www.forumyok.forumm.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 TİYATRO ( DİL ve ANLATIM 12. SINIF )

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
GeCe YaRıSı
Çaylak
Çaylak
GeCe YaRıSı


Kadın
Mesaj Sayısı : 1200
Yaş : 105
Kayıt tarihi : 29/07/09

TİYATRO ( DİL ve ANLATIM 12. SINIF ) Empty
MesajKonu: TİYATRO ( DİL ve ANLATIM 12. SINIF )   TİYATRO ( DİL ve ANLATIM 12. SINIF ) Icon_minitimePtsi Ara. 14, 2009 1:13 am

TİYATRO

Tiyatro, bir sahnede, seyirciler önünde oyuncuların sergilenmesi
amacıyla yazılmış edebi türdür. Genel olarak temsil edilen eser
anlamında da kullanılır. Tiyatro, bir sahne sanatıdır. Tiyatro eseri,
olayları oluş halinde gösterir. Bu yönüyle konuşma ve eyleme dayanan
bir gösteri sanatı olarak da tanımlanabilir. Yaygın hümanist bir
deyişle tiyatro; insanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatı olarak
ifade edilir.

Tiyatro eserinin diğer türlerden en önemli farkı; diğer edebi eserler
okumak ve dinlemek için yazılmışken, tiyatro oyununun sahnede seyirci
önünde oynanmasıdır. Değer ölçülerini, izleyenin kanaat ve
anlayışlarından alır. Göze görünür bir karaktere sahip olması, canlı
olarak meydana geliş niteliğiyle toplum psikolojisine hitap eder.
Temsil yeri ve eser, tiyatronun edebiyat öğesidir. Bu edebiyat öğesi
yanında tiyatro kavramı içinde oyunculuk, sahne düzeni, ışıklandırma,
dekor, kostüm, müzik gibi unsurların bütünlüğü söz konusudur.



TİYATRO TARİHİ


ERKEN DÖNEM

Tiyatro, Yunanca theatron, yani "görme yeri," sözcüğünden gelmektedir.
Çünkü günümüzdeki anlamıyla çağdaş tiyatronun tarihi bağ bozumu tanrısı
Dionysos adına yapılan dinsel törenlere dayanmaktadır. İlk tiyatro
şenliği M.Ö. 534 yılında Atina'da yapılmıştır. Antik çağda tiyatro, üst
sınıfa özgü bir etkinlikti. Her yıl Dionysos'u kentin hangi ileri
geleninin onurlandıracağına karar verilir ve bu kişi etkinlikleri
düzenlerdi. Bu nedenle sosyal itibarla doğrudan ilgiliydi. Tanrı adına
bir yarışma yapılır ve en iyi oyun, hazırlayan kişinin itibarını
arttırırdı. Festival niteliğinden dolayı popüler olarak
nitelendirilebilecek olan antik tiyatro, günümüze de örnekleri kalmış
olan, genellikle amfitiyatro olarak adlandırılan sahnelerde
sergilenirdi. Türkiye'de oldukça iyi durumda örnekleri olan bu
amfitiyatroların boyutları, dönemin tiyatrosunun halk için önemini
göstermektedir. Ayrıca, ilk tiyatro eserleri ile Yunan mitolojisinin el
ele olduğunu söylemek gerekir. Bu nedenle bu iki alan birllikte
değerlendirilmelidir.

Bu dönemde oyunlarda dekor ya da kostüm bulunmazdı. Sahne tamamıyla boş
olur, baş roller de önemli kişiler tarafından oynanırdı. Bir de
anlatıcı görevi gören "koro" bulunurdu. Günümüzde geçerli olan
oyunculuk anlayışı yoktu ve ifade edilen duygular oyuncuların ellerinde
tuttukları ver yeri geldikçe yüzlerine koydukları maskelerle
belirtilirdi. Bugün tiyatronun simgesi haline gelen gülen ve ağlayan
maskeler bu uygulamanın bir uzantısıdır. Nitekim, Yunan tiyatrosunda
sadece iki tür oyun vardı: trajedi ve komedi.

Trajedilerde içerik daha çok Tanrılarla insanların çatışmaları
üzerineydi. Dönemin dini inanışlarının sembolik bir ifadesi olarak,
oyunlarda Tanrılar ile insanlar arasında doğrudan etkileşim normaldi.
Bu mitik düzen tarih boyunca edebiyat eserlerini etkileyen bir nitelik
olmuştur. Komedilerin ise çoğunlukla siyasi alay içerikli oldukları
söylenebilir. Kullanılan dil ise yoğunlukla argodur.

Ayrıca bu dönem tiyatrosu Aristoteles'in "üçlü birlik" ilkesine
dayanır: olay, yer ve zamanda birlik. Aristoteles'e göre oyunda baştan
sona takip edilen tek bir hikâye olmalıdır. Ara hikâyeler ya
bulunmamalıdır, ya da çok az olmalıdır. Bir oyun tek bir yerde geçmeli,
farklı yer ve coğrafyalara yayılmamalıdır. Sahne tek bir yeri temsil
etmelidir. Olay örgüsü bir günden fazla bir zamanı kapsamamalıdır.


ORTA DÖNEM

Özellikle William Shakespeare'in ön plana çıktığı bu dönemde artık
tiyatro dinsel niteliğini yitirmiştir ve popüler bir eğlence türü
olarak dikkat çekmektedir. Antik Yunan'dan izler taşısa da, halkla olan
doğrudan ilişkisi nedeniyle tiyatro yaklaşımları değişime uğramıştır.
Komedi ve trajedi türlerine "tarihsel" oyunlar kategorisi eklenmiştir.
Aristoteles'in "üç birlik" kuralından vazgeçilmiştir. Ayrıca tiyatro
artık "profesyonel" bir etkinlik olmuştur. Shakespeare'in kraliçeden
maddi destek aldığı ve kar üzerinden dönen bir tiyatro grubu olduğu
bilinmektedir. Bu dönemde oyunculuk kavramı değişmiş olsa da, henüz
kadın oyuncular bulunmamaktadır. Kadın rolleri genç erkek oyuncular
tarafından oynanmaktadır. Shakespeare bunu özellikle kıyafetle cinsiyet
değiştiren roller yazarak oldukça komik ve ironik hale getirmiştir.


GÜNÜMÜZ TİYATROSUNA DOĞRU

Modern tiyatroya damgasını vuran önemli isimlerden biri belki de
Konstantin Stanislavski'dir. 19. yüzyıl'ın sonralarına doğru "sihirli
eğer" diye bilinen oyunculuk kuramını geliştiren Stanislavski özellikle
gerçekçi akıma yön vermiştir. Söz konusu kuramda, oyunculardan
kendilerini, canlandırdıkları karakterlerin yerlerine koymalarını ve bu
şekilde seyirciye söz konusu duyguları vermeleri beklenmektedir.

GÜNÜMÜZ TİYATROSU

Tecrübi tiyatroda; yalın-basit bir sahnede, dramatik sahneler jestlerde
toplandı ve çok özel bir ışıklandırma yöntemi kullanıldı. Artık tiyatro
ve oyunculuk, tamamen sembolik bir düzenden ibaretti: Buna“soyutlamaya
dayalı(mücerret, abstre) dışavurum anlatımı” dendi. Craig’in takipçisi
“gerçekçi” Rus Meyerhold ise oyuncuyu kişiliksiz, süper-kukla
(biyomekanik oyuncu) durumuna soktu. Aynı “gelecekçilik” akımı
İtalya’da da etkili oldu. Makinayı ve mekaniği bir inanç haline getiren
“İtalyan gerçekçileri” seyirciyle oyun arasındaki gizli duvarı yıkmaya
yönelik, kışkırtıcı oyunlar sergilediler.

Modern tiyatro, Almanya’da “dışavurumculuk” biçiminde ve aşağı yukarı
aynı anlayıştadır. Yine rûhi gerilimler ve iç çatışmalar sahnede yer
alır (Ernst Toller; Makina Kırıcıları, 1922). Yahûdi asıllı, Alman oyun
yazarı Bertholt Brechth (1898-1956) siyasi ve marksist anlayışını epik
tiyatro türüyle ortaya koyar. Epik tiyatroda oyuncu, belli bir
bildiriyle ortaya çıkar. Dekor, seyirciyi uyaracak biçimdedir.
Oyuncuyla-seyirci arasındaki tartışma ortamı daima canlı tutulur.
Seyirci, mizah yoluyla düşünmeye yöneltilir. Bu tür tiyatronun
Türkiye’deki ilk tatbikçileri 1960’lı yıllarda eserlerini veren Haldun
Taner ile Vasıf Öngören’dir. Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı,
Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı; Vasıf
Öngören’in Asiye Nasıl Kurtulur, Oyun Nasıl Oynanmalı eserleri epik
tiyatroya ait oyunlardır. (Bkz. Haldun Taner)

Modern tiyatroda duygu yanılmasına, edebi anlatıma bir tepki olarak
“belgesel tiyatro” veya “olgu tiyatrosu” doğmuştur. Bu tiyatroda
anlatılan vak’a, fazla değiştirilmeden, belgelerle ortaya konulur.

Çağdaş tiyatroda bir diğer gelişme de uyumsuzluk tiyatrosu’nun ortaya
çıkışıdır. Bu tiyatro karamsarlık, kadere karşı geliş, şaşkınlık gibi
ve endişeler içinde kıvranan insanoğlunun hakiki inançtan uzak ruh
hallerinin sahnelere yansımış şeklidir. Bazı Avrupalı ve Amerikalı oyun
yazarları, insanın durumunun saçma ve gayesinin boş olduğu inancını
savunurken, tam bir inançsızlığın da savunucusudurlar. Hiçbir hedef
gözetmezler; hayatı boş görürler; şaşkın ve endişelidirler. Bu
sebeplerden dolayı “uyumsuzluk tiyatrosu”nun diğer adı “saçma, abesle
uğraşma, olmayacak işler” manasında ifadesini bulan absürd tiyatro’dur.
Samuel Beckett (1906-1989, İrlandalı), Eugéne Ionesco (Fransız), Arthur
Adamov (1908-1970, Rus), Harold Pinter (İngiliz) bu karamsar türün
birkaç yazarıdır. Uyumsuzluk tiyatrosunda dil bozuk, tekrarlı ve
ilgisiz konuşmalar, felsefi endişeler çoktur. Gerçeküstücü
(sürrealist), varoluşçu (egzistinsiyalist), dışavurumcu (ekspresyonist)
akımların ve Franz Kafka (1883-1924)nın etkisi açıkça görülür.

“Tecrübi tiyatro”da 1960’lardan sonra gelişen bir hareket de seyircinin oyuna katılmasıdır.





TÜRK TİYATROSU

Türk Tiyatrosu, Türklerin Orta Asya'da yaşadıkları dönemlerin birtakım
törenleri ve taklit gösterileriyle başlayan tiyatro etkinliklerini
ifade eder. Tiyatro sanatının gelişmesi Türkler'in Anadolu'ya
gelmeleri, özellikle de İstanbul'u fethetmeleri (1453) ve burayı
başkent yapmaları ile daha da hızlanmıştır. Bu dönemden sonraki Türk
tiyatrosu geleneksel tiyatro ve batı etkisi altında gelişen tiyatro
olarak ele alınabilir.


1- GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU TÜRLERİ

Geleneksel Tiyatro

Geleneksel tiyatro başlığı altında genellikle kukla, meddah, Karagöz,
ortaoyunu ve köy seyirlik oyunu gibi gösteri türleri yer alır. Şarkı,
dans ve söz oyunlarına dayanan geleneksel tiyatro yazılı bir metne
dayanmaz. Geleneksel tiyatro'da güldürü öğesi ön plandadır. Genellikle
sahnesiz bir tiyatrodur. Bunlardan seyirlik köy oyunlarının kökeni
tarihöncesi bolluk törenlerine ve ilkel inançlara uzanır. Bunlarda
Türkler'in Orta Asya'dan getirdikleri inançların izleri olduğu gibi,
Anadolu'da daha önce yaşamış olan toplulukların kültürlerinin de
katkısı vardır. Bu oyunların başlangıçta amaçları zamanla değişmiş olsa
bile, Türk köylüsünün bu geleneği sürdürdüğü görülür. Seyirlik köy
oyunlarının başlıca türleri şunlardır: **üp dirilme, esnaf oyunları,
çoban oyunları, günlük hayattan sahneler, hayvan benzetmeleri, kız
kaçırma, efsane ve masallardan oyunlar.


Geleneksel Türk tiyatrosu, şu çeşitlere ayrılır:

1) Meddahlık: Bir kişinin tek başına hazırladığı oyun çeşididir. Kelime
anlamı "metheden = övgücü" demektir. Meddah, anlattığı olay ya da
hikâyeyi seyirci önünde çeşitli hareket ve taklitlerle canlandırır. Bu
şekilde insanlar, eğlenirken düşünme imkânı bulur.

2) Karagöz: Gölge oyunudur. Beyaz bir perde üzerinde çeşitli insan
tiplerinin canlandırılmasıdır. Bu oyunlar, "Karagözcü" adı verilen usta
bir sanatçı tarafından perdeye yansıtılır. Oyunun başkahramanı
"Karagöz", okumamış, ama zeki ve anlayışlı bir halk adamıdır. İkinci
kahraman "Hacivat" ise, Karagöz'e zıt kişilikte bir insandır. Arapça ve
Farsça kelimelerle konuşur, zaman zaman bilgiçlik taslar.
Karagöz, Türklere özgü bir oyundur. Çünkü, çok eskiden beri Türkler,
çeşitli adlar altında Karagöz oyununu biliyor ve oynatıyorlardı. Hatta,
Avrupa'da "Çin gölgeleri" diye adlandırılan gölge oyununun bile
Karagöz' den geldiğini yapılan araştırmalar gösterir.

Bu oyun, Osmanlı Türkleri arasında uzun zaman yaşadı. Batılı anlamda
tiyatro türünün edebiyatımıza girmesinden sonra yavaş yavaş önemini
kaybetti.

Karagöz'deki diğer önemli tipler de şunlardır:
Çelebi, Tuzsuz **** Bekir, Yahudi, Ermeni, Rum doktor, Frenk, Arap, Acem, Arnavut, Trabzonlu, Rumelili vb.

3) Orta Oyunu: Orta oyunu, açık bir meydanda oynanır. Seyirciler bu
meydanın etrafını çepeçevre kuşatırlar. Ancak bir tarafını açık
bırakırlar. Oyuncular, oyundan önce oradan meydana dahil olurlar.
Çağdaş Türk tiyat-rosuna en yakın örnektir. Konular ve tipler olarak
Karagöz'e çok benzerler. En ünlü tipleri Kavuklu ve Pişekar'dır.
Ayrıca; "Balama (Rum)", "Frenk" ve "zenne" tipleri de bulunmaktadır.
Günümüzde, bazı köy ve kasabalarda, orta oyunları bütün canlılığı ile
hâlâ devam eder. (H. F. GÖZLER, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat
Bilgileri, s. 435)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GeCe YaRıSı
Çaylak
Çaylak
GeCe YaRıSı


Kadın
Mesaj Sayısı : 1200
Yaş : 105
Kayıt tarihi : 29/07/09

TİYATRO ( DİL ve ANLATIM 12. SINIF ) Empty
MesajKonu: Geri: TİYATRO ( DİL ve ANLATIM 12. SINIF )   TİYATRO ( DİL ve ANLATIM 12. SINIF ) Icon_minitimePtsi Ara. 14, 2009 1:13 am

2- BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK TİYATROSU


TANZİMAT DÖNEMİ TİYATROSU

Tanzimat'la birlikte batılı bir tiyatro anlayışını benimseyen Türk
tiyatrosu, Cumhuriyet döneminde yurdun her yanında açılan halkevlerinde
amatör tiyatro çalışmaları başlayıncaya ve Ankara'da 1940'ların sonunda
devlet eliyle bir konservatuvar ve Devlet Tiyatrosu kuruluncaya kadar
geçen sürede hemen hemen yalnız İstanbul'da bir gelişme alanı
bulabilmiştir. Bu dönemde atılan adımlar ulusal bir tiyatronun
kurulması doğrultusunda özgün yapıtların yazılmasını ve yerli bir
duyarlılığın oluşmasını sağlayacak çabalardan çok, kendi toplum
yapısına uymayan bir dünyanın tiyatro örneklerine öykünme gibi çelişik
bir eğilimi yansıtır. Siyasal ve ekonomik baskılar sonunda batıya
açılmaya karar veren III. Selim, II. Mahmud, Abdülmecid gibi yenilikçi
padişahların ve bu görüşü benimseyen okuryazar çevrenin Türkiye'ye batı
tiyatrosunun girmesinde büyük payı vardır. İstanbul'daki yabancı
elçiliklerin aracılığı ve batıya daha kolay yaklaşabilen azınlıkların
da girişimiyle çeşitli sanat dallarında batılı biçimler denenmeye
başlanmış, tiyatro da bir kurum olarak saray ve halk tarafından büyük
ilgi görmeye başlamıştır. Sarayın desteği İstanbul'a gelen yabancı
topluluklara gösterdiği ilgiyle kalmamış, Çırağan, Dolmabahçe ve Yıldız
saraylarında tiyatro salonları yaptırılmıştır.

Batılı anlamda ilk Türkçe oyun, Şinasi'nin Şair Evlenmesi'dir (1860).
Bu oyun Dolmabahçe Saray Tiyatrosu'nda oynamak üzere ısmarlanmıştır. Bu
arada İtalyan, Fransız, Alman, Avusturyalı tiyatro, opera ve bale
toplulukları, Adelaide Ristori, Sarah Bernhardt gibi dünyaca ünlü
sanatçılar İstanbul ve İzmir'de temsiller vererek bu kentleri önemli
sanat merkezleri durumuna getirdiler.

İstanbul'da ilk yerli tiyatro topluluğunu kuran Güllü Agop bu olumlu
hava içinde yetişmiş ve ilk adı Asya Kumpanyası olan topluluğun adını
Osmanlı Tiyatrosu koyarak, Müslüman nüfusun daha yoğun olduğu İstanbul
yakasındaki Gedikpaşa Tiyatrosu'nda temsiller vermeye başlamıştır. Batı
tiyatrosunun Türkiye'ye girişinde ilk oyunlar yabancı dillerde
oynadığından bunları ancak o dilleri bilen az sayıda Türk
izliyebiliyordu. Yabancı azınlıklar İstanbul'da tiyatro dernekleri ve
tiyatro okulları kurmuşlardı. Ayrıca Ermenice ve Türkçe temsiller veren
Ermeni Tiyatro grupları vardı. Güllü Agop'un bu girişimiyle önceleri
Ermenice oyunlar oynayan topluluklar yerine, 1866'den başlayarak yalnız
Türkçe oynayan ve Türk yazarların yetişmesine ön ayak olan bir tiyatro
kurulmuş oluyordu. 1870'te Sadrazam Âli Paşa'nın desteğiyle 10 yıllık
bir tekel ayrıcalığı elde eden Osmanlı Tiyatrosu Türkçe oyunlarda
rakipsiz bir tiyatro niteliği kazandı. Türk oyuncuların sahneye
çıkmalarında ve Türk seyircilerin batılı bir tiyatro beğenisi
edinmesinde Güllü Agop'un topluluğunun önemli rolü oldu. Müslüman Türk
kadınlarının tiyatroya gitmesinin hoş karşılanmadığı bir ortamda Güllü
Agop kadınlar için kafesli bölmeler yaptırtmış, ama gene de kadınların
tiyatroya gitmesinin sık sık yasaklandığı görülmüştür.

Tanzimat döneminde oynanan ilk oyunlar, daha çok Avrupa kentlerinde
moda olan melodram, duygulu komedi, romantik trajedi, tarihsel oyunlar
ve kolay beğenilir vodvillerdi. Bu yüzden de izleyicilerin yaşam
biçimine oldukça aykırıydı. Daha önce Karagöz ve ortaoyunu ile
koşullanmış olan izleycinin kısa zamanda tiyatro kültürü ve görgüsü
edinebilmesi kolay değildi. Üst localardaki izleyicilerin aşağıya su
dökmeleri, sahneye portakal fırlatmaları sık rastlanan olaylardandı.
Ayrıca salonda sigara dumanından göz gözü görmez, ıslıktan ve
gürültüden geçilmezdi. Bunda seçilen oyunların kendi yaşamlarına
yabancı, ağır bir dille ve bozuk bir şive ile oynanmasının da payı
vardı. Önce bu türden oyunların çevirilerini sahneleyen tiyatro
adamları, halkı ısındırmak için uyarlama ve öykünme yoluna da gittiler.
Bu arada Şinasi, Namık Kemal, Direktör Âli Bey, Ahmed Midhat Efendi,
Ebüzziya Tevfik, Teodor Kasap, Ahmed Vefik Paşa ve Abdülhak Hamid gibi
ilk Türk oyun yazarları da yazdıkları ve uyarladıkları oyunlarla Güllü
Agop, Mardiros Mınakyan, Tomas Fasulyeciyan ve Ahmed Fehim (1856-1930)
gibi tiyatro adamlarının çabalarına destek oldular.

Bu dönemin oyunlarında genellikle vatan ve özgürlük aşkı, evlilik ve
aile düzeninin eleştirilmesi, inançlar ve boş inançlar, batıya
açılmanın getirdiği sorunlar irdelendi. Batılı biçimlere yerli içerik
bulmaya çalışan Tanzimat tiyatrosunun ahlakçı, öğretici bir tutumu
olmakla birlikte, eğlendiriciliği de elden bırakmadığı görülür.
Özellikle müzikli oyunlar Dikran Çuhacıyan'ın kurduğu Opera
Tiyatrosu'nda büyük ilgi görmeye başlayınca, bu türün Güllü Agop
tarafından da ele alınmasına yol açmıştır. Çuhacıyan'ın sahneye koyduğu
Leblebici Horhor Ağa adlı müzikli oyun büyük başarı kazanmıştı. Güllü
Agop'un temsilleri arasındaysa Ahmed Midhat Efendi'nin Çengi ile
Zeybekler adlı oyunları yer aldı. Müzikli oyunların çoğu yabancı
yapıtlardan uyarlanmaktaydı.

Bu sırada ortaoyunundan, batı tiyatrosunun etkisiyle kendine özgü bir
tiyatro türedi. Tuluat olarak bilinen bu tür sahnede metinsiz ve
suflörsüz oynanıyordu. Bu işe ilk başlayan eski bir ortaoyunu ustası
olan Kavuklu Hamdi'dir. Tuluat tiyatrosunun Kavuklu Hamdi'den sonra
ikinci büyük sanatçısı Abdürrezzak'ı, Ali Rıza Efendi, Hakkı Efendi ve
Kel Hasan izledi. İsmail Dümbüllü, Münir Özkul ve Ferhan Şensoy'la da
zamanımıza kadar geldi. Abdülmecid'den sonra II. Abdülhamid'in baskı
dönemi ve sansürün olumsuz etkisiyle oyun yazarlarının, oyuncularının
siyasal ve ekonomik baskı altında kalmaları, bu dönemin ikinci
yarısında oyun seçiminde belli bir zevksizliği de getirmiştir.

Tanzimat döneminde Gedikpaşa Tiyatrosu'nda oynayan Namık Kemal'in Vatan
yahut Silistre oyunu seyircilerin özgürlük duygularını coşturup
olaylara yol açınca, Namık Kemal ve bazı arkadaşları sürgüne
gönderildi. Bundan böyle izin alınmadan oyun oynatılması kuralı kondu.
Ayrıca vatan, dinamit, hürriyet, adalar, birader, Makedonya, Girit,
Kıbrıs ve burun gibi sözcükler de sakıncalı görüldüğü için yasaklandı.
Gene aynı tiyatroda oynayan Ahmed Midhat Efendi'nin Çerkez Özdenleri
(1884) adlı oyunu sarayın kuşkusunu çektiği için, tiyatro bir gecede
yıktırıldı. Bundan sonra uzunca bir süre sansür, sürgün ve jurnalcılık
yüzünden doğru dürüst tiyatro çalışması yapılmadı.


MEŞRUTİYET DÖNEMİ TİYATROSU

II. Meşrutiyet'in ilan edilmesiyle (1908) gelen özgürlük ortamı
İstanbul'da tiyatro yaş***** da büyük bir canlılık kazandırdı.
Anayasanın yurttaşlara tanıdığı yönetime katılma ve denetleme haklarını
kullanmak isteyen birçok yazar ve sanatçı görüşlerini yansıtmak için
tiyatroyu elverişli bir araç saydı. Oyunların konularını Osmanlı
tarihindeki zaferler, kahramanlık destanları, çokevlilik, evlilik dışı
ilişkiler, kadın hakları, köylerdeki sömürü ve bozuk düzen
oluşturuyordu. Tanzimat döneminde daha çok Ermeni oyuncuların ayakta
tuttuğu tiyatro sanatı Meşrutiyet döneminde Türk oyuncuların da
katılmasıyla güçlendi ve yaygınlaştı. Böylece, yeni yazarlara ve
tiyatroculara hazırladığı yetişme olanaklarıyla, 1923'ten sonraki
cumhuriyet tiyatrosunun temelleri bu dönemde atılmış oldu. Halka
tiyatronun ne olduğunu anlatmak ve iyi bir tiyatro izleyicisi
yetiştirmek için de çaba gösterildi. Tiyatroya çok yabancı olan halka
tiyatroya koyu renk, temiz bir giysiyle gelinmesi, oyun sırasında
yüksek sesle konuşulmaması, fındık fıstık yenmemesi için programlar ve
el ilanları aracılığıyla uyarılarda bulunuldu.


CUMHURİYET DÖNEMİ TİYATROSU

Cumhuriyet döneminde İstanbul Türkiye'deki tiyatro etkinliklerinin
merkezi oldu. Kurtuluş yıllarının coşkunluğu, çağdaşlaşma çabalarının
üstyapı kurumlarında yoğunlaşan belirtileri tiyatroya da yansımaktaydı.
Kadın ve erkeklerin tiyatroya birlikte gitmeleri de bu değişimin
örneklerindendir. Ayrıca, daha cumhuriyetin ilk yıllarında kadın oyuncu
sorunu çözümlenmiş, Darülbedayi'de oynanan Othello'da Desdemona rolünü
Bedia Muvahhit, Emilia'yı ise Neyyire Neyir canlandırmıştır.

Türkiye'nin ilk ödenekli tiyatrosu Darülbedayi'nin bu dönemde adı
İstanbul Şehir Tiyatrosu olarak değiştirilimiş (1927), görgü ve
bilgisini yurtdışında geliştiren Muhsin Ertuğrul'un yönetimindeki bu
tiyatro yeni oyun yazarlarının, oyuncularının, yönetmenlerin ve her
kuşaktan binlerce tiyatro seyircisinin yetişmesinde bir okul görevi
görmüştür. Önceleri Tepebaşı'nda Dram ve Komedi tiyatrolarında
çalışmalarını sürdüren topluluk, yapıların yıkılması ve yanması
nedeniyle Beyoğlu Yeni Komedi Tiyatrosu, Harbiye Şehir Tiyatrosu gibi
salonların yanı sıra, 1960'tan sonra yapılan Üsküdar ve Fatih şehir
tiyatrolarında ve Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nin salonunda her tiyatro
mevsiminde oyunlar sunmuştur. Bu ödenekli tiyatronun dışında bazı özel
tiyatrolar da Meşrutiyet döneminden beri süregelen dağınık bir düzen
içinde, gerek Naşit (1886-1943) gibi büyük halk sanataçılarının gördüğü
ilgiyle, gerek operet topluluklarının getirdiği canlılıkla İstanbul'un
tiyatro yaşamını zenginleştirmişlerdir.

1936'da Milli Musiki ve Temsil Akademisi'nin bir bölümü olarak açılan
Ankara Devlet Konservatuvarı, yetenekli Alman tiyatro adamı Carl
Ebert'in çabasıyla değerli oyuncuların yetişmesine katkıda bulundu. İlk
hazırlık döneminden sonra 1949'da Devlet Tiyatroları resmen kuruldu.
Böylece tiyatro sanatının yurt düzeyinde yaygınlaşmasında da önemli bir
adım atılmış oldu. Bu kurum daha sonra İstanbul, İzmir, Bursa, Adana,
Trabzon ve Diyarbakır'da yerleşik kadrolarla çalışan şubeler açarak ve
daha başka kentlere turneler düzenleyerek tiyatroyu yaygınlaştırdı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
GeCe YaRıSı
Çaylak
Çaylak
GeCe YaRıSı


Kadın
Mesaj Sayısı : 1200
Yaş : 105
Kayıt tarihi : 29/07/09

TİYATRO ( DİL ve ANLATIM 12. SINIF ) Empty
MesajKonu: Geri: TİYATRO ( DİL ve ANLATIM 12. SINIF )   TİYATRO ( DİL ve ANLATIM 12. SINIF ) Icon_minitimePtsi Ara. 14, 2009 1:13 am

BATILI ANLAMDA TİYATRO TÜRLERİ


1) Trajedi: "Çok acıklı, yürekler acısı" anl***** gelmektedir. Oyun
türü olan trajedinin konusu da çok acıklı konulardır. Trajedide
olaylar, genellikle tarihten ve efsanelerden alınır. Kişiler ise; eski
Yunan tanrıları başta olmak üzere, hükümdarlar ve soylulardır.

2) Komedi: İnsanların, olayların gülünç yönlerini sunan, hem güldüren, hem eğlendiren ve hem de iğneleyen bir tür tiyatrodur.

3) Dram: Trajedi ile komedi arasında bir tür sahne eseridir. Türkçe
karşılığı "acıklı olay" dır. Konularını günlük olaylardan ya da
tarihten alabilir. Kişiler; halk arasından seçilir. Olay; hem acıklı,
hem güldürücü olabilir.

4) Müzikli Tiyatro:

a) Opera: Sözlerinin tümü ya da çoğu "koro, solo, düet" biçiminde
şarkılı olarak söylenen müzikli tiyatro eseridir. Oyunculara, orkestra
eşlik eder.
b) Operet: Eğlenceli, hafif konulu, içinde bestesiz konuşmalar da
bulunan müzikli tiyatrodur. Daha çok halk için yazılmış eserlerdir.
c) Opera Komik: Operetin, yüksek sınıf için yazılmış, besteli biçimidir.
ç) Vodvil: Hareketli, eğlenceli bir konuya dayanan, içinde şarkılara da
yer verilen hafif komedidir. Bu nedenle vodvil, bir "komedi türü"
olarak da gösterilir.
d) Bale: Konusu; türlü dans ve davranışlarla anlatılan müzikli, sözsüz
tiyatro türüdür. (S. SARICA - M. GÜNDÜZ, Güzel Konuşma Yazma, s.
413/414)

Edebiyatımızda Batılı anlamda tiyatro ilk defa Tanzimat döneminde
görülmektedir. Şinasi’nin “Şair Evlenmesi”, ilk yayımlanan tiyatro
eseridir. Namık Kemal’ in “Vatan Yahut Silistre” ise, ilk defa sahneye
konan tiyatro eseridir.
Bu eserlerden önce ise çeviri ve uyarlama (adapte) tiyatro eserleri
görülmektedir. Sonraki dönemlerde ise, teknik açıdan daha etkili
tiyatro eserleri yazılmış ve sahneye konmuştur.
Batılı özellikte tiyatro ürünlerinin Türk edebiyatına girmesinden önceki yüzyıllarda geleneksel Türk tiyatrosu vardı.





TİYATRO TERİMLERİ


Adapte: Yabancı bir eseri yer adları, şahıs adları, deyimleri, gelenek
ve görenekleriyle yerli hayata uygulayarak çevirme; uyarlama.

Adaptasyon: Adapte etme. uyarlama.

Aksesuar: Tiyatro sahnesinde kullanılan eşya.

Aksiyon: Roman, hikâye, tiyatro vb. türlerde konuyu genişleten asıl olaylar. Genel anlamıyla hareket.

Aktör: Erkek tiyatro sanatçısı.

Aktrist: Kadın tiyatro sanatçısı.

Akustik: Tiyatro, konser salonu ve benzeri kapalı yerlerin, sesleri bozmadan yansıtabilme özelliği.

Antik tiyatro: Eski Yunan - Lâtin tiyatrosu.

Darülbedayi: İstanbul Şehir Tiyatrosunun eski ismi. 1914'te kurulmuştur.

Dekor: Tiyatroda, sahneyi eserin konusuna göre döşeyip hazırlamada
kullanılan eşyanın toplu adı. Üç çeşit dekor vardır: realist dekor,
şairane dekor, stilize dekor.

Diksiyon: Tiyatro ve benzeri edebiyat türlerinde dilin müzik
karakterini başarı ile yaşatabilme yeteneği. Tiyatro okullarında ders
olarak okutulmaktadır.

Diyalog: İki kişi arasında karşılıklı konuşma. Roman, hikâye ve tiyatroda kahramanların konuşmaları.

Döşeme: Türk Halk Edebiyatında "başlangıç" karşılığı kullanılan bir kelime.

Dramatize etmek: Bir olayı, duyguyu, düşünceyi canlandırarak anlatmak;
(mec.) bir vak'ayı olduğundan daha acıklı bir şekle sokmak.

Dublör: Tiyatroda ve sinemada bir rolün yedek oyuncusu.

Entrik unsur, Entrika: Roman, hikâye ve tiyatro türlerinde, olayların
okuyucuda ya da seyircide merak uyandıracak şekilde birbirine dolanması.

Epizot: Bir hikâyede asıl olaya karışan ikinci derecede önemli bir olay. Bugünkü perde karşılığı.
Fantazi pastoral: Çobanların hayatını fantazilerle süsleyerek anlatan tiyatro çeşidi.

Fars (Farce): Komedinin, sanat yönü az, kaba bir türü. Çok eskiden tiyatrolarda perde arası gösterisiydi, sonra bağımsız oldu.

Fasıl: Bölüm. Tiyatroda perde karşılığı kullanılmıştır. Karagöz oyununda belli bir vak'anın geçtiği bölüm.

Feeri: Masalların tiyatro sahnesinde dramatize edilmesinden doğma, cinlerin perilerin de rol aldığı bir tiyatro türü.

Grotesk: Gülünç, güldürücü.

Jest: Tiyatro sahnesinde, sanatçıların bütün el, kol, ayak ve benzeri beden hareketleri.

Kabare tiyatrosu: Daha çok güncel konuları iğneleyici, taşlayıcı
biçimde ele alan skeçlerin oynandığı, monologların, şarkıların ve
şiirlerin söylendiği küçük tiyatro.

Kanto: Tanzimat Dönemi'nde Türk sahnesinde azınlık aktristlerce bağlatılan oyunlu ve neşeli şarkılar.

Koro: Eski Yunan tiyatrosunda bir grup erkek ve kadından kurulu
şarkıcılar topluluğu. Oynanan eserin konusuna da katılırlar ve eserdeki
olaya karşı, toplumun duygu ve düşüncelerini temsil ederlerdi.
Hayvanlar, ağaçlar, bulutlar yerine sembol olarak kullanıldıkları da
olmuştur.

Kostüm: Tiyatroda sanatçıların giydiği oyuna uygun kıyafet.
Kulis: Tiyatroda, sahnenin arkasında bulunan kısım; sahne arkası.

Maket: Tiyatroda dekor taslağı.

Makyaj: Tiyatro ve sinemada sanatçıların yüzlerinde boya ve başka maddelerle yapılan tuvalet ve değişiklikler.

Mimik: Bir duygu veya düşüncenin kaş, göz. ağız, yüz hareketleriyle anlatılması.

Mizansen: Bir tiyatro eserinin sahneye konması, sahneye göre düzenlenip uygulanması.

Monolog: Tek kişinin konuşması. Tek kişilik taklitli bir komedya türü. İnsanın içinden kendisiyle konuşması.

Muhavere: Konuşma. Tiyatro, roman, hikâye, fabl, röportaj ve benzeri türlerde kahramanların konuşmaları.

Pandomim: Sessiz hareket. Sessiz hareketler, jestler, yüz ifadeleri ve
kostümler yoluyla duyguları, düşünceleri, tutkuları anlatmaya yarayan
tiyatro çeşidi.

Perde: Tiyatro eserinde bir perdenin açılmasından kapanmasına kadar geçen bölüm.
Piyes: Tiyatro eseri.

Reji: Sahneye koyma ve yönetme işi.

Rejisör: Sinema ve tiyatroda, eserin sahneleninceye veya seyirci önüne
çıkıncaya kadar geçirdiği her anı yöneten kimse; yönetmen.

Repertuvar: Opera, operet ve tiyatro topluluklarının bir oyun mevsiminde gösterecekleri eserlerin listesi.

Rol: Opera, operet, tiyatro ve benzeri sahne sanatlarında, oyuncuların, eser kişilerini sahnede canlandırmaları.

Rövü (revü): Tiyatroda, eserden önce gösterilen müzikli ve danslı oyun.

Sahne: Tiyatro. Tiyatro sahnesi. Tiyatro eserinde bir per****k bölümün,
dekor bakımından değişik olan küçük kısımları. Bir per****k bölüm
içinde, kişilerin girip çıkmasıyla değişen topluluk, meclis. Yapılarına
göre tiyatro sahneleri şunlardır: sabit sahne, döner sahne, asansörlü
sahne.

Sahne eseri: Tiyatro eseri, piyes.

Senaryo: Tiyatroda yazılı metin. Sinemada filmin konusunun yazılı şekli.

Suflör: Tiyatroda, kuliste durarak oyunculara sözlerini fısıltıyla söyleyip hatırlatan yardımcı.

Şakşak: Ona oyununda Pisekâr'ın elinde bulunan kapalı yelpazeye benzer bir gürültü aracı. Vuruşlarda ses çıkarır.
Tablo: Tiyatro eserlerinde, perdeden daha küçük bölümlerin her biri. Bir perde çeşitli lablolara bölünmüş olabilir.

Takım: Orta oyununda kişiler, rol alan bütün sanatçılar.

Temaşa: Tiyatro.

Temsil: Bir tiyatro eserinin oynanması.

Tirat: Sahnede kişilerin birbirlerine karşı söyledikleri uzun sözler.

Tirajik: Korku, sıkıntı, şiddetli heyecan veren veya korkunç, kötü, sonu ölümle neticelenen.

Trajikomik: Hem acı, hem gülünç olayların anlatıldığı tiyatro. Olaylar gülünç ama olay kahramanları acınacak hâlde verilir.

Tuluat: Tiyatro türlerinden biri. Sanatçılar, oynadıkları eserin
konusuna bağlıdırlar; ama oyundaki sözleri içlerinden geldiği gibi
söylerler. Yazılı esere uymak mecburiyetleri yoktur. Per**** orta oyunu
da denir.

Üç birlik kuralı: Tragedyada uyulması gerekli üç temel kural. Bu kurallar şunlardır:

1. Zaman birliği (vak'anın en çok 24 saat içinde geçmesi),

2. Yer birliği (vak'anın aynı yerde geçmesi),

3. Vak'a birliği (eserin bir tek ana vak'a çevresinde gelişmesi).

Vodvil: Bir çeşit komedi.Türkülü tiyatro.Opera-komik bundan türemiştir.
Bugün konusu çok entrika, kaba-saba şakaları bulunan, söz oyunlarına ve
yanlış anlamalara büyük yer ayıran, metinden çok irticale önem veren
komedi türü anl***** gelmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
TİYATRO ( DİL ve ANLATIM 12. SINIF )
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ANLATIM BOZUKLUKLARI
» ANLATIM BOZUKLUKLARI

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.forumyok.forumm.biz :: ÖĞRENCİ ÖZEL :: Dil ve Anlatım :: Ders Notları - Konu Testleri-
Buraya geçin: