www.forumyok.forumm.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 11. sınıf bütün konular

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11. sınıf bütün konular Empty
MesajKonu: 11. sınıf bütün konular   11. sınıf bütün konular Icon_minitimePerş. Ara. 17, 2009 1:59 am

(Tanzimat Edebiyatı)

Tanzimat Edebiyatının Genel Özellikleri

Tanzimat Edebiyatı, bir kültür ve siyasi hareketin sonucu olarak ortaya
çıkmış bir edebi akımdır. 3 Kasım 1839′da Reşit Paşa tarafından ilan
edilen ve Gülhane Hattı Hümayunu da denilen yenileşme beratının
yürürlüğe konmuş olmasından doğmuştur. Bu olay daha sonraları Tanzimat
Fermanı olarak adlandırılacak,gerek siyasi alanda gerek edebi ve
gerekse toplumsal hayatta batıya yönelmenin resmi bir belgesi
sayılacaktır. Edebiyat Tarihçilerimizde 1839 yılını Tanzimat
edebiyatının başlangıcı olarak kabul edeceklerdir.

19. yy. Osmanlı İmparatorluğu’nda artık gerileme ve çöküş devrinin
başladığı dönemdir. Ardı ardına alınan yenilgiler, geniş Osmanlı
topraklarında birbiri ardına gelen isyanlar, yönetimi bir arayış içine
çekmiş, III. Selim devrinde ilk kez orduda yapılan ıslahat hareketleri
ile Avrupa’nın teknik ve kültürel üstünlüğü karşısında imparatorluk
yönünü batıya çevirmek zorunda kalmıştır. Gülhane Hattı Hümayunu’nun
yürürlüğe konmuş olmasıyla her alanda bir yenileşme hareketi
başlamıştır.


Okullarda öğretimin Türkçe‘ye dönmesi, gazeteciliğin başlaması ve
gelişen milliyetçilik sonucunda edebi yenileşme de beraberinde gelmiş,
bu değişmelere,uyanan yeni fikir akımlarına paralel olarak ortaya
çıkmış, yeni bir medeniyet değişiminin sonucu olarak gelişmiştir.
Tanzimat dönemiyle birlikte edebiyatımızda sosyal ve siyasal konuların
yanında günlük olaylar tartışma alanına çekilmiştir.

1860ta tercüman-ı ahval gazetesinin yayımlanmasıyla başlar, 1896′ya
kadar sürer. Sarsıntılar geçiren Osmanlı İmparatorluğu durumunu
kurtarmak için, ordudan başlayarak ıslahat ve devrim hareketlerine
girişiyordu . 3. Selim , 2. Mahmut , Abdülmecit dönemleri böyle
geçmiştir.

Bu ortamda Batıcı ve yenilikçi olan şair ve yazarlar, sanatlarını
toplum için kullandılar. Fransız kültürüyle kültürüyle yetişmiş
,romantik ve ülkücüydüler. Divan şiirini yıkmaya çalıştılar. Çok
yönlüydüler: şair,romancı,tiyatro yazarı…vb. Sanattan çok,fikir ve ülkü
peşindedirler; zulme,haksızlığa karşı savaş açarlar. Vatan
,millet,hürriyet,adalet,meşrut iyet kavramlarını heyecanla savunurlar.
Daha geniş kitlelere seslenebilmek için ,dilde sa****k yanlısıdırlar.
Hemen hepsi politikacı ve mücadele adamıdırlar. Tanzimat ikinci
döneminde realizimin etkisi görülür. Şiirde konu birliğini sağladılar.
Aruzla yazdılar. Düzyazı dilini şiire uyguladılar. Roman,hikaye, makale
gibi türler,edebiyatımıza bu dönemde girdi. İlk Tanzimatçılar ,Divan
şiirinin nazım biçimlerini kullandılar.

Genel özellikler:

a. Bu dönem sanatçıları, Divan edebiyatında hiç bulunmayan
makale, tiyatro, roman, hikaye, anı, eleştiri gibi yeni edebiyat
türleri getirmişler, Divan edebiyatında bulunan şiir, tarih, mektup
gibi edebiyat türlerini Batı anlayışına göre yenileştirmişlerdir.



b. Tanzimat edebiyatının özellikle ilk devirlerinde yetişen
sanatçıların çoğu (Ziya Paşa, Namık Kemal) Montesquieu, Rousseau,
Voltaire gibi Fransız devrimci yazarlarının etkisi altında kalarak,
makale ve şiirlerinde zulme, haksızlığa, geriliğe karşı şiddetli bir
dille mücadeleye girişmişler; vatan, millet, hürriyet, hak, adalet,
kanun, meşrutiyet gibi kavramları yaymaya çalışmışlar, “toplum için
sanat” anlayışını benimsemişlerdir.



c. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen sanatçılar ise
(Recai-zâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit, Sami Paşa-zâde Sezai) toplum
işlerine daha az karışmışlar, “sanat için sanat” anlayışını benimser
görünmüşlerdir.



Klasisizm, bir akım olarak bizim edebiyatımızı etkilememiştir.
Kimilerinin etki saydığı, Ahmet Vefik Paşa’nın Molieré’den çevirileri
ve uyarlamalarıdır. Çeviri yapmak, o akımdan etkilenmek değildir.
Şinasi ise Romantizme (Coşumculuğa) kapılmadığı için Klasisizmin
etkisinde gibi düşünülürse de bu yaklaşımlar doğru değildir. Özetle:
Klasisizm, bir akım olarak bizim edebiyatımızı etkilememmiştir.



d. Çoğu Fransız edebiyatını örnek olarak alan bu sanatçıların
bir kısmı Ahmet Vefik Paşa, Realizm (Recai-zâde Mahmut Ekrem, Sami
Paşa*zâde Sezai Nabi-zâde Nâzmi.) akımının etkisi altında eserler
vermişlerdir.



e. Tanzimat edebiyatı, Divan Edebiyatı’nın tersine olarak,
seçkin kişiler için değil, halk için meydana getirilen bir edebiyat
düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. Bu görüşü benimseyen Şinasi, Ziya Paşa,
Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ali Bey özellikle makale, tiyatro, anı,
kısmen de olsa roman türlerinde eserler vermişlerdir. Tanzimat
edebiyatının ikinci devrinde yetişen Recai-zâde Mahmut Ekrem, Abdülhak
Hamit, başta olmak üzere bazı edebiyatçılar ise bu amaçtan uzaklaşmış
görünmektedirler.



f. Dilin sadeleşmesi, konuşma dilinin yazı dili haline gelmesi
düşüncesi savunulmuştur. Tanzimat edebiyatının başlıca sanatçıları dil
konusunda bu düşünceyle birlikte, eski alışkanlıklarından kurtulup da
öz Türkçe yazmış değildir. Türkçe, daha çok, tiyatro; anı, mektup, bir
dereceye kadar da makale ve romanlarda kullanılmıştır. Tanzimat
edebiyatının ikinci devrinde yetişen sanatçılar ise konuşma dilinden
uzaklaşarak Divan Edebiyatı geleneklerini sürdürmüşlerdir.



Birinci Dönem Tanzimat Edebiyatı

1860-1876 yillari arasında Tanzimat edebiyatinin birinci dönem temsilcileri Şinasi, Ziya Paşa, Namik Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami ve Ahmet Vefik Paşa’dir.



Bu dönemde sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir. Bu sebeple
şiirde söyleyişe değil fikire önem verilmiştir. Dilde sadeleşme fikri
savunulmuş ama uygulanamamıştır. Hece vezni ve halk edebiyatı da
savunulmuş ama sözde kalmiştir. Divan edebiyatına tümden karşı çıkılmış
ve ağır bir dille eleştirilmiştir. Fransız edebiyatı örnek alınarak
romantizmden etkilenilmiştir.



Roman, tiyatro, makale gibi batıdan alınan türler ilk defa bu dönemde
kullanılmıştır. Noktalama işaretleri de ilk defa bu dönemde
kullanilmiştir. Kölelik ve cariyelik, romanlarda sıkça işlenmiştir.
Romanlar teknik bakımdan oldukça zayıftır. Yer yer olayların akişi
kesilerek okuyucuya bilgiler verilmiştir, uzun uzun tasvirler yapılmış,
tesadüflere sıkça yer verilmiştir.



Edebiyatçılar edebiyatın yanında devlet işleriyle, siyasetle de bilfiil ilgilenmişlerdir.

Dönemin Edebiyatçıları


Şinasi (1826-1871): Türk edebiyatında yeniliklerin öncüsüdür.
1860’ta Tercüman-ı Ahval’i (ilk özel gazete), 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı
çıkardı. İlk makaleyi (Tercüman-ı Ahval mukaddimesi), ilk piyesi (Şair
Evlenmesi) o yazdı. Noktalama işaretlerini de ilk defa o kullandı. La
Fontaine’den fabllar tercüme etti. Lamartin’den de manzum çevirileri
vardır. İlk şiir çevirilerini de o yaptı. Nesirlerinde dili sade;
şiirlerine ise ağırdır. Tanzimat Fermanı’nı ilân eden Mustafa Reşit
Paşa için yazdığı iki kasidesi ünlüdür. Bu kasidelerdeki övgüleri divan
şiirindekinden daha abartılıdır. O, başarılı bir şair ve yazar
olmamasına rağmen batı edebiyatından alınan yeni türlerle
edebiyatımızın batılılaşmasında en çok onun emeği vardır.



Eserleri: Şair Evlenmesi (Piyes; edebiyatımızdaki ilk tiyatro
eseri), Müntehabat-ı Eşar (Şiir), Divan-ı Şinasi (Şiir), Durub-ı
Emsal-i Osmaniye (ilk ata sözleri kitabı), Tercüme-i Manzume (çeviri
şiirler)



Ziya Paşa (1829-1880): Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan batı
edebiyatına yönelmiştir. Fikren yenilikçi olmasına rağmen eserlerinde
eskiyi, divan şiiri geleneğini devam ettirmiş, gazel ve kasideler
yazmıştır. En meşhur terkib-i bent ve terci-i bent şairimizdir.



Harabat adlı bir divan şiiri antolojisi vardır. Daha önce “Şiir ve
Inşa”da divan şiirinin bizim şiirimiz olmadigini, asil şiirimizin halk
şiiri oldugunu söyleyen şair, eski şiir gelenegini sürdürmüş,
Harabat’ta âşik şiirini eleştirmiştir. Bunun yaninda sade dilden
yanadir, ama kendisi agir bir dil kullanir. Bu onun içinde bulundugu
bir ikilemdir. Hem eskiyi eleştirmekte hem de gelenegi devam
ettirmektedir.

Eserleri:
Harabat: Divan Şiiri antolojisi, Külliyat-i Ziya
Paşa/Eş’ar-ı Ziya: Divan şiiri tarzındaki şiirleri (gazel, kaside ve
şarkılar), Terkib-i Bent, Terci-i Bent: Bugün dahi dillerden düşmeyen
beyitleri vardır. Zafername: Hiciv türünde bir kasidedir. Âlî Paşa’yı
yermek için yazmıştır. Rüya: Mensur, Defter-i Âmal: Hatıraları.

Namık Kemal (1840-1888): Tanzimat edebiyatının en hareketli ve
heyecanlı ismidir. Vatan şairi olarak tanınır. Şiirlerinden çok
nesirleri ile tanınır. Edebiyatta hürriyet kavramını ilk kullanan
şairdir. Şiirlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarını
işlemiştir. Hürriyet Kasidesi, Vatan Şarkısı ve Vatan Mersiyesi bu
konuları içerir.

Namık Kemal de eski kültürle yetişmiş, divan şiiri eğitimi almış,
gazeller, kasideler yazmıştır. Fakat o da sonradan divan edebiyatını
eleştirmiştir. Ziya Paşa’nın Harabat’ına karşı Tahrib-i Harabat’ı
yazarak eskiye olan tepkisini ortaya koymuştur. Şinasi’nin kurduğu
Tasvir-i Efkâr’ı, Şinasi Paris’e kaçınca Namık Kemal çıkarmaya başladı.
Daha sonra kendisi de Ziya Paşa ile Paris’e kaçarak orada Hürriyet
gazetesini çıkardı. İstanbul’a döndükten sonra İbret gazetesini
çıkardı. Eserlerinde romantizmin etkisi görülür. Tiyatroyu faydalı bir
eğlence olarak görmüştür.

Eserleri:
İntibah: İlk edebî roman. Cezmi: İlk tarihî
roman. Tahrib-i Harabat, Takip: İlk edebî eleştiri. Ziya Paşa’nın
Harabat’ını eleştirmek için yazmıştır. Renan Müdafaanamesi: İlk
eleştiri. Vatan Yahut Silistre: oyun Celâlettin Harzemşah: oyun.
Gülnihal: oyun. Onun en başarılı tiyatro eseridir. Âkif Bey: oyun
Zavallı Çocuk: oyun Kara Belâ: oyun, Osmanlı Tarihi, Kanije Muhasarası,
İslâm Tarihi: tarih

Ahmet Mithat Efendi (1844-1912): Edebiyat, tarih, coğrafya,
ziraat, iktisat alanlarında eserler vermiştir. Edebiyat yapmak için
değil, okuma zevki aşılamak ve halkı eğitmek gayesiyle yazmıştır.

En velût yazarımız odur. Yazı makinesi olarak bilinir. Asıl ilgi
alanları, gazetecilik, romancılık ve hikâyeciliktir. Otuz altısı roman
olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır. Romanları tür bakımından
çeşitlilik gösterir: macera, aşk, polisiye, tarih… Dili sadedir, çünkü
eser vermekteki amacı halkı eğitmektir. Hatta romanlarında olayın
akışını keserek okuyucuya bilgiler de vermiştir.

Eserleri: Romanları: Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey’le Rakım Efendi, Paris’te Bir Türk, Yeniçeriler…
Çıkardığı gazeteler: Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat
Hikâyeleri: Letaif-i Rivayet

Şemsettin Sami (1850-1904): Dil alanındaki eserleri ile tanınır.
Kamus-ı Türkî adlı sözlüğü edebiyat ve dil alanında en önemli
eserlerdendir. Kamus-ı Arabî ve Kamus-ı Fransevî: Diğer sözcükleri
Kamusul-a’lâm: Ansiklopedik sözlük
Sefiller: Hugo’dan çeviri.
Robenson Cruose: çeviri roman

Ahmet Vefik Paşa (1823-1891): Milliyetçilik ve Türkçülük
akiminin en önemli isimlerindendir. Tiyatro uyarlamalari ve çevirileri
vardir. Bursa’da bir tiyatro yaptırmış, burada tercüme ettiği eserleri
sahnelettirmiş, halkı tiyatroya gitme konusunda yönlendirmiştir.

Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini çevirmiştir. Tarih ve dil
alaninda da eserleri vardir. Ebulgazi Bahadir Han’ın Şecere-i Türk’ünü
Çağataycadan çevirmiştir.
Lehçe-i Osmanî: sözlük
Atalar Sözü: ata sözleri mecmuası
Hikmet-i Tarih ve Fezleke-i Tarih-i Osmanî adlı, tarihle ilgili eserleri de vardır.


İkinci Dönem Tanzimat Edebiyatı

1876-1896 yılları arasında ikinci dönemin tanınmış temsilcileri
Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Paşazade Sezai ve
Nabizade Nazım’dır. İkinci dönem edebiyatçıların sanat anlayışları
birincilerden farklıdır. İkinci dönemde sanat sanat içindir anlayışıyla
eserler verilmiştir. Bunun sebebi bu devirde idarenin daha baskıcı
davranmasıdır.



Bu dönemde batı edebiyatı örnekleri daha başarılı bir şekilde ortaya
konmuştur. Dönemin sanatçıları devlet işleriyle, siyasetle, toplum
meseleleriyle değil sadece sanatla ilgilenmişlerdir. Birinci dönem
sanatçılarının toplumsal sorunlarla ilgilenmelerine karşın bu dönem
sanatçıları kişisel konu ve temaları işlemişlerdir. Bu yüzden dilleri
daha ağırdır. Dönemin romanlarında realizmin, şiirinde ise romantizmin
etkisi vardır.

Dönemin Edebiyatçıları



Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914): Şiir, roman, hikâye,
tiyatro, eleştiri, edebî bilgiler türlerinde eserler vermiştir.
Şiirlerinde hüznü ve elemi işlemiştir. **ümü hatırlatan tabiat
manzaraları, hüzünlü duygular, romantik güzellikler, solgun güller,
kitap yaprakları arasında kurutulmuş çiçekler, küçük kuşlar onun
şiirlerinin konuları arasındadır. Oğlu Nejad’ın ölümü; işli, üzüntülü
şiirler yazmasında etkili olmuştur. Edebiyatta yenileşmeden yanadır.
Muallim Naci ile aralarında bu konularda tartışmalar olmuştur.



Eserleri

Nağme-i Seher: Şiir
Yadigâr-ı Şebab: Şiir
Pejmürde: Şiir
Zemzeme: Şiir. Önsüzünde edebiyat hakkındaki düşünceleri ve edebî
eleştirileri vardır. (Bu esere Muallim Naci “Demdeme” ile karşılık
vermiştir.)

Muhsin Bey: Hikâye
Şemsa: Hikâye
Araba Sevdasi: Roman. Realizmin etkisiyle yazilmiştir ve bati hayranligi yolunda düşülen garip durumları eleştirir.
Çok Bilen Çok Yanılır: Komedi
Afife Anjelik: Tiyatro
Vuslat: Tiyatro
Atala: Tiyatro
Talim-i Edebiyat: Edebî bilgiler içerir.

Samipaşazade Sezai (1860-1936):Batili tarzda hikâyeleri ve bir
romani vardir. Sergüzeşt adli romani realizme dogru atilmiş bir
adimdir. Küçük Şeyler adli hikâye kitabi Fransiz realistlerinin sanat
anlayişlarina uygundur. Rumuzul-edeb, bazi makale, hikâye ve
sohbetlerini içerir. Romantik özellikler taşiyan şiirler de yazmiştir.
Şiir isimli bir de piyesi vardir. “İclâl”de, yeğeni İclâl’in ölümü
üzerine yazdığı mersiye, bazı nesirleri ve hatıraları vardır.



Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937): Edebiyatta batılılaşmanın
asıl ihtilâlcisidir. Şair-i Azam olarak bilinir. Kurallara uymayan,
batı şiirinde gördüğü her yeniliği Türk şiirine uygulayan, divan
şiirini bitiren o olmuştur. Doğu ve batı şiirini işlendikleri yerlere
giderek öğrenmiştir. Sanatında romantik etkiler vardır. Zengin bir
lirizm bulunan şiirlerinde vezne, kafiyeye, söze, dile pek önem
vermemiştir. Taşkınlık ve yücelik, söyleyişteki tezat onun şiirinin
önemli özellikleridir. Şiirlerinde ve tiyatrolarında tarihî konular
önemli bir yer tutar. Soyut kavramlar, hayat, tabiat, ölüm, insan, onun
işlediği konulardır.



Şiirleri: Sahra, Belde, Makber, **ü, Bunlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam…



Yirmiye yakın tiyatrosu vardır. Sahnelenmesi imkânsız tiyatro eserleri
yazmıştır. Bu eserlerde insanların yanında ölüler, ruhlar, hayaletler,
periler de rol alır. Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî konuları
işlemiştir. Bazı oyunlarında Shakespeare’in tesiri görülür. Hepsi de
dramdır ve bazıları mensur bazıları da manzumdur. İlk tiyatro eseri
Macera-yı Aşk’tır. Tarık, Finten, Eşber, Nesteren, Sardanapal, İlhan,
Hakan, Liberte önemli tiyatro eserleridir.



Nabizade Nazım (1862-1893): Romanlarıyla ve hikâyeleriyle
realizmin ve natüralizmin temsilcisidir. Karabibik, edebiyatımızda
Anadolu konulu ilk hikâyedir. Köy romanı olarak bilinir. Köy hayatı tam
bir realizmle yansıtılmıştır. Zehra, ilk psikolojik roman örneğidir.
Eserde tasvir ve tahliller geniş yer tutar.

Diğer hikâyeleri: Yadigârlarım, Bir Hatıra, Sevda, Haspa



Muallim Naci (1850-1893): Eski şiirin savunucusu ve
temsilcisidir. Eski-yeni konusunda Recaizade ile aralarında tartışmalar
olmuştur. Naci göze hitap eden kafiyeyi savunurken, Recaizade kulağa
hitap eden kafiyeyi savunmuştur. Tartışma konusu, “abes” ve “muktebes”
kelimelerinin -eski yazıda- kafiyeli olup olmadıklarıdır. Batılı şiiri
benimsememesine rağmen bu alanda başarılı şiirler yazmıştır.

Şiir kitapları: Ateşpare, Şerare, Füruzan, Sünbüle
Edebî eseri: Istılahat-ı Edebiye
Sözlüğü: Lûgat-ı Naci


Ara Nesil (1880-1896)



Tanzimat edebiyatının ikinci kısmı ile Servet-i Fünun arasında kalan
dönem. Bu nesil Servet-i Fünun’un hazırlayıcısıdır. En çok Recaizade
Mahmut Ekrem’in ve Muallim Naci’nin etkisinde kalmışlardır. Bu dönemde
eski-yeni tartışmaları yaşandı (Ekrem-Naci). Natüralizm bu dönemde
edebiyatımıza girdi ve tartışıldı (Natüralizmi Beşir Fuat savundu).
Serbest müstezat ve sone kullanıldı. Cümlelerin bir tek dizede bitmesi
anlayışı terk edildi. Yeni terkipler ve kelimeler bulundu. Kafiyesiz
şiirler de yazıldı. Kulak için kafiye denendi.



Dönemin sanatçıları:


Abdülhalim Memduh, Ali Ferruh, Ali Kemal, Ali Nusret, An****b Mehmet
Faik Esad, Beşir Fuad, Fatma Aliye, Fazlı Necib, İsmail Safa, İsmet
Bey, Mehmed Celâl, Menemenlizade Mehmed Tahir, Nabizade Nazım.


Bu dönemde elliye yakın çıkan mecmuadan birkaçı:


Bahçe, Şark, Hazine-i Evrak, Mecmua-i Âşâr-ı Edebiye, Mecmua-i
Ebuzziya, Hafta, Âfak, Güneş, Berk, Gayret, Risale-i Hafi, Nokta,
Servet-i Fünun (1928’den sonra Uyanış adıyla), Mekteb, Hazine-i Fünun
Malûmat, Resimli Gazete…


Tanzimat Edebiyatında Edebi Gelişmeler

Tanzimat edebiyatında en önemli yenilik, nesirde, anlatım kuruluşunda
görülür. Bu akımda söz hüneri göstermek değil, bazı düşünceleri halka
yaymak amaçlandığından, “seci” ler atılmış, asıl düşünce ile ilgisi
bulunmayan doldurma sözlere yer verilmemiş, düşünceler sayfalarca süren
uzun cümleler yerine kısa cümlelerle anlatılmaya çalışılmıştır.

İlk zamanlarda Ziya Paşa, Namık Kemal başta olmak üzere bu akımın
öncülüğünü yapan edebiyatçılar Divan Edebiyatı nazım biçimlerinin
dışına pek çıkılmamış, yeni düşünceler eski biçimler içinde söylenmiş
olsalar da sonraları eski biçimler tamamen bırakılarak yeni biçimler
kullanılmaya başlanmıştır. Recai-zâde Mahmut Ekrem, özellikle Abdülhak
Hamit in eserlerinde bu açıkça görülmektedir. Türk Edebiyatı’na yeni
giren yazı türleri önceleri Fransızca’dan yapılan manzum çevirilerde
görülmüş, telif şiirlerde çok sonra kullanılmıştır. Beyitlerin başlı
başına birer bütün olmasıyla yetinilmeyip, bütün mısralar aralarında
bir anlam bağı bulunmasına, Divan şiiri’ndeki “parça güzelliği”
anlayışı yerine şiirin baştan sona kadar belli bir düşünce etrafında
gelişmesine; yani konu birliğine ve bütün güzelliğine önem verilmiştir.



Şiirin konusu genişletilmiş, günlük hayatla ilgili her türlü olay,
duygu ve düşünce şiirlerde yer almıştır. Genel olarak aruz vezni
kullanılmakla birlikte, Türk‘lerin öz vezninin hece vezni olduğu kabul
edilmiş, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Cevdet Paşa başta olmak üzere bu
vezinle yazmaya özen gösterilmiş fakat bu istek geniş bir akım halini
alamamış, girişilen birkaç şiir denemesi ile yetinilmiştir.


Şiir

Tanzimat edebiyatı sanatçıları her şeyden önce şiirin konusunu ve
anlatımını değiştirdiler.Namık Kemal Lisan-i Osmani’nin Edebiyatı
Hakkında Bazı Mülahazalar” isimli eserinde uzun makalesinde
şiirin,fikrin gelişmesine ve halkın eğitilmesine olan büyük hizmetinden
söz eder.Divan edebiyatının gerçekle ilgisizliğine,yapmacıklığına,b
oşluğuna şiddetle hücum eden Namık Kemal,edebiyatın yeniden
düzenlenmesini ister.Bunun içinde her şeyden önce yeni bir anlatım
yolu,yeni bir dil bulunmasını gerekli görür.Dilin bir an önce konuşma
diline yaklaştırılması gerekliliğini savunur.Buna rağmen Tanzimat
şiirinin dilinin sade olduğunu söylemek zordur.



Tanzimat şirinin Divan şiirine bağlı kaldığı unsurlar daha çok biçim
alanındadır.Bu dönemde hece veznine olan ilgi biraz artmışsa da aruz
eski hakimiyetini sürdürmüştür.Divan şiirinin nazım şekilleri aynen
kullanılmıştır.



Şiirin konusu değişmiş,aşk,hasret,ayrılık gibi kişisel konular bir yana
bırakılmış,eşitlik,özgürlük,ad alet,hukuk gibi toplumsal konulara önem
verilmişitir.Ancak bu daha çok I.Tanzimatçılar denen Şinasi,Ziya
Paşa,Namık Kemal gibi sanatçılarda görülür.II.Tanzimatçılar denen
Recaizade Mahmut Ekrem,Abdulhak Hamit,Sezai’de ise kişisel konular
yeniden ele alınmıştır.

Tiyatro

Tanzimat dönemine gelinceye kadar edebiyatımızda Batılı anlamda sahne
tiyatrosu görülmez.Ancak halk arasında Karagöz ile
Hacivat,ortaoyunu,meddah gibi seyirlik oyunlar vardır.



* Karagöz bir kukla oyunudur.Değişik söz oyunlarıyla yanlış anlaşılan
sözlerle güldürü unsuru sağlanır.Eğlendirme amacı taşır.Karagöz adlı
cahil biriyle Hacivat adlı bilgili geçinen biri arasındaki atışmalarla
sürer gider.



* Ortaoyunu ise şehir meydanlarında ya da kendileri için hazırlanan
yerlerde Pişekar,Kavuklu,Zenne gibi sabit tiplerle oynanan güldürü
amaçlı seyirlik oyundur.



* Meddah tek kişilik bir oyundur.Yüksekçe bir yere çıkan meddah,değişik
şivelerle konuşarak anlattığı bir olayla güldürü oluşturur.



Bu oyunlar belli bir metne dayanmayan,oyuncuların oyun esnasında
konuşmalarıyla oluşan oyunlardır.Eğitici bir amaç taşımaz.Tanzimat
tiyatrosu ile bir okul sayılmış,halkın eğitilmesinde bir araç
sayılmıştır.Bunlarda sosyal eğitim önplandadır.Toplumda görülen
aksaklıklara doğrudan doğruya dokunmak veya tarihin ibret verici
olaylarını ele alıp onlardan ahlaki sonuçlar çıkarmak
amaçlanmıştır.Tanzimat tiyatrosundadil ve üslup konuşma diline ve
üslubuna çok yaklaşmıştır.Fakat ikinci dönem Tanzimatçılarda bilhassa
Hamit’in eserlerinde doğallığını gittikçe kaybetmiş,süslü,yapmacıklı
bir hale gelmiştir.



Tanzimat döneminin yayınlanan ilk tiyatro eseri Şinasi’nin Şair
Evlenmesi adlı tek per****k komedisidir.Tiyatro alanında eğitici
eserler ise Namık Kemal tarafından verilmiştir.



Roman ve Hikaye

Tanzimat dönemi öncesi Türk Edebiyatı’nda hikaye ve roman türleri
yoktu.Nesir alanında daha çok tarih,siyasetname gibi türler
verilmiş,olay kaynaklı tür mesneviler kullanılmıştır. Tanzimat nesir
alanında bir çığır açmış,onu şiirden daha etkili bir hale
getirmiştir.Süsten,özentiden uzak,halkın okuması,bilgilenmesi amacıyla
eserler ortaya koyulmuştur. Türk Edebiyatı’nda roman çevirilerle
başlamıştır.Bu alanda ilk eser Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon adlı
Fransız yazardan çevirdiği Telemak adlı romandır.Bir çok teknik
kusurlarla dolu olan bu eserin kahramanlarının yabancı olmasına rağmen
büyük ilgi gördü.Konusuyla,kahramanlarıyl a ilk Türk romanı ise
Şemseddin Sami’nin yazdığı Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı bir aşk
romanıdır.Bu da bir çok kusurlarla dolu basit bir romanndır.Edebi
sayılabilecek ilk roman Namık Kemal’in İntibah adlı romanıdır.



Hikaye alanında ise yine ilk eserler Tanzimat döneminde
verilmiştir.Özellikle Ahmet Mithat halk hikayeleri ile batı tekniğini
birleştirdi.Letaf-i Rivayat adlı hikaye serisi ile halk hikayelerini
modernleştirmeye çalıştı ve ve bu alandaki ilk batılı
eserlerdendir.Ancak modern anlamda ilk hikayecilik Sami paşazade
Sezai’nin Küçük Şeyler adlı eseriyle başlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11. sınıf bütün konular Empty
MesajKonu: Geri: 11. sınıf bütün konular   11. sınıf bütün konular Icon_minitimePerş. Ara. 17, 2009 2:00 am

Servet-i Fünun Döneminin Genel Özellikleri

1) ‘Sanat için sanat’ ilkesine beğlıdırlar.
2) Cümlenin dize ya da beyitte tamamlanması kuralını yıkmışlar
ve cümleyi özgürlüğüne kavuşturmuşlardır. Beyitin cümle üzerindeki
egemenliğine son verirler. Cümle istediği yerde bitebilir.
3) Servet-i Fünuncular aruz ölçüsünü kullanırlar. Ancak aruzun
dizeler üzerindeki egemenliğini de yıkarak, bir şiirde birden çok
kalıba yer vermişlerdir.
4) Onlar ‘her şey şiirin konusu olabilir’ görüşünü
benimsemişler; fakat dönemin siayasal baskıları nedeniyle aşk, doğa,
aile hayatı ve gün****k yaşamın basit konularına eğilmişlerdir.
5) Şiirde ilk defa bu dönemde konu bütünlüğü sağlanmıştır.
6) ‘Sanatkârâne üslup’ ve yeni bir ‘vokabüler’ (sözvarlığı) yaratma kaygısıyla oldukça ağır bir dil kullanmışlardır.
7) ‘Kafiye kulak içindir’ görüşünü benimserler.
8) Şiirde üç değişik biçim kullanmışlardır.
a) Batı’dan aldıkları ’sone’ ve ‘terza-rima’
b) Divan edebiyatından alıp, türlü değişikliklerle kullandıkları müstezat (serbest müstezat)
c) Bütünüyle kendi yarattıkları biçimler
9) Şiirde olduğu gibi romanda da (devrin siyasal baskıları nedeniyle) sosyal konulardan uzak dururlar.
10) Romanda, romantizmin kimi izleri bulunmakla birlikte genel olarak realizme bağlıdırlar.
11) Romanda da dil ağır, üslup sanatkârânedir.
12) Roman tekniği sağlamdır.
13) Yazarlar daha çok yaşadıkları ortamı anlatma yoluna gittikleri için konular, İstanbul’un çeşitli kesimlerinden alınmalıdır.
14) Betimlemeler gözleme dayalıdır ve nesneldir.
15) Bu dönem sanatçıları, devrin siyasal baskıları nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara pek fazla eğilmemişlerdir.
16) Her bakımdan Avrupalılaşmak gerektiğine inanmışlar ve Batının ilim, sanat ve edebiyatından yararlanmaya çalışmışlardır.
17) Dîvan edebiyatı büyük ölçüde zaafa uğratılmış, en ufak bir hamle yapamayacak hale getirilmiştir.
18) “Sanat, sanat içindir” anlayışı hakimdir. Bu yüzden sanatçılar halk yerine aydın zümreye seslenmişlerdir.
19) Ortaya koyulan edebî ürünlerin ağırlık noktasını aşk,
tabiat, merhamet, sanatkârın kendi günlük yaşayışı ve yakın çevresi
gibi ferdî konular ve psikolojik tahliller teşkil eder.
20) Şiir, hikaye, roman, edebi tenkit, makale ve mensur şiire
çok önem verilerek bu türlerde Batılı örneklere ulaşılmış; tiyatro,
mizah ve edebiyat tarihi gibi türler sönük kalmıştır.
21) Bu dönem şairleri, Dîvan edebiyatı nazım şekillerinin pek
çoğuna yer vermediler. Verdiklerinde ise çok büyük değişiklik yaptılar.
Ayrıca Fransız şiirinden aldıkları sone-terza-rimo gibi Batı
edebiyatını klasik nazım şekillerini kullandılar.
22) Hece vezni önemsenmemiş, bu vezinle sadece çocuk şiirleri
yazılmıştır. Aruza önem verilmiştir. Nazım, nesre yaklaştırılmıştır.
Göze göre kafiye değil, kulağa göre kafiye anlayışı benimsenmiştir.
23) En kusurlu yönleri, dil ve üsluptur. “Sanat, sanat içindir”
anlayışı ile hareket ettikleri için, konuşma dilinden uzaklaşarak,
anlaşılamayan bir dil ile süslü, yapmacık bir söyleyişe yöneldiler.

SERVET-İ FÜNÛN İLE TANZİMAT EDEBİYATI ARASINDAKİ FARKLAR


1. Tanzimat Edebiyatı’nda şiirin konusu güzel olan her şeydir,
Servet-i Fünûn’da güzel kelimesi kaldırılmış ve şiirin konusu sınırsız
bir şekilde genişletilmiştir.
2. Tanzimat‘ta rağbet görmüş olan metafizik ve sosyal konular Servet-i Fünûn’da mühim bir yer tutmaz.
3. Tanzimat Edebiyatı’nda dil ve üslup, Servet-i Fünûn’a göre daha sade ve anlaşılırdır.
4.Tanzimat Edebiyatı’nda tiyatro ön plandayken, Servet-i Fünûn’da şiir, roman ve hikaye ön plandadır.
5. Tanzimatçılar “toplum için sanat” görüşünü benimserken, Servet-i Fünûncular “sanat için sanat” görüşünü benimsemişlerdir.
6. Servet-i Fünûn Edebiyatı Tanzimat‘a göre halktan uzaklaşmıştır. Çünkü, Servet-i Fünûn aydın kesime hitap eder.
7. Tanzimatçılar realizm ve romantizme önem verirken, Servet-i Fünûncular parnasizm ve sembolizme önem vermişlerdir.

Servet-i Fünun Dönemi Gelişmeleri

Servet-i Fünun, daha önce Ahmet İhsan tarafından çıkarılan bir fen
dergisidir. Recaizade, 1895 sonlarında derginin başına Tevfik Fikret’i
getirir. Tanzimat’la birlikte başlayan edebiyatı Avrupa ruhu ve teknigi
içinde yenileştirme hareketi, 1896-1901 yılları arasında, Servet-i
Fünun dergisi etrafinda, Recaizade önderliginde toplanan yeni nesille
ikinci bir hamle yapmıştır.

Edebiyat-ı Cedide, diğer bilinen ismiyle Servet-i Fünun Edebiyatı, II.
Abdülhamit döneminde, Servet-i Fünun dergisi çevresinde toplanan
sanatçıların batı etkisinde geliştirdikleri bir edebiyat hareketidir.
Bu hareket 1896′dan 1901′e kadar etkili olmuş ve II. Abdülhamit’in
baskı döneminden geçmiştir. 16 Ekim 1901 yılında Hüseyin Cahit
Yalçın’ın Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” başlıklı makalenin
dergide yayınlanması üzerine dergi kapatılmış, dolayısıyla Servet-i
Fünun topluluğunun faaliyetleri de son bulmuştur.

Servet-i Fünun veya Edebiyat-ı Cedide devri, Türk edebiyatında 1860′tan
beri devam eden Doğu-Batı mücadelesinin kesin sonucunu (Batı
edebiyatının lehine) belirleyen aşamadır. Gerçekten yoğun ve dinamik
çalışmalarla geçen bu kısa dönem sonunda Türk edebiyatı, gerek anlayış,
gerek içerik, gerekse teknik bakımdan tamamıyla Batılı bir nitelik
kazanmıştır. Bu döneme Servet-i Fünun adının verilmesi bu edebi
hareketin Servet-i Fünun dergisinde gerçekleşmesindendir.Adından da
anlaşılacağı gibi önceleri ‘fen’ konularını ele alan bu derginin yazı
işleri müdürlüğüne Tevfik Fikret’in getirilmesiyle dergi, bütünüyle bir
edebiyat dergisi haline gelir (7 Şubat 1896).

Divan edebiyatına karşı kurulmasına çalışılan Avrupai Türk edebiyatını
ifade için kullanılan ‘Edebiyat-ı Cedide’ (yenilikçi edebiyatçıları)
teriminin bu harekete ad olması ise, hareketin bu terimi bütünüyle
benimseyip, kendi hakkında da sıkça kullanmasındandır. Bu hareketin
1901 yılında, Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızcadan çevirdiği ‘Edebiyat
ve Hukuk’ adlı makalesinin II:Abdülhamit yönetimince kışkırtıcı
bulunarak, derginin kapatılmasıyla son bulduğu kabul edilir.

Bu nesli Ali Ekrem, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Rauf,
Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celâl Sahir,
Hüseyin Suat oluşturur. Sonradan Halit Ziya da bu gruba katılmıştır.
Dönem, 2. Abdülhamit’in istibdat dönemidir. Dönemin bu özelliği
sebebiyle edebiyatçılar içe dönük davranmış, kişisel konuları,
içliliği, aşkı, karamsarlığı, hayal kırıklığını, tabiat güzelliklerini,
melânkoliyi ve üzüntüyü işlemişler; toplumsal sorunlara
değinmemişlerdir. Adeta yüksek zümre edebiyatı gibidir. Bunda
Recaizade’nin büyük etkisi vardır.

Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-ı Cedideciler denilen grup, Fransız
edebiyatının özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatına adapte etmeye
çalışmışlardır. Fransız realizmi örnek alınmıştır. Tanzimat döneminde
başlayan ve benimsenen, dildeki yabancı unsurları ayıklayarak sade
Türkçe’ye geçiş hareketi bu devirde durmuş, Arapca ve Farsça kelimelere
yeniden itibar edilmeye başlanmıştır.

Tanzimatçıların birinci dönem sanatçıları, sanat toplum içindir
prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat’ın ikinci
dönemindeki gibi sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmişlerdir.
Topluluğun üslûbu süslü ve sanatlı; ruh ve ifade tarzı ise Avrupai’dir.
Şiirde aruz vezni kullanılmakla birlikte, nazım şekillerinde ve
konularda büyük yenilikler yapılmıştır. nazmı nesre yaklaştırmışlar,
beyit bütünlüğü yerine konu bütünlüğünü esas almışlardır. Bir cümle
birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir.

Fransız şiirinden alınan sone ve terza-rima gibi şekiller ve serbest
müstezat çokça kullanılmıştır. Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmiştir.
Romanda ve hikâyede batılı anlamda başarılı örnekler verilmiştir.
Romanda tahlile ve teferruata yer verilmiş, modern kısa hikayenin ilk
örnekleri bu dönemde şekillenmiştir. Roman ve hikâyede olaylar ve
kişiler tamamen İstanbul’a, seçkin tabakaya aittir. Romanda realizmden,
şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir.

Bu dönemde gazetenin yerini dergiler almıştır: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Hazine-i Fünun, Resimli Gazete…


Şiir, roman, hikâye, tiyatro, tenkit ve hatırat türlerinde başarılı
eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en tanınmışları, Şiirde
Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif; Roman ve hikâyede
Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet
Müftüoğlu’dur.


Servet-i Fünun edebiyatına katılmayarak gene batılı anlayışla eserler
verenler arasında Ahmet Rasim hatırat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpınar
İstanbul’u anlatan romanları ile yeni Türk edebiyatını
desteklemişlerdir. Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasıyla
topluluk da dağılır.

Servet-i Fünun Döneminin Önemli Temsilcileri

Tevfik Fikret (1867-1915): Recaizade ve Hamit’in tesiriyle
batılı şiire yönelmiştir. Servet-i Fünun’un şiirdeki en önemli
temsilcisidir. Ilk şiirlerinde ferdî konulari (aşk, acima, hayal
kirikligi…) işler topluluktan ayri yazdigi şiirlerde toplumsal konulara
yönelir. Bu anlayişla yazdigi şiirlerinde temalar, hürriyet, medeniyet,
insanlik, bilim, fen ve tekniktir. Sis, Halûk’un Vedaı, Tarih-i Kadim,
Halûk’un Amentüsü adlı şiirlerinde bu konuları işler. Sanatının bu
ikinci döneminde dinlere de cephe alır, kutsal olan her şeye karşı
çıkar, hatta İstanbul’a dahi küfreder (Sis).

Fikret, aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. Serbest müstezadı
geliştirerek serbestçe kullanmıştır. İlk dönemde dili oldukça ağırdır.
Şiiri düz yazıya yaklaştırmıştır. Ahenge büyük önem verir. Şiirlerinde
şekil bakımından parnasizmin etkisi görülür. “Şermin”, onun çocuklar
için ve heceyle yazdığı şiirlerden oluşan bir eseridir.

Şairin, Batılı sanat anlayışını benimsemesindeki en önemli neden lisede
edebiyat öğretmeni olan Recaizade Mahmut Ekrem’den etkilenmesidir.
Sanat yaşamı iki ayrı dönem içerisinde incelenebilir. Birinci dönem
Servet-i Fünun hareketinin içinde bulunduğu dönemdir. Bu dönemde ’sanat
sanat içindir’ anlayışıyla ürünler vermesine karşın, yine de toplumsal
konuların sınırını (dönemin siyasal yapısına rağmen) zorlamıştır.



İkinci dönemde ise (1901′den sonra) toplumsal konulara yönelmiş,
‘toplum için sanat’ anlayışıyla ürünler vermiştir. Türk edebiyatının
Batılılaşmasında en büyük pay Tevfik Fikret’indir. Şiirleri hem biçim
hem de içerik olarak yenidir. Parnasizmden etkilendiğiaçıkça görülür.
Müstezadı, serbest müstezat yapan, nazmı düzyazıya yaklaştıran,
beyitin, aruzun egemenliğine son veren hep Fikret’tir.



En büyük özlemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun çağdaş medeniyet düzeyine
yükselmesidir. Bunu da Batı’dakifen ve teknolojinin ülkeye
kazandırılmasıyla gerçekleşeceğine inanır. Ona göre en öenmli varlık
insandır. Onların özgürlüklerini ve haklarını savunur. Dinlerin,
savaşlara kaynaklık etmesi nedeniyle dinleri bu yönüyle eleştirir.
Ülkenin geleceğini gençlikte görür, onlara ve çocuklara büyük bir sevgi
ve içtenlikle yönelir. Çocuklar için ilk kez şiirler yazan sanatçıdır.

Ayrıca şair, aruz ölçüsünü Türkçeye başarıyla uygulayan üç büyük
sanatçıdan biridir (Diğer şairler Yahya Kemal ve Mehmet Akif‘tir)



Eserleri: Rübab-ı Şikeste, Halûk’un Defteri, Rübabın Cevabı, Tarih-i Kadim, Doksanbeşe Doğru







Cenap Şahabettin (1870-1934): Servet-i Fünun’un Tevfik
Fikret’ten sonra en önemli şairidir. Asil meslegi doktorluktur. Ihtisas
için gittigi Fransa’da tıptan çok şiirle ilgilenerek sembolizmi
yakından takip etmiş ve bu akımdan etkilenmiştir. Şiirde kelimeleri
müzikal değerlere göre seçerek kullanır.



Tıp öğrenimi için gittiği Fransa’da edebiyatla ilgilenmişve
sembolizmden etkilenmiştir.Ancak sembolizmi kavramakta yetersiz kalmış,
şiirlerinde bol bol istiare kullanmış ve ses uyumuna dikkat etmiştir.
Ağır bir dil ve süslü anlatım en belirgin özellikleridir.Şiirlerinde
aruzun birden fazla kalıbına, genellikle de karışık kalıplarına yer
vermiştir. Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan şari Milli Edebiyat‘la
başlayan dilde sadeleşme çabalarına karşı çıkar. Aşk ve doğa en çok
işlediği konulardır.



Dili oldukça ağırdır. Bilinmeyen Arapca ve Farsça kelime ve tamlamalar
kullanır. Duygu ve hayal yüklü tamlamalar kurar. Serbest müstezadı çok
kullanmıştır. Aynı şiirde birden fazla aruz kalıbı kullanmıştır. Aşk ve
tabiat değişmez konularıdır. Sanatı, sanat, hatta güzellik için
yapmıştır. Bolca semboller kullanmış, tabiatla iç dünyanın
kompozisyonunu çizmiştir.



Düz yazıları da vardır: Hac Yolunda, onun gezi yazısıdır. Suriye Mektupları ve Avrupa Mektupları da gezi türündedir.
Diğer nesirleri: Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri (kendi vecizeleri)
Tiyatro eserleri: yalan (dram), Körebe (komedi)







Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945): Servet-i Fünun’un roman ve
hikâyede en ünlü edebiyatçısıdır. Süslü, sanatlı ve ağır bir dili ve
üslûbu vardır. Batılı anlamdaki ilk romanları yazmıştır. Realizmden
etkilenmiştir. Romanlarında aydın kişileri anlatır. Mai ve Siyah’taki
Ahmet Cemil, Servet-i Fünun sanatçısının temsilcisidir. Kahramanları
yaşadıkları çevreye uygun anlatır ve ruh tahlillerine önem verir.



Gerek sağlam roman tekniğinin öncülüğü, gerekse realizmin ilk olgun
ürünler vermesi bakımından Türk edebiyatına roman ve hikaye alanında
büyük katkısı olan sanatçıdır. Anlatımının söz oyunlarıyla yüklü,
dilinin oldukça ağır olmasına rağmen yazar, ilginç tipler bulmakta,
başarılı ruhsal çözümlemeler yapmakta ve nesnel kişi, çevre
betimlemelerinde oldukça ustadır. Konularını İstanbul’un çeşitli
kesimlerinden seçer, ancak sosyal sorunları ele almak gibi bir amacı
yoktur. Gözleme çok önem verir. Romanlarının konularını genellikle aydı
tabakanın hayatından alan Halit Ziya, hikayelerinin önemli bir kısmında
halk tabakasının insanlarını, onların yaşayış, adet ve inançlarını
anlatmıştır.



Hikâyelerinde Anadolu hayatına ve köy ve kasaba yaşayışına,
romanlarında yalnız İstanbul’a yer verir. Anı ve mensur şiir türünde
eserleri de vardır.



Romanları: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, bir **ünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Sefile…
Hikâyeleri: İzmir Hikâyeleri, hikâye-i Sevda, Kadın Pençesi, Onu Beklerken, Aşka Dair…
Hatıraları: Saray ve Ötesi, Kırk Yıl, Bir Acı Hikâye







Mehmet Rauf (1875-1931): Servet-i Fünun romanının ikinci önemli
ismidir. Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserleri vardır. Romantik
duyguları, hayalleri ve aşkları işlemiştir. Sosyal hayata pek yer
vermemiştir. Arzu, ihtiras ve aşk maceraları temel konularıdır.
Romanlarında psikolojik tahlillere önem vermiştir. Dili sadedir.

En önemli eseri Eylül’dür. Roman edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman
olarak bilinir. Konusu yasak aşktır. Şahıs sayısı azdır. Psikolojik
tahliller başarılıdır.

Romanları: Eylül, Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi, Define, Son Yıldız, Kan Damlası.
Hikâyeleri: Son Emel, Bir Aşkın Tarihi, Üç Hikâye, Hanımlar Arasında, Menekşe. “Siyah İnciler” ise mensur şiirlerinden oluşur.


Servet-i Fünun Döneminin Dışındaki
Bağımsız Sanatçılar


MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944): Servet-i Fünun şiirinde yalnız
nazım şekillerini ve halk şiirinden de yalnız ölçüyü (hece) alan ve
dili Türkçeleştirmek iddiasıyla yapay bir dil yaratan Mehmet Emin, Türk
edebiyatında “Milliyetçilik” akımının ilk temsilcisi
sayılır.Şiirlerinin tamamında sosyal sorunlara eğilen şairde, bu
nedenle didaktizm lirizme ağır basar.



Hece sayısı bakımından uzun olan ölçüleri kullanan şair, söyleyişte nesre yaklaşmıştır.



Servet-i Fünun, Çocuk Bahçesi, Türk Yurdu dergilerinde yayımlanan
şiirleri, “Türkçe Şiirler”, “Türk Sesi”, “Ey Türk Uyan” gibi kitaplarda
toplanmıştır.


MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936): “Ümmetçi” bir şair olarak tanınan
Mehmet Akif aynı zamanda “halkçı” ve “milliyetçi” kişiliğiyle tamamen
toplumcu bir şair olarak çıkar karşımıza. Türk şiirine gerçek realizmin
Akif ile girmiş olduğundan şüphe edilemez. Onun kuvvetli gözlemciliğine
büyük bir tasvir ev hikaye etme kabiliyetini ve konuşma dilinin bitin
canlılığını taşıyan bir üslubu da eklemek gerekir. Ancak Akif”in dili
bir bütün değildir. Tasvirlerinin dışında kalan birçok şiirinde dil,
konuşma dilinden ayrılır, Osmanlıcanın sınırları içine girer.



**çü olarak sadece “aruz“u kullanan şair hece ölçüsünü hiç kullanmadı.
Nazım şekilleri konusunda ise Divan nazmının şekillerini tercih eder ve
bunlar arasında en çok mesnevi şeklini kullanır. Çoğu zaman nazmı,
nesre yaklaştıran şair, Türkçeyi aruza ustalıkla uydurmuştur.



Mehemt Akif”in ilk kitabı “Safahat”tır. Dah sonra yazdığı “Süleymaniye
Kürüsüsünde” “Hakkın Seleri”, “Fatih Kürsüsünde”, “Hatıralar”, “Âsım”,
“Gölgeler” bir araya getirilerek “Safahat” adı ile yayımlanmıştır.



HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (1861-1944):
Servet-i Fünun
romanının gözde olduğu devirde Hüseyin Rahmi, Ahmet Mithat”ın popüler
roman çığırını tek başına ve büyük bir kudretle devam ettiren tek
şahsiyettir.



Hüseyin Rahmi, Türk romanındaki ilk izlerinde 1885″ten sonra rastlanan
Fransız natüralizminin ilk büyük temsilcisidir. Romanlarındaki
kahramanları daima karakterlerinin ve sosyal çevrelerinin birer ortak
ürünü olarak ele alan, onların psikolojik kişiliklerini irsiyete ve
sosyolojik kişiliklerini de içinde yetiştikleri cemiyetin şatlarına
göre değerlendiren romancı, bu yöntemi ile olduğu kadad, realiteyi hem
iyi hem de kötü yönleriyle olduğu gibi vermek konusundaki titizliği ile
de tam bir “NATÜRALİST” tir.



Onu natüralistlerden ayıran nokta, eserlerinde sosyal eleştiriye
olabildiğince çok yer vermesidir. Halbuki natüralizmin sosyal
eleştiriye yönelik hiçbir kaygısı yoktur.



Hüseyin Rahmi”deki sosyal eleştiri ise daha çok mizah yoluyla yapılır.
Bunun için de genellikle anormal durumda olan karakterler ele alınır.
Karakterlerdeki anormallikler ise huy (*****lık, cinsi *****lık, şöhret
düşkünlüğü), ahlak (menfaat düşkünlüğü, haksız kazanç peşinde koşma),
kültürel (dini tutuculuk, batıl inançlara bağlılık, Batı taklitçiliği)
yönleriyle gülünçtür.



Bu yaklaşım doğal olarak romana çeşitli karakterlerin dünyayı ve yaşamı
görüş açısını, dini inançlarını, yaşayış ve giyiniş şekillerini,
adetlerini, görgülerini …….. de getirir ve böylece roman bir “TÖRE”
romanı olarak ortaya çıkar. Özetle, büyük ve sabırlı bir gözlemci olan
Hüseyin Rahmi”nin, olayları hep İstanbul”da geçen romanları , gerçek
değerlerini, daha çok yazıldıkları devrin sosyal yapısını bütün
canlılığı, bütün incelikleri ve tam bir objektif doğruluğu ile
verebilmiş olmalarına borçludur.



Yazarın kırktan fazla romanı ve pek çok öyküsü vardır. En önemli
romanları olarak, Şık, Mürebbiye, Tesadüf, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız
Altında Bir İzdivaç, Gulyabani, Hakka Sığındık”ı sayabiliriz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

11. sınıf bütün konular Empty
MesajKonu: Geri: 11. sınıf bütün konular   11. sınıf bütün konular Icon_minitimePerş. Ara. 17, 2009 2:00 am

Fecr-i Ati Döneminin Genel Özellikleri

1. 20 Mart 1909′da Hilal Matbaası’nda toplanan Şahabettin Süleyman,Yakup Kadri, Refik Halit, Cemil Süleyman, Köprülüzade
Mehmet Faut, Tahsin Nahit, Emin Bülent, Ali Süha, Faik Ali ve Müfit
Ratib gibi yeni bir hareket başlatmayı planlar. Ahmet Haşim de bu
harekete katılır. Böylece Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi Beyannamesi, 24
Şubat 1910′da yayımlanır. Fecr-i Ati edebiyatı, II. Meşrutiyet’in
ilanından sonra Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanan bir bildiriyle
başlar.
2. Edebiyatımızda ilk edebi bildiriyi (beyannameyi) yayımlayan topluluktur.
3. Edebiyatımızda ilk edebî topluluktur.
4. Servet-i Fünûn edebiyatına tepki olarak doğmuştur.
5. ‘Sanat şahsi ve muhteremdir.’ (Sanat kişisel ve saygıya değerdir) görüşüne bağlıdırlar.
6. ‘Edebiyat ciddi ve önemli bir iştir, bunun halka anlatılması lazımdır.’ görüşüne sahiptirler
7. Batıdaki benzerleri gibi dil, edebiyat ve sanatın
gelişmesine, ilerlemesine hizmet etmek; gençleri bir araya getirmek;
seviyeli fikir münakaşalarıyla halkı aydınlatmak; değerli ve önemli
yabancı eserleri Türkçeye kazandırmak; Batıdaki benzer topuluklarla
temas kurmak, böylece Türk edebiyatını Batı edebiyatına yaklaştırmak,
Batı edebiyatını Türk edebiyatına tanıtmak amacındadırlar.
8. Servet-i Fünûn’a bir tepki olarak ortaya çıkmasına rağmen, şiir sahasında bu edebiyatın özelliklerini sürdürürler.
9. Şiirlerinde işledikleri başlıca temalar tabiat ve aşktır.
10. Tabiat tasvirleri gerçekten uzak ve subjektiftir.
11. Dil bakımından Servet-i Fünûn’un devamıdır. Arapca ve Farsça
kelime ve tamlamalarla dolu, günlük dilden uzak ve kapalı bir şiir dili
oluşturmuşlardır.
12. Aruz veznini kullanarak serbest müstezat türünü daha da geliştirmişlerdir.
13. Fecr-i Aticiler tiyatro ile yakından ilgilenmişlerdir.
14. Şiirde özellikle Sembolizmin etkisi söz konusudur. Hikâyede Maupassant, tiyatroda ise Henrich Ibsen örnek alınır.
15. Belli bir sanat anlayışında, belli değer ölçüleri etrafında
birleşmeyi değil, ferdi hürriyeti ve bunun sonucu olarak da çeşitliliği
savundukları için kısa sürede dağılmışlardır. Dağılmalarında özellikle
Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp‘in çıkardıkları Genç Kalemler dergisi
etkilidir. Yani Milli Edebiyat hareketinin başlaması Fecr-i Ati‘yi
bitirir.
16. Fecr-i Ati Edebiyat-ı Cedide ile Milli Edebiyat arasında bir köprü görevi görür.
17. Fecr-i Ati‘nin en önemli temsilcisi Ahmet Haşim’dir.
18. Fecr-i Ati Beyannamesine imza atanlar: Ahmet Haşim, Ahmet
Samim, Emin Bülent (Serdaroğlu), Emin Lami, Tahsin Nahit, Celal Sahir
(Erozan), Doktor Cemil Süleyman, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Refik
Halit (Karay), Şahabettin Süleyman, Abdülhak Hayri, İzzet Melih
(Devrim), Ali Canip (Yöntem), Ali Süha (****başı), Faik Ali (Ozansoy),
Fazıl Ahmet (Aykaç), Mehmet Behçet (Yazar), Mehmet Rüştü, Mehmet Fuat
(Köprülü), Müfit Ratib, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), İbrahim Alaattin.
19. Milli Edebiyat‘ın başlamasıyla Hamdullah Suphi, Ali Canib ve
Celal Sahir’in bu harekete katılmalarıyla topluluk 1912′de dağılmıştır.
Yalnızca Ahmet Haşim Fecr-i Ati edebiyatının temel ilkelerine bağlı
kalmış ve Milli edebiyat hareketine katılmamıştır.
20. Fecri Ati’nin görüşlerini, Yakup Kadri, Celal Sahir, Ahmet
HAşim, Müfit Ratip, Mehmet Fuat ve Ali Canib Resimli Kitap adlı
dergide; Mehmet Rauf, Hüseyin Suat ve Raf Necdet de eleştirilere
Servet-i Fünûn’da cevap verdiler.


Fecr-i Ati Dönemi Gelişmeleri

1901’de, Servet-i Fünun mecmuası etrafında, kendilerine Fecr-i Âtî
adını veren yeni bir nesil toplanmıştır. Servet-i Fünun topluluğu
dağıldıktan sonra 1909 yılında Yakup Kadri, Ahmet Haşim, Refik Halit,
Fuat Köprülü,
Ali Canip, Şehabettin Süleyman, Celâl Sahir, Tahsin Nihat, Emin Bülent
gibi isimler bir araya gelerek yeni bir topluluk oluştururlar.
Topluluk, sanat hayatına bir bildiriyle başlar. Sanatın saygıdeğer ve
şahsi olduğu anlayışını benimserler. Onlar Servet-i Fünun’u batılı
edebiyatı tam olarak oluşturamamakla suçlarlar. Fransız edebiyatını
örnek alırlar. Dilleri süslü, sanatlı, ağdalı ve ağırdır.

Aşk, ve tabiatı konu olarak işlemişlerdir. Aşk genellikle hissi ve
romantiktir. Tabiat tasvirleri ise gerçekçi değil, Haşim’de olduğu gibi
şahsîdir. Kısa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Fünunculardan daha
sade bir dil kullanmış sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi
akımları eserlerine uygulamışlar, Avrupaî edebiyat ile Milli edebiyat
arasında bağ oluşturmuşlardır.

Aruzla şiir yazan Fecr-i Âtî şairlerinin en tanınmış ve en orijinali
Ahmet Haşim’dir. Şiire herhangi bir yenilik getirmemişler, Servet-i
Fünun’un devamı olmaktan öteye gidememişlerdir. Sanat anlayışlarında
birlik ve bütünlük olmadığı için 1912’de dağılmışlar, ferdî olarak
değişik alanlarda eserler vermişlerdir.

Fecr-i Ati bir Türk edebi akımıdır.Akımın temelinde eskiyi yıkmak ve
yerine yeniyi yani o günkü anlamıyla batılı düşünce sisteminden
kaynaklanan felsefi edebiyata uygulamayı amaç edinmişlerdir. Fecr-i
ati’nin kelime anlamı “geleceğin aydınlığı” demektir.


Fecr-i Ati‘nin Edebiyat-ı Cedide’ye tepki olarak doğan bir akım
olduğunu savlamıştır. Fecr-i Ati batıdaki benzerlerinde olduğu gibi
belli ilkeler çevresinde birleşen bir yazın topluluğu biçiminde ortaya
çıkmıştır.



Sanat anlayışları

Babıali’deki Hilal basımevinin bir odasında ilk toplantısını yapan ve
Faik Ali’nin bulduğu Fecr-i Ati adını benimseyen topluluğun sanat
anlayışı.. yayımladıkları bildiride yer alan şu düşüncede odaklaşır:



“Sanat şahsi ve muhteremdir.”



Örnek olarak da şiirde simgeciler, öykü ve romanda Maupassant, tiyatroda İbsen alınır.

Sonuçlar

Ama Fecr-i Aticiler, kurumlaşmak isterken gözettikleri, yazının ve
toplumsal bilimlerin ilerlemesine çalışmak, sanatçılar arasında birlik
ve dayanışmayı sağlamak gibi amaçları yaşama geçiremediler. Edebiyat-ı
Cedide’ye karşı olmakla birlikte ne tepkilerini açık seçik ortaya
koyabildiler, ne de özellikle dil açısından ondan kopabildiler. Üstelik
her fırsatta tersini belirtmelerine karşın Edebiyat-ı Cedide’nin süreği
sayıldılar. Bir dergi çıkaramamaları ve başlangıçta Servet’i-Fünun
dergisi çevresinde toplanmaları da buna yol açtı.



Meşrutiyet’le gelen görece özgürlük ortamından yararlanarak çıkarılmış
değişik eğilimlerdeki dergilerde yazmaları ise dağınıklık getirdi.
Ayrıca, “sanat şahsi ve muhteremdir” ilkesini, herkesin ayrı ayrı
görüşlere sahip olması, sanatı değişik biçimlerde anlaması olarak
yorumlamaları bu dağınıklığı çabuklaştırdı. Belli bir sanat
anlayışında, belli değer ölçülerinde birleşmeyi değil, bireysel
özgürlüğü ve bunun sonucu olarak da çeşitliliği savunuyorlardı. Her
biri yalnız kendi duyuşuna, kendi beğenisine göre bir güzellik yaratma
çabası içindeydi.



Bu durumun, Fecr-i Ati’nin bir yazın akımı değil, birbirlerine
arkadaşlık duygularıyla bağlı genç sanatçıların oluşturduğu bir
topluluk olduğunu gösterdiği savlanır. Nitekim, her biri sanatını bir
başka yolda geliştirecek, değişen toplum koşullarında değişik sanat
anlayışlarına varacaktır.


(Fecr-i Ati)

Fecr-i Ati Döneminin Önemli Sanatçıları


Dönemin belli başlı temsilcileri şunlardır: Ahmet Samim, , Ahmet Haşim,
, Emin Bülent Serdaroğlu, , Emin Lami, , Tahsin Nahit, , Celal Sahir, ,
Cemil Süleyman, , Hamdullah Suphi Tanrıöver, , Refik Halit Karay, ,
Şahabettin Süleyman, , Abdülhak Hayri, , İzzet Melih Devrim, , Ali
Canip Yöntem, , Ali Süha ****lbaşı, , Faik Ali Ozansoy, , Fazıl Ahmet
Aykaç, , Mehmet Behçet Yazar, , Mehmet Rüştü, , Fuat Köprülü, , Müfit Ratip, , İbrahim Alaettin Gövsa

Ahmet Haşim (1884-1933): Fecr-i Âtî şiirinin en önemli ismidir.
Sanat için sanat yapmıştır. Sembolizmin en önemli temsilcisidir.
İşlediği başlıca temalar tabiat ve aşktır. Şiirlerinde hayalle birlikte
musikiye önem vermiştir. Lirik bir şairdir.

Tamamen aruzu kullanmıştır. Dili süslü ve sanatlıdır. En çok serbest
müstezadı kullanmıştır. Ona göre şiir anlaşılmak için yazılmaz, şiirde
anlam aranmaz; şair bir hakikat habercisi, şiir dili de bir açıklama
vasıtası değildir. Şiir duyulmak için yazılır ve okunur; şair tabiatın
kendine hissettirdiklerini sembollerle şiirine yansıtır, okuyan da
kendi hayal dünyasına uygun olarak algılar; şiir dili de telkin
görevindedir.


Şirin dili musiki ile söz arsında ve sözden ziyade musikiye yakındır.
Şiirde musiki anlamdan daha önemlidir. Haşim’e göre şiirin kaynagi
şuuraltidir. Şiirlerinde diş dünyayi, kişinin iç dünyasinda, ruhunda
aldigi şekillerle yansitmaya çalişir. Diş dünyaya ait izlenimleri kendi
dünyasinda şekillendirerek ve renklendirerek ortaya çikarir.
Şiirlerindeki tabiatla ilgili kavramlar, akşam, gurup, şafak, gece,
mehtap, yildizlar, göller, ormanlardir. Şairin şahsinda var olan içe
dönüklük, şiirlerinde realiteden kaçiş olarak ortaya çikar.Şiirlerini
Piyaleb ve Göl Saatleri adli eserlerinde toplamiştir.
Nesirleri: Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnamesi.

Fecr-i Ati topluluğunun en başarılı santçısı olan Ahmet Haşim topluluk
dağıldıktan sonra çalışmalarına bireysel olarak devam eder. Şairin
yaşamı santını derinden etkiler. Bu nedenle şiirlerinde çocukluk
anıları, aşk ve doğa konularında yoğunlaşır. Karamsar yaklaşımı onun
belirgin özelliğidir. Şiirlerinde ağır ve süslü bir dil kullanmasına
rağmen nesirlerinde daha açık ve nispeten yalın bir dil vardır.

Piyale adlı şiir kitabının önsözünde şiir anlayışını şöyle açıklar:
‘Şiirin asıl özelliği ‘duyulmak’tır. Şiirin dili musiki ile söz
arasında ve sözden ziyade musikiye yakındır. Yani bu dil, bir açıklama
vasıtası olmaktan ziyade bir telkin vasıtasıdır ve şiirde musiki
anlamdan önce gelir. Bu bakımdan kelimeler, şiire, anlam değerlerinden
çok musiki değerleriyle girerler. Şiirin anlam bakımından açık olması
zaruri değildir. Şiirin doğduğu yer şuuraltıdır. Konu ise sadece
terennüm için bir vesiledir’.



Şiirde musikiyi ön plana alan, anlam açıklığını ikinci plana atan,
mısralarda geniş ve akıcı bir telkin yeteneği arayan ve şiirin
kaynağını bilinçaltında bulan bu anlayış ile sembolizmin şiir anlayışı
arasında yakınlıklar vardır. Ancak sembolist şiirin asıl unsur olan
sembol, Haşim’in şiirlerinde yoktur. Onun, anlamı anlaşılmayan veya
değişik yorumlara elverişli bulunan şiirleri pek azdır. Bu bakımdan
Haşim’i sembolist bir şair olarak kabul etmek pek güçtür. Haşim’in
şiirine en uygun anlayış tarzının, empresyonizm olduğu kabul
edilebilir. Gerçekten şiirlerinde dış dünyaya ait gözlemlerinin kendi
iç dünyasında yarattıığı izlenimleri aksettirmesi bu anlayışın en açık
göstergesidir.



Göl Saatleri’nin küçücük ve manzun ‘Mukkadime’si de empresyonizmin özlü bir ifadesinden başka bir şey değildir.

Şiirleri: Göl Saatleri, Piyâle

Nesirleri: Gurebâ-hane-i Lâklâkan, Bize Göre

Gezi Notları: Frankfurt Seyahatnamesi


Refik Halit Karay (1888-1965): Fecr-i Âtî’den sonra Millî
edebiyat hareketine katılmıştır. Eserlerini de bağımsız bir şahsiyet
olarak vermiştir. Edebî hayatı köşe yazarlığı ile başlamıştır. Sonra da
sırayla hikâyeciliği ve romancılığı gelir. İlk yazılarında günlük
hayatı ele almış, sosyal hayattaki çarpıklıkları, zekî ve nükteli bir
üslûpla dile getirmiştir. Hayatın gülünç yanlarını karikatürize
etmiştir. Sade ve temiz bir dille yazdığı Memleket Hikâyeleri’nde
Anadolu insanının hayatını bütün canlılığı ile yansıtmıştır. Gözlem
yeteneğinin üstünlüğü dikkat çeker. Eserlerinde kişilerin ruh
tahlillerine fazla değinmez.İnsanların dürüst olmayan, kurnazlık ve
menfaatçilikle ilgili yönlerini ortaya kor. Bunu mizah ve eleştiri ile
yapar. Hiciv, eserlerinde önemli bir unsurdur. Şahısları kendi sosyal
çevreleri ile birlikte anlatır. Konuşma dilinin bütün canlılığını ve
tabiiliğini ortaya kor.

Romanları: İstanbul’un İç Yüzü, Çete, Sürgün, Nilgün, Bugünün Saraylısı, Kadınlar Tekkesi, Anahtar

Hikâyeleri: Memlekete Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri (Hatay’da sürgünde yazdığı eseridir).

Hiciv ve Mizah Yazıları: Kirpinin Dedikleri, ****, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Tanıdıklarım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
 
11. sınıf bütün konular
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.forumyok.forumm.biz :: ÖĞRENCİ ÖZEL :: Türk Edebiyatı :: Ders Notları - Konu Testleri-
Buraya geçin: