www.forumyok.forumm.biz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 AHKÂF

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DEN(ge)[s]İZ
AdministratorAdministrator
DEN(ge)[s]İZ


Kadın
Mesaj Sayısı : 3681
Yaş : 115
Nerden : ı cennet olsun =)
Kayıt tarihi : 14/06/08

AHKÂF Empty
MesajKonu: AHKÂF   AHKÂF Icon_minitimeC.tesi Haz. 06, 2009 6:04 pm

Bismillâhirrahmânirrahîm






46 / AHKÂF - 1Hâ mîm.

Hâ mîm.

46 / AHKÂF - 2Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm(hakîmi).

Kitab'ın indirilmesi, Azîz ve Hakîm olan Allah tarafındandır.

46 / AHKÂF - 3Mâ halaknes semâvâti vel
arda ve mâ beyne humâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen),
vellezîne keferû ammâ unzirû mu’ridûn(mu’ridûne).


Gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık. Ve
bilinen (tespit edilen) bir zamana kadar. Ve onlar ki, uyarıldıkları
şeylerden yüz çeviren kâfirlerdir.

46 / AHKÂF - 4Kul ereeytum mâ ted’ûne min
dûnillâhi erûnî mâzâ halakû minel ardı em lehum şirkun fîs
semâvât(semâvâti), îtûnî bi kitâbin min kabli hâzâ ev esâretin min
ilmin in kuntum sâdikîn(sâdikîne).


De ki: “Allah'tan başka taptıklarınızı gördünüz mü?” Onların yeryüzünde
ne yarattıklarını bana gösterin. Yoksa onların göklerde ortağı mı var?
Eğer siz sadıklarsanız (doğru söyleyenlerseniz) bana, bundan evvelki
bir kitap ve ilimden (ilmî) bir eser getirin.”

46 / AHKÂF - 5Ve men edallu mimmen yed’û min dûnillâhi men lâ yestecîbu lehu ilâ yevmil kıyâmeti ve hum an duâihim gâfilûn(gâfilûne).

Allah'tan başkasına dua edenden daha dalâlette
kim vardır? Kıyâmet gününe kadar, ona kimse icabet etmez. Ve onlar
(putlar), onların dualarından gâfildirler (habersizdirler).

46 / AHKÂF - 6Ve izâ huşiren nâsu kânû lehum a’dâen ve kânû bi ibâdetihim kâfirîn(kâfirîne).
İnsanlar
haşrolundukları (biraraya getirildikleri) zaman (putlar) onlara düşman
oldular. Ve onların ibadetlerini inkâr ettiler (kabul etmediler).

46 / AHKÂF - 7Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû lil hakkı lemmâ câehum hâzâ sihrun mubîn(mubînun).
Ve
onlara âyetlerimiz beyan edilerek (açıklanarak) okunduğu zaman
kâfirler, (âyetlerimiz) onlara gelince, hak (âyetlerimiz) için: “Bu,
apaçık bir sihirdir.” dediler.

46 / AHKÂF - 8Em
yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul iniftereytuhu fe lâ temlikûne lî
minallahi şey’â(şey’en), huve a’lemu bi mâ tufîdûne fîh(fîhi), kefâ
bihî şehîden beynî ve beynekum ve huvel gafûrur rahîm(rahîmu).


Yoksa “Onu uydurdu.” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu ben uyduruyorsam, o
taktirde Allah'tan bana gelecek bir şeye siz mani olamazsınız. O, O'nun
(Kur'ân) hakkında daldığınız şeyleri (yaptığınız iftiraları) en iyi
bilir. Benimle sizin aranızda O'na (Kur'ân-ı Kerim'e) şahit olarak O
(Allah) yeter. Ve O; Gafur'dur, Rahîm'dir.

46 / AHKÂF - 9Kul mâ kuntu bid’an miner
rusuli ve mâ edrî mâ yuf’alu bî ve lâ bikum, in ettebiu illâ mâ yûhâ
ileyye ve mâ ene illâ nezîrun mubîn(mubînun).


“Ben diğer resûllerden farklı bir (bidat) ortaya çıkarmış değilim.” de.
Ve bana ve size ne yapılacağını ben bilemem. Ben sadece bana
vahyedilene tâbî olurum. Ve ben apaçık bir nezirden başka bir şey
değilim.

46 / AHKÂF - 10Kul e reeytum in kâne min
indillâhi ve kefertum bihî ve şehide şâhidun min benî isrâîle alâ
mislihî fe âmene vestekbertum innallahe lâ yehdîl kavmez
zâlimîn(zâlimîne).


De ki: “Gördünüz mü? Ya o Kur'ân, Allah'ın katından ise ve siz O'nu
inkâr ettinizse? Ve İsrailoğullarından bir şahit O'nun misline şahit
olduysa, böylece îmân ettiyse ve siz de büyüklük tasladıysanız?
Muhakkak ki Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.

46 / AHKÂF - 11Ve kâlellezîne keferû
lillezîne âmenûlev kâne hayren mâ sebekûnâ ileyh(ileyhi), ve iz lem
yehtedû bihî fe seyekûlûne hâzâ ifkun kadîm(kadîmun).


İnkâr edenler, âmenû olanlara: “Eğer O hayırlı olsaydı, O'na (saygıda, îmânda) bizi geçemezlerdi.” dediler. O'nunla (Kur'ân'la) hidayete eremeyince o zaman “Bu, eski bir yalandır.” diyecekler.

46 / AHKÂF - 12Ve min kablihî kitâbu mûsâ
imâmen ve rahmeh(rahmeten) ve hâzâ kitabun musaddikun lisânen arabiyyen
li yunzirellezîne zalemû ve buşrâ lil muhsinîn(muhsinîne).


Ve O'ndan (Kur'ân'dan) önce îmâm ve rahmet olarak Hz. Musa'nın kitabı
(Tevrat) vardır. Bu, Arap lisanı ile (Hz. Musa'nın kitabını) tasdik
eden bir kitaptır. Zalimleri uyarmak ve muhsinleri müjdelemek içindir.

46 / AHKÂF - 13İnnellezîne kâlû rabbunallâhu summestekâmû fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak
ki onlar “Rabbimiz Allah'tır.” dediler. Sonra onlar (Allah'a) istikamet
üzere oldular. Artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.

46 / AHKÂF - 14Ulâike ashâbul cenneti hâlidîne fîhâ, cezâen bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).

İşte onlar cennet ehlidirler. Orada ebedî kalacak olanlardır, yapmış olduklarının karşılığı (mükâfatı) olarak.

46 / AHKÂF - 15Ve vassaynel insâne bi
vâlideyhi ihsânâ(ihsânen), hamelethu ummuhu kurhen ve vadaathu
kurhâ(kurhan), ve hamluhu ve fisâluhu selâsûne şehrâ(şehren), hattâ izâ
belega eşuddehu ve belega erbaîne seneten kâle rabbi evzı’nî en eşkure
ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele sâlihan
terdâhu ve aslıh lî fî zurriyyetî, innî tubtu ileyke ve innî minel
muslimîn(muslimîne).


İnsana, anne ve babasına ihsanla davranmasını vasiyet ettik. Annesi onu
güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Ve onun taşınması ve sütten
kesilmesi 30 aydır. Nihayet erginlik çağına ulaştığı zaman 40 yaşını
tamamladı. Şöyle dedi: “Rabbim! Bana, anne ve babama verdiğin
ni'metlere şükretmekte, Senin razı olduğun salih amel (nefs tezkiyesi)
yapmakta beni başarılı kıl. Ve zürriyetimi ıslâh et. Muhakkak ki ben,
Sana tövbe ettim ve muhakkak ki ben (Sana) teslim olanlardanım.”

46 / AHKÂF - 16Ulâikellezîne netekabbelu
anhum ahsene mâ amilû ve netecâvezu an seyyiâtihim fî ashâbil
cenneh(cenneti), va’des sıdkıllezî kânû yûadûn(yûadûne).


İşte onlar ki, onlardan yaptıklarını en güzel şekilde kabul ederiz (1'e
700'e kadar derece veririz). Ve onların günahlarına cevaz vermeyiz
(örteriz, sevaba çeviririz). Onlar cennet ehli arasındadırlar. Onların
vaadolundukları şey gerçek bir vaaddir.

46 / AHKÂF - 17Vellezî kâle li vâlideyhi
uffın lekumâ e teidâninî en uhrece ve kad haletil kurûnu min kablî ve
humâ yestegîsânillâhe veyleke âmin, inne va’dallâhi hakk(hakkun), fe
yekûlu mâ hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne).


Ve o, anne ve babasına: “İkinize de off (ikinizden de bıktım), daha
önce (nice) nesiller gelip geçmişken, benim topraktan diriltilerek
çıkarılacağımı mı vaadediyorsunuz?” dedi. Ve onlar (anne ve babası)
Allah'tan yardım isteyerek: “Kendine yazık (ediyorsun), îmân et.
Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır.” (dediler). Bunun üzerine (o) şöyle
dedi: “Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.”

46 / AHKÂF - 18Ulâikellezîne hakka aleyhimul kavlu fî umemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins(insi), innehum kânû hâsirîn(hâsirîne).
İşte
onlar ki, onlardan evvel gelip geçmiş olan cin ve insan toplumlarında,
üzerlerine (azap) sözü hak olmuştur. Muhakkak ki onlar, hüsranda
olanlardır.

46 / AHKÂF - 19Ve li kullin derecâtun mimmâ amilû, ve li yuveffiyehum a’mâlehum ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

Ve herkes için, amellerinden dolayı dereceler vardır, onlara amellerinin (karşılığının) ödenmesi için. Ve onlara zulmedilmez.

46 / AHKÂF - 20Ve yevme yu’radullezîne
keferû alen nâr(nâri), ezhebtum tayyibâtikum fî hayâtikumud dunyâ
vestemta’tum bihâ fel yevme tuczevne azâbel hûni bi mâ kuntum
testekbirûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bi mâ kuntum
tefsukûn(tefsukûne).


Ve o gün kâfirler ateşe arzedilirler: “Siz dünya hayatınızda (size
göre) güzel şeylerinizi tükettiniz. Ve onunla metalandınız (sefa
sürdünüz). Artık bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.
Yeryüzünde haksız yere kibirlendiğiniz ve fasıklık yapmış olduğunuz
için.

46 / AHKÂF - 21Vezkur ehâ âd(âdin), iz
enzere kavmehu bil ahkâfi ve kad haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve
min halfihî ellâ ta’budû illâllâh(illâllâhe), innî ehâfu aleykum azâbe
yevmin azîm(azîmin).


Ad (Kavmi)nin kardeşini hatırla! Ahkâf'taki kavmini uyarmıştı. Ondan
önce ve sonra “Allah'tan başkasına kul olmayın!” diye uyaran bir çok
nezirler gelip geçmişti. Gerçekten ben büyük günün azabının üzerinize
olmasından korkarım.

46 / AHKÂF - 22Kâlû eci’tenâ li te’fikenâ an âlihetinâ, fe’tinâ bi mâ teıdunâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
Sen
bizi ilâhlarımızdan döndürmek için mi bize geldin? Eğer sen sadıklardan
(doğru söyleyenlerden) isen, o zaman bize vaadettiğin şeyi (azabı)
getir.” dediler.

46 / AHKÂF - 23Kâle innemel ilmu indallâhi ve ubelligukum mâ ursiltu bihî ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).
Dedi
ki: “O ilim (o azabın bilgisi) ancak, Allah'ın katındadır. Ve ben
onunla gönderildiğim şeyi size tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik
eden bir kavim olarak görüyorum.

46 / AHKÂF - 24Fe lemmâ reevhu âridan
mustakbile evdiyetihim kâlû hâzâ âridun mumtırunâ, bel huve
mesta’celtum bih(bihî), rîhun fîhâ azâbun elîm(elîmun).


Fakat onu (azabı) vadilerine doğru yönelen bulutu gördükleri zaman, “Bu
bize yağmur yağdıracak bir buluttur.” dediler. Hayır o, kendisini acele
istediğiniz şey, içinde elîm azap olan bir rüzgârdır (fırtınadır).

46 / AHKÂF - 25Tudemmiru kulle şey’in bi emri rabbihâ fe asbehû lâ yurâ illâ mesâkinuhum kezâlike neczîl kavmel mucrimîn(mucrimîne).
O
Rabbinin emriyle herşeyi dumura uğratır (yok eder). Böylece sabahleyin
onların meskenlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. Mücrim kavmi,
işte böyle cezalandırırız.

46 / AHKÂF - 26Ve lekad mekkennâ hum fî mâ
in mekkennâkum fîhi ve cealnâ lehum sem’an ve ebsâren ve ef’ideten fe
mâ agnâ anhum sem’uhum ve lâ ebsâruhum ve lâ ef’idetuhum min şey’in iz
kânû yechadûne bi âyâtillâhi ve hâka bihim mâ kânû bihî
yestehziûn(yestehziûne).


Ve andolsun ki Biz, onlara size dahi vermediğimiz imkânları verdik. Ve
onlara işitme, görme hassaları ve idrak verdik. Fakat işitme ve görme
hassaları onlara fayda sağlamadı. Ve idrakleri de onlara bir şey
sağlamadı. Allah'ın âyetlerini bilerek inkâr ediyorlardı. Ve alay etmiş
oldukları şey onları kuşattı.

46 / AHKÂF - 27Ve lekad ehleknâ mâ havlekum minel kurâ ve sarrafnel âyâti leallehum yerciûn(yerciûne).

Ve andolsun, sizin etrafınızdaki beldelerden pekçoğunu helâk ettik. Ve âyetleri açıkladık ki, belki böylece onlar dönerler diye.

46 / AHKÂF - 28Fe lev lâ nasare
humullezînettehâzu min dûnillâhi kurbânen âliheh(âliheten), bel dallû
anhum, ve zâlike ifkuhum ve mâ kânû yefterûn(yefterûne).


Allah'tan başka, yakınlık sağlaması için ilâhlar ittihaz ettikleri
zaman onlara yardım etmeleri gerekmez miydi? Hayır (putlar), onlardan
saptılar (uzaklaştılar). İşte bu, onların yalanları ve iftira etmiş
oldukları şeydir.

46 / AHKÂF - 29Ve iz sarefnâ ileyke neferen
minel cinni yestemiûnel kur’ân(kur’âne), fe lemmâ hadarûhu kâlû ensıtû,
fe lemmâ kudıye vellev ilâ kavmihim munzirîn(munzirîne).


Cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik, Kur'ân'ı dinlemeleri için. Onun
huzuruna geldikleri zaman “Susun, dinleyin!” dediler. Sonra (Kur'ân-ı
Kerim okuması) bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak
döndüler.

46 / AHKÂF - 30Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ
kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel
hakkı ve ilâ tarîkın mustekîm(mustekîmin).


Onlar: “Ey kavmimiz! Muhakkak ki biz, Hz. Musa'dan sonra indirilen,
onların elindekini tasdik eden Hakk'a ulaştıran ve Tarîki Mustakîm'e hidayet eden bir kitap dinledik.” dediler.

46 / AHKÂF - 31Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).

Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki,
sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve
sizi elîm azaptan korusun.

46 / AHKÂF - 32Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ve
Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz
bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar
apaçık dalâlet içindedirler.

46 / AHKÂF - 33E ve lem yerev
ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda ve lem ya’ye bi halkıhinne bi
kâdirin alâ en yuhyiyel mevtâ, belâ innehu alâ kulli şey’in
kadîr(kadîrun).


Onlar, gökleri ve yeri yaratanın Allah olduğunu görmediler mi? Ve O,
onları yaratmaktan yorulmaz. Ölüleri diriltmeye kaadirdir. Evet,
muhakkak ki O, herşeye kaadirdir.

46 / AHKÂF - 34Ve yevme yu’redullezîne
keferû alen nâr(nâri),e leyse hâzâ bil hakk(hakkı), kâlû belâ ve
rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bi mâ kuntum tekfurûn(tekfurûne).


Ve o gün kâfirler ateşe arz olunurlar. Bu gerçek değil mi? (denince):
“Evet, Rabbimize andolsun (ki gerçek).” dediler. (Allah): “Öyleyse
inkârlarınız sebebiyle azabı tadın.” dedi.

46 / AHKÂF - 35Fasbir kemâ sabere ulûl azmi
miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme yerevne mâ yûadûne
lem yelbesû illâ sâaten min nehâr(nehârin), belâg(belâgun), fe hel
yuhleku illel kavmul fâsikûn(fâsikûne).


Öyleyse ulûl'azm olan resûller gibi sabret. Ve onlar için acele etme. O
gün vaadolundukları şeyi (azabı) gördükleri zaman gündüzün bir
saatinden fazla kalmamış gibi olurlar. (Bu) bir tebliğdir. Artık
fasıklar topluluğundan başkası helâk edilir mi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumyok.yetkin-forum.com
 
AHKÂF
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.forumyok.forumm.biz :: ForumYok Hayat :: İslam :: Ayetler ve Hadisler-
Buraya geçin: