Geleneksel Türk Tiyatrosundan Modern Türk Tiyatrosuna Nasıl Geçilmiştir?
Yazar
Mesaj
DEN(ge)[s]İZ
Konu: Geleneksel Türk Tiyatrosundan Modern Türk Tiyatrosuna Nasıl Geçilmiştir? Perş. Ara. 17, 2009 12:56 am
geleneksel türk tiyatrosundan modern türk tiyatrosuna geçiş TÜRK TİYATROSU Türk tiyatrosu Anadolu uygarlığını oluşturan çeşitli toplumların, Anadolu'ya göç eden Türklerin atalarının ve İslâm dünyasının kültürel birikimine dayanan, hem Doğu hem de Batı kaynaklı etkileri içeren bir seyirlik geleneği üstün de gelişmiştir. BATILI ANLAMDA TÜRK TİYATROSU Türk halkı Batı mo****nde tiyatroyla azınlıkların sunduğu tiyatro gösterileri yoluyla bir ölçüde tanışıyordu. Osmanlı sarayı ise yabancı toplulukların gösterilerine büyük önem vermiştir, Batı tiyatrosunu Türk halkından daha önce benimsemiştir. Batı tiyatrosunun Türk kültürüne tam anlamıyla aktarılması Tanzimat'ta oluşmuştur. Batı tiyatrosunun, 1839 Tanzimat Fermanı'nın öngördüğü ilkeler doğrultusunda Batıya yönelen Osmanlı toplumuna girişi, geleneksel Türk tiyatrosuna bir yandan bir çok olumlu katkıda bulunurken, bir yandan da onun çağdaş doğrultuda gelişmesini engellemiştir. Batı mo**** tiyatronun benimsenmesiyle Türk tiyatrosuna yeni bir yöneliş içine girmiştir. Her şeyden önce tiyatro da yazılı metne geçilmiş, yabancı yazarlardan yapılan çeviri ve uyarlamalar yanında Türk yazarları da oyun yazmaya başlamışlar, böylece Batıya oranla çok geç de olsa bir dram geleneği başlamıştır. Batı mo****nde tiyatronun Türkiye'ye gelmesi sonucunda çerçeve sahneli yeni tiyatro yapıları kurulmuş, topluluklar bu tiyatrolarda düzenli olarak oyun sergilemeye başlamışlardır. Böylece tiyatroyu kurumsallaştırma yönünde önemli bir adım atılmıştır. Batı tiyatrosu mo****ni benimseyen Türk tiyatrosunun gelişimi çok genel bir yaklaşımla iki aşamada incelenebilir. Tanzimat Fermanı'nın ilanıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması arasında (1839- 1923) yer alan hazırlık aşaması ve Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze uzanan gelişme aşaması. 1839- 1923 DÖNEMİ Çağdaş Türk tiyatrosuna ilk öneli adım 1860'ta yapılan Gedikpaşa Tiyatrosu'yla atılmıştır. 1861'de bu tiyatroyu kiralayan Güllü Agop, 1868'de Osmanlı Tiyatrosu adlı bir topluluk kurarak Türk yazarlarına ve Türkçe oyunlara yöneldi. 1870'te Sadrazam Ali Paşa'nın İstanbul'un çeşitli bölgelerinde Türkçe oyunlar sergileyen tiyatrolar kurması koşuluyla kendisine sağladığı destekle, Türkçe oyunlar oynama imtiyazını 10 yıl elinde tutan Güllü Agop'un topluluğunda Ermeni oyuncular yanında Müslüman Türk oyuncularda yetişti. Bu oyuncular içinde en ünlüsü Ahmed Fehim'dir. Osmanlı Tiyatrosu'nda Namık Kemal, Ahmed Mithat Efendi, Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmut Ekrem gibi ünlü şair ve yazarların yapıtları, Ahmed Vefik Paşa'nın usta işi Moliere uyarlamaları, özellikle ünlü Fransız melodram, güldürü ve vodvillerinin çevirileri, kantolar, müzikli oyunlar ve operetler sahnelendi. Güllü Agop'un Osmanlı Tiyatrosuna yön verdiği 15 yılın en önemli sonuçlarından biri de izleyicinin tiyatroya alışması oldu. Bu arada padişahlarda tiyatroya büyük ilgi gösteriyordu. Abdülmecid 1858'de Dolmabahçe sarayının yakınında bir saray tiyatrosu, tiyatroya baskı ve sansür koymasıyla ünlü Abdülhamid de 1889'da Yıldız Sarayı'nın bahçesinde yabancı tiyatro ve opera oyunlarının sahnelendiği bir tiyatro salonu yaptırdı. Türkiye'de Batılı anlamda tiyatronun kuramsallaşması ve Türkçe oyun sergilenmesi yolunda Ermeni sanatçıların katkısı, melodrama ağırlık veren Mardiros Mınakyan ve Ahmed Vefik Paşa'nın Moliere uyarlamalarına ağırlık veren Tomas Fasulyeciyan'ın katkılarıyla sürdü. Bu dönemde halk tiyatrosu sanatçılarının tuluat adı verilen yeni tür bir tiyatro geliştirdiği görüldü. Batı tiyatrosunun konukları ve tipleriyle geleneksel tiyatronun tiplerini ve oyunculuk biçimini birleştiren ve doğaçlamaya dayanan tuluat, bir anlamda ortaoyunun sahne üstüne çıkarılmış biçimiydi. Ortaoyunu ustalarından Kavuklu Hamdi'nin önderliğinde 1875'te ortaya çıkan bu tür, Cumhuriyet'in ilk yıllarına değin yaygın bir biçimde yaşadı. Ayrılmaz öğesi olan kantoyla birlikte İstanbul'un Şehzadebaşı semtinde ramazan ayında şenlenen Direklerarası'nın başlıca gösterilerinden biri olmayı sürdürdü. Türk oyuncuların eğitimi için bir konservatuvar ve yerel yönetimce parasal açıdan desteklenen bir uygulama sahnesi oluşturulması yolunda ilk adım ise 1914'te Darülbedayi'nin kurulmasıyla atıldı; ilk Türk-Müslüman kadın sanatçı olan Afife Jale'de sahneye ilk kez 1920'de Darülbedayi'de çıktı. Tiyatroda Batı mo****nin benimsendiği hazırlık aşaması döneminde oyun yazarlığında patlak bir atılım görülmedi. Yazarlar, daha önce hiç denemedikleri bir türde kalem oynatırken ister istemez Batılı ustalara öykündüler. Türk yazarları en çok etkileyen yabancı kaynaklar Victor Hugo'nun ,Shakespeare'nin, Moliere'nin oyunlarıyla yabancı melodramlar oldu. Bu bakımdan Türk dram sanatının İbrahim Şinasi'nin yazdığı ve ilk özgün Türk oyunu olan Şair Evlenmesi'yle (1860) başladığı kabul edilir. Bu oyunu, özellikle romantik yurtsever duygularıyla yüklü oyunlar izledi. Bu yapıtlar içinde en ünlüsü Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistresi'ydi (1873). Meşrutiyet'ten sonra da özgürlük konusunu işleyen romantik tarihsel oyunlar ağırlık kazandı. 1839- 1923 dönemi içinde yazılan oyunlar genel olarak komediler, tarihsel dramlar, romantik dramlar, orta sınıf trajedileri ve melodramlardı. Bu dönemde yazılmış yüzlerce oyundan günümüzde de oynanabilir olanların sayısı çok azdır. Bu tür oyunların başında Ahmed Vefik Paşa'nın Moliere'den yaptığı uyarlamalarla oyun yazarlığını Cumhuriyet döneminde de sürdüren Musaphizade Celal'in Batı'nın töre komedisi geleniği içinde Osmanlı toplumunu eleştirdiği oyunlar gelir. 1923'TEN GÜNÜMÜZE Cumhuriyet döneminde tiyatroda Batı mo****ni benimseyen Türkiye, gerek tiyatronun kurumsallaşması, gerekse oyun yazarlığının gelişmesi bakımından önemli atılımlara sahne oldu. Tiyatroyu Türkiye'de çağdaş bir sanat alanına dönüştürme yolunda ilk büyük katkı ünlü tiyatro ve sinema adamı Muhsin Ertuğrul'dan geldi. 1927'de, Darülbedayi'nin başına geçen Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmesiyle, izleyiciye sunduğu çağdaş çeviri oyunlarla, sahneleme, oyunculuk ve dekor kullanımında güncel anlayışı yerleştirmesiyle, yetişmelerine katkıda bulunduğu kadın ve erkek oyuncularla bugünkü Türk tiyatrosunun temellerini attı. Eğitim görmüş tiyatrocuların yetişmesinde büyük hizmet vermiş olan Ankara Devlet Konservatuvarı ise, Musiki ve Temsil Akademisi'nin bir bölümü olarak açıldı. Burada, ilk mezunların çıktığı 1941'de Tatbikat sahnesi oluşturuldu. Bu hazırlık aşamalarından sonra da 1949'da Devlet Tiyatroları resmen kuruldu. 1950'den sonra tiyatro kuramlarının gelişmesi bakımından önemli atılımlar gerçekleştirilmeye başlandı. Tiyatronun yaygınlaştırılması yolunda devlet eliyle sürdürülen çabalar sonucunda Devlet Tiyatroları, Ankara,İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Trabzon ve Diyarbakır gibi kentlerde perdelerini açarak ve turneler düzenleyerek Türkiye'nin her yanında izleyiciye ulaşır hale geldi. Yetmiş yılı aşan tarihi boyunca çeşitli iniş çıkışlar yapan İstanbul Şehir Tiyatroları da çeşitli semtlerde beş sahneye sahip oldu. Türk tiyatrosunun gelişmesinde her zaman önemli rol oynamış olan özel tiyatroların sayısında 1960'larda büyük bir artış görüldü. Etkinliklerini 1960'lardan bu yana sürdüren özel topluluklar arasında Kent Oyuncuları, Ankara Sanat Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu ve Dostlar Tiyatrosu sayılabilir. Oyunculuk ve sahneleme açısından Batı mo****ni izleyen ödenekli ve özel tiyatrolar yanında, ortaoyunu ve tuluat tiyatrosunun oyunculuk tarzını sürdüren özel topluluklar da oldu. 1970'lerin ortalarında pek çok özel tiyatro kapandı, yeni açılanların bir bölümü de başarılı olamadı. 1980'lerin ortalarından bu yana İstanbul'daki özel tiyatrolar yeniden bir canlanma dönemine girdiler. Türk oyun yazarlığı, Cumhuriyet döneminde Batı mo****ni uygulayan tiyatronun kurumsallaşması yolunda yapılan atılıma koşut olarak gelişme gösterdi. Gerçekçi Avrupa tiyatrosundan büyük ölçüde etkilenen Türk yazarları, gerçekçi doğrultuda yazdıkları oyunlarda öncelikle, Osmanlı toplumundan modern Türk toplumuna geçilirken yaşanan sancıları dile getirdiler. Bu geçiş dönemini yansıtmakta en başarılı olmuş yapıtlar Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü (1930) ve Ahmet Kutsi Tecer'in Köşebaşı'sı (1984) idi. Çok üretken bir yazar olan Cevat Fehmi Başkut ise toplumsal eleştirel yaklaşımını çoğunlukla güldürü çerçevesi içine yerleştirdi. Türk oyun yazarlığında Cumhuriyetin ilk 30 yılında ağırlık kazanan eleştirel gerçekçi yaklaşım etkisini günümüze değin sürdürdü. 1950'lerden çok partili döneme geçildiğinde devlet yönetimine ilişkin siyasal sorunlarda tiyatro sahnesinde gündeme getirildi. Aynı zamanda, toplumsal sorunları yansıtma aşamasından, bu sorunların kaynak ve nedenlerini irdeleme aşamasına geçildi. Bu dönemde Türk tiyatrosu yeni yazarlar kazandı. Aziz Nesin ve Haldun Taner bildik gerçekçi dram kalıplarını zorlayarak yeni biçim denemelerine giriştiler. 1960'lar Türk tiyatro edebiyatı içinde parlak bir dönem oldu. Siyasal, ekonomik, kültürel açılardan önemli bir bilinçlenme aşamasının yaşandığı bu dönemde tiyatro, işçi ve köylü kesiminin sorunlarına eğildi. Bir yandan, orta sınıftan ailelerin yaşadığı toplumsal ve ekonomik sorunları irdeleyen gerçekçi oyunlar yazılırken, köy ve gecekondu ortamı da yaşama ve giyinme biçimi ve dil özellikleriyle sahneye getirildi. Bu dönemin en yaygın türlerinden biri de konularını Osmanlı tarihinden, halk kahramanlarının yaşamlarından ve mitolojiden alan, şiir diliyle yazılmış oyunlardır. Güngör Dilmen, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı bu doğrultuda yapıtlar verdiler. 1960'ların sonlarına doğru siyasal içerikli belgesel oyunlarda yazılmaya başlandı. Sermet Çağan'ın, Brecht'in epik tiyatro yöntemini doğrudan uyguladığı Ayak Bacak Fabrikası (1964), bu dönemde toplumcu gerçekçi yaklaşımın bir örneği oldu. Türk oyun yazarlığına öz ve biçim açısından kişiliğini kazandırma yolunda önemli bir katkı 1960'larda Haldun Taner'den geldi. Ahmet Kutsi Tecer'in 1940'larda geleneksel Türk tiyatrosunun gevşek dokulu oyun yapısını ve göstermeci anlatımını kullanarak yazdığı Köşebaşı oyununun ardından, 1950'lerde ve 1960'ların başlarında göstermeci anlatımı kullanma ve tiyatroda açık biçim anlayışını benimseme yolunda oyun denemeleri yazmış olan Taner, 1964'te Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu tarafından sahnelenen Keşanlı Ali Destanı'yla geleneksel Türk tiyatrosunun belirleyici özelliklerini çağdaş anlamda toplumsal siyasal bir içerikle birleştiren yeni bir yerli türün, yerli epik müzikalin yaratıcısı oldu. 1970'lerde pek çok topluluk ağırlıkla politik tiyatro üstünde durdu. Bu dönemde sık sık yerli ve yabancı siyasal-belgesel oyunlar sahnelendi; bir yandan da gerçekçi köy oyunları, tarihsel oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerine dayalı müzikli oyunlar, kabare oyunları, epik oyunlar yazıldı. Ülkede yaşanan toplumsal siyasal çalkantılardan tiyatronun da olumsuz bir pay aldığı bu dönemin en başarılı oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun anlatım biçimlerini kullanmayı sürdüren Turgut Özakman'ın aynı biçemi benimseyen Oktay Arayıcı'nın ve Asiye Nasıl Kurtulur? Oyunuyla üne, gene epik türde yazdığı toplumcu gerçekçi oyunlarla pekiştiren Vasıf Öngören'in ürünleridir. 1980'lerde ise oyun yazarlığı nicelik ve nitelik açısından bir durgunluk yaşadı. Bu dönemde Refik Erduran, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday, Turgut Özakman, Sabahattin Kudret Aksal, Recep Bilginer, Güngör Dilmen, Başar Sabuncu, Dinçer Sümer gibi 1950'lerden yada 1960'lardan bu yana oyun yazmayı sürdüren yazarlar dışında, 1970'lerde yazmaya başlayan Bilgesu Erenus ve Tuncer Cücenoğlu'nun, yapıtlarıyla 1980'lerde gündeme gelen Murathan Mungan, Ülkü Ayvaz, Ferhan Şensoy ve Mehmet Baydur gibi yeni yazarların oyunları sergilendi. GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU Geleneksel Türk tiyatrosu seyirlik, köy oyunları ve halk tiyatrosu geleneğini içerecek bir biçimde, hem sözsüz, hem de söze dayanan dramatik nitelikli oyunlar için kullanılmaktadır. Seyirlik köy oyunları eski Ön Asya uygarlıklarının bolluk törenleri ile Anadolu'ya göç etmiş Türklerin atalarının kültüründe yer alan şaman törenlerinin birleşiminden oluşmuştur. Seyirlik köy oyunlarının yanında, gene şaman kültüründen izler taşıyan köy kuklası'da bugün varlığını sürdürmektedir. Şii kültürünün ürünü olan taziye geleneğinin izleri de kırsal kesimde muharrem törenlerinde anlatı düzeyinde görülür. Daha çok kentsel kesimde gelişmiş olan halk tiyatrosu geleneği içinde söze dayalı türlerin başında meddah, kukla, Karagöz ve Ortaoyunu yer almaktadır. Doğu kökenli çok eski tür olan Türk kuklası Avrupa kukla sanatının etkisi altında da kalarak gelişimini 19. yüzyılın sonuna değin sürdürmüştür. Geleneksel Türk tiyatrosunun gerek kırsal, gerekse kentsel kesimde görülen türlerinin ortak özelliklerinin başında, yazılı bir metne değil doğaçlamaya dayanması ve belirli bir tiyatro yapısı ya da sahne gerektirmesi gelir. Şarkı, dans, söz oyunları ve taklit geleneksel Türk tiyatrosunun vazgeçilmez öğeleridir. Geleneksel Türk tiyatrosu, 19. yüzyılın gerçekçi benzetmeci Avrupa tiyatrosunda yansıyan "kapalı biçim" anlayışının tam tersine, "açık biçim" özellikleri gösterir. Geleneksel Türk tiyatrosunun temel öğesi güldürüdür. Geleneksel Türk tiyatrosunda oyun kişilikleri tip düzeyindedir, karakter boyutuna ulaşmaz. Bu tiyatronun bir başka özelliği de sürekli bir sergileme düzenine bağlı olmayıp bayram, düğün, sünnet vb. çeşitli toplumsal olaylar içinde yer almasıdır. Meddahlık Türklerde Orta Asya'dan bu yana var olan hikaye anlatma geleneğinin İslam kültüründeki benzer gelenekle birleşmesiyle gelişmiş, son biçimini 16. yüzyılda kahvehanelerin açılmasıyla almıştır. Türk halk tiyatrosu geleneğinin en önemli ürünleri olan Karagöz ve ortaoyunu ise özellikle büyük kentlerde yaygınlaşmıştır. Karagöz yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti'nin egemenliği altında kalan Avrupa topraklarında da etkili bir tür olarak var olmuştur. Bugün kullanılan adıyla kayıtlara ilk kez 1834'te geçmiş olan Ortaoyunu, halk tiyatrosunun en gelişmiş türüdür. Karagöz, kukla, meddah oyunlarıyla başka yerli seyirlik öğelerin bir bileşimi sayılabilecek ortaoyununun daha önceki yüzyıllarda da kol oyunu, meydan oyunu, taklit oyunu, yeni dünya oyunu gibi adlar altında var olduğu bilinir. Ortaoyunu ile Rönesans dönemi İtalyan halk tiyatrosu commedia del'arte arasındaki hem adlarına, hem de yapılarına ilişkin benzerlik ise bütün araştırmacılarca kabul edilmektedir. 19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın başlarında altın çağını yaşayan ortaoyunu, Tanzimat'ta benimsenmeye başlayan Batı mo****ndeki tiyatro ile uzun süre yarışmış, Cumhuriyet'ten sonraysa öbür geleneksel türlerle birlikte silinmeye yüz tutmuştur.
modern türk tiyarosu hakkında bilgi
Cumhuriyet devri: Modern Türk Tiyatrosundan kasıt Cumhuriyetin ilanından günümüze dek olan zamandır.Osmanlı imparatorluğunun çöküşü ve Cumhuriyetin ilanı ile tiyatro gibi kamusal görevini en yaygın biçimde gerçekleştirecek bir sanat dalının gelişmesi için olanaklar hazırlanmıştır.Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında bocalama,daha sonra ortaya çıkan bilinçlenme,sorunların tanınması ve çözümlenmesi bu döneminin getirdiği olgulardır.Devletin sanatı desteklemesi ile teknik kadrolar gelişmiştir.Halk evleri yoluyla eğitim,ödenekli tiyatroların ve okulların kurulması Cumhuriyetin getirdiği değişikliklerdir.Ancak bu ilgi sonradan azalmış ve ortaya çıkan gevşeklik Devlet eliyle yönetilen sanat kurumlarına da yansımıştır.27 Mayıs hareketinin ardından değişen sadece siyasi yapı olmamıştır,tiyatro da etkilenmiştir.Zira tiyatro toplumsal ve siyasal olaylardan etkilenen bir sanat dalıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlıda olduğu gibi oyunlar aynen Batıdan alınıp aktarılmıştır.Yazarlarımız oyunlarında genellikle toplumsal sorunlara değinmişlerdir.61 Anayasasından sonra yazarlarımız daha rahat çalışmışlardır.Çünkü istedikleri konulara yönelebilmişlerdir.Yasaklayıcı zihniyet eskiye oranla etkisini kaybetmiştir. Cumhuriyet dönemi kendi içinde çeşitli evrelerden oluşmuştur.Bunlar 1-)1.Dünya Savaşı kuşağı 2-)Cumhuriyetin ilk 20 yılında çıkan yazarlar 3-)2. Dünya savaşı kuşağı 4-)1950 kuşağı 5-)1960 kuşağıdır.
1.Dünya Savaşı Kuşağı: Gerek ilk dünya savaşı gerekse Kurtuluş savaşı bu dönem tiyatrosunda iz bırakmıştır.Bu kuşağın en önemli tiyatro yazarı Musahipzade Celal’dir.Yazar oyunlarını geçmişin olaylarından alır.(Selma hariç)oyunlar günümüze de ışık tutmaktadır.Başlıca oyunları Balaban Ağa,Pazartesi-Perşembe,Fermanlı **** Hazretleri,Atlı Ases Ve Gülsüm,Kafes Arkasındadır.Bu kuşağın başka bir önemli yazarı Reşat Nuri Gültekin’dir.Başlıca oyunları İstiklal,Yaprak Dökümü,Eski Şarkı’dır.Başka bir yazar Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır.Kadın Erkekleşince adlı oyunu yazmıştır.Anlaşılacağı üzere bu dönemde ****** Türkiyesi’nin devrimci niteliği,çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma isteği etkilidir.
2-)Cumhuriyet’in ilk 20 yılındaki yazar kuşağı: Bu evrenin yazarları genellikle ruhsal çelişkiler,değer yargılarının değişmesi,efsanelere yönelerek ulusçuluğu getiren düşüncelere yönelmişlerdir.Nazım Hikmet,Necip Fazıl Kısakürek eserlerinde kişilerin ruh hallerini çok iyi belirtmişlerdir.Ayrıca Vedat Nedim Tör-Kör adlı oyunu,Cevdet Kudret Tersine Akan Nehri,Halit Fahri hayaleti, Faruk Nafiz Çamlıbel Yayla Kartalı’nı yazmıştır.Cumhuriyetin ilanından sonra Nazım Hikmet ekonomik açıdan sömürü konusunu işlemiştir.Ayrıca bu dönemde ülkücülüğün de övüldüğü destanlardan yaralanılarak meydana getirilmiş eserler vardır.
3-)2. Dünya Savaşı Kuşağı: Bu yazarlarımız eserlerinde batılılaşma düşüncesinin nasıl yanlış anlaşıldığını işlemişlerdir.Aile teması sadece dar ahlak kuralları içerisinde değil,aynı zamanda ekonomik durumu içerisinde de ele alınır.Bu kuşağın belli başlı üç önemli yazarı vardır.Ahmet Kutsi Tecer,Cevat Fehmi Başkut ve Ahmet Muhip Dranas’tır işinize yararmı bilmiom ama ekledim...
DEN(ge)[s]İZ
Konu: Geri: Geleneksel Türk Tiyatrosundan Modern Türk Tiyatrosuna Nasıl Geçilmiştir? Perş. Ara. 17, 2009 12:56 am
"Geleneksel Türk tiyatrosu, kırsal kesimlerin köy tiyatrosu ile kentlerdeki halk tiyatrosudur. Kökenleri tarih öncesi bolluk törenleri ve doğa tapınışı ile eski Anadolu söylencelerine uzanan ve temeli kırsal üretim ilişkilerinde yatan köylü seyirlik oyunları, doğaçtanlığa ve kendiliğindenime, doğanın saf yüreklice taklidine, dans ve sözsüz oyuna dayanır; başlıcalıkla da ölüp dirilme ve kız kaçırma temalarını işler, açıkhavada davul zurna eşliğinde, doğa törenleriyle ilgili donatımlıklar kullanılarak gerçekleştirilir. Bugün de çeşidi bay*ram ve kutlama günleri (Ramazan, vb.) dolayısıyla oynanan köylü seyirlik oyunları, geleneksel Türk tiyatro*sunun başlıca özelliği olarak açık biçim özelliklerine, göstermeci tiyatro tekniklerine ve otantik anlatıma dayanır. Daha çok köylerde gelişmiş olan geleneksel halk tiyatrosu, saray ve çevresiyle olduğu kadar, es*naf loncaları, asker ocakları ve tarikatlarla ilintisi içinde, 16. yüzyıldan sonra gelişme göstermiştir. Gelenek*sel halk tiyatrosunun dramatik gösterileri, 15. yüzyıldaki mukallid, mudhik ve taklitlerin gösterileri ile oyuncu kollarının gösterilerine dayanır. Geleneksel halk tiyatrosunun başlıca türleri ortaoyunu, gölge oyunu (Kara*göz) ve kukla oyunudur. Halk tiyatrosunun bu üç biçimi de temel ortaklaşa estetik özellikler gösterirler; dans, müzik, soytarılık, muhavere, taklit içiçedir, doğaçlama oynanır, eyleme çok az yer verilir, ortak tipler ve oyun yapısı içerir. Türk commedia dell'arte'si sayılan ortaoyunu, yazılı metne dayanmaksızın çevresi izleyicilerle çevrili açık alanda oynanır; gelişimi 16. yüzyıldan başlayarak 19. yüzyılda kesin biçimini almış olan ortaoyunu daha sonra Batı tiyatrosunun etkisinde tuluat tiyatrosunun doğmasına yol açmıştır. Halk tiyatrosunun başlıca bir türü olan gölge oyunu (Karagöz), 17. yüzyılda kendine özgü biçimini almış; çağının kendine özgü yaşam üslubunun ve kültürünün kendine özgü anlatımı olmuştur. Günümüze kadar süren Karagöz gibi, bir başka geleneksel dramatik gösteri türü de kukla tiyatrosudur. TULUAT TİYATROSU: Tan*zimat tiyatrosunda, Batılı tiyatro ile geleneksel ortaoyununun karışımından ortaya çıkmış halk tiyatrosu. Tuluat Tiyatrosu, Batı tiyatrosunun sahne tekniğini, sahne dekoru ve giysi düzenini ortaoyunu düzenine uyarladığı kadar, oyun konularını ortaoyununun doğaçlama güldürü tekniğine de uyarlayarak, bir çeşit pa*rodi tiyatrosu niteliğini kazanmıştır. Tuluat Tiyatrosu, ilk kez 1875'te Kavuklu Hamdi tarafından kurulmuştur (Hayalhane-i Osmani). Tuluat Tiyatrosu'nun başlıca tipleri, geleneksel hak güldürüsü tiplerinden geliştirilmiş olup, Batı giysileri giydirilmiştir: Komik (maskara, ibiş, grand comique, uşak, *****, Kavuklu), İhtiyar (moruk, ikinci komik, zengin adam, Pişekâr), Genç Erkek (aşık, sirar, jeune premier), Tiran (kötü adam), Kadın (ga*co, anne, genç kız, hizmetçi kız, zenne). Tuluat Tiyatrosu, gezici topluluklar tarafından bahçe, sinema, tiyat*ro, kahvehane ve gazino gibi yerlerde oynanırdı. Tuluat Tiyatrosu, melodram, tragedya ve dram gibi türleri kendi üslubuna uyarlarken, kanto gösterilerini ayrılmaz bir özelliği olarak sürdürmüştür. "Halkın çok tuttuğu bu tiyatro türü, Cumhuriyet'in ilk yıllarına değin süregeldiği halde, aydınların hor görmesinden ve halk sa*natçılarının yeteneklerinin ve kültürlerinin sınırlı olmasından ulusal bir tiyatroyu kurmakta yeterli olmamış" (M. And); salt bir güldürü ve parodi tiyatrosu olarak kalmıştır. Tutuat Tiyatrosu'nun başlıca temsilcileri ara*sında şu adlar sayılabilir: Abdi Efendi, İsmail Efendi, Kavuklu Hamdi, Kel Hasan, Naşit, Dümbüllü ismail"
Geleneksel Türk Tiyatrosundan Modern Türk Tiyatrosuna Nasıl Geçilmiştir?