışı düşer ve
vücut sıcaklığı azalır. Tüm bunlar oksijene olan ihtiyacı azaltır.


ÇIĞIN FİZİKSEL ETKİLERİ



Hareket halindeki bir çığ, binlerce ton karın büyük bir süratle aktığı,
asırlık ağaçları kibrit çöpleri gibi dağıttığı, binaları, köprüleri
ve elektrik direkleri gibi yapıları kolaylıkla tahrip ettiği doğal bir
güçtür. Farklı tür çığlar, farklı tür ve büyüklükteki hasarlara neden
olurlar. Özellikle kar örtüsünün ve akan kütlenin yoğunluğu, kar
örtüsünün boyutları, çığın hızı, çığın hareket halinde iken koparıp
bünyesine kattığı cisimler vb. parametreler çığların meydana getireceği
tahribatı belirler. Çarpma basınçları, çığın akış hızı ve yoğunluğu ile
orantılıdır.

Çığların Çarpma Kuvvetleri, toz çığların bağıl olarak zararsız
sayılabilecek kar bulutlarının uyguladığı hava basıncından
güçlendirilmiş beton yapıları bile yıkabilecek güçteki kuru kar
çığlarının uyguladığı basınçlara kadar geniş bir yelpaze sergiler.
Genellikle kuru kar çığları, yüksek akış yoğunluğu ve hızın meydana
getirdiği kombinasyonlar neticesinde yıkıcı özellik gösterirler. Ayrıca
herhangi bir çığ türünün özellikleri bu kombinasyona yaklaşması benzer
bir yıkıcı etki göstermesi demektir.

Çığların insan yaşantısı üzerindeki etkisi tahmin edilemeyecek kadar
fazla olabilmektedir. En önemlisi, çığ afeti nedeni ile her yıl çok
sayıda insan hayatını kaybetmektedir. Bu insanlar; çığ oluşumuna müsait
dağlık alanlardaki yerleşim yerlerinde yaşayan ve/veya o bölgelerde
görevli olanlar, turistik amaçla bulunanlar olup, Türkiye`de
azımsanmayacak kadar büyük bir topluluğu oluşturmaktadır. Verilen insan
kayıplarının yanı sıra çok sayıda hayvanın telef olması, evlerin
yıkılması, ormanların yok olması, elektrik ve haberleşme hatlarını
tahribi, yolların kapanması, köprülerin
yıkılması, derelerin tıkanıp taşkın tehlikesinin oluşması gibi önemli
oranda milli gelir kaybına neden olan sonuçlar doğurmaktadır.



ÇIĞIN OLUŞTURDUĞU TAHRİBATLAR

Yerleşim Alanları


Dağlık alanlarda, binalar ve bunlara bağlı olarak inşa edilen tüm alt
ve üst yapı tesisleri katastrofik çığların etkisi ile önemli ölçüde
zarar görmektedirler. Tahribat bazen bir ev ile sınırlı olabildiği,
bazen de tüm yerleşim alanı çığın altında kalmakta ve tamamı ile yok
olmaktadır! Son 30 yıl içinde bu tür hasarlar ve üzücü kayıplar ile
biten bir çok çığ olayını Türkiye yaşamıştır.
Üzücü can ve mal kayıplarının yaşanmaması ve önemli ölçüde tahribatın
meydana gelmemesi için çığ konusunun çok ciddi olarak ele alınarak,
önlemlerin zamanında alınması ve yeterli bilinçlendirme sağlanması
gerekmektedir. Aksi halde, acı olaylar tekrarlanabilecektir.


Karayolları ve Demiryolları:

Üzerindeki sanat yapıları ile beraber bir çok kara ve demiryolu çığın
yıkıcı etkisinden kurutulamamakta ve uzun süre ulaşımda önemli
aksamalara meydan vermektedir.
İletişim/ Enerji Nakil Hatları:

Yerleşim yerlerine yakın mesafelerden geçebildiği gibi özellikle
uzaktan ve yüksek kesimlerden de haberleşme ve enerji nakil hatları
geçmektedir. Çığ patikaları üzerine veya çığın etki alanına girecek
kadar yakına kurulmuş olan bazı hatlar, çığdan zarar
görebilmektedirler. Bir iletim hattında hasar meydana gelmesi, o
hatların servis verdiği yerleşim yerlerinin uzun süre haberleşmeden
ve/veya elektrikten yoksun kalması demektir. Yaşamı olumsuz olarak
etkileyen bu olay, aynı zamanda önemli ölçüdeki enerji kaybını da
beraberinde getirecektir.


Ticari Endüstriyel Kullanım Alanları: Özellikle,
büyük miktarda işgücünün istihdam edildiği sanayi ve ticaret
bölgelerinde meydana gelebilecek bir çığın tahribatı sonucu oluşacak
milli gelir kayıpları üzüntü verici boyutta olabilir.


Ormanlar:

Katastofik çığlar genellikle uzun tekrarlama periyoduna (dönüşüm
süresi) sahip ve orman büyüme sınırının üstündeki hatlardan başlayan
çığlardır. Bu büyüklükteki çığlar, her oluşunda orman örtüsüne büyük
zarar vermektedir. Kimi olaylarda, binlerce ağaç, yaşı ve büyüklüğü ne
olursa olsun yok olabilmekte, ekonomik olarak kullanılmayacak hale
gelmiş yüz binlerce m3 ağaç parçası olarak çığın topuk kısmında
depolanmaktadır. Tekrar yetişmesi için en az 50 ile 100 yıl arasında
bir zamana ihtiyaç duyan ormanların çığlar ile yok olması, zaten az
olan orman varlığının daha da azalmasına neden olmaktadır.


Kış Turizmi:

Bugün Türkiye`de faal olan 16 adet , faaliyete girmeye hazırlanan
yaklaşık 20 adet olmak üzere toplam 36 adet kış turizm ve spor merkezi
bulunmaktadır. Ayrıca, her sene bu sayılara sürekli yenileri eklenmekte
ve dolayısıyla ile bu merkezlere gelen turist sayısı da her geçen gün
artmaktadır. Özellikle çok sayıda kayak ve kar sörfü yapan kişilerin
tehlikeli alanlarda kayma istekleri, kendi oluşturdukları çığlar nedeni
ile yaralanmalarına veya ölmelerine neden olmaktadır. Kendi isteği ile,
kayak pistleri dışında, uyarılara aldırmadan kayan kişinin maruz
kaldığı çığ olayları yanında; halen kayak merkezlerinin son derece
güvenli olması gereken kontrollü pistlerinde dahi ölümlere yol açan
çığların olması düşündürücüdür. İnanılmaz bir ihmalkarlıktan
kaynaklanan bu acı olayların önlenmesi, öncelikle pistlerin deneyimli
teknik elemanları denetiminde olması ve kontrollü olarak açılıp
kapatılmasına bağlıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Empty
MesajKonu: Geri: 11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri   11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Icon_minitimeC.tesi Ara. 19, 2009 11:37 am

SEL VE SU BASKINLARI

Son yıllarda meydana gelen sel ve su baskını olaylarından sonra ülkemiz
doğal afetler konusunda büyük önlemler almıştır. Meydana gelen seller
çok yüksek oranda can ve mal kaybına yol açmakta sosyal hayatı ve
ülkenin ekonomik durumunu felç etmektedir. Sel felaketi Türkiye de
meydana gelen doğal afetlerde depremden sonra en fazla etki alanına
sahip ve hayatı olumsuz etkileyen afettir. Son yirmi yılda Türkiye de
598 adet büyük hasar veren sel olayı meydana gelmiş toplam 522 kişi
hayatını kaybetmiş 28708 adet mesken zarar görürken 6 milyon dekar alan
etki altında kalmıştır.

Bir nehir/dere yatağındaki mevcut su miktarının, havzaya normalden
fazla yağmur yağması veya havzada mevcut kar örtüsünün erimesinden
dolayı hızla artması ve yatak çevresinde yaşayan canlılara, arazilere,
mala, mülke zarar vermesi olayına SEL denir.

Selden sonra suyun yatağından taşarak çevredeki geniş düzlük ve çukur
alanlara ayılmasına SU BASKINI (TAŞKIN) denir Aslında sel, doğanın
kendi mekanizması içinde kaldığı sürece, normal bir hidrometeorolojik
olay olarak kabul edilmektedir. Ancak çeşitli nedenlerle doğanın
dengesinin bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkan olumsuzlukların da
etkisiyle, bu olay zaman zaman bir afete dönüşebilmektedir.

Sel, akarsu yataklarında, vadi tabanlarında, yamaçlar boyunca düzensiz
ve geçici sel yatakları içinde, kıyılarda ve şehirlerde görülmektedir.
Her akarsuyun beslenme koşullarına bağlı olarak, mevsim normallerine
göre bir akım değeri (debisi) vardır. Ancak uzun süre devam eden
sağanak yağışlar ve artan sıcaklığa bağlı olarak görülen hızlı kar ve
buz erimeleri ve diğer bazı nedenlerle, bu akarsulara kısa sürede büyük
miktarda su gelebilir. Akarsulara karışan bu sular, o akarsuyu besleyen
dereden ani olarak gelen ve fazla miktarda taşıntı içeren su
kütlelerinden kaynaklandığı gibi, yamaçlardan düzensiz ve hızlı bir
biçimde akan yüzey suları ile göl ve deniz sularındaki yükselmelerden
de kaynaklanabilir. Bunun sonucu olarak yataklar, fazla su taşıyamaz
duruma gelir. Mevcut su kütlesi önce normal yatağın hemen yanında yer
alan taşkın yatağı yada sel yatağı adı verilen yerlere, daha sonra da
yakın çevredeki alanlara yayılabilir. Genel olarak çeşitli nedenlerle
su kütlesi ve hızı artan bir akarsuyun, çevresindeki şehir, kasaba ve
yerleşim yerlerine, altyapı ve endüstri tesislerine, tarım ve turizm
alanlarına zarar vererek, sosyal ve ekonomik yönden sorunların
yaşanmasına neden olabilir.

Yamaçların yukarı kesimlerinde yüzeysel olarak akan büyük su kütlesi
genellikle daha aşağı seviyede kendisine bir yatak açarak yüzeysel
akıştan, çizgisel akışa geçmektedir. Açılan bu yataklara sel yatağı ya
da sel yarıntısı denir. Bu sel yarıntıları içinde akan sular daha sonra
normal yatağı içinde akan ve zaten su kütlesi artmış olan akarsularla
birleşir. Bunlar bir bakıma, ana sel ağının kollarıdır ve şiddetli
yağışlarla oluşan sellerin de en büyük kaynağıdır. Sel yarıntıları, hem
yamaçlarda hem de daha düz alanlarda açılabildiğinden, buralardan hızla
akan su, bol miktarda yüzey malzemeleri (toprak, bitki, kaya parçaları
vb.) taşıdığından, sel suları daima bulanık ve çamur rengi
görünümündedir.



SEL VE SU BASKINLARININ TÜRKİYE’DEKİ DURUMU


Türkiye’de çok sık görülen doğal tehlikelerin başında, sel olayları
gelmektedir. Önemli can ve mal kaybına neden olan ve değişik nedenlerle
oluşan sel, ülkemizin hızla değişen ve gelişen
sosyal ve ekonomik yapısı içinde daha da etkili olmakta, büyük ekonomik kayıpların ve acıların yaşandığı afete dönüşmektedir.
Ülkemizde görülen doğal afetler içinde sel, depremden sonra en büyük
can ve mal kayıplarının görüldüğü doğa olayıdır. Her yıl bu afetten
kaynaklanan ekonomik kaybın ortalama 160 trilyon Türk Lirası olduğu
hesap edilmiştir.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Sel taşkınını önleme ve kaza zararlarından korunma çalışmaları
sonucu, son yıllarda sellerin sayısındaki artmaya rağmen can
kayıplarında belirli bir azalma olmuştur. Ancak bu iyimser tabloyu
ekonomik yönden çizmek zordur.
Çünkü Sel/Taşkın riski olan alanlardaki ekonomik etkinlikler zamanla
artmıştır. Bu nedenle daha küçük boyuttaki bir sel olayında bile oluşan
ergonomik kayıplar, daha nce yaşanan ve daha büyük boyuttaki bir sel
olayındakinden, daha fazla olmaktadır.

Türkiye’nin sel olayına karşı duyarlılığını doğal etkenlerin (iklim,
bitki örtüsü, topografya vb.) yanında, insanların çeşitli ekonomik ve
sosyal etkinlikleri de belirlemektedir. Çeşitli sektörlerdeki ekonomik
faaliyetlerin yoğun olarak devam ettiği ülkemizde hızlı nüfus artışı,
sağlıksız kentleşmeyi de beraberinde getirmektedir. Bu durum sele
duyarlı alanlarda ve özellikle de akarsu havzalarında nüfus ve sanayi
yoğunluğunu arttırmaktadır. Bu yerleşim alanlarında yeni yollar
açılmakta, kurulan işletmeler ile arazi yapısı değişmekte, ormanlar ve
meralar tahrip edilmektedir, dolayısıyla havzadaki jeomorfolojik ve
hidrolojik denge bozulduğundan can ve
özellikle de mal kaybına neden olan Sel/Taşkın afetleri daha sık görülmektedir


Hangi koşullar altında olursa olsun Türkiye, hızlı ve çarpık bir
biçimde artan nüfusun, iskan ve düzgün alt yapı ihtiyacının
karşılanabilmesi için, akarsuların özelliklerini göz önüne alarak, su
yapılarını projelendirmek, güçlendirmek, ekonomik yönden akarsu
havzalarını çok dikkatli bir biçimde değerlendirmek zorundadır. Bunun
için bütün akarsu havzalarının Sel/Taşkın karakterini belirlemek çok
önemlidir.

Bu konuda yapılacak ilk iş, Türkiye’nin yapı ve yeryüzü şekilleri,
doğal bitki örtüsü ve iklim özellikleri ile sosyo-ekonomik yapısının
kapsamlı bir

biçimde ortaya konulmasıdır. Çünkü akarsu havzalarının sele karşı
duyarlılıklarını; büyüklükleri, jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri,
kullanım durumları, toprak özellikleri, orman örtüsü, kütle hareketleri
ve erozyona karşı tutumları, vadi eğilimi ve uzunlukları gibi etkenler
belirlemektedir.

Jeomorfolojik olarak Türkiye etrafı dağlarla çevrili, ortalama
yüksekliği 1100 metre civarında olan, derin vadilerle yarılmış bir
plato görünümündedir. Eğimi % 40 olan alanlar, genel yüz ölçümün
%45’ini kaplamaktadır. Türkiye’nin büyük bir bölümü bu jeomorfolojik
özelliğiyle şiddetli ve sürekli yağış sonucunda her an sel olayı ile
karşılaşabilecek olan bir ülke konumundadır.

İklim olarak Türkiye’nin güney kıyıları yazları sıcak ve kurak, kışları
ılık ve yağışlı olarak bilinen Akdeniz iklim bölgesinde yer almakla
beraber, tamamında ise sahip olduğu fiziki coğrafya özellikleri
nedeniyle, yoğun kar yağışları yanında yaz ve ilkbahar yağışlarının da
görüldüğü bir ülkedir

Türkiye’de arazi kullanımı yönünden bakıldığında, ilk çağlardan
günümüze kadar, başta ormanlar olmak üzere, doğal bitki örtüsünün büyük
bölümü yok edilmiştir. Bitki örtüsü tahrip edilen alanlarda, eğim ve
erozyon nedeniyle tarım yapılamaz hale geldiğinden, kültür bitkileri
yönünden de fakirleşen yamaçlar, sel oluşumunu hızlandıran bir etken
haline gelmiştir.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


SEL VE SU BASKINLARINA NEDEN OLAN FAKTÖRLER

Bir yerdeki sel oluşumunu ve onun bir afete dönüşmesini, aşağıda özetlenen etkenler belirlemektedir.




a.İklim özellikleri,


b.Bitki örtüsü,


c.Fizyolojik özellikler,


ç.Beşeri etkinlikler.


Sel oluşumunda, bütün iklim değişkenlikleri önemli rol oynamakla
birlikte, bunların içinde en önemli olanı yağıştır. Etkili yağışlar sel
oluşumu için temel nedendir. Bir yerde uzunca bir sürede az miktarda su
bırakan bir yağış, sele neden olmazken, kısa sürede görülen ve daha
fazla miktarda su bırakan yağış, sele neden olabilmektedir. Çünkü
şiddetli yağış sonucu kısa sürede oluşan büyük su kütlesi, bitki ve
toprak tarafından tutulamadığından, doğrudan yüzey akışına geçmekte ve
kontrolsüz akan bu sular, sele neden olmaktadır. Yine kalın bir kar
örtüsü üzerine, nispeten ılık bir havada yağan yağmur da, ani kar
erimelerine neden olduğundan, sel olma şansını arttırmaktadır
Özellikle çıplak arazilerde, toprağın nem miktarı da önemli bir
etkendir. Neme doymuş topraklar, suya doymuş olduğundan, emme
kabiliyeti zayıflayacak ve şiddetli yağış sonrası oluşan su kütlesinin
büyük bir bölümü yüzeysel akışa geçecektir. Buna karşılık nemi düşük
olan arazide yağış sularının bir kısmı toprak tarafından emileceği
için, buralarda sel olasılığı da azalacaktır.

Bitki örtüsü yönünden zengin, nemli iklim bölgelerinde, çok şiddetli
yağışlardan sonra bile, emilme ve bitki gövdelerinin akış hızını
azaltması nedeniyle sel çok fazla görülen bir olay değildir. Nemli
tropikal bölgeler bu özelliğe sahip olan yerlerdir.

Fizyolojik olaylar dendiği zaman, o bölgenin orografik durumu,
yükseltisi, eğimi, toprak özellikleri, denize yakınlığı-uzaklığı,
anlaşılmalıdır. Bütün bu özellikler, akarsu havzalarının yağış,
sıcaklık, buharlaşma ve drenaj koşulları ile bitki örtüsünün dağılışını
yönlendirerek, sel olaylarına karşı duyarlılığını ortaya koyan
faktörlerdir.

Etkili yağışlara bağlı olarak oluşan ani seller genellikle akarsuların
yukarı havzalarında oluşmakta, eğilimine göre de etkileri artmaktadır.
Havzanın aşağı kesimlerinde ise, daha çok taşkınlara dönüşmektedir.

Özellikle tsunamilerin ve kuvvetli fırtınaların neden olduğu dalgalara
bağlı, deniz kabarmaları sonucu ve şiddetli yağışlar sonrasında akarsu
debilerinin artmasıyla ortaya çıkan seller, alçak kıyılara ve
düzlüklere sahip olan ülkelerde çok daha etkili olmaktadır. Örneğin,
Bangladeş bu ülkelerin başında gelmektedir. Buralar daha çok Muson
yağışlarına bağlı olarak oluşan bu tip sel ve taşkınlıklardan çok
etkilenmekte ve sel sürecinde çok büyük can ve mal kaybı yaşanmaktadır.
Örneğin, 1972 yılının Kasım ayında Bangladeş’te 200.000 kişi, periyodik
olarak bu tip sel ve taşkın olaylarının etkisinde kalan Leningrad’da
ise 1924 yılında 20.000 kişi yaşamını kaybetmiştir.

Geniş bir havzayı ilgilendiren sel özellikle akarsu havzalarının aşağı
kısımlarındaki düzlük alanlarda birkaç hafta, hatta birkaç ay etkisini
sürdürebilmektedir. Ama bir akarsuyun yukarı havzasında yer alan
alanlarda ve daha küçük akarsu havzalarında görülen sel olayı ise,
birkaç saat içinde etkisini kaybedebilmektedir. Bu tip seller daha çok
dağlık yapıya sahip, kurak ve yarı kurak bölgelerde görülmektedir.

Beşeri etkinlikler dendiği zaman insanın sosyal, kültürel ve ekonomik
bütün etkileri ile insanla doğal çevre arasındaki ilişkiler akla
gelmektedir.

Doğal afetlere neden olan bütün doğal olaylar, normal ölçüler içinde
olduğu sürece, doğanın dengesi ve yaşamın devamı için gerekli olan
olaylardır. Sel olayını da aynı açıdan değerlendirmek gerekir. Ancak bu
olayların afet haline dönüşmesi, ekonomik ve sosyal gelişme bağlamında
süregelen insan etkinliklerinin, doğal çevre üzerinde yaptığı olumsuz
etkilerle ilişkilidir.

Örneğin, akarsu yataklarının akışının engellenecek biçimde kullanılması
, yani sel, taşkınına hassas yerlerin yerleşime açılması, akarsu ve
taşkın kontrol sistemlerinin yetersizliği, doğal bitki örtüsünün
tahribi, yol yapımı gibi daha bir çok beşeri etkinlikler, sel afetinin
oluşmasına ve zararlarının artmasına neden olmaktadır. Daha önce
belirtildiği gibi seller, değişik isimlerle anılmaktadır. Ancak
bunların içinde akarsu selleri ile kıyı sellerinin daha kolay doğal
afete dönüşebilme özellikleri nedeniyle ayrı bir yeri vardır.


SEL VE SU BASKINLARININ ZARARLARI


Dünyanın hemen her bölgesinde değişik sıklıkta ve boyutta görülen sel
olayları, büyük can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Aynı zamanda
doğal tehlikelerin en yaygın olanıdır. Dünyada her yıl yaklaşık
ortalama 75 milyon dolayında insan bundan arklı biçimde etkilenmektedir.

a. Kütle Etkisi : Hızla akan su ile taşınan malzemeler çarptığı her
şeyi, canlı ve cansız çevre ile kültürel çevreyi (insan, bitki, hayvan,
yol, köprü, bina, fabrika, araba vb.) tamamen yada kısmen tahrip ederek yada yok ederek büyük can ve mal kaybına neden olabilir.

b. Erozyon Etkisi : Yukarı havzalardan başlamak üzere, aşağı havzalara
kadar, havza boyunca her yerde yeni çatlakların ve oyukların oluşması,
yatak yamaçlarında çökmelere neden olduğundan, buralarda yamaç
hareketleri hızlanır, büyük miktardaki toprak başka yerlere taşınır.

c. Su Basması : Tarım ürünleri, taşınabilir ve taşınamayan mallar büyük zarar görür büyük can ve mal kayıpları yaşanabilir

ç. Taşıntı Etkisi : Selin verdiği en büyük zararların bir kısmı da
Taşıntı baskınına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü bunlar etkili
ve kalıcı zararlardır. Bunları aşağıdaki şekillerde sıralamak mümkündür.

(1) Değişik yüzey malzemelerinin, bir alanı (özellikle tarım alanını)
kaplaması, o alanın doğal yapısını bozar, kalitesini düşürür ve
verimini azaltır.

(2) Sel ve dere yataklarının taşıntıyla gittikçe tıkanması sonucu sel suları kontrolsüz hale gelir.

(3) Hidroelektrik santralleri işlevlerini yerine getiremez hale geldiğinden, enerji üretiminde düşme görülebilir.

(4) Taşınan ve yığılan malzemeler nedeniyle kara ve demir yollarının kapanması sonucu ulaşım aksar.

(5) Su kanalları tıkanabilir, drenaj sistemlerinde tahribat olabilir.

(6) Limanlar büyük zarar görebilir.

(7) Çeşitli sosyo-ekonomik sorunlar ortaya çıkar.


SEL VE SU BASKINLARINDA ALINACAK TEDBİRLER:

a. Başta ormanlar olmak üzere, doğal bitki örtüsü iyi korunmalı ve çıplak alanlar ağaçlandırılmalıdır.

b. Doğal çevre korunmalı ve doğal kaynaklar bilinçli bir biçimde kullanılmalıdır.

c. Arazi kullanımı ilkelerine uyulmalı havzalarda yeteri kadar sıklıkta
meteorolojik ve hidrolojik gözlem istasyonları kurulmalıdır.

ç. Akarsu yatağı içinde suların akış hızını kesici setler ve göletler yapılmalıdır.

d. Ülkelerin meteoroloji ve hidroloji kuruluşları sel ve taşkın erken
uyarı sistemi için yeterli eleman ve teknoloji ile donatılmalıdır.

e. Akarsu yatakları ve sele duyarlı yerler, hiçbir şekilde yerleşime açılmamalıdır.

f. Özellikle düşük kotlu yerlerde ve yerleşim alanlarında, yatak kenarlarına taşkın engelleyici setler yapılmalıdır

g. Yerleşim birimlerindeki kuru dere yatakları, asfaltlanarak yol haline getirilmemeli, meteoroloji kuruluşlarınca
şiddetli yağış ihbarı yapılması halinde; mülki idareler ve yerel
yönetimlerce gerekli önlemler alınmalı, özellikle akarsu kenarlarında,
vadi tabanlarında yaşayan insanlar uyarılmalıdır. (Dik yamaçlarda tarım
yapılmamalı, az eğilimli yerlerde de toprak koruma ilkelerine
uyulmalıdır)

ğ. Sele neden olabilecek dereler, kontrol altına alınmalı ve ıslah edilmelidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Empty
MesajKonu: Geri: 11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri   11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Icon_minitimeC.tesi Ara. 19, 2009 11:37 am

YANGIN
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

YANGIN: Yanma olayının istenmeyen yer ve zamanda oluşmasına yangın denir.



Yangının Sebepleri

(1) Emir ve talimatlar dışında hareket etmek,
(2) Bilgisizlik,
(3) İhmal,
(4) Kaza,
(5) Sabotaj,
(6) Sirayet,
(7) Tabi olaylardır (Yıldırım düşmesi, deprem, aşırı sıcaklık vb. gibi).








Yangının Sınıfları(1) A Sınıfı Yangınlar: Ahşap malzeme, kağıt, kumaş, saman gibi katı maddelere tutuşması sonucu meydana gelen yangınlardır.
(2) B Sınıfı Yangınlar: Benzin, gaz yağı, mazot, madeni yağlar gibi petrol türevlerinin neden olduğu akaryakıt yangınlarıdır.
(3) C Sınıfı Yangınlar: Metan, propan, bütan, asetilen, havagazı, hidrojen, ve doğal gazların neden olduğu yangınlardır.
(4) D Sınıfı Yangınlar: Aliminyum, sodyum, potasyum, lityum ve bunların
alaşımları ve karışımlarından meydana gelen yanabilen hafif metaller
prefabrike ve kimyevi yangınlardır.
(5) E Sınıfı Yangınlar: Elektrik cihaz ve elektrik devreleri üzerinde meydana gelen yangınlardır.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

YANGININ SEBEPLERİ:


Yangının çıkmasına neden olan sebepler aşağıdaki gruplandırma içerisinde toplanır.
(1) Yangınlardan korunma önlemlerinin alınması
(2) Bilgisizlik
(3) İhmal
(4) Kazalar
(5) Sıçrama
(6) Sabotaj
(7) Tabiat olayları.
(1) Korunma önlemlerinin alınmaması:
Yangına sebebiyet veren nedenlerin başında kullanılan madde ve
malzemelerin özelliklerine göre yanmalarını önleyici tedbirlerin
alınması gerekmektedir. Mesela elektrik sistemi ile ilgili gerek
tesisat gerekse sigorta sistemlerinin gerekli düzeyde yapılmaması,
binalarda çatı kirişleri ile baca ilişkilerinin gereği gibi
düzenlenmemesi, bacaların yeterli özenle sıvalanmaması, Likit petrol
gazı kullanırken tüp kullanımı ile ilgili gerekli önlemlerin
alınmaması, Soba ve kalorifer sistemlerinde gerekli tertibatın
alınmayışı ve gerekli periyodik temizlik ve bakımlarının yapılmaması
gibi nedenlerle yangın çıkmaktadır.
(2) Bilgisizlik:
Kullanılan madde ve malzemelerin yangına sebebiyet verebilecek
özelliklerinin bilinmemesi yangın nedenlerinin en önemlilerindendir.
Yukarıda açıkladığımız yangın önlemlerinin ne şekilde olacağını
bilmemek ve öğrenmemek yangının çıkmasına her an sebebiyet verecektir.
Mesela tavan arasına kolay ve çabuk tutuşabilecek eşyalar koymak, yakıt
depoları veya yakıtla çalışan yerlerde kıvılcım çıkartacak etkenlerin
bilinmemesi v.b durumunda yangının çıkması kaçınılmazdır.
(3) İhmal:
Kullandığımız madde ve malzemelerin yanıcı niteliğine göre alınacak
tedbirler hakkında bilgi sahibi olunduğu halde, bu önlemlerin pek çoğu
da alındığı halde ihmal yüzünden yangınlar olabilmektedir. Mesela
ağaçlık yarlerde söndürülmeden atılan kibrit sigara izmariti gibi
maddeler likit petrol gazı tüplerinin kibritle kontrol edilmesi, prizde
ütü veya ocakta fişinin unutulması, piknik tüpleri üzerine geniş
tabanlı tencere, kazan konularak uzun süre ısıtılması, sigortaya
gereğinden fazla tel sarılması v.b. yapılmaması bilindiği halda ihmal
edilerek yapılan işler yangına sebep olur.
(4) Kazalar:
İsteğimiz dışında meydana gelen bazı olaylarda yangına sebebiyet verir.
Mesela trafik kazaları araç yangınına, iş kazaları makine ve bina
yangınına, soba vb. cihazlarda meydana gelen kazalar ise bina
yangınlarına sebebiyet verirler.
(5) Sıçrama:
Direk olarak yangın sebebi olmamakla birlikte yanıcı maddenin üzerine
düştüğü zaman yangına sebebiyet veren, yanan cisimlerden koparak etrafa
sıçrayan parçacıklardan meydana gelen yangın etkenidir. Mesela fabrika
ve atölyelerde kaynak ve taşlama makinelerinden sıçrayan kıvılcımların
etrafta bulunan benzin mazot v.b maddeler üzerine düşmesi sobadan
sıçrayan yanan kömür parçalarının halı kilim v.s üzerine düşmesi sonucu
çıkan yangınlar.
(6) Sabotaj:
Çeşitli amaçlar için bilerek ve isteyerek yangın çıkartılmasıdır.
Mesela tarla yada ev yeri açmak amacıyla ormanların yakılması, bina iş
yeri ve tesislerinin kundaklanması gibi kasti olaylardan yangın
çıkabilir.
(8) Tabiat olayları:
Tabi olarak kendiliğinden ortaya çıkan yangınlardır. Mesela yıldırım düşmesi, güneş ışınlarından meydana gelen yangınlar gibi.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

YANGINLARI ÖNLEYİCİ TEDBİRLER:

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Yangını, mutlak önleyici tedbir düşünülemez. Zira yangını oluşturan üç
unsur (yanıcı madde, oksijen ve ısı) hayatın vazgeçilmez
ihtiyaçlarıdır. Öyle ise önleyici tedbirler alarak nelerin üzerinde
durulacaktır. Üzerinde duracağımız konu da budur.
Mutlak surette yangını önlememekle beraber büyük oranda yangın ihtimalini azaltıcı, önleyici tedbirler vardır.

İnşa bakımından önleyici tedbirlerİnşa bakımıdan önleyici tedbirler olarak şu hususlar üzerinde durmak gerekir.
(a) İnşaat ve dekorasyon malzemesi: Olanaklar ölçüsünde dekorasyon
malzemesi yanmaz veya zor yanıcı maddelerden seçilmelidir. Estetik
açıdan düşünülerek dekorasyonda ahşap malzemelerden mümkün olduğu
ölçüde kaçınılmalıdır.
(b) Bacaların inşa durumu: Ahşap çatılı binalarda bacaların inşa durumu
da başlı başına bir yangın sebebidir. Bacalarda yangın sebebi olan
inşaat hatalarını şöyle sıralayabiliriz
(I) Bacaların çatı arasından geçilirken payanda ve tahtalara temas
ettirilmemesi normalde bacanın bu ahşap kısımlardan 10-15cm. açıktan
geçmesi gerekir.
(II) Bacaların inşası sırasında içlerinin sıvanması; Bacaların içi
ancak inşa sırasında sıvanabilir. Sıvanmamış bacalarda tuğla aralarında
boşluklar aralıklar bulunmakta ve buralardan kıvılcımlar çatıya
geçmektedir. Ayrıca bu şekildeki bacalarda kurum toplanmakta kurum ise
tutuşabilmekte, buradan çatıya veya depo olarak kullanılan çatı
aralarında, buradaki kolay tutuşan maddeleri yakmaktadır. Bacalar bu
şekilde inşa edilmiş ise en azından dıştan kalın bir sıva ile
sıvanmalıdır, Zira onun içten sıvanması imkansızdır.
(III) Buradaki inşaat hatasının çatı üstündeki kısmının yeteri kadar
yüksek olmamasıdır. Bacalar hem yangın bakımından hem de bacanın iyi
çekmesi bakımından çatının tepe noktasını aşacak şekilde yapılmalıdır.
Yükseltilmemiş bacadan sıçrayacak kıvılcımlarla da yangın çıkmaktadır.
(c) Yangın bölme duvarları: Ahşap çatılı binaların çatıları ne kadar
uzun olursa olsun tek bölmeli çatı halinde yapılmaktadır. Bu durum ise
çatının herhangi bir yerinde çıkan yangının kolayca bütün çatıyı
kaplamasına neden olmaktadır. halbuki; bu uzun ve geniş çatılar tuğla
duvarlarla bölmelere ayrılsa, ortalama 10 m. aralıklarla ve çatı
üzerinde de 75cm. kadar yükseltilse herhangi bir bölmede çıkan yangın
diğer bölmelere daha zor geçecek veya hiç geçmeyecektir.
(d) Asansör motor daireleri ve havalandırma bacaları: Asansör motor
daireleri genellikle çatı içerisinde bırakılmaktadır. Bu durumda alt
katlarda ki yangın baca görevi yapan asansör boşluğu yolu ile motor
dairesine ve çatıya sıçramakta ve büyümektedir. Motor dairesinin çevre
duvarları çatıyı kesip dışarı çıkmalı ve üzeri kapatılmalıdır.
havalandırma bacaları da keza çatı arasında son bulmalı. çatıdan dışarı
çıkmalıdır.
(e) Bacaya yakın yapılan kapı ve pencere söveleri: Kapı veya pencere
söveleri (pervaz) odalardan geçen baca duvarlarına yakın veya bitişik
yapılmakta veya belirli takozlarla baca duvarlarına tutturulmakta bu
ise ısınma ve takozların zamanla tutuşması sonucu yangın çıkabilir.
Ayrıca buralara gömme dolap yapılmaktadır ki çok sakıncalıdır.
(f) Yangına hassas yerlerin ayrılması: Yangına karşı hassas yerlerin
inşaat arasında diğer bölümlerden ayrı yapılması mutfak, depo,
akaryakıt tesisleri, kalorifer tesisatı vs.
(g) Yanmaz boya veya maddelerle kolay yanıcı maddelerin üzerinin
boyanması: Bir tedbir olarak bu hususların inşaat sırasında dikkate
alınması son derece yararlıdır.
Yukarıda sayılan tedbirlere rağmen yinede yangın çıkabilir hele savakta
mutlaka çıkacaktır. Binanın inşaat tarzı ve yapım planı, çalışmaların
kolay yada zorlukla yapılmasına neden olacaktır.
(h) Yangın merdivenleri: Yangın merdivenleri; inşaat yapılmadan yapının
özelliği ve görünümü bozulmayacak şekil ve yere projede konulur.
(I) Yangın merdivenlerinin yerleri görülecek şekilde belirtilmelidir.
(II) Ulaşması kolay ve yakın yerlere yapılmalıdır.
(III) Binalarda yukarıdan aşağıya doğru genişleyecek şekilde yapılır.
(IV) Bina büyüklüğüne ve mevcut sayısına orantılı olacak şekilde geniş yapılmalıdır.
(V) Lüzumsuz eşyalar ile asla kapatılmaz, kilitlenmez.
(VI) Yuvarlak yapılmaması daha idealdir.
(VII) Kafes şeklinde yapılmamalıdır.
(VIII) Hava sirkülasyonu olmayan yere yapılmalıdır.
(IV) Malzeme (ısınmaz malzeme kullanılır) hafif metal kullanılır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Empty
MesajKonu: Geri: 11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri   11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Icon_minitimeC.tesi Ara. 19, 2009 11:37 am

Türkiyede depremler
TÜRKİYE'DEKİ FAY HATLARI, DEPREM ALANLARI VE DEPREMDEN KORUNMA YÖNTEMLERİ


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

TÜRKİYE'DEKİ FAY HATLARI



Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF):

Saroz Körfezi’nden başlar, Marmara Denizi, Sapanca Gölü, Adapazarı, Tosya ve Erzincan üzerinden Van Gölü kuzeyine kadar uzanır.



Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF):
Hatay grabeninden başlar, K. Maraş, Adıyaman, Malatya ve Elazığ ovalarından geçerek Bingöl’e kadar sokulur.



Batı Anadolu Fay Hattı (BAF):

Ege Bölgesi’nde, kuzeyden güneye doğru uzanan çok sayıdaki fay hatlarından oluşur.



Fay hatları, yer kabuğunun zayıf ve hareket halindeki bölgeleridir.
Volkanik sahalar, genç kıvrım dağları ve deprem alanlarının uzanışı fay
hatlarıyla paralellik gösterir.



TÜRKİYE’DEKİ DEPREM ALANLARI

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Türkiye nüfusunun % 60'a yakını, faal olan ve zarar verebilen deprem alanları üzerinde yerleşmiştir.



Daha önce görülen Erzurum, Erzincan, Van, Bolu, Çankırı, Tokat,
Adapazarı, Kütahya, Burdur, Lice, Bingöl, Dinar, Ceyhan, Gölcük ve
Düzce depremlerinin büyük oranda can ve mal kaybına neden olmasında, bu
kentlerin fay hatları üzerinde yer almalarının önemli rolü olmuştur.



Konya Ovası, Karaman, Mersin (Taşeli Plâtosu çevresi), Ergene Havzası
ve Mardin Eşiği deprem bakımından tehlikesi az olan yerlerdir.







DEPREMLERDEN KORUNMAK VE DEPREMİN ETKİSİNİ AZALTMAK İÇİN,


Kırık (fay) hatlarından uzak, sağlam zeminlere yerleşmek,

Mümkün olduğunca ovalarda yerleşmemek,

Depreme dayanıklı binalar inşa etmek,

Halkı, depremde alınacak sivil savunma önlemleri konusunda eğitmek, vb. önlemler gereklidir.





1973-2004 Arası Türkiyedeki Büyük Depremler


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Empty
MesajKonu: Geri: 11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri   11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri Icon_minitimeC.tesi Ara. 19, 2009 11:38 am

AFET YÖNETİMİ


Doğal afetler toplum ve insan yaşamında çok önemli dönüm noktalarıdır.
Geçen yüzyıllık süre içinde doğal afetler, sayısal ve yarattığı olumsuz
sonuçlar nedeniyle dünyanın gündemini daha fazla işgal etmiş ve sorunun
giderilmesine yönelik akılcı çözümlerin neler olabileceği üzerinde
çalışmalar yapılmıştır. Yaşanan süreçlerin birbirine benzer olmaları
her afetin belli bir zaman içinde geliştiği, meydana geldiği ve sonuçta
insan tarafından yaratılmış değerleri yok ettiği görüldüğünden, bu
aşamaları bir biriyle ilişkili olarak ele almak ve her aşamada neler
yapılması gerektiğini belirleyerek planlanabilir ve uygulanabilir bir
süreci yönetmek düşüncesi afet yönetimi kavramının altyapısını
oluşturmuştur.



Önce, Tehlike, Afet ve Risk kavramlarını açalım:



Tehlike: Doğal ve insan eliyle oluşturulmuş çevremizde insan yaşamını etkileyecek olumsuz ve nadir olaylardır



Afet: Toplumsal yaşamı kesintiye
uğratarak veya durdurarak fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar
oluşturan ve o topluluğun kendi olanaklarıyla üstesinden gelemeyeceği
doğal ve insan kaynaklı olayların sonuçlarıdır.



Risk: Belli bir olayın belli bir büyüklükte meydana gelmesi durumunda ulaşacak kayıpların toplamıdır.



Doğal ve insan kaynaklı olayların hangi bölgelerde, hangi zaman
diliminde ve hangi büyüklükte meydana gelebileceğini ortaya koyan
çalışmalara ‘’tehlikenin belirlenmesi’’ çalışmaları denir. Bir olayın
afet diye nitelendirilebilmesi için sadece meydana gelmesi değil aynı
zamanda insanlar üzerinde büyük kayıplar doğurması gerekir.



Afet Yönetimi :



Afet sonucunu doğuracak olayların önlenmesi veya zararlarının
azaltılmasına yönelik ve afet öncesinde, afet sırasında ve sonrasında
yapılması gereken çalışmaların planlanması ve uygulanması için toplumun
tüm kaynaklarını ve kurumlarını sürece katarak yönetilmesi işidir.



Afet yönetimi 4 aşamadan oluşmaktadır.



1-ÖNLEME VE ZARAR AZALTMA: Afet
tehlikesi ve riski belirlenir, toplum bunlar konusunda bilgilendirilir
ve bilinçlendirilir, yasal ve idari yapı geliştirilir, ar-ge
çalışmaları yapılır ve ulusal strateji saptanır, önleyici ve zarar
azaltıcı mühendislik işleri yapılır



2- HAZIRLIK: Merkezi ve yerel düzeyde
acil durum planları yapılır, görevli personel eğitimi ile toplumsal
tatbikatlar icra edilir. Arama ve kurtarma faaliyetleri örgütlenir,
alarm ve erken uyarı sistemleri , bölgesel ve yerel teçhizat depoları
kurulur, Kentsel dönüşüm ve güçlendirme projeleri desteklenir.



3-MÜDAHALE: Afetin oluşundan hemen
sonraki acil hizmetleri kapsar. İletişim, arama-kurtarma, acil tedavi,
geçici iskan, beslenme, güvenlik, psikolojik destek, tahliye, çevre
sağlığı gibi.



4-İYİLEŞTİRME: Afete uğrayan
topluluğun yaşam koşullarını afet öncesi koşulların üstüne çıkarmayı
hedefleyen uzun va**** işlerdir. Bunlar, konutların ve altyapının
yapılması eğitim, sosyal ve ekonomik çalışmalardır.



Ülkemizde afet yönetimi konusunda adımlar 1939 yılından sonra atılmış
ve 4623 sayılı yasa ile afetten önce ve sonra neler yapılacağı
saptanmıştır. İlk yapı yönetmeliği ve deprem bölgeleri haritası bu yasa
ışığında hazırlanmıştır.



1958 yılında İmar ve İskan Bakanlığı kurulmuş ve 1959 yılında yürürlüğe
giren 7269 sayılı yasa ile afet hizmetleri bu bakanlığın görevleri
arasında sayılmış daha sonra 1964 yılında kurulan Afet İşleri Reisliği,
1965 yılında Genel Müdürlüğe dönüştürülerek afet sürecinin arama-
kurtarma, güvenlik ve sağlık hizmetleri dışında neredeyse tamamında
merkezi düzeyde yetkili kılınmıştır. Arama kurtarma hizmetleri 7126
sayılı yasa çerçevesinde İçişleri Bakanlığı Sivil Savunma Genel
Müdürlüğü tarafından yapılmakta, bunun dışında KIZILAY başta çadır,
battaniye, yiyecek, giyecek olmak üzere iç ve dış yardımların
toplanması ve dağıtımında kan temini dahil sağlık hizmetlerinde çok
önemli görevler yapmaktadır.



Merkezi düzeyde Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü, MTA,
Üniversiteler, TÜBİTAK ve Türk Silahlı Kuvvetleri bu süreçte yer alan
önemli kurumlardır.



Yerel düzeyde ise İl Valisi ve ona bağlı İl Kurtarma ve Yardım Komitesi tek ve tam yetkilidirler.


Doğal Afetler-Etkinlikleri
TÜRKİYE’DE DOĞAL AFETLER ETKİNLİKLERİ



ETKİNLİK (Doğal Afetler Genel)

Türkiye’de görülen önemli doğal afetler ve nedenleri kısaca aşağıya
çıkartılmıştır. Kendi yörenize uyarlayarak kullanabilirsiniz.

Türkiye’de görülen Doğal Afetler:

Deprem, Heyelan, Sel ve Taşkın, Yangın, Çığ

Doğal Afetlerin Sebepleri:

a)Deprem: Aktif fay hatlarının bulunması. Depremin şiddeti fayın özelliği ve uzunluğuna bağlıdır.

b)Heyelan: Yamaç dengesinin bozulması, yamaçlarda yapılan çalışmalar, bitki örtüsünün tahrip edilmesi.

c)Sel ve Taşkınlar: Akarsu yatak kapasitesi üzerinde yağış olması, alt
yapı yetersizliği, arazinin hatalı kullanılması, bitki örtüsünün tahrip
edilmesi, drenaj sisteminin yetersizliği

d)Yangın: Aşırı sıcaklıklar, şiddetli kuraklık, yıldırım düşmesi,
şiddetli rüzgârlar. İnsan kaynaklı olarak ( ihmal, dikkatsizlik, kaza,
kasıt)

e)Çığ: Bitki örtüsünün olmaması, kuvvetli eğim, çok kar yağışı, arazi
eğim dengesinin bozulması, insan faaliyetleri (ulaşım, dağcılık, turizm
vs.)



Afetlerin Etkileri:

Afetlerin etkileri iki ana grupta toplanabilir. Maddi hasar, Manevi hasar.

Manevi hasar olarak; İnsan kaybı, Yaralanmalar, Moral bozukluğu, psikolojik sorunlar, sakatlanmalar vs.

Maddi hasar olarak; Evlerin, yolların, havaalanlarının,
limanların, fabrikaların, ormanların, Hayvanların, Tarımsal alanların,
Toprakların vb kaybedilmesi.

ETKİNLİK (Deprem)

Deprem-Nüfuslanma-Topraklar arasındaki ilişki;

İnsanlar için en uygun toprakların % 70 i 1 ve 2. derece deprem
sahalarında yer almaktadır. Bu nedenle nüfusumuzun % 70 den fazlası
deprem tehlikesinin en yüksek olduğu 1. ve 2. deprem kuşakları üzerinde
toplanmasına neden olmuştur.

1. ve 2. derece en şiddetli depremlerin meydana geldiği yerler, verimli
topraklar, engebesiz düz araziler, zemin yapısı gevşek dolgu alüviyal
arazilerdir. Bu tür araziler ise insanların yaş***** en uygun
yerlerdir. Örneğin sanayi tesislerimizin % 90 ı bu tür arazilerde
kurulmuştur. Dolayısı ile deprem riski çok yüksek olan bu tür
arazilerden fazlaca yararlanma zorunluluğu vardır. Yapılacak tek şey
depremle yaşamasını öğrenmek, depreme uygun yapılaşmayı sağlamaktır.
Çünkü “deprem öldürmez, binalar öldürür”



ETKİNLİK (Depremler)

Türkiye’de Depremlerin Dağılışı:

Türkiye deprem haritası incelendiğinde Türkiye’nin büyük bir bölümünde şiddetli depremlerin olduğu görülmektedir.

Özellikle Kuzey Anadolu Fay Kuşağı, Batı Anadolu Fay Kuşağı, Doğu
Anadolu Fay Kuşağı ve yakın çevresinde büyük depremler olmuştur.

Depremler ile Yer Şekillerinin İlişkisi:

Fay hatları dağlar ile çöküntü alanlarının kesiştiği yerlerden
geçmektedir. Dolayısı ile dağların uzanışı ile fayların uzanışı
paralellik göstermektedir. Türkiye’deki Dağlar ile fay hatları genel
olarak doğu-batı uzanışlıdır.

Türkiye’nin 1.derece aktif fayları Kuzey Anadolu Dağları, Batı Anadolu
Dağları ve Güneydoğu Toros dağlarına paralel uzanmaktadır.

Her yerde aynı şiddette deprem olmamasının sebepleri:

Fayların türü ve fayların uzunluğu her yerde farklı şiddette deprem üretmektedir.



ETKİNLİK (Orman Yangınları)

Ormanların yoğun, yangınların az olduğu yerler:

Türkiye’nin Kuzey kıyıları: Karadeniz bölgesi, özellikle doğu ve batı Karadeniz bölümleri ile Marmara bölgesinde Yıldız dağlarının kuzey yamaçları.

Kuzeydoğu Anadolu; Kars ve Ardahan çevresi

Türkiye’de Orman yangınlarının az olduğu yerlerde yangın azlığının sebepleri:

Buralarda yaz kuraklığının olmaması, sıcaklıkların fazla yükselmemesi,
ağaçların ve orman altı otlarının sürekli yeşil yanmaya dirençli
olması. Havanın genelikle nemli ve yağışlı olması yangınlara karşı
dirençli olmasını sağlamaktadır.

1937-2000 Arası orman yangın sayısı ve yanan alan ilişkisi:

1937-2000 yılları arasındaki orman yangınları sayısı ile yangın
alanları arasında istikrarsız bir ilişki vardır. Yani bazı yıllar az
yangınlarda daha fazla alan kaplayan orman yanmıştır.

Günümüze doğru orman yangınları sayısı genel orak artmakta iken, yanan orman alanı ise azalmaktadır.

Nedeni: Orman yangınlarını önlemeye yönelik tedbirlerin etkili olmasıdır.

Yangınlarla mücadelede başarılı olunurken, yangın oluşumunu önlemede başarısızlık vardır.

Yangınlara karşı en iyi mücadele yangının oluşumunu önlemektir. Bu
nedenle bütün insanlarımız yangıların olmaması için gerekli bilince ve
davranışa sahip olmalıdır.

ETKİNLİK (Çığ )
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Çığ felaketi olan yerlerin coğrafi özellikleri:

Çığ felaketi özellikle yer şekillerinin dağlık ve engebeli olduğu, çok
eğimli yüzeylerin fazla olduğu yerler ile kar yağışının çok olduğu
yüksek yerlerde meydana gelmektedir.

Genel olarak buralarda bitki örtüsü fakirdir.

Bu özellikler; en etkili çığ felaketi olan Tunceli, Bingöl, Bitlis gibi
Doğu Anadolu Bölgesinin doğu kesimlerinde etkili olmasına sebep
olmaktadır.

Çığ Felaketinin Yerleşmelere zarar vermesinin sebepleri:

Yerleşmelerin dik yamaçların eteklerinde kurulması,

Eğimli yüzeylerde yol açılması

Yamaçlardaki bitki örtüsünün tahrip edilmesi

Yerleşmeleri çığ felaketine karşı koruyacak tedbirlerin alınmaması

Türkiye’de Çığ felaketinin en az en çok olacağı iki örnek şehir:

En az: İzmir, kar yağışının olmaması, eğimli yüzeylerin azlığı

En Fazla: Hakkari, Eğimli yüzeylerin çok olması, kar yağışının çok olması ve uzun süre yerde kalması.



ETKİNLİK (Afetler Genel)

TÜRKİYE’DE EN ÇOK YAŞANAN AFETLER VE NEDENLERİ


1-Depremler

Jeolojik yapı,

Faylar: Fayları Türü, Fayların Uzunluğu

2-Sel ve Taşkınlar

Yağış Miktarı

Bitki Örtüsü

Arazi Kullanımı

Jeomorfolojik özellikler: Yer Şekilleri, Eğim

Drenaj Özellikleri: Yatak özellikleri, Drenaj Sistemi

3- Kütle Hareketleri

Kayaç Türü

Tabakaların Uzanışı

Suya Doygunluk

Arazi Kullanımı: Yanlış yerleşimlerin etkisi, Yol tünel köprü yapımı, Maden ocağı açma

Jeomorfolojik özellikler: Eğim, Yer Şekli

4- Orman Yangınları

Türkiye’nin Matematik Konumu

İnsan Faktörü

Jeomorfolojik özellikler: Engebe, Eğim, Toprak özellikleri

İklim Özellikleri: Sıcaklık, Nem, Basınç, Rüzgarlar

5- Çığ

Bitki örtüsü: Sıklığı, Türü

İklim Özellikleri: Sıcaklık, Yağış

Jeomorfolojik Özellikler: Eğim, Yer Şekli


ETKİNLİK



AFET TÜRÜ
TÜRKİYE’NİN COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ

YÜZEY ŞEKİLLERİ
İKLİM
BİTKİ ÖRTÜSÜ
JEOLOJİK YAPI
ARAZİ KULLANIMI

DEPREM



Fay Hatları: Aktif ve Uzun faylar


SEL
Eğimli arazinin çokluğu
Faz yağış Kar erimeleri
Bitki örtüsünün tahribi

Akarsu yataklarının su akışını engelleyecek şekilde kullanımı

TAŞKIN
Eğimli arazi
Faz yağış, Kar erimeleri
Bitki örtüsünün tahribi

Akarsu yataklarının su akışını engelleyecek şekilde kullanımı

KÜTLE HAREKETLERİ
Eğimli arazi
Bol yağış
Bitki örtüsünün tahribi

Yamaç kazıları

ÇIĞ
Dağlık ve engebeli arazi
Kar yağışının yoğun olduğu yerler
Orman ve bitki örtüsünden yoksun yerler

Titreşim yaratan faaliyetler

ORMAN YANGINLARI
Dağlık ve engebeli arazi
Çok yüksek sıcak ve Kuraklık, Şiddetli Rüzgarlar, Yıldırım düşmesi
Yanmaya uygun kuru bitkiler

Piknik, enerji nakil hatları, anız yakımı, tarla açma,
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
 
11.Sınıf Konuları ve Etkinlikleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.forumyok.forumm.biz :: ÖĞRENCİ ÖZEL :: Coğrafya :: Soru-Cevap-Konu Anlatım-
Buraya geçin: